• çok seviyorum! bambaşka bir manevi atmosfer var, öyle bir hissediliyor ki... hiçbir namazımın tadı böyle değildi, hiçbir orucum... okuduğum kitap , içtiğim çay, ettiğim dua, havanın kokusu bile.... bizi ramazan'a ulaştıran rabbimize şükürler olsun...
  • sabır ayı olan ramazân-ı şerîf’te tutulan oruç, âdeta rûhun giydiği bir ihram gibidir. nasıl ki ihramda refes, fısk ve cidâl yasaksa, tıpkı bunun gibi, şehevî arzular, fısk u fücûr, münâkaşa ve bir gönle diken batırmak da, orucun ecrini zâyî etmektir.

    yani oruç, sadece midenin belli bir müddet açlığından ibaret değildir. günahlara karşı; ele, dile, göze, kulağa, velhâsıl bütün uzuvlara oruç tutturulmadan, orucun kemâline erilemez. (osman nûri topbaş, altınoluk dergisi haziran-2016)
    cenâb-ı hak buyuruyor:

    “ey huzura kavuşmuş insan! sen o’ndan hoşnut, o da senden hoşnut olarak rabbine dön. (seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” (fecr, 27-30)

    rasûlullah (sav) buyurdular:

    “hiçbiriniz (bilhassa) oruçlu olduğu gün, çirkin söz söylemesin ve kimseyle çekişmesin. eğer biri, kendisine söver veya çatarsa; «ben oruçluyum» desin.” (buhârî, savm, 9)

    ilâhî rahmetin âdeta tuğyân ettiği bir rahmet mevsimi olan ramazân-ı şerîf, rûhâniyeti nefsâniyete gâlip getirmenin en feyizli zamanıdır. ramazan ayı, nefsin tezkiye ve terbiye edildiği bir takvâ mektebidir. zira bu ayda tutulması farz kılınan oruç ibadeti, bir bakıma, nefsâniyeti dizginleyerek rûhâniyete seviye kazandırma tâlimidir.

    insanda rûhâniyet ve nefsâniyet, bir terâzinin iki kefesine benzer. biri hafiflediğinde diğeri ağırlık kazanır. gönüller fânî hazlardan uzaklaşmadıkça bâkî lezzetlere kavuşamaz. tıpkı çocukların sütten kesilmedikçe yüksek gıdâlara ve hayâtî lezzetlere eremedikleri gibi. bunun içindir ki mevlânâ hazretleri:

    “ramazan geldi, artık maddî yiyeceklerden elini çek ki, gökten mânevî rızıklar gelsin. bu ay, gönül sofrasının kurulduğu aydır. gönlün, bedenin hatâlarından kurtulduğu aydır. gönüllerin aşk ve îmân ile dolduğu aydır.” buyurmuştur.

    oruç, sabır tâlimidir. nefsin isteklerini frenleyebilme irâdesinin kazanılmasıdır. insanın nefsine hâkim olabilmesi, ilâhî imtihanlardan muvaffakıyetle geçebilmenin en mühim sırrıdır. öyle ki; öfkeyi yenebilmek, affedebilmek, fedâkârlık ve ferâgat gibi yüksek fazîletler, hep nefsin îtirazlarını susturabildikten sonra gerçekleşebilir.

    oruçluyken bilhassa "öfkeyi yenmek" zarûrîdir. zira açlık asabîliği içinde birtakım nefsânî davranışlara sürüklenmek, orucun rûhâniyetini zedeler. nefsâniyeti dizginleyerek rûhâniyete seviye kazandırmalıyız.

    lügatçe

    tezkiye: temize çıkarma, aklama.
    ferâgat: bazı haklarından kendi isteğiyle vazgeçme, el çekme.
  • ramazan-ı şerif

    güneş batmaya başlamış, yağmur yeni dinmiş ve hava son yüzyılın en serin haziran ayına göre bile fazlasıyla serindi. ellerinde fırından yeni çıkmış pidelerle, iftara yetişmeye çalışanların acelesine kıyasla, o oturmuş kaldırımın kenarına hayatının en sakin dakikalarını yaşıyordu.

    titrediğini fark edince, zaten oldukça gergin duran paltosunu iyice sarıp ellerini kavuşturdu karnında. baktı vakit böyle geçmiyor, hayal kurmaya karar verdi. yumdu gözlerini gerçek dünyaya ve daldı gerçek varsaydığı dünyasına:

    kocaman ve yumuşacık yatağında sağa sola dönüp durmak fayda etmeyince açtı gözlerini. attı üzerinden ipek çarşafını, kalktı sabahlığını geçirdi üstüne, camdan ankara’nın olabilecek en güzel manzarasına baktı. kendi boyundaki pencereyi açtı, derin bir nefes aldı yeni aydınlanan günden. inip özenle hazırlanmış kahvaltı masasına oturdu. hizmetçi kadın kahvesini getirdi, başka bir isteği olup olmadığını sormayı ihmal etmedi. başka bir çok arzusu olduğu halde yok dedi. sakin sakin yerken, dev ekran televizyonundan yabancı haber kanallarını gezdi. borsa, döviz ve altına dair anlık durumu öğrendi. orta doğudaki sıcak savaşı görmedi. açları, evsizleri, mültecileri görmedi. kansere bulunun son tedaviyi umursamadı. kıstı televizyonun sesini gazetesini açtı. 3. sayfa haberlerini abuk sabuk başlıklarına bir an bile takılmadı. ünlü iş adamlarının oyuncu sevgililerine milyon dolarlara aldığı yatlara aldırmadı. milyonlarca işsizin hala bir umutla baktığı iş ilanlarının farkına bile varmadı. gazetenin sonundaki spor sayfasını da yok sayınca kapatıp, neredeyse hiç içmediği portakal suyundan küçük bir yudum aldı. elini dahi sürmediği onca yiyeceği bırakıp kalktı. pahalı saatine baktı, pahalı takım elbisesini giydi, pahalı arabasına binip ofisine gitti. toplantılar, toplantı masalarındaki dokunulmaz atıştırmalıklar, öğle yemekleri, iş görüşmeleri. model sevgilisiyle son model telefonunda görüştü. gün batımına yakın rezervasyonlu restoranda buluştu. değerli taşlarla döşenmiş kolyeyi boynuna taktı, bir de ufak öpücük kondurdu. şarap içti keman eşliğinde. dinlemiş gibi yaptı, umursamadı. evine vardı, sıcak bir duş alıp uyudu.

    işte orada o saçı sakalı birbirine karışmış, evsiz, aç, pis kokan, yalnız adamın aklından bunların hiçbiri geçmedi. o adam inanmaya mecbur kaldığı allah’a dua etmedi. o adam gözlerini kapattığında bir sigarası olduğunu hayal etti. yaktı onu kafasında, derin bir duman çekti içine, keyfi yerine gelmişti. ama daha bitiremeden onu bile, ezan sesini işitti. açtı, aylardır sırtında taşıdığı eski market poşetini, çöpten bulduğu kurumuş ekmeğin arasındaki 2 buçuk köfteyi yedi. tutmadığı orucunu allah kabul etsin dedi içinden. açların halinden anlamıştı o da bizim gibi o gün.

    hayırlı ramazanlar
  • zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. 30 yıllık hayatımda ilk defa 30 gün oruç tuttum. şaka maka ramazan bitti. birazdan iftarı yapacağız ve yarın bayram.
hesabın var mı? giriş yap