• (bkz: kolostomi)

    ne derece doğrudur orası beni ilgilendirmez lakin,babam da aynı durumda.

    zor.

    edit : "zor" derken kendi durumumuzu kastettim.
  • hastalığıyla sevinecek değilim ama bari torbaya sıç usta ağzımıza sıçma.

    tanım: olabilitesi yüksek efsanedir.
  • ikinci ameliyatını cümle alem biliyoruz zira o dönem de kritik bişiyler vardı hasta yatağından kalkıp bezgin bi suratla ekranlarda kısıklı'daki evinden takip etmiştik kendisini. hı ikincisinin amacı birincisini düzeltmekti hatırladığım kadarı ile de bu durumda doğrudur doğru !! sözlük ne derse doğrudur zaten...
  • sırf hasta diye, din tüccarı psikopat megalomanyak hırsıza empati duymamız gerektiğini öğrendiğimiz efsane.

    empatisizliğin ağababasından gelsin:
    (bkz: fıtrat)
    (bkz: neyse sekiz işçi)
    (bkz: bilmem)
    (bkz: emri ben verdim)
    (ara: afedersin rumluğumuz)
    (bkz: ananı da al git)
  • dedesini ve babasını kanserden kaybetmiş biri olarak hiç ama hiç üzülmediğim durum. ne üzüleyim lan? adam ın elinde kaç kişinin kanı var.

    sırf babamla aynı hastalığa sahip diye bir sürü gencin ölüm emirini veren birine üzülmem. sırf bu nedenle üzülen de gerizekalının önde gidenidir. ülke olarak neye empati duymamız gerektiğini bir türlü öğrenemedik.
  • doğru değildir. yani bir zamanlar doğru olabilir ama şu anda doğru değildir, zira kolostomi torbası yakın çekimlerde dışarıdan görülebilecek bir şişlik yaratır. en son şu çocukla birlikte olduğu videoda dikkat ederseniz herhangi bir şişlik yok sağında solunda. kolostomi torbaları zaten genellikle geçici sürelidir, o da ameliyattan sonra 8-9 ay kullanıp sonrasında ikinci bir ameliyatla bağırsağı kapatılmış olabilir.
  • (bkz: anam cara)
  • ahmet selim'in yıllar evvel ecevit'in sağlığı ile dalga geçenler ve küçümseyenler için yazdıkları durumu özetliyor.:

    birşeyler kayboluyor

    siyasette, edebiyatta, ekonomide, basında, bürokraside etkili rol oynayanların hepsi ya 60’a yakın, ya 60’ın üstünde. bazan bir gün yahut bir gece bile zor geçiyor; ama onyıl’lar su gibi akıp gidiyor. hüsamettin cindoruk meclis başkanı iken mesut yılmaz’ı, demirel’e “bu biçare” diye hitap ettiği için uyarmış ve sözünü geri almak durumunda bırakmıştı. o lisede okurken demirel başbakandı; ama bugün kendisi de 60’a yaklaşmaktadır. inönü ana muhalefet lideri olarak protokolde arkadan gelmesi gerekirken, demirel’in (hürmeten) önde yürümekten kaçındığı yazılmıştır. bir şeylerin eksildiğini ve gitgide bizi kendimiz yapan değerlerin yıprandığını, gevşediğini fark etmek durumundayız. tenkid, fikri ihtilaf, ideolojik ayrılık, siyasi hasımlık, dünya görüşü farklılığı, felsefi yorum değişikliği gibi konular bir tarafa öyle insani değerler vardır ki, kendi öz mahiyetinin müstakil mevcudiyetiyle bizatihi saygıyı gerektirir. öyle düşünce adamları vardır ki; hiçbir düşüncesine katılmayabilirsiniz, ama bütün ömrünü hakikatlerin araştırılmasına vakfeden ve dünya nimetlerini elinin tersiyle iten hayat tarzına saygı duymak zorundasınızdır. descartes öyledir, sunulan profesörlük payesini önemsemeyip kabul etmeyen (2 “s” diye hatırladığım) spinoza–sismondi öyledir, hatta bizim ziya gökalp de öyledir... bunun tersi de söz konusu olabilir; fikriyatını yaptığı faziletleri kendi hayatında çiğneyen düşünce adamları da çoktur. siyasette de; dürüstlüğüyle, ciddiyetiyle, cesaretiyle, vakarıyla, namuskarlığıyla, zekasıyla, hitabetiyle, vefakarlığıyla, tevazuuyla, estetik ilgileriyle ve duygusallığıyla, daha nice hasletleriyle farklı terkipler halinde temayüz etmiş aksiyon adamları vardır ki, hepsi, hangi yönde ve tarafta bulunurlarsa bulunsunlar, münhasıran bu seciyeleri açısından saygıya layıktırlar. deminden beri anlatmaya çalıştığım “insana insani bakış” metodunu günlük hayatınıza kadar indirebilirsiniz. daha doğrusu: indirmelisiniz. aksi halde görme ve nüfuz etme gücünüz uçup gider. hemen özel tekabülünü söyleyeyim: “insan’a insani bakış” insana vefanın; insana vefa ise, anaya–babaya, kardeşe, komşuya, arkadaşa, gönüldaşa, sevgiliye, insanı insan yapan her türlü beraberliğe duyulan vefanın zaruretidir, üst başlığıdır.

    ... eleştiri hakkının sınırı yok; ama ölçüleri vardır, ölçüleriyle birlikte (nisbeti ne olursa olsun) vefa borcuyla ilgili bir “adap şartı” da vardır. biz bizi hasım belleyenlere karşı bile bu “adap şartı”na itina etme hassasiyeti içinde bulunan insanlar olarak, sayın ecevit’e yönelik tetiklenmiş vefasızlık savletlerinden ülkenin geleceği adına ümitvar olanları anlayamamakta mazuruz.

    benim notum : insanlığınızı kaybetmeyin. ne kadar muhalif olursanız olun insanlığınızı kaybetmeyin. zira sahip olduğunuz tek şey o. hiçbir ahlak kuralına sahip olmazsanız, kişiliğinizi de kaybedersiniz.
hesabın var mı? giriş yap