• 6 mayıs 2006 jazz cafe yaşgünü partisinde yeni melek kulisinde tanıdım kendisini. kendisi bu gecenin konuğu olmayı lütuf eylemiş olduğunu düşünmekteydi ki kaprisleriyle kulisi renklendirdi. çok sayıda müzisyenin katıldığı gecede kuliste bekliyor olmak sadece onu yordu inanır mısınız. bir ara şöyle bağırdı: "burada siz selen gülün'ü, demirhan baylan'ı, cengiz baysal'ı bekletiyorsunuz! farkında mısınız?" bak bak bak... selen hanım saat gece onikide falan sahne aldı yanlış hatırlamıyorsam. gelin görün ki saat sabahın üçünde falan sahne alan birkaç müzisyen de vardı. selen'i tanırsınız da onları tanır mısınız bilmem. ben adlarını yazayım: bülent ortaçgil, erkan oğur, gürol ağırbaş, baki duyarlar, cem aksel.... o saatte bir başladı bu babalar çalmaya, of ki of.. herkes onlara katıldı... jam session hadisesinin allahı yaşandı. o saate kadar beklemişler, çalanları dinlemişler ve gıkları çıkmamıştı. kulis güzelliğini adlarına yakışır bir şekilde paylaşmışlardı diğer sanatçı dostlarıyla... onlara selam olsun... bu arada selen hanım çalarken de dinledim merak edip bakalım ne yapıyor diyerekten. sevgili prima donna, la divina selen gülün yatsın kalksın dua etsin. ne şanslıyım cengiz baysal ile, demirhan baylan ile çalabiliyorum desin. çaldığı piyano ile ilgili fikrim de budur... çalışsın daha selen gülün, çok çalışsın... jam session bulduğu yerde gitsin çalsın. öğrensin. yılmasın. hem müziği hem de müzikten geriye kalanları...
  • bu hafta selen gülün hakkında yazacağım. pek lezzetli bir yazı olacağını sanmıyorum fakat kendimi sorumlu hissediyorum çünkü görüyorum ki kariyeri şatafatlı başarıların döküntüleriyle dolu caz müzisyenimiz hakkında derli toplu, dişe dokunur bir eleştiri yazısı yok. tek tek tüm albümleri hakkında birkaç cümle yazacağım;

    [2005] just about jazz live
    beyaz cazı. hiç sevmem. kurt rosenwinkel veya esbjörn svensson trio albümü dinlerken hissettiklerime benzer şeyler hissettim. sevimliliği olmayan, buz gibi melodiler ve armoniler. bana çok "elegant" geliyor. fakat hakkını da teslim etmek gerek; muvazeneli, kendisine çizilen sınırlardan taşmayan, kusursuz bir iş. hem şarkılar hem de icra için söylüyorum bunu. hiçbir soloda, bir an için bile rahatım kaçmadı. herkes dümen suyunda gidiyor. kusursuz ama sıkıcı. hele davulcunun (jörg mikula) garanticiliği, çelimsizliği illallah dedirtiyor.

    [2006] pia
    pop-caz denebilir buna sanırım. caz demeye dilim varmadı. birkaç akor dışında caza benzer hali yok. popüler olmadığı, kitleye hitap etmediği de açık. orta yolu bulayım diye pop-caz dedim. albüm hakkında uzun uzun yazmayı israf sayarım. berbat bir albüm. tutunacak dal, tahammül etmemi kolaylaştıracak siper bulamadım bu müzikte.

    [2009] solo
    solo albümlere bayılırım. solo timpani bile olsa dinlerim. tek başına olma hali modası eskimeyen bir kafa tutma biçimi. selen'in yeteneklerini göstermekte şaşırtıcı derecede tutuk olduğu bir albüm olmuş ne yazık ki. paul bley'in hands on'u da solo piyano albümüdür. insan bunu dinlerken yerinde duramaz. müzik ete kemiğe bürünmüş de dokunuyor, dürtüyor gibidir. selen bunu başaramamış. tecessüm edememiş.

    şunu söylemeden geçemeyeceğim; abla o nasıl albüm kapağı? görsel

    [2010] answers
    piyano-davul-bas'tan oluşan trio müziği. ilk albüm hakkında söylediklerimden farklı bir şey söylemeyeceğim. kusursuz ve sıkıcı. spontaneous living ve love takes time eleğin üstünde kalır.

    [2013] başka
    berbat bir albüm. nasıl desem, dinlerken acı çekiyorsun, utanıyorsun, sıkılıyorsun. öyle ki işin teknik kısmına falan da odaklanamıyorsun. kul diye bir şarkı var mesela. bunu yapmak istemezdim ama yapmaya mecbur hissediyorum; sözlerini yazacağım buraya:

    "sevgisiz bir kucakta solan gül oldum
    tütmeyen bir ocakta sönen kül oldum
    gülmeyen kaderime bitmez yol oldum
    yalnız tanrı’ya değil kula kul oldum"

    aman yarabbi. bunu en son can ozan'a yapmıştım. yazdıklarımı okumadan önce şarkıyı muhakkak dinleyin. şimdi hayal edelim hadi; bu şarkı nasıl bestelenmiştir? kendinizi selen'in yerine koyun ve düşünün. bu şarkının filizi nasıl uyanmış olabilir? kendi tahminimi paylaşayım; gitarıyla oynarken birkaç akor basmıştır peş peşe ( dmaj7 - bm7 - a major falan ) ve "hmm" demiştir, "fena duyulmuyor". sonra bu iki akorun ardına bir b bölümü eklemiştir. sürprizi nerede bunun? sürpriz yok. o zaman gamı re majör'den si bemol majör'e kaydıralım: "gülmeyen kaderime..." ve sonra tekrar re majöre dönelim ("...kula kul oldum"). sözlere de bunun bir izdüşümünü ekledik mi bu iş tamam. ne diyelim? "gül oldum", "kül oldum", başka ne olabilir? pul olmaz, çul olmaz, kıl olmaz onu tarkan söylemişti. kul? hah, bak o olur. "kul oldum". tamaaam. 30'lu yaşların başında o zamanlar selen. muhtemelen o da akranları gibi bülent ortaçgil batağından kurtaramamış kendini. olabilir. gençliğin hesapsız kabahatleri olmalı. böyle ölçülü oldu mu can sıkıyor. her neyse, albümle ilgili diyeceğimi demek için bu şarkıyı kum torbası olarak seçtim. yeterince vurdum, sadede geleyim; songwriting dersinin bitirme ödevi olsaydı geçer not verirdim fakat bu kaydı başkalarının erişemeyeceği bir yerde saklamasını tembihlerdim.

    [2016] kapı
    dinleyiciye yapılmış bir saygısızlık olarak değerlendirebilirim bu albümü. son derece vasat bir icra, bayat fikirlerle yoğrulup, şık bir ambalaja konmuş. bu kadar. şunu da söylemeden edemeyeceğim; passacaglia diye şarkı yapmışsınız ama şarkı 4/4 zamanlı. albümdeki üç müzisyen de berklee mezunu ve biri bile dememiş "yahu 4 zamanlı passacaglia mı olur" diye. music theory and composition dersine beden öğretmeni mi girdi n'oldu?

    [2017] kadınlar matinesi
    kariyerinin dip noktası bu albümdür.
    "bak ne geldi aklıma; kadın müzisyenler bir araya gelsek, beraber şarkılar yapsak ve kadın kadına çalsak, adına da kadınlar matinesi desek? nasıl fikir?" ısırganlı prezervatiften sonra duyduğum en kötü fikir.

    [2019] many faces
    bu albümdeki üç parça (shiun, ouhen ve meimei) serbest doğaçlama. işte bu beni heyecanlandırır. serbest doğaçlama müzisyenin er meydanıdır. shiun ile başlayalım. kariyeri boyunca kendini zorlamayan, dümen suyundan giden müzisyenlerle çalan selen, keisuke ohta karşısında süngüsünü indirmiş ve hakiki müzik çalmış. hiç fena bir doğaçlama değil bence. ouhen ve meimei için aynısını söyleyemeyeceğim ne yazık ki. laf kalabalığı. geri kalan şarkılar ise olsa olsa spa müziği olur.

    [2019] sea by sea
    single. çello ve piyano için yazılmış bir parça. son derece sıkıcı ve kısır bir tasavvur. selen’in iyi melodiler üretmekte zorlandığını düşünüyorum.

    [2020] yavaş ve [2020] daha yavaş
    single. böyle işler bana maleviç’in siyah kare’sini hatırlatıyor. beyaz tuval üzerine siyah bir kare. bu kadar. aman efendim bu siyah kare nesneler dünyasının hiçlik içerisinde kaybolmasını anlatıyormuş da, “susan hiçliğin sembolü”ymüş de… bunların hepsi traş. sanat bağlama ihtiyaç duymaz. bağlamını kendi yaratır kimi zaman. bu siyah kare ne bir bağlam üzerinde duruyor ne de kendi bağlamını yaratacak gücü var. siktiriboktan siyah bir kare işte, o kadar. bu siktiriboktan karenin anlattığı bir şey yok. tuvalin yanına yazılan metinde anlarsın bunun ne anlattığını. işte bu müzik de öyle. alelade, bağlama tutunmadan taze kalamayacak kadar cılız bir şey bu. sahte sanat.

    [2020] yollar
    facia. jehan barbur, birsen tezer, ceylan ertem, bülent ortaçgil falan filan... ben bu üsluba, bu mıymıntı tavra katlanamıyorum. şarkı olarak da "iyi" şarkı değiller. son derece banaller.

    [2021] tre
    kontrollü serbest doğaçlama denebilir bu albüm için. selen de aşağı yukarı öyle tarif etmiş zaten. son 10-15 yıldır daha sık denenir oldu bu yazım. volkan ergen’in hoşnutluk vadisi orkestrası da böyle bir fikrin mahsulüdür. o da “şartlanmış olasılık” demiş mesela. selen’in fikrinde de bu fikirden doğan müzikte de tazeliği, ihtişamı göremedim.

    sonsöz
    ---------------
    selen iyi yürekli, kibar, çalışkan, içten, güler yüzlü, yardımsever ve uysal bir insan. öyle ki azami düzeydeki saldırganlıktan bile yoksun. parçalarının hemen hemen tamamının düşük metronomlu olmasının izahı da bu olsa gerek. hız dediğin şey saldırgan arzunun izidir. selen’de hız yerine yavaşlık var. bu uysallık müziğini yavanlaştıran, ihtişamdan yoksun bırakan bir atalet hali gibi. oysa estetik etikten yücedir. bu yüzden iyi bir sanatçıdan çok iyi bir öğretmen, iyi bir rehber olmaya istidadı var. trt 2’nin yeni yayın dönemi için hazırladığı bir program var: türk caz standartları enstitüsü. yapımcı müzisyenleri konuk ediyor, program hazırlıyor ve trt’den bu iş için para alıyor. fakat müzisyenlere ödeme yapmıyor. selen de bunun üzerine kendisine sunulan teklifi geri çevirdi ve diğer müzisyenleri de birlik olmaya çağırdı. çok şık hareket. işe yaradı gibi görünüyor. programı eylülün son haftasında yayınlayacaklardı ama hala ortada yok. ya çalacak müzisyen bulamadılar (bildiğim kadarıyla sadece iki bölüm kaydedebildiler) ya da tepkiden çekindiler. demek selen kendini borçlu hissediyor. borçlu hissetmeyen insan teklifi reddeder geçerdi ama o, diğerlerini de bu yaptığının doğru olduğuna ikna etmeyi tercih etti. yetinmedi, örgütledi, rehberlik etti. sevgili dostlarım, bilmelisiniz ki ülkemizin en muzır, en iflah olmaz kesimi memleketin seçkin zümresidir. buna hiç şüpheniz olmasın. başka memleketlerde de böyle midir bilmem. seçkinden kastım; ingilizce okuyabilen, annesi-babası üniversite mezunu, iyi eğitimli insanlardır. seçkin zümrenin topluma yol göstermek (hizaya sokmak değil!), onların fikir dünyasını şekillendirmek, onlara rehberlik etmek, avamı irşad etmek gibi bir sorumluluğu vardır. bizim memleketin seçkin zümresinin kahir ekseriyeti ne yazık ki kendini borçlu hissetmiyor. bilakis toplumdan, devletten, hayattan her şeyden alacaklı hissediyorlar. edilgen mustaripler ordusu. selen bu sorumlulukları, kendisini keskinleştirecek bileyi taşı gibi görüp sarılıyor olabilir ama ne yazık ki yanılıyor.

    yeni mekanıma beklerim.
    *"ben mail almadım" diyen okurlar; mailler, mail adresinizdeki "tanıtımlar" bölümüne düşüyor olabilir. sevgiler.
  • yeni albümü başka müzik marketlerde. ısrarla arayınız.
  • moralsiz zamanlarımda, müziğime olan inancıyla kendime tekrar tekrar güven duymamı sağlamış, değerli müzisyen, örnek alınası insan.
  • 1972 doğumlu olan selen gülün 1989 yılında istanbul belediye konservatuarı yarı zamanlı piyano bölümünden mezun oldu. 1992 senesinde istanbul üniversitesi işletme bölümünü bitirdikten sonra müzik eğitimine mimar sinan üniversitesi devlet konservatuarında kompozisyon ve piyano bölümlerinde devam etti. bu dönemde aydın esen ile caz çalışmalarına başladı ve aldığı burs üzerine 1996 senesinde berklee college of music’te caz besteciliği okumak üzere amerika’ya gitti. iki sene gibi kısa bir sürede özel derece ve ödülle mezun oldu. orada kurmuş olduğu just about jazz adlı grubu ile amerika, avrupa ve istanbul’da konserler verdi. grubun 99-00 seneleri arasında canlı performanslarından derlenen bir albümü yakında illusion record tarafından türkiye’de yayımlanacaktır. bülent tarcan piyano yarışması ikincilik ödülü, charles mingus kompozisyon ödülü ve bursu, british council creative collaborations in music ödülü almış olduğu ödüllerden birkaçıdır. 1998’de istanbul’a dönen selen gülün, halen istanbul bilgi üniversitesi müzik bölümü öğretim görevlisi olup, 2003 senesinde itu miam master programı kompozisyon bölümünden mezun olmuştur. müziğin çeşitli dallarında yazmış olduğu eserler türkiye, ingiltere, italya, amerika, brezilya ve fransa’da seslendirilmiş olan selen gülün,just about jazz ve liderliğini sürdürdüğü trio ile yurt içi ve uluslararası performanslarına devam etmektedir.
  • genç ve enerjik öğretmen şekli.hele de berbat müzik okullarında armoni dilenen biri olarak çok çekmişseniz, varlığı daha da anlamlı hale gelen bir armoni öğretmenidir kendisi...selen hoca son derece dinamik,didaktik şeker bir şahsiyettir.oldukça anlayışlıdır, kendisiyle arkadaş gibi sohbet edilebilir fakat deslerde son derece disiplinlidir,programdan hiç şaşmaz, daha ilk günden son hafta ne işleneceği bellidir. ve o hep bu programın stresini yaşar...ama bu stres hepimizin işine yarar, zira senenin sonunda dersle ilgilenin ilgilenmeyin, mutlaka bir şey öğrenmiş olduğunuzu farkedersiniz.20 kişilik bir sınıfta hadiseye olan ilgisi dorukta ya da dipte herkesin, armoniyle ilgili az çok bir şey öğrenmiş olmasını sağlamak kolay iş değil, dolayısıyla eğitimiciliğinin gayet tatmin edici olduğu kanısındayım.çalarken duyurduğu renkler,hissiyat ve anlayışı sözkonusu olduğunda piyanistliği için göze olduğu kadar kulağa da hitap ettiğini kendisi dinlemiş biri olarak garanti edebilirim.ayrıca klasik kökenli oluşu da, ders işlenişi sırasında bir konu anlaşılmadığında o kültürden de yararlanarak örneklediği için,klasik müzik eğitimi almış öğrenciler açısından ayrı bir rahatlık,ayrı bir neşedir. benim en tuttuğum yanıysa, dönem içi sınıfa sürekli proje yaptırması ve bunları gidip stüdyoda davullu baslı çalıyor oluşumuzdur..zira bu önceki eğitim hayatında iğrenç,felsefi bir temele oturtulmayan,uygulama özürlü, sanki anlaşılmasın diye anlatılan armoni derslerinde sinek avlamış biri için nimet.
  • şu an radyo 3'te caz saati adlı programdadır. pozitif müzik etiketli son albümü answershakkında bilgi de vermektedir. albümün ilk parçası da answers'dır. güzel bir tınısı olan bir parça, gayet güzeldi, zira ilk kez dinledim, kutluyorum kendisini.
  • 26 haziran'da tokyo'da sahne alacak kisi. (2015)

    edit: 11 haziran'da yine geliyormus, selen gulun trio olarak. (2016)
  • sesi ciddi anlamda kötü,feci detone.piyano iyi çalamıyor.esprilerine gülmek ciddi efor ister.biraz da deli bence
hesabın var mı? giriş yap