• çoktandır bazı kadınları anlamaya çalışmayı bıraktım bir kadın olarak.

    sema kaygusuz' un t24 teki son yazı dizisi de ne kadar akıllıca davrandığımın ispatı oldu.

    bizim ülkece en büyük sorunumuz özeleştiri mekanizmasını geliştiremeyişimiz bence, bu toplumun en cahil kesiminden başlıyor en okumuş etmiş kısmına dek sirayet ediyor. inanılmaz bir bölünmüşlük içinde sanırım safları bir arada tutabilmek adına, herkes kendi mahallesindekilere öyle bir yapışıyor ki objektiflik, rasyonellik hak getire...

    oysa temel kavramların baki kaldığı ve etrafında türlü hareketlerin ortaya çıktığı bir sosyolojik yapı mümkün, daha doğrusu mümkün olmalı. batı ile doğunun arasına sıkışmış, ucundan batılılaşmış ama genelde ortadoğuya has ataerkillikten, yıkıcılıktan, intikamcılıktan, kincilikten ve öznellikten kurtulamamış bir coğrafyanın insanlarıyız. bu yüzden dünya genelinde başlayan #metoo hareketinin yansıması da aynen bu kapsamda oldu bizde. “ sıradan “ kadınların hala daha uğradığı tacizin, tecavüzün ve hatta cinayetlerin ne önemi vardı ki güzide(!) yazarlarımızın, güzide(!) akademisyenlerimizin uğradığı tacizlerin yanında. öyle ya, herhangi bir tekstil atölyesinde ustabaşından patronuna dek taciz için sıraya girdiği gecekondulu ayşe fatma nın, twitter veya başka bir sosyal mecrada hashtag sembolünün yanına metoo yazarak başından geçenleri anlatması ilgi çekmezdi. bıraktım mavi yakalıları, plazalarda yükselebilmek için, banka şubelerinde terfi edebilmek için erkek egemenliğine bazen bile isteye, bazen hırstan, bazen çaresizlikten, bazen de dayatılmış tüketim normlarının en üst basamaklarına çıkabilmek için katlanan kadınlar peki?

    daha geçenlerde gencecik bir kız vahşice katledildi, şöyle bir tarayın bugün twitter ı, üç ayrı kadın cinayeti göreceksiniz boşandıkları eşlerinin fail olduğu ama sema hanımın okuyucunun vicdanına seslenip hakemliğe çağırdığı mevzu, şu ortamda üstelik, pınar dinç ve umut özkırımlı meselesi öyle mi?

    madem hakemliğe davet edildik, icap gerek. siz okuyunca ne anladınız bilmiyorum ama benim o özel yazışmalardan çıkardığım tek şey, aralarındaki bir özel ilişki, adam adı konsun istiyor, kadın ise sıkılmış, kırmadan adamı defedip asıl hisler beslediği erkeğe yoğunlaşmak istiyor. o yazışmaları güya taciz ispatı olarak nitelendirip böyle bir algı yaratmaya çalışmak en başta okuyucunun zekasına terbiyesizlik bence...

    kaldı ki bir kadın olarak vurgulamak isterim, buram buram menfaat ve hesapçılık kokuyor ve bir dijital ortamdan evime kadar siniyor o menfaatçiliğin kokusu. yarın öbür gün, tam da ortasında bulunduğum bu ilişkiden istediğim rahatlıkta çıkamazsam ifşa ederim hesapçılığı ve samimiyetsizliği tüm o yazışmalardaki sıralamadan yüzünü gösterip nanik yapıyor sema hanım görmese de ben gördüm şahsen.

    ez cümle, sıradan kadınlara limitler içinde duyarlı, genelde sağır ve lal kesilenler, kendi mahallelerindekileri savunurken ne objektif bakış açısı ile eleştirebiliyor ne de altı çizili bir etikle hareket edebiliyorlar.

    ama olsun 25 kasım da ve 8 martta önce düzenlenen yürüyüşlere katılıp, sonrasında da karaköy de bir barda “ hür doğdum hür yaşarım “ ı söyleyerek feminizmi yayacağız ki kendimi bildim bileli her 8 mart yürüyüşüne katıldım. fakat, bu, kadın hareketinin, bu ülkede, bir takım isimler arasında top gibi çevrilmeye başladığını görmeme ve buna yüksek sesle itiraz etmeme engel olmuyor.

    peki asıl ulaşmamız gereken yoksul kadınlar, mülteci kadınlar, azınlık kadınlar, kapitalizmin kölesi olmuş, ezile ezile cılkı çıkmış beyaz yakalı kadınlar, üniversite öğrencileri, dini tarikatların ellerine düşmüş kadınlar, kız çocukları??? ay napalım onlar da bir zahmet, bak altını çiziyor sema hanım, “ tam burslu “ kazansalarmış bilgi üniversitesini...

    bazı ikiyüzlülükler ve bu ikiyüzlülüklerin zerrece utanılmadan paylaşılma cüreti “ insanı “ gerçekten tiksindiriyor, bak kadını demiyorum özellikle dikkat ederseniz, insanı kısmında sabit fikrim...
  • bazı yazarlar, hele hele arada sırada toplumsal sorunlar hakkında çeşitli mecralarda kalem oynatmayı adet haline getirmiş yazarlar, 1898’de l’aurore gazetesi’nde j’accuse…! adlı açık mektubuyla kurulu düzeni altüst eden emile zola gibi cesaretini sergileyeceği ve tarihe mıhlanacağı o kutlu anı bekler dururlar. tarih kitaplarının boş sayfasına mürekkebin değeceği, haince kurulmuş bütün tezgahları yerle yeksan edecek, yazarın sahneye bir tanrı gibi inerek bozguna ramak kala yoldaşlarına can verip savaşı galebe çaldıracağı andır bu. heyhat, son yüzyılımızda bu hayale kendini kaptırıp hüsrana uğrayan, tarihin o boş sayfalarına bir kahraman olarak değil de kullanışlı aptal olarak giren nice insan var. (bkz: foucault), (bkz: yetmez ama evet)

    not : 2010 anayasa referandumunda hayır oyu veren ama yetmez ama evetçilerle üç aşağı beş yukarı aynı idealleri paylaşan biriyim. yani benden bir linç falan beklemeyin.

    sema kaygusuz belli ki böyle bir hevese kapılarak, geçen seneden beri özellikle twitter dünyasında gündemi meşgul eden bir skandalda sahneye vinçle inmek istemiş. 21 ekim 2021 tarihli (yani bugün) t24’te yayınlanan `sessizleştirme harekatı` adlı yazısında, pınar dinç'in umut özkırımlı’ya ısrarlı takip - taciz – tehdit ve benzeri suçlamalar yöneltmesiyle başlayan ve geçen hafta, twitter mahkemesinde çoktan idamla cezalandırılmış özkırımlı’nın – şimdilik - aklanmasıyla sonuçlanan süreç hakkında kendince bir j’accuse yazmaya yeltenmiş. şimdi gelin, bu saygıdeğer yazarımızın yazısını paragraf paragraf analiz edelim. edelim ki neden bizden bir zola çıkmıyor anlayalım.

    https://eksiup.com/p/rd517168ka2u

    sema kaygusuz daha soluk almadan, bodoslama gaflet ve dalaletin içine batmış. yukarıda paylaştığım paragraftaki ilk sorun, yazarın tarafını baştan belli etmesi. tarafgir bir yazı bu. olamaz mı? olur tabii ama iyi bir yazar yazısına önce problemin taraflarına sağduyuyla, sorgulayıcı bir tavırla yaklaştığını belli ederek başlar. kaygusuz “başka bir ülkenin bambaşka dinamiklerle çalıştırdığı hukuki sistem” diyerek isveç yargısını dışlıyor, “tek bir kanaldan sosyal medyaya yayılan özel yazışmalar, son derece sistematik ilerleyen akıl oyunları üst üste katlanınca oluşan algıyla baş etmek hiç kolay değil” diye ekleyerek, pınar dinç – özkırımlı davasının sosyal medyada yayılış hikayesinde, dinç ve avanesinin yaptıklarını görmezden geliyor. sanki özel yazışmalar ve akıl oyunları özkırımlı’nın yanında saf tutanlara mahsus bir durummuş gibi… “#metoo hareketinin ifşacı bir kadının elinde patlayan bir bombaya dönüşmesi yetmezmiş gibi gövde gösterisine dönüşen yeni bir tür erkek mağduriyeti de icat edilmiş oldu,” yazıyor kaygusuz. me too hareketinin kendi içinde tartışmasız ve haklı olduğuna öyle inanmış ki, bu hareketin, suçu ispat edilene kadar herkes suçsuzdur anlamına gelen hukukun en evrensel ilkelerinden masumiyet karinesini, aksi ispatlanmadıkça sanık sandalyesinde oturan herkes suçludur gibi akla – mantığa – çağa aykırı bir engizisyon doktrinine yem yapmasına dahi girmek istemiyor. düşünün ki, margaret atwood gibi feminist edebiyata adını altın harflerle yazdırmış bir isim bile bu evrensel ilkeyi feministlere hatırlatma gereği duymuş, ne ironiktir, woke tayfa tarafından topa tutulmuştu.

    soruyorum. isveç’te, isveç’in saygın bir üniversitesinde, iki akademisyen arasında cereyan eden problemi her fırsatta adaletli – bağımsız olmadığını vurguladığımız türkiye cumhuriyeti yargısı mı ele almalıydı? soruyorum, etik açıdan tartışma konusu olan özel yazışmaların ifşası taraflardan biri kadın olduğunda görmezden mi gelinmeli? soruyorum, me too hareketinin içinde yer alan her kadın ve her suçlama haklı mıdır? araya bazı fırsatçılar, iftiracılar sızmış olamaz mı?

    https://eksiup.com/p/2u517170kwv4

    sayın kaygusuz isterseniz düzeltelim. bilmiyorsunuz, bilmek başka bir şey, siz inanıyorsunuz. her kadın diye genellediğiniz kadınlar, tanıştığınız, okuduğunuz, duyduğunuz kadınlarla sınırlı. kırkına merdiven dayamış ben, iyi – dürüst – masum kadın da gördüm, iftiracı – yalancı – kıskanç ve başkalarının ayağını kaydırmak için fırsat kollayan kadın da gördüm. doğal. çünkü kadın, insandır. ekleyelim, pınar dinç’in akademideki ve sosyal medyadaki çevresiyle inşa etmeye çalıştığı algıyı yıkan da bir kadındı. (bkz: elçin arabacı) bir ek daha. elçin arabacı tweet zincirlerinde, özkırımlı'yı sevgilisine ayrıcalık sağladığı için sert bir dille eleştirmeyi es geçmemişti. konuya dönüyorum. paragrafın sonlarına doğru sema kaygusuz, “dolayısıyla pınar dinç üzerinden yapılan paylaşımları arkama alarak ondan kuşku duymayı reddediyorum,” yazarak malumu ilamda bulunuyor. şaşırmadık. olasılıkla ne umut özkırımlı’nın videosunu, ne elçin arabacı’nın tweet zincirlerini okudu. çünkü sema kaygusuz, arenada aslanların önüne atılan hıristiyan azizeler gibi inanmayı tercih ediyor.

    https://eksiup.com/p/te517171itku

    sorunuzu cevaplayalım sema hanım, pınar dinç, nepotizmden faydalandığı, kamuoyuna duyurduğu suçlamalarında eksik – yalan – manipülatif noktalar olduğu için feminist hareketi akamete uğratan bencil birine dönüştü. yani biz karanlık odaklar, yedikule’nin hisarlarından birinde, pelerinler giyip maskeler takıp etrafta buhurdanlar dolaştırdıktan sonra pınar dinç üzerinden feminist hareketi nasıl sekteye uğratacağımızı tartışmadık.

    https://eksiup.com/p/fm517172sb86

    temyiz süreci var diye mahkemelerin aldığı kararları görmezden gelmek mecburiyetinde değiliz. siz de sanırım biri tarafından suçlanmış olsanız ve mahkeme tarafından suçsuz bulunsaydınız temyiz sürecini beklemek yerine adliye çıkışı mikrofonlara açıklama yapardınız. veya taciz isnadıyla açılmış bir davada, davalı hüküm giymiş olsaydı, durun, sevinmeyin, temyizi bekleyin diyerek mızmızlık yapmazdınız. evet, dinç’in ifşaatı tacize uğrayan kadınları cesaretlendirici olabilir (aksi yönde bir fikrim var ama yeri değil) ama sonuçta dinç’in süreç içinde kamuoyunu yanlış ve eksik bilgilendirdiği ortaya çıktı. sonuçtan memnun değilseniz, alevlerinizi hakkaniyetli bir duruş sergileyen feministlere değil, pınar dinç’e püskürtebilirsiniz. yine de şayet yaşça küçük bir yazarın size ders verme cüretini bağışlayacak kadar sağduyunuz kaldıysa, şunu söylememe izin verin: türlü eleştirilerde bulunsam da kanımca feminist hareket, menfaatleri doğrultusunda davranan ve bu uğurda kamuoyunu yanlış yönlendirmeyi hak bilen kadınlara ihtiyaç duymayacak kadar geniş ve köklüdür.

    https://eksiup.com/p/jv517173du9c

    bir gerçek kişinin, başına gelebilecek tüm olasılıklara rağmen o şeyi yapıyor olması, öznenin masumiyetini – doğruluğunu – samimiyetini gösteren güçlü bir delil değildir. dolayısıyla, pınar dinç’in ileriki zamanda başına gelebilecek şeyleri göz önüne alarak geçen sene gerçekleştirdiği ifşaat pınar hanım’ın haklı olduğunu kanıtlamaz. ayrıca, pınar dinç’i tanımadığınızı öne sürmenize rağmen, pınar hanım’ın şu an ne düşündüğü ve ne yaptığı hakkında nasıl oluyor da bu denli kesin tahminler yürütebiliyorsunuz? pardon pardon, her kadın bir kadındı değil mi? güzel slogan bu arada. yürür.

    https://eksiup.com/p/ok5171746akm

    özet geçelim, kaygusuz bu paragrafta, çoğu tutucu feminist gibi kadının ontolojik olarak kutsallaştırılması olarak özetleyebileceğimiz safsataya dayanmış ve skandaldaki gelişmeleri takip ederken dinç’in bir kadın olduğunun unutulmaması gerektiğini hatırlatmış. peki…

    https://eksiup.com/p/jp517175ek6z
    https://eksiup.com/p/u5517176xj8w
    https://eksiup.com/p/tm517177pfek
    https://eksiup.com/p/ma517178qyes

    son dört paragraf bomboş. bir motivasyonla ekranın karşısına kurulmuş, yolun yarısında elinde fazla malzeme olmadığını idrak etmiş bir yazarın bocalaması. başka nasıl açıklanabilir bilmiyorum. pınar dinç’in geçen seneki iddialarını - umut özkırımlı’nın savunmasını, mahkeme kararını, süreç içindeki elçin arabacı’nın paylaşımlarını, lund üniversitesi’nin kararını yok sayarak – özetliyor. sonra da esaslı bir medium virali yapmayı ihmal etmeden, umut özkırımlı’yı sahip olduğu tek blog sayfasında, o platformun kurallarını hesaba katmayarak kendini savunduğu için suçluyor ve “doğrusu şu yukarıdaki manzara bana çok şey anlatıyor” diyerek platformun kurallarını delen böyle bir şahsın, her türlü kuralı hiçe sayacak tıynette biri olduğunu ima ediyor. büyük resim ancak böyle görülürdü. muazzam!

    emile zola, dreyfus olayı’nın (bilmeyenler için, dreyfus’un sözümona almanlara bilgi sızdırdığına dair açılmış dava) kamuoyunu meşgul ettiği ilk yıllarda (1894-1896) taraf değildi. cemiyet yaşamında askeriyeden, basından, burjuva sınıfından, bilgisi olan kimi bulsa davanın iç yüzünü öğrenmeye çalıştığını, bir nevi ağız aradığını ama açıkça fikir beyan etmediğini biliyoruz. 1896’nın son aylarında asıl vatan haininin ferdinand walsin esterhazy olduğuna dair kuvvetli delillerin ortalığa dökülmesiyle işler değişmeye başladı. bu süreçte zola çekildiği köşesinde olanları pürdikkat takip ediyordu. öyle ki dreyfus’un masum olduğunu kanıtlamak için kolları sıvayan picquart’ın özel soruşturmasına ancak 1897’nin son aylarında katkı vermeye başlamış, hükümet ve ordudaki önemli isimlere mektuplar yazmıştı. estherhazy’nin ordunun müdahil olduğu bir yargılamayla aklanması emile zola için bardağı taşıran son damlaydı. bu olaydan üç gün sonra 13 ocak 1898’de j’accuse…! başlıklı o meşhur yazısını yayınladı.

    emile zola’yı j’accuse…!’ye götüren yolun taşları inançtan değil, kuşkudan örülüydü. daha açık ifadeyle, zola, sema hanım’ın aksine olaya sazan gibi atlamamış, beklemiş, araştırmış, gözlemlemiş ve dreyfus’un masum olduğunun yadsınamayacak noktaya geldiği zaman egemenlere karşı sancağını açmıştı. bir entelektüelden beklenen buydu, zola da bunu yapmıştı. “… ondan kuşku duymayı reddediyorum” yazmaktan imtina etmeyen bağnaz bir yazarın anlaması güç, ama belki bu upuzun yazıyı okumaya vakit ayıranlar arasında kıssanın hissesini alanlar çıkar.
    kim bilir?
  • susturulduğu, iftiraya uğradığı ve itibarsızlaştırıldığı iddia edilen kadınlar: pınar dinçve ceren kenar

    geçiniz.

    itibarsızlaştırıldığı iddia edilen kadınları savunmak için referans alınan kişi: bawer çakır

    geçiniz.

    itibarsızlaştırıldığı iddia edilen kadınlar hakkındaki yazıları yaygınlaştıranlar: haziran düzkan ve özge ispir

    geçiniz.

    tanım: sosyal medyada giderek bir çete üyesi görüntüsü vermeye başlamış magazin yazarı.
  • sema kaygusuz, gerçekten soruyorum aklınızı mı kaybettiniz? ne yapmaya çalışıyorsunuz? yazdığınız senaryo ile 1 haziran 2020’den beri (bir daha okuyun 1 haziran 2020!) her ayrıntısı bilinen bir olay hakkında bir de gerçekleri çarpıtarak nereye ulaşmaya çalışıyorsunuz?
    mahkeme kararını bergenvari bir senaryo yazarak mı geçersizleştireceğinizi düşünüyorsunuz? yok mu size bir akıl veren, ne yapıyorsun diyen?

    madem mahkeme kararını okudunuz, şahitleri dinlediniz, o halde karşı tarafın elinde de ne olduğunu da biliyorsunuz demektir bu veya kararda açık olarak ne deniliyor! yani öyle düşünmek istiyorum!

    hem kim kime ağzını açma diyebilir?! denilen basit: iftira atma! insanları yanıltma! gerçeği iğdiş etme! çarpıtma! bu ifşanın düzenbaz bir gözbağcılığı olduğunu anlamanız için ne yapmak gerekiyor? bile bile lades!

    siz yeni başlıyorsunuz fakat kamu olayı yaladı yuttu! olaya bu yazışmayı paylaşarak hangi katkıyı sundunuz? böyle bir pornografiye gerek var mı? bu durum hangi gazetecilik etiğine sığıyor? bir de suç! magazinleştire magazinleştire bir hal oldunuz bu olayı, halbuki konuşulması gereken hususlar o kadar açık ki!

    ilk yazıdaki medyum olayını adamın kişiliğine bağladığınız "boş yapma" burada da devam ediyor, inanılır gibi değil!

    idari mahkeme nedir yahu?! okumadınız mı kararı? görmediniz mi ne yazdığını sol üst köşede? lund bölge mahkemesi ceza dairesi! önce temel hukuki kavramlarda bir anlaşalım isterseniz, daha sonra tanıklık ne, delil ne o hususlar hakkında da bir tartışma yapabiliriz!

    bu olayı murat paker’e bağlamak da neyin nesi öncelikle? ya musa orhan’a ya murat paker’e bağlanan ilgili olayın ikisi ile ne bağlamsal ne de oluşsal koşulları açısından bir ilgisi var! bu inadı anlayamıyorum!

    “mağdur” olduğu iddiasındaki kişinin olayı arkadaşlarına anlatmış olmasının olayın oluşuna dair “karine” sayılması fikri için bir kısım hukukçu, "oldu efendim başka bir arzunuz var mıydı?" diyoruz, bu konuya kavramlar hakkında kendinizi geliştirdiğinize ikna olursam, ileride geri döneceğim. fakat şunu belirteyim; bu hisler ve olgular meselesini ne zaman çözeceğiz? sizler hangi "steril" dünyada yaşıyorsunuz bilmiyorum ve fakat bu kadar göreceleştirilmiş, "deneyime" dayalı bir gerçeklik algısı ancak hukuki delil rejiminin direksiyonunu tamamen psikolojiye bırakmak ile mümkün. nitekim son yıllarda olan da bu sanıyorum. ne hissediyorsam odur. ne dersem o!

    “üniversite sorgusu ve lund idari mahkemesi’nin kararı alenileştiği için biz türkiye’de gayet özgürüz(!)”

    demişsiniz, bizler daha üniversite sorgusunu (!) görmedik, siz görmüşseniz ne ala, “sorgu olmayan sorgu” hakkında gördüğümüz tek şey 5 satırlık “karar”, diğer belgeleri de bizimle paylaşırsanız seviniriz, ama öyle tek tük seçtiklerinizi değil, hepsini!

    « gross defamation »ı "ağır itibarsızlaştırma" diye çevirmişsiniz (çok iyi ingilizce bildiğinizi düşünüyorum- !)-) bu arada förtal “slander” olarak da çevrilir, bir araştırın isterseniz; ister nitelikli/ağırlaştırılmış iftira deyin, ister kelimelerle oynayın ve ağır itibarsızlaştırma/karalama deyin; suç tanımı mukayeseli hukukta aynı yere çıkıyor. failin “masum olduğunu bildiği bir kişiye hukuka aykırı bir fiil, belirli bir suç atması” ile; şimdi de isveç yasasına bakalım; anlaşılan referans verdiğiniz yasada da “birini suçlu (!) veya kınanacak bir yaşama sahip olarak tanımlayan veya kişinin başkalarını hor görmesi için bilgi sağlayan kimse para cezasına çarptırılır.” demekte. yani isveç'teki yasa daha geniş bir tanımı kabul etmiş. paralel olrak örneğin, ilk verdiğim tanıma uygun olarak, pd, türkiye'de de iftira suçundan mahkumiyet giyebilirdi (mahkemelerin erilliği ve bağımsızlığı tartışmasından bağımsız), çünkü pınar dinç ceza yasalarında suç olarak tanımlanmış cinsel taciz eylemini (buraya dikkat! eylem için taciz, ısrarlı takip kavramları kullanılarak, nitelikli cinsel taciz eylemi anlatılmıştı! savcılık da o sebeple re'sen soruşturma açtı arkasında trt, ahaber, kadem) umut özkırımlı’ya alenen atfettiği için ve bu bilgilerin doğruluğunu da kanıtlayamadığı (koca 2.5 senenin hatırı var!) için suç oluşmuş olacaktı. neymiş iftira suçu! ve yine pınar dinç, bu yaydığı iftira niteliğindeki beyanlar “ağır” nitelikte olduğu için ve umut özkırımlı’ya ciddi zarar verdiği için de suçun nitelikli (ağırlaştırılmış, ağır) halini işlemiş olmuş isveç'te. biraz karışık olabilir buralar sizin için, üç kere okuyun! nokta. yani bunları anlattığıma bile inanamıyorum ama canınız sağ olsun, amaç kamu hizmeti! sizin hatırınıza mukayeseli ceza teorisi kendisini mi inkar etsin? ne yapalım yani? neydi kelimeler tılsımlı mıydı, sihirli miydi, her neyse, devam.

    “olsun, söz konusu hükmün ‘denetim şartı’ yalnızca pınar dinç’i bağlıyor, benim açımdan değişen bir şey yok. edindiğim gerçekler dizgesini bu sayfadan iletebilirim. boşuna demiyoruz, asla yalnız yürümeyeceksin, diye.” ?

    ben olsam bundan o kadar emin olmazdım, bir sorsaydınız keşke isveç hukukunu bilen birine, neme lazım olur; siz yine de beraber yürüyün tabii!

    “not: tarihi yanlış söylüyor. pd’nin kızıyla isveç’e gitmesi 17 ağustos 2017. ayrıca birlikte “yaşamamışlardır”, birlikte “olmuşlardır.” davet mektubu da sorunlu bir deyiş, ona da nepotizm başlığında değineceğim.”

    :) dedektif kolombo sema kaygusuz iş başında! buldu! evreka! yalnız biz hepimiz ve mahkeme heyeti de olayların 2017’de geçtiğini biliyoruz :) uö “hayatı” için ifade veriyor ve 2017 diyecekken 2018 diyor, ne büyük bir keşif, dellilleri gerçekten çok dikkatli takip ediyorsunuz. bravo! biz "fikri" takibe devam edelim.

    “bir akşam, uö’ın eski arkadaşı s, pd’i ziyarete gelir. sohbet derinlikleştikçe uö’nın pd’ye epey duygusal yatırım yaptığını, hatta pd’yi sahiplenerek “sevdiğim kadından uzak dur” anlamında sınır belirlediğini konuşurlar.”

    geçmemiş bir konuşmayı geçmiş gibi yazmak, ne ucuz bir manipülasyon, "anlamında" kelimesi işte tam burada tılsımlı dikkat!

    bu konuşmayı bu şekilde yayarak pd’yi topluma mal mı etmeye çalışıyorsunuz bilmiyorum. fakat kadının hayatında eş zamanlı bir eski eş, bir eski unutulamayan sevgili, bir friend with benefits (fbw) var; fbw bunları pd kendisine ayrıntılı olarak anlattığı için biliyor, yani burada pek mümkün olarak kadının da bu erkekleri adama karşı bir "manipülasyonu" olarak da okuyabiliriz, yani ucuz taktikler her zaman işler! neden pd de uö'nün rızasını inşa edemesin mesela?! bence bunu hiç düşünmediniz!

    fakat, burada unuttuğunuz çok önemli bir detay var; ilk haftalar, ilk yazışmalar, ilk dört ay, ilk etapta oğlu kanser hastası olan bir adamla bu şekilde bir ilişkiye girmesi kendi başına problemli (al gülüm ver gülüm akademik nepotizminden başka bir sorumsuzluk bu); muhtemelen duygusal olarak sorunlarla boğuşan bir kişiyle ilişkiyi “yataktan” kurması büyük bir hata; biz hiçbir zaman uö sorumsuz değil demedik, kendisi de zaten özür diledi; ama pd de çok sorumsuz, kusurlu, pragmatik! pd’nin iddiası uö’nın onu herhangi bir şeye zorladığı iddiası da değil, o sebeple rıza inşası argümanınız da boşa düşüyor, pd ne yaptığını çok iyi biliyor, gereğinden fazla kontrollü! eni sonu "istanbul'da bakıcısını bırakmış da gelmiş".

    ol sebep, gittiğiniz yol yol değil; anladık ki rıza inşası ve cinsel psikolojik tacize bağlayacaksınız konuyu (en en moda: https://kaosgl.org/…iza-insasirsquo-kavramina-giris ). ve özkırımlı’yı steril, tertemiz, robotumsu bir ilişki kurmadığı için suçluyorsunuz. peki! burası "ironik bir peki" çünkü önce sizin ilişkilerinizi bu strellikte ve robotiklikte kurduğunuza bizim inanmamızı bekliyorsunuz, sonra da iki insanın arasında yoğun geçen bir 4 aydan sonra “artık istemiyorum” cümlesiyle birden biten tüm ilişkinin emredenin rızasına göre gül gibi bir “tamam, pek tabii” denilerek kesilmesi fikrini kabul etmemiz arzunuz. hayır hayırdır! (kesinlikle hayır hayırdır! bağlam ve koşullara göre) ve yine kuzum siz neden "edebiyat" yapıyorsunuz ?

    son kertede, neden olmasın belki vardır öyle tek cümleyle biten şeyler, kim bilir?

    ek: öznur karakaş'ın tw yorumunu da ekleyeyim:

    "sema kaygusuz'un bu son yazısında savunduğu davaya çok zarar verdiğini düşünüyorum. buna son verse daha iyi olacaktır kendi ekibi için. zira izinsiz kamuya sızdırılan o yazışmalardan yazarın ısrarcı müdahalesine rağmen tersi ve özkırımlı'nın elini güçlendiren bir anlam çıkıyor.

    kendisine net bir şekilde hislerini açan, ilişki niyetini belli eden ve dahi hayatının oldukça hassas bir döneminde, oğlunun hastalığıyla mücadele eden birini ikili mesajlar vererek idare eden, tamam bitir dediğinde "break-up" değil diyerek orada tutan biri izlenimi veriyor.

    bunu erkekler yaptığında ifşa ediliyorlar biliyorsunuz.

    böyle "ilişkimsilerde" etik olan, karşı tarafın bir şeyler hissettiğini fark ettiğinde net bir şekilde, ikili mesajlar vermeden ilişkiyi sonlandırmaktır. kişi "tamam" diyorsa zaten bir sıkıntı yok, sitem de edilebiliriz, insanız.

    böyle ilişkimsilerde his de bir zaaf olarak görülür ve karşılıklı ilişkinin dengesinde hissetmeyen tarafa asimetrik bir güç verir.

    hamiş: ayrıca demek ki oğlu o haldeyken kadınlarla konuşmaya vakit bulmuş çok bel altı olmuş, hırs ile insanlıktan çıkmış izlenimi veriyor.

    bu arada "evli çift" gibi birlikte yaşadığımız bir insanın başka romantik ilişkilerine dair soru sormak ve dahi kıskanmak taciz mi? elbette bilmek isteyecek insanlar birbirlerinin diğer ilişkilerini, "sevgili değiliz abi" diyerek gizli takılan adamlara ne diyeceksiniz o zaman?

    sema hanımın fb postlarını allah kelamı gördüğü beren hanım o zaman foti beyi neye dayanarak ifşa etti?
    başka ilişkilerini gizli tuttu diye değil mi? o halde bu durumda pınar hanıma neden başka ilişkileri sorulamıyor. ha ayrılır net bir şekilde, eyvallah.

    ki "tamam" demiş uö."

    https://twitter.com/…kas/status/1453998271911895045
  • yazık. hukuk usulünden bihaber oluşuna şaşmıyorum. özel yazışmaları ifşa edişi ve sair hususlar belli ki cahilliğinden. ama koskoca yazarsınız, kankacılık netvörkçülük kabilinden bir aklayıcılıkla suçu bağımsız mahkemelerce tespit edilen birini aklamaya da çalışmazsınız yani değil mi. bu nasıl bir pespayelik ki iki insanın özel yazışmalarını aralarına şerh düşerek abuk bir üslup ile bize sunuyorsunuz. aklınızı mı yitirdiniz sema hanım?

    bu olay liberal kimlik siyasetinin nasıl bir ahlakçılıkla bizi kuşattığına güzel bir örnek. söz hakkını geçtim yaşam hakkı bile tanımayan bir ahlakçılık bu. her an gelecek yeni bir "vahiy" ile eskinin çöpe atılıp eski olanın cancel'lanacağı bir ortam. bir de bu vahiylerin aslında kof bir sosyal bilim teorisine bulanması; yani bu vahiy gibi dini değil oldukça dünyevi bir hakikat. mutlak kere mutlak, sıkıysa karşı çık bakalım. linç kültürünü "çomarlığa" bağlayan güya okumuş/etmiş insanların trajikomik hali. fakat memleketimize mahsus değil bunu da söyleyelim. bu ahmaklık bize mahsus değil.

    bu kuşatmaya karşı en büyük kavganın feministler arasında patlaması da başka bir mesele tabii. üçüncü dalga feminizmin liberalizme bulanmış-foncu takımına karşı radikal feministlerin kahramanca direnişini gerçekten gözlerim yaşlı izliyorum.
  • ne kadar itibarı vardı bilmiyorum ama ikbali için her türlü üçkağıdı çevirebilen pınar dinç denen tescilli yalancı ve müfteriyi savunmak uğruna yazdığı aşağılık yazılarla, bu yazılarda kullandığı yöntemlerle insan içine çıkamaz hale gelmesi lazım. ha bu lund çetesini sikleyenler de mutat keywordlerle baskı kurmaya ve haklılık devşirmeye çalışan belli menfaatçi çevreler sonuçta, kendileri çalıp kendileri oynuyorlar, kimseyi kandırabildikleri yok. dsip vardı evvelden, otuz kişilik bir lağım çukuruyken kokusu her yerde burnumuza vururdu. bunlar da aynı hesap.
  • yargı kararı ile nitelikli iftiracı olduğuna hükmedilen biri için pek çok sevenini, değer verenini hayalkırıklığına uğratmış ve repütasyonunu heba etmiş kişi.
  • malum yazısında apaçık yalan yazmış, barış akademisyeni olmayan pınar dinç’i savunmaya çalışırken barış akademisyenlerini de rezalet yazısına meze etmiş, magazin dedikoduculuğu yapmış, şikayet dosyasında olmayan mahrem yazışmaları şikayet dosyasından almış gibi paylaşmış ve suç işlemiş bir kişi.

    https://twitter.com/…tatus/1453762775168299013?s=20
  • “bu yazışmanın dosyada bulunmadığını kendisi kanıtlasın."

    yazabilmiş cehli mürekkep. hukuk hukuk olalı böyle zulüm görmedi. engizisyon yargıcı mı olmak istiyor? hangi dogmaya beynini ipoteklemiş bu arkadaş? savunduğu davaya zarar veren ve dalga unsuru olan vasat bir bireyden fazlası değil.
  • iki kişinin arasındaki özel konuşmaları yayınlamış insandır. t24 de buna alet olmuştur.
hesabın var mı? giriş yap