• a) şiir :
    - konular; aile sevgisi, gençliğe güven ve aşk gibi daha bireyseldir.
    - sone ve terzarima gibi batı edebiyatından nazım turleri alınmıştır.
    - biçimce kafiyeden çok kulağa göre kafiyeyi tercih etmişlerdir.
    - dil çok ağırdır.
    - nazım nesire yaklaşmıshtır. yazar bir dizedeki duyguyu diğe dizelerde devam ettirmektedir.
    - parnasizm etkisi altındadır.
    b) nesir :
    - fransızlardan etkilenmishlerdir. dili her kavramı anlatmakta kullanışlı bir hale getirmişlerdir.
    - realizm ve naturalizm etkisi altındadırlar.
    - roman ve hikaye yönünde en kusursuz eserler bu dönemde verilmiştir. örn : halit ziya uşaklıgil – mai ve siyah
    - roman ve hikayelerde olaylar istanbul ve çevresinde geçer.
    - yazarlar kimliklerini gizlerler.
  • servet-i fünun dergisinin başına tevfik fikret'in getirilmesiyle(1896) başlayan bu akım derginin kapatılmasıyla(1901) son bulmuştur. bu akımın temelini recaizade mahmut ekrem atmıştır. tevfik fikret recaizade mahmut ekrem'in öğrencisidir. bu şekilde aralarında ilişki başlamıştır. recaizade mahmut ekrem, servet-i fünun dergisinin sahibinden dergiyi edebiyat dergisine çevirmesini rica eder. imtiyaz sahibi bunu kabul edince tevfik fikret derginin başına getilir ve bu akım başlar. bu akımın başlamasıyla beraber edebiyatımızda yeni türler, yeni konular gözükmeye başlamıştır. ahmet mithat efendi'nin bir yazısında servet-i fünuncuları eleştirmesi ve servet-i fünuncuların da buna cevap vermesiyle toplum içinde servet-i fünuncular iyice tanınmışlardır. akabinde ahmet mithat efendi "teslim-i hakikat" isimli makalesiyle servet-i fünun edebiyatını resmen tanımıştır.

    servet-i fünun hareketinin temelinde iki isim vardır: tevfik fikret ve cenap şahabettin. cenap şahabettin şiir alanında servet-i fünun hareketinin en ünlü şairidir. tevfik fikret ise daha çok fikrî anlamda öne çıkmıştır. dergideki makaleleri ve yazılarıyla derin etkiler uyandırmıştır.

    roman alanında halit ziya uşaklıgil mükemmel örnekler vermiştir. zaten bu başarı da servet-i fünun hareketinin bir dönüm noktası olmasını sağlamıştır.

    şekil olarak bazı değişiklikler olmuş nazım nesre yaklaştırılmıştır. o güne kadar kullanılmayan "anjanbman" tekniği kullanılmıştır. bu teknikte cümle bir mısrada bitmez diğer mısralara da sıçrar. noktalama işaretlerinin kullanılmasına da önem gösterilmiştir. şiirlerde fiillerden çok sıfatlara yer verilmiştir.
  • batıya açılma vardır, en çok fransız edebiyatından etkilenilmiştir. sembolizm, parnasizm biraz da naturelizm vardır. sone ve terzarima avrupadan edebiyatımıza servert-i fünun edebiyatında aruz kalıbı bozulmadan geçmiştir."sanat sanat içindir" ilkesi benimsenmesinden dolayı herkesin anlaması önemli değildir,isteyen istediğini anlar ve alır. toplum tarafından fazla ilgi görmez 5 yıl kadar kısa sürede sona erer.
  • ii.abdülhamit yönetiminin baskısı altında gelimiş bir edebiyattır.bu yüzden döneme bunalım,kötümserlik,karamsarlık hakimdir.hüseyin cahit yalçın'ın servet i funun dergisinde yayımlanan edebiyat ve hukuk makalesi yüzünden kapatılmıştır.
  • hayatları boyunca hiç kahve ortamına girmemiş, hatun kişisini kesmemiş ve kültürel olarak osmanlılı-batılı dilemması yaşayan erkek topluluğundan oluşan edip profili çizmektedirler. bu kadar duygusal hezeyanın ve buhran-ı büluğnun alıtyapısını tümden bu olaylar yaratmış olmalıdır. yoksa o içe kapanmalarını, "hiç kimse beni anlamıyorcu" bakış açısına sahip olmalarını, yeni zelanda'ya niyetlenip manisa'ya göçme arzularını ruhsal açıdan tafsil etme noktasında problemler zuhur edebilir.

    bir de olaylara istibdat döneminin perspektifinden bakmak gerek. yaramaz çocuğunun her hareketine tepki gösterip onu kısıtlayan bir babanın nezdinde oluşacak "sünepe çocuk" motifi oluşmuştur kendilerinde. etliye sütlüye karışmayın, kendi dünyanızda çırpının demiştir içinde bulundukları dönem. belki topluluğun sonlarına doğru tevfik fikret'in "yeter ulan!" minvalindeki isyanı ancak delebilmiştir bu duygusal buhranı.

    ne olursa olsun. bu kısacık dönemde türk yazın tarihine ciddi manada damgalarını vurmuşlardır. bir bilim dergisi düşünün ki modern türk edebiyatının kilometre taşı olsun.
  • neden bu adamlar bu kadar anlaşılmaz şeyler yazmışlar, neden türkçe'ye benzemeyen bir türkçe kullanmışlar diye merak edenlere geliyor:
    servet-i fünun dönemi baskının, sansürün ve fişlemenin en yoğun olduğu dönemlerden biri. (bkz: ıı. abdülhamid) sağ olsun. (bkz: tanıdık geldi mi?) onlarca edebiyatçı, gazeteci ve bilumum aydın bu dönemde öldürülmüş, bir o kadarı hapse atılmış. eh bizim servet-i fünuncular da bu baskıdan kaçmak ama aynı zamanda bildiklerinden şaşmamak için accayip ağır bir dil ve bol bol söz sanatı kullanıyorlar. böylece hem sansür kurumunun elinden kurtuluyorlar hem de memlekette eksik/yanlış gördükleri ne varsa eleştiriyorlar. çünkü sansür memurları o zaman da şimdiki gibi salak, yazılanları anlamıyorlar.
    sonuç olarak geriye ağır eleştirilerle dolu ama anlaşılamayan bir edebiyat dönemi kalıyor.
    not düşelim: bizim bu servet-i fünuncular bir ara baskıdan o kadar bunalıyorlar ki, nereden estiyse gemiyle yeni zelanda'ya kaçmak istiyorlar. onun yerine manisa'da bir çiftliğe sığınıyorlar. üzücü.
    kaynak: türk dili ve edebiyatı bölümünde aldığım onlarca ders.

    editos: il adı hatırlatmayla eklendi.
  • aslında olmayan edebiyattır. kastedilenler edebiyat-ı cedidecilerdir. cumhuriyet döneminde herkesi tasnife tabii tutma hastalığına yakalanan edebiyat profesörleri tarafından uydurulmuş bir kavramdır bu servet-i fünun ifadesi.
  • millet hürriyet derdinde iken kimseyi sallamayan katmerli katmerli ağır yazan yazarların bulunduğu edebiyat dönemi
  • refik halid karay servet-i fünun edebiyatını "cambazların omuz omuza binerek kurdukları insandan ehrama" benzetir ve şöyle der: "şu farkla ki o ehram bir tek deği, iki pehlivan cambazın sırtında yükselir: tevfik fikret ile halid ziya’nın... cenab şahabeddin’in rolü de hünerlidir; zira bir ayağını bir pehlivanın, birini de ötekinin omuzuna basmıştır, ehramın ilk basamağı kendisidir. cenab’ın sağ omuzuna dayanan şiir tarafında elele vererek süleyman nazif, faik âli, hüseyin-suat gibi şairler yelpaze biçimi gerilir; sol omuzda mehmet rauf, ahmet hikmet gibi nesirciler kanat şeklinde açılır. hepsi de ayn çeşit, fakat atlas üzerine pullu elbiseler giymişlerdir. (yani süslü kelimelerle işlenmiş göz alıcı bir üslûp) en üstte, uçacakmış gibi bir ayağını kaldırmış duran eli şemsiyeli cambaz, kumpanyanın en genç elemanı celâl sahir’dir; hiç ağırlık vermez, bir tüyü andırır."
hesabın var mı? giriş yap