• "simsekler caktiirdim, korksunlar artik benden, geliiyooruum"
    abla korkmak ne kelime altimiza sictirdin.
  • doğduktan altı ay sonra konmuştur seyyal taner'in ismi. babası subay, ama aynı zamanda da edebiyatçıdır. çok iyi dans eden, çok iyi hitabeti olan, dile düşkün bir adamdır. aylarca araştırır, sonunda “seyyal”de karar kılar. müthiş hareketli bir yıldızdır seyyal. nereye gittiği, kâinatta nerede olduğu bilinmeyen bir yıldız; yüzyılda bir gelip, dünyanın etrafında bir tur atıp giden, kaybolan bir yıldız. fars edebiyatında geçen bir kelimedir. gerçekten babası doğru ismi vermiştir kızına…

    müzikal yolculuğuna seyhan karabay ve sedat avcı'yla başlamıştır. seyhan karabay kardaşlar'dandı… sedat avcı da erkin koray'ın davulcusuydu… ilk önce onlar vardı, bir süre öyle üçlü gittiler, sonra ipucu beşlisi, sonra 25. saat, sonra lokomotif… tolga han geldi, 12 kişilik dans grubu kuruldu. seyyal taner bakırköy'e, nişantaşı'na gidiyordu, diskoteklerden dansçı adamlar seçiyordu… 12 kişilik dans grubu, sekiz kişilik grup derileriyle, püskülleriyle bir rock grubu gibiydiler. tabii asıl olay sedat, seyhan, seyyal üçlüsüydü.

    seyyal taner daha talebedir. osmanbey'de site sinemasının yanında bir pastane vardır. oraya gider akşamüstleri. sedat ve seyhan o zamanın hell's angels motorlarıyla gelirlerdi site sinemasının önüne, seyyal'de pastaneden hayran hayran bakardı onlara. sedat'ı, diğer müzisyenleri hep orada görüyordu, saçlı başlı çocuklar… sedat mukallit, espritüel, sıcakkanlı bir insan olduğu için, seyyallerin gruba takılırdı, fırlama bulurdu onları. bir gün davullarını taşırken pastaneden parçalarını unuturlar. seyyal ve arkadaşları parçaları kapıp koşarlar minibüse. tuttururlar “bizi de konsere götürün” diye ve biniyorlar minibüse, gidiyorlar budak sinemasına. kulisten, yani perdenin arasından izlerler konseri… konser biter, yine seyyallere taşıttırlar aletleri. yıllar sonra, sahneye çıkacağı zaman, arda uskan, seyhan'la birlikte sedat'ı getirmez mi! uçarlar tabii. sonra her konserde bu nastaljik olayı anlatır seyirciye, seyirci de kahkaha ile dinler…

    bir dönem kerim çaplı ile de çok ciddi bir bağı olur seyyal taner'in. çaplı'yı çalıştığı müzisyenlerin belki de en yeteneklisi olarak tanımlar. davulcudur, gitarcıdır, piyanisttir… kerim'i izzet öz getirir seyyal taner'e, yıl 1980. üç ay onda kalır. düzgün türkçe bilmiyor, türkiye'yi bilmiyor, hiçbir şey bilmiyor kerim çaplı. türkiye'de kalıp müzik yapmak ister. 24 sene amerika'da kalmış, gruplar kurmuş, birçok kalburüstü isimle çalışmış. sıcak bir yuva ortamı sağlamaya çalışır ona, inançlar üzerine terapi yaparlar beraber. kerim çaplı bir kere konseri unutur, öyle zor durumlar da yaşatmıştır. ama hep kardeş gibidirler. nasıl zor şartlardan geldiğini bildiği için, seyyal taner hep yanında olmaya çalışır.

    seyyal taner adının popçu diye anılmasına çok sinir olan biridir. “popçu falan değilim, asla da olmadım. ben bu ülkenin olması gerektiği noktasındaki bir yeri doldurmuş biriyim. bir boşluk vardı, orayı ben doldurdum, onun da adı yok” der. stones'cudur, mick jagger'ın enerjisini örnek almıştır. ama beatles'ı da hiç inkâr etmez. ne de olda “she loves you yeah yeah yeah” diye başlamıştır o da yola.

    tina turner'a takıktır bir ara. lou reed'i çok sever. marilyn manson'ı da dinler… “gay dünyasının kraliçesi” de derler seyyal taner'e. nerede olacağının adını koyamamış insanların mitosudur seyyal taner.

    tam olarak 1975'te çıkar seyyal taner piyasaya, '76'da “son verdim kalbimin işine” kendisine yapışır. halbuki seyyal taner bambaşka bir kadındır. o devirde böyle bir ülkeye bunu anlatmak çok zor bir şeydir. kime şirin görünecektir seyyal taner; gazinoculara mı, organizatörlere mi, sokaktakine mi, saraydakine mi? her tarafa şirin görünmeye kalkarsan yalakalık olur. yalakalık da seyyal taner'in sinirlerini bozar. bugüne kadar başkasının şarkısını söylemez. ya kendisi için şarkı yazılmıştır ya da kendisi kendi şarkısını yazmıştır. ingilizce, almanca, ispanyolcalar ayrıdır tabii. bir de ilk sahneye çıkarken erkin koray'ın “şaşkın”ını söyler. ilk plağında da erkin koray'ın kendisi için yazdığı bir şarkı vardır: “tanrı şahidimdir”. erkin koray'ın seyyal taner'in hayatında özel bir yeri vardır. aynı mentalitedendirler, aynı şeyleri paylaşırlar, aynı müzik kültürünü almışlardır.

    moğollar'ın bir konserinde kafes içinde dans etmişliği bile vardır. moğollar şan sinemasında bir konser verecektir. bir kafes yaptırmışlar, kendi kafalarından, “seyyal'i buna sokalım” demişler. seyyal taner'in bundan haberi yoktur. engin yörükoğlu ve cahit berkay yakın arkadaşıdır seyyal taner'in. “peki” der sonunda, o kafesin içinde “na na song”la dans eder.

    nasıl adı seyyal konmuşsa, o enerji de konmuştur içine. haldun dormen “sahnelere bir panter düştü, dikkat” diye bir laf etmiştir kendisi için… basında yayınlanan bu söz sakız olur millete, panterlik oradan gelir. dans etmeyi çocukluğundan beri sever. kulüp 33'ten, hydromel'den çıkmaz. arda uskan ile de çok dans ederler. klasik bale eğitimi de vardır.

    müzik kafasında hep vardır, sadece bedeni için, ruhu için yapar. bir insanın ruhunda sanat varsa vardır, bu kadar basit. profesyonellik, starlık filan geçmez aklından. kendisi adeta zembille star olarak inmiştir. derler ya, “tırnaklarımla kazıdım, ne kahırlar çektim” diye… seyyal taner de tırnaklarıyla kazır, kahır çeker. bam, güm, tepeden inmiştir. türkiye'de kalmak, şarkı söylemek ne aklında vardır, ne de öyle bir durum vardır. ispanya'dan tatile gelir. o arada film teklifi alır, ispanya'da ve hollywood'da kısa bir sinema macerası olur.

    1968'de yılmaz güney'in “aslan bey” filminde oynar. ata binen bir kafkas kızıdır orada. türkiye'de sinemayla tanışması o filmle olur. tek kamerayla çalışırlar, tek kamerayla oynamak farklı bir şeydir, daha küçük, minimal oynamak gerekir. seyyal taner, yılmaz güney'i olağanüstü elektriği olan bir insan olarak tanımlar; duruşuyla, varoluşuyla… kendisi için tam bir öğretmendir; zart-zurtla değil, duruşuyla öğretir bir şeyleri. kendisine çok akıl hocalığı yapar. daha çocuk olduğunu da görür, 18'indedir, tecrübesizdir… seyyal taner gözlerini koca koca açınca kameraya “gözlerin çok güzel, açma onları öyle” der yılmaz güney.

    altı film yapar o dönem, fakat yönetmenlerle anlaşamaz, setler bir acayiptir. “olmuyor” der, gider. o sırada bir fotoroman teklifi gelir. arda uskan çeker. nikon'lar boynunda, saçlar omzunda, parkalı, medeni bir adam. che guevara gibi... apayrı bir ilişkisi olmuştur arda uskan'la. çok donanımlı bir aileden geldiği için, o donanımın ışığını da yansıtıyordu arda uskan. beş sene beraber olurlar, evlenmek üzereyken ayrılırlar. seyyal taner, seyyal taner olmasını ona borçlu olduğunu söyler. toplaşan beş-altı tane sinema tecrübesi olmuş, o da tam değil. illâ da müzik yap der arda uskan. gitme kafasıyla gelmiştir ülkeye, arda uskan durdurur. hiç de tevazu göstermemek lâzım diyerek “bu ülkenin benim gibi birine ihtiyacı vardı o dönemde. başkası yapardı diyemeyeceğim, çünkü başka seyyal de çıkmadı bu kadar zamanda” der.

    hindistan'a budizme takılıp giderler, ama en sonunda kendilerini mevlânâ'da, hacı bektaş'ta bulurlar. “boşuna dolaşmışız, meğer merkez burasıymış, hay allah” derler. 25 konser için anlaşıp, 80 konser yaptığı bir anadolu turu vardır. turneye başlar. sinop'a gidene kadar çok güzel geçer her şey, ama orada konserden önce “istersen 'aldırma gönül'ü söyleme” gibi bir laf gelir. “niye” derler, “sinop'tasın ya” derler, “ortalık da gergin”… malum sağ-sol olayları… “ben sanatçıyım, repertuarımı da yaparım” der. konser başlar, ingilizceler, ispanyolcalar, kıyamet türkçeler, ortalık ateş! fakat sinop'ta anfitiyatro tek taraflı, seyirci karşısında oturuyor yani, diğer şehirlerde dört döner o sahayı. sinop'ta arkasında grup, ortada seyyal, önünde seyirci. hâkim olabilmek çok rahat yani. söyler şarkılarını, finale gelir sıra. “aldırma gönül”ü aranje etmişlerdir, iyice rock tarzında söylerler. baslar, davullar girer, gitarlar, perküsyonlar derken, yükselir şarkı, tansiyon verirler intro'yla. parçaya girerler, sağ taraftan insanlar ayağa kalkar. metal paralar uçuşur havada, kafalar yarılır. o âna kadar süper gider her şey, o parçada bir anda ayağa fırlar insanlar, ıslıklar, paralar, şişeler! soldakiler de kalkar ayağa, karanfil atar onlar da! seyyal taner de o kaos ortamında inadına söyler şarkıyı. arkasını döner, gitarcı kaçmış, basçı kenara çekilmiş, piyanist eğilmiş aşağıya… bir tek davul var, sedat! müziği keser, konuşur, kısa ve öz. “şimdi tekrar giriyoruz parçaya” der, “herkes kendine gelsin arkadaşlar”! bir bakar, sahneye çiçek yağıyor. ve herkes türküyü aynı anda söylemeye başlıyor, fakat türkü bitmiyor, devamlı söyleniyor…

    “ele güne karşı”yı televizyonlarda ilk seyyal taner söyleyecektir. söyleyemez, çünkü boykot yer trt'den, cenk koray yüzünden olur bu... eline bir eşarp verir, kafasına sarıp “naciye”yi söyletir. meğer tekbir yazılı bir eşarpmış. trt'nin telefonları kitlenir, “vay efendim, tekbir yazılı bir eşarpla seyyal taner nasıl şarkı söyler, göbek atar” diye kıyametler kopar. cenk koray ve seyyal taner, bir yıl boykot alır. boykotu yiyince albüm yapamaz, çünkü televizyona çıkamayınca kimsenin albümden haberi olmaz, şarkıları dinlemez. durum öyle olunca, mazhar'lar da “biz okuyalım mı şarkıyı” derler, “hadi okuyun” der. şarkı alır başını yürür.

    seyyal taner her daim duygularıyla hareket eden, enerjisini güzelliklerden aldığı belli olan bir isimdir. tıpkı şarkısındaki gibi, dilleri şiir, muhabbeti hayat doludur. bugün de uygun tonu yüksek şiire vurgun seçtiği şarkılarda, duygularıyla yaşamaya devam ediyor.
  • bugüne kadar hakkında neden yazmamışım bilemedim. seyyal taner, türkiye hakan peker'le tanışana kadar hem şarkı söyleyip hem dans eden tek şarkıcıydı. fazla başına buyruk hareketleri, leopar ya da zebra desenli taytları, savruk saçlarıyla dönemindeki kimseye benzemezdi. zamanında trt'de görünmesi bile yeterince enteresandır. hem oyunculuk yapabilip, hem şarkı söyleyebilip hem de dans edebilmesi yurdum çapında takdir edilesidir. hayat hikayesine bakıldığında sürekli baş kaldıran, istediğini yapabilmek için ailesini, yerini yurdunu geride bırakan, hayallerinin peşinde koşup sadece canının istediğini yapan bir kadın profili var. çocukken videoya kaydettiğimiz görüntüleri karşısında onu taklit ettiğimi sanarak hoplayıp zıplarken babaannem anneme dönüp "bu hippiyi seyrede seyrede bu kız da hippi olacak" derdi.

    bir de temizlik takıntısı olan annemin bu kadını pek sevmediğini hatırlıyorum. ne zaman televizyonda seyyal taner görünse sürekli savurduğu yağlı görünümlü saçlarından huylanıp, "bu kadının evi kesin bok götürüyordur, her yer yumak yumak saçtır" gibi fantastik yorumlar yapardı.

    ben çok küçükken, şişli'de bir apartman dairesinde oturuyordu seyyal taner. o sırada ev arayan teyzemleri emlakçı şişli'de bir daireye götürmüştü. güzel bir daireydi. emlakçı evin değerini arttıracağını düşünerek, üst katta seyyal taner'in oturduğunu söylemişti. benim gözlerim parlamıştı. teyzem, aynı zamanda dansçı olan seyyal taner'in sabaha kadar tepesinde zıp zıp tepineceğini düşünerek daireyi tutmaktan vazgeçmişti. bu da böyle bir anımdır.
  • turk muzik dinleyicilerine cok buyuk faydasi dokunmus kisidir. soyle ki, 2 sene once cikardigi albumun cd'sini de kasetle ayni fiyat, yani 5 milyondan sattirmistir patronu sahin ozer'e. ikisinin de maliyeti ayni olduguna gore ne diye cd icin iki misli ucret odeniyor diye bayrak acmistir. onun baslattigi bu akim bugun de devam etmekte ve ucuz yerli cd alabilmekteyiz. darisi yabancilarin basina.
  • bazı sabahlar seyyal taner gibi dizlerime vura vura dans ediyorum, totem haline dönüştü kafamda, şarkıyı da içimden söylüyorum. hâlâ çok seviyorum seyyal taner'i.

    gerçek bir efsaneydi; özgün, sempatik, cesur ve enerjik. iç dünyamızı da iki lafın arasında bir güzel "alladı pulladı''.
    sahnelerimizin panteriydi, hep var olsun.

    ''yaşa sevgilim sen çok yaşa
    yaşa sevgilim doya doya
    yaşa sevgilim sen çok yaşa
    yaşa, yaşa, yaşa, yaşaaaaaa... ''
  • 90ların başında* beykoz stadının açılışına gelmişti, pomponlu bir siyah taytla. tribünlerden gelen "seyyal buraya" tezahüratından sonra yaptığı açıklama, halen o statta yankılanmaktadır;

    -ben oraya gelirsem, başıma gelecekleri biliyorum!
  • yıldız tilbe gibi, kendisine çok hasta olduğum ama bir türlü bir şeyler yazmayı başaramadığım diğer bir kişi seyyal taner...

    çocukluğumda tv'ye çıktığı zaman, ne olursa olsun her şeyi bırakıp büyülenmiş gibi gözlerle izlerdim, dinlerdim.... o yaşımda kendisine hayrandım, hastasıydım... bitmek bilmeyen enerjisiyle oradan oraya atlayan hoplayan zıplayan kişi benmişim gibi, sanki beni gösteriyormuş gibi hissederdim...

    hayatımda aldığım ilk türkçe müziğe ait kasedin sahibi olması, ne kadar önem verdiğimin en büyük göstergesidir...

    şurada meşhur naciye'sinin trt'den boykot yediği için hiç bir zaman plak, kaset ya da cd'ye geçmeyen versiyonu izlenebilir...
    http://www.youtubia.com/…at-ozkan&search_by=keyword

    aynı linkte seyyal taner'in "seyyal taner en iyileriyle 2/naciye" adlı albümüyle ilgili bilgi verilirken, bugün tanıdığımız bir çok ünlü isimlerin seyyal taner ile olan bağlantılarına ve dönemin müziğine olan etkisine dair çok ilginç ve şaşırtıcı bilgilere yer verilmiştir...
    (seyyaltanerfuns'a teşekkürler)

    (bkz: copy paste)

    "seyyal taner en iyileriyle 2/naciye tüm müzik marketlerde! albüm seyyal'in 1986 senesinde yayınladığı leyla kasetindeki ve 86-87 eurovision şarkı yarışmasındaki şarkılardan oluşuyor.

    ilk plağı 1974 sensinde yayınlandı. ali kocatepe'nin sahibi olduğu 1 numara plakçılık yayınladı. plağın bir yüzünde erkin koray bestesi olan 'tanrı şahidimdir' öteki yüzündeyse doğan canku bestesi olan 'şimdi sen varsın' yer alıyordu.

    o zamandan bu zamana seyyal'le çok şey değişti. bir çok sanatçı seyyal taner ile çalıştı. örneğin tolgahan ve dans grubu (o zamanlar hakan peker de seyyal taner'in dansçılarındadı). mazhar-fuat-özkan ilk kez seyyal taner'in orkestrasında görev aldı. hatta seyyal taner 80lerin başında bir plak hazırlıyordu ve trt'de şarkıları okuyordu. bu klip de o zamanlardan kalma.

    hatta mfö'nün ele güne karşı şarkısını ilk kez seyyal taner seslendirmişti. ama trt'den boykot yedi. boykot görmesinin sebebi giydiği bir elbiseydi. şarkıyı mfö ilk plakları olarak yayınladı ve büyük bir üne kavuştu. seyyal'in yasağı 1980'lerin ortasında kalktı ve seyyal naciye şarkısını farklı bir versiyonla leyla kasetine koydu. yani şarkının bu versiyonu hiç bir zaman plak, kaset ya da cd'ye geçmedi. hatta şarkının filmi bile çekildi. ahu tuğba'nın oynadığı taçsız kraliçe adlı filmin fon müziği olmuştu. filmin senaryosu şarkının sözleriyle bire birdi.

    ayrıca seyyal taner erol evgin'le çok büyük projelerde de yer almıştır. rahmetli turgut özal'a beraber şarkılar söylemiştir. ayrıca seyyal taner ile çalışan diğer sanatçılar arasında melis sökmen de vardı. mfö'den sonra seyyal lokomotif adlı bir gup kurdu. melis sökmen de vardı o grupta, hatta eurovision'a katılmışlardı.

    ayrıca orhan atasoy (gemiler) ilk kez seyyal'in 1989 nanay albümünde fahir atakoğlu ve istvan-leel-ossy ile beraber çalışmış ,seyyal'de orhan atasoy'un gemiler klibinde rol almıştı. ayrıca işın karaca ilk kez kıbrıs'ta seyyal taner'in kadrosunda sahneye çıkmıştır ve candan erçetin ve sevingül bahadır seyyal taner'e alladı pulladı kasetinde vokalistlik yapmışlardı.

    seyyal taner bazı kesimlerce türkiye'nin ilk bayan rocker'ı olarak da anılır. ayrıca şarkının söz ve müziği olcayto ahmet tuğsuz'a düzenlemesi garo mafyan'a ait.

    ********

    yıllar sonra gelen büdüt:

    charmed87 hatırlattı, "naciye" şarkısının trt'den boykot yiyen halinin linki kurbağa olmuş. tam olarak nasıl bir şeydi hatırlamıyorum. şu olabilir;

    https://www.youtube.com/watch?v=sa184l4n7ow
  • memleketimizin tina turner timsali
  • 1960'lardan beri piyasadadir seyyal taner. sanirim 60'larin ortasinda, lise sonrasi gittigi ispanya'da sinema kariyerine baslamis. oradan hollywood'a da gecmis, fakat kisa surede geri donmustur. turkiye'ye dondukten sonra pek cok avantur filmde boy gostermistir uzun yillar boyunca. degisik, marjinal gorunusu yuzunden hep kotu, sirret kadin rolleri yakistirilmistir kendisine. seks filmlerinde de gozuktugu sehir efsaneleri arasindadir.
    muzikle de 70'lerde ilgilenmeye baslamis kendisi. bir ara mogollar'in canli performanslarinda dansci olarak da gozukmus. ilk buyuk hiti, 1976'da cikardigi son verdim kalbimin isine. 70'ler sonu ve 80'ler boyunca trt'de en cok gorunen popculardan biri idi. sanirim filmlerinin etkisinde kalmistik, hep 'manyak kadin' diye bakardik hatuna. hafizam beni yaniltmiyorsa, mfo'culer daha henuz ele gune karsi ile patlamadan once, seyyal taner'in arkasinda, gitar calip vokal yapiyorlardi. ele gune karsi'da aslinda seyyal taner icin yapilmis, fakat kendisi bir tv programinda giydigi salda arapca tekbir yazdigi icin trt'nin boykotuna ugramis, trt'de cikmayan albumlerin gumledigi bir donem oldugu icin, seyyal sarkiyi mfo'nun soylemesine izin vermis ve tarih yazilmistir bir nevi.. anne tarafindan urfali bir aga ailesine mensup olan seyyal'in, marjinalligi yuzunden, bu aile tarafindan reddedildigi, urfa'ya girisinin yasaklandigi da 80'lerde dost meclislerinde donen rivayetlerden biriydi..
    91'de alladi pulladi ve 93'de geliyorum(?) adli albumleri cikardiktan sonra, sarkiciligi biraktigini saniyordum ama donmus tekrar aldigim duyumlara gore.
  • istanbul'da bir konser sırasında los bravos topluluğu ile tanışır ve müziğe olan merakını gören topluluk üyeleri ispanya'ya döndükten sonra bir müzikal filmde rol teklifinde bulunurlar. 1968 yılında ispanya'ya gidip bu filmde rol alır. film çalışması esnasında "viva zapata" filminden teklif alır ve bu filmde ufak bir rol oynadıktan sonra türkiye'ye dönüp sinema çalışmalarına devam eder ve bir çok filmde vamp kadın rolleri ile dikkatleri üzerine toplar. sinema çalışmalarını bırakarak almanya'ya gider ve los bravos topluluğunun gitaristiyle bir evlilik yapar. kısa süren bu evlilikten sonra türkiye'ye geri dönüp tekrar filmlerde çeşitli rollerle kaldığı yerden devam eder. ancak türk sineması'ndaki seks furyası nedeniyle sinemayı bırakıp müziğe yönelir.
    bir ara seyyal-seyhan-sedat üçlüsü olarak bir grupları varmış. kalbimi affettim, gülme komşuna, seni çok özledim seslendirdiği hit parçalardandır. ayrıca erotik filmlerde oynamış olması onun bugüne kadar yaptığı iyi şeyleri hiç uzanamayacağımız raflara kaldırmaya değer bir olay değildir.
hesabın var mı? giriş yap