• herkesin yazdığından farklı bir şey yazmayacağım aslında. sahneyi muazzam kullanmışlar, oyunculuklar çok iyiydi. badilerim okusun da eğer yoksa oyundan haberleri olsun diye yazıyorum.

    böyle yazınca da güzelim oyunu, "at kafalarına emine, kültürlenin amk" seviyesine indirgeyip kafanıza kültür atmış gibi oldu, yine raconu tam şeyedemedim sanırım :/
  • az once izledim sehir tiyatrolarinda, haldun taner sahnesinde.

    cok yeni bir oyun. dolayisiyla oyundaki replik hatalarini vs. es geciyorum.

    4 oyuncu arasinda bence edip tepeli en cok one cikandi. zaten kendi karakteri disinda ayni zamanda oyunun anlaticisiydi. daha once izledigim istanbul efendisindeki rolunden farkli bir rolde izlemek kendisini güzeldi, tebrik ederim.

    sevil akı, iclerinde en deneyimlilerindendi. cok fazla hata yapti konusmalarinda ama o kadar uzun ve akici olmasi gereken bir metin vardi ki, dogaldi bence. enerjisini sevdik.

    (bkz: aysecan tatari) , cocuklar duymasinin minik kizi, büyümüs ve bir oyuncu olarak karsimiza cikmis. hic siritmadi, begendik. fakat baska bir oyunda da izlemek istiyoruz kendisini daha iyi yorum yapmak icin. bu arada film/cizgi film seslendirmesi icin ozel bir sesi oldugunu dusunuyorum.

    tanju girisken o da rolunde siritmadi. aman canlandirdigi karakteri türk kizlari izlemesin, cünkü genelde söyle bir tepki oluyor

    --- spoiler ---

    tanju, aysecan'i oper dudaklarindan. ama sonra da benim bir kiz arkadasim var aslinda, seni kardes olarak görüyorum der.

    seyirci kizlardan gelen tepki --> "o zaman ne opuyosun kizi"

    aahahah

    --- spoiler ---

    oyunun dekoruna ve kurgusuna bayildik. film kareleri ile oyunlar arasi gecisler kusursuzdu. keske bu kadar air ve kasvetli olmasaydi oyun.

    ayrica muzikler cok guzeldi, zaten oyun boyunca sürdü. ozellikle erik satie - gymnopedia calmaya basladi, dagildim.

    finalde de shostakovich waltz no ıı caldi, bittik.
  • oyun güzel, oyun etkileyici ama ben var ya ben o efektlere o ''perde''ye hayran oldum arkadaş, sırf dekorun güzelliğine, dekorun nasıl kullanıldığına tanık olunması için bile gidilmeli oyuna.
  • öncelikle oyunda çektiğim fotoğraflar için buradan buyrunuz: http://goo.gl/ut6owc

    tennessee williams'ın 1945'te yazdığı hikayesinden oyunlaştırılan sırça hayvan koleksiyonu fikret yıldırım urağ tarafndan ibb şehir tiyatrolarında sahneye koyuluyor bu sezon.

    bir ayakkabı fabrikasında çalışan tom, kız kardeşi laura ve annesi amanda'nın hikayesinin anlatıldığı bu oyunda aile bireylerinin yalnızlaşmasını, birbiriyle iç hesaplaşmalarını ve hayata tutunma çabalarını izleyeceğiz. tom'un ne yaparsa yapsın kız kardeşinin üzerine titremesini, amanda'nın kızı için verdiği uğraşları, aile olmanın zorluklarını ve ne kadar zor olursa olsun, ne kadar uzakta olursa olsun yine de bir arada kalmayı anlıyoruz, hissediyoruz

    hepimiz hayatımızın bir yerlerinde bu şekilde olaylar yaşadık, bir akrabamız, tanıdığımız veya arkadaşımızın başına geldi. o yüzden izlediklerimizi benliğimizde buluşturup amanda'nın tavırlarını annemizin bize yaklaşımı gibi görebiliyoruz.

    sonuçta hayat bir şekilde kör-topal da olsa ilerliyor. yeni kazanımlarla devam etmemiz en iyisi. keyifli izlemeler efendim.
  • oyunu bugün haldun taner sahnesinde izledim. belediye tiyatrosundan beklenmeyecek bir eser çıkarmışlar. dekor, oyunculuk herşey mükemmeldi. çok yaratıcı bir oyun olmuş. herkes ayakta alkışladı ki bunu sonuna kadar hakettiler. hayatımda izlediğim en iyi oyunlardan biri diyebilirim. son zamanlarda kapitalizmin insanları nasıl sevmediği işlerde modern köle olarak çalıştırdığını çok güzel işlemiş.
  • 19. çarşamba günü izleyip de çok beğendiğim bir oyun oldu kendisi. bileti alalı epey olmuştu ve heyecanla bekliyordum. (devamı oldukça spoiler içerebilir.)

    ilk önce edip tepeli'nin hakkını vermek gerek. çok interaktif ve zor bir rolün altından çok iyi şekilde kalkmış. seyircilerin arasından başlayan giriş, uzun uzun oyunun içeriğinden bahsetmesi ve o gerçeklikten oyuna hiç bozmadan geçişi harikaydı. devamındaki oyunculuğu da -hem normal hali hem de o kriz anlarındaki- fazlasıyla tatmin ediciydi benim için.

    ışık kullanımları, o sinema perdesi, dekor, müzikler, videodaki dekor geçişleri ve oyunun harika bir kısmında fark ettirilen yansıttığı hoş ışıklarıyla o disko topu çok güzeldi.

    oyun hikaye olarak da çok iyiydi. birinci dünya savaşı sonrası abd orta sınıf haklının içinde bulunduğu hali bir aile dramı üzerinden işlemiş. diğer taraftan bireysel sıkıntılar da göz ardı edilmemiş:
    - hep başkalarının yaşadığı maceraları izlemekten sıkılmış, ömrünü istemediği bir işte çalışarak geçirme fikrine tahammül edemeyen ama tüm gitme isteğine rağmen kardeşine de fazlasıyla bağlı bir abi/oğul.
    - eşi tarafından terk edilmiş ama tüm yaptıklarına rağmen kızgınlığı bir türlü ona olan aşkının önüne geçememiş ve çocuklarının başarısını hırslı bir şekilde arzulayan, bu isteği doğrultusunda da çoğu zaman onları hiç anlamadan saçma sapan davranan çok gerçekçi bir anne.
    - o annenin, ufak bir fiziksel kusuru gözünde kocaman bir hale getirip dışarıdaki hayatı kendisine yaşanmaz kılan ve o hayat yerine de kendine plaklar ve sırçadan hayvanları ile yepyeni, çok masum bir dünya kurmuş, kırılgan ve naif kızı.
    - eğitim hayatında çok başarılı ve popüler olmuş, her şeyin beklediği/planladığı/istediği gibi gideceğine çok inanmış ama hayalleri boşa çıkmış ama bunu hâlâ kabullenmemiş, tüm çabasıyla çıkış yolu aramakta olan bir genç.
    - daha sonra oğlunun geldiği hal gibi, hep uzak diyarların hayalini kurmuş ve bu uğurda ailesini terk etmeyi de göze alıp onları bir başlarına bırakmış, artık sadece fotoğraflarda ve plaklarında yaşayan bir baba.

    olumsuz olarak, jim karakterinin 1930'lardan çok günümüze ait olduğunu hissettim ben ama kitabı okumadığım için ciddi bir yorum yapamayacağım. bir de laura'nın o anksiyete halleri oyunda çok mu abartılmıştı yoksa kitapta da öyle mi merak ediyorum. en kısa zamanda okumam gerek onu.

    bana kalırsa hem toplumsal bir analizi hem bireysel sıkıntıları/hüzünleri/buhranları hem de her şey ne denli acı da olsa hayatın içindeki yer yer komik yönleri çok başarılı bir şekilde ortaya koymuş bu oyun. son derece mutlu oldum gittiğim için.
  • shakespeare ile birlikte bu sezon izlediğim en başarılı şehir tiyatroları oyunudur.

    yolcu ve günlük müstehcen sırlar gibi bir hayli zor metinlerden muhteşem işler çıkartan ibb'nin (artık) kıdemli yönetmenlerinden yıldırım fikret urağ yine kalitesini konuşturmuş. dekorun gayet zekice kullanımı sayesinde 30'ların amerika'sında olduğunuz konusunda gram şüpheye düşmüyorsunuz. bu tip dönem oyunlarında en büyük sorunlardan biridir dönemin ruhunu yansıtamamak, ancak sırça hayvan koleksiyonu'nun böyle bir sorunu yok.

    birinci dünya savaşı sonrası hitler gibi canavarları yaratan, başta abd olmak üzere tüm dünyayı kasıp kavuran ve haliyle yeni bir savaşı kaçınılmaz kılan büyük buhran döneminde "hayata tutunma" ya da "kurtulma" mücadelesi veren alt gelir grubundan bir ailenin dramı oyunumuzun teması.

    daha önce 1973 ve 1987'de sinemaya da uyarlanan hikayenin şahsımca en önemli özelliği gerçekçi ve sarsıcı yanı.

    edip tepeli biraz daha öne çıksa da pek bir beklentim olmadığından olsa gerek ayşecan tatari'ye aklım takıldı. sessiz ve çekingen dünyasında yaşayan laura'yı rol yapmaktan çok öte bir noktaya taşıdı, ayakta alkışladım kendisini. sevil akı zaten rüşdünü ispatlamış bir isim, ki anne rolü için de biçilmiş kaftan.

    uzun uzun bir şeyler yazmak gereksiz, sırça hayvan koleksiyonu bittiğinde birkaç damla göz yaşı bırakan bir oyun oldu, neden bilmiyorum bir köşeye çekilip ağlamak istedim.

    bu yıl için son izleme şanslarını değerlendirip izleyin bu oyunu.
  • sahneleniş biçimini çok beğendiğim şehir tiyatrolarının yeni oyunu. oyunun yönetmeni yıldırım fikret urağ ve sahne tasarımını gerçekleştiren cem yılmazer çok yaratıcı biçimde oyunu sahnelemişler. bana kalirsa en buyuk alkisi onlar hakediyorlar.

    sahne; tom'un içinde bulunmaktan hoşlanmadığı dünyasından kaçış olarak gördüğü sinema biçiminde, sinema sahnesi gibi tasarlanmış. zaten siklikla tom'u sinema seyircisi olarak seyircilerin icinde koltugunda goruyorsunuz ve siz de bu ailenin dramina bazen eski bir sinema filmi izler gibi bazen de dogrudan taniklik ediyorsunuz. sinema sahnesiyle hayat sahnesi, hayalle gercek ic ice gecirilip sunulmus ve bu sunumu cok begendim.

    basindan beri oyuna arka fonda eslik eden muzikler de oldukca guzeldi.
    oyunculuklarin hepsi cok basariliydi ancak, edip tepeli ve aysecan tatari'ye ayri parantez acmak gerekiyor. istanbul efendisi'nde izleyip cok begendigim edip tepeli bu oyunda da cok iyiydi ve cildirip kendinden gectigi sahne gorulmeye degerdi. cocuklar duymasinda bana don yagi gibi gelen aysecan tatari bu yargimi kirmami sagladi. kendi icinde yasadigi dunyasini, safligini, dramini cok guzel yansitti seyirciye.
    gidip gorulmesi gereken guzel bir oyun.
  • histerik anneleri komedi unsuru olarak bulmaya calismayan, bir dram izlediginin bilincinde olan bir salonla izlemek istedigim oyundur.
  • izlerken eski dönem amerikan filmi izliyomuş hissi veren istanbul şehir tiyatroları oyunu. oyuncu listesi çok uzun değil. ancak kadrodaki dört oyuncunun da performansı çok iyi. edip tepeli özellikle öne çıkıyor bu dörtlünün arasında. aslında oyunu izlemeden önce diğer oyuncuların aksine kendisini tanımıyordum. pek popüler prodüksiyonlarda yer almamasından sanırım. ancak bundan sonra genç oyuncuyu daha sık görmemiz çok muhtemel.

    oyunun sahne tasarımı ve görsel kullanımı ise o kadar iyi ki, seyirciyi bence en çok o etkiliyor. şehir tiyatrolarının modern tiyatro teknikleri-ekipmanları kullanma sevdasının en güzel sonucunu bu oyunda verdiğini görüyoruz. film tadında canlı tiyatro performansı izlemek, insanı prodüksiyonun bir parçası hissettiriyor.

    oyunun drama miktarı çok yoğun. iki perde boyunca bazı komik sahnelerde mevcut tabi. bu sahnelere çok güvenmeyip oyuna içinin kararmasına hazır gitmekte yarar var.
hesabın var mı? giriş yap