• psikoloji, sosyoloji ve ekonomi gibi sosyal bilimlerin ilgi alanına giren, ve de türkçe'ye "statüko önyargısı" olarak çevirebileceğimiz bir fenomenin (sensin fenomen, türkçe konuş... olgu diyelim o zaman?) ingilizce ismidir. yüzyıllardır bilinen bir fenomen (hey allahım) olmasına rağmen ilk olarak 1988 yılında samuelson ve zeckhauser tarafından deneysel olarak kanıtlanmış, ve de ismi konulmuştur (samuelson "fifi koyucam ben bu kavramın ismini, vefat eden köpeğimin anısına" diye tutturmuşşa da, zeckhauser "olur mu william, bilim yapıyoruz burada." diyerek ona engel olmuştur.)

    bu ilginç kavram insanoğlunun karar verme mekanizmasındaki bugların, mantıkdışı eğilimlerin en inatçı, en güçlülerinden bir tanesi; günlük hayatımızda adını koyamasak bile (artık koyabiliyoruz işte) hepimizin farkında olduğu bir olaydır. peki ne mene birşeydir bu statüko önyargısı? şöyle ifade edeyim: karar verme aşamasına gelen kişinin, aralarında mevcut durumu ("statüko") devam ettirme seçeneği de bulunan iki veya daha fazla davranış/hareket biçimi arasında haksız ve sebepsiz yere mevcut durumu kayırmaya, onu olduğundan daha iyi bir seçenekmiş gibi görmeye olan yatkınlığıdır; sersem insanoğlunun diğer alternatiflere göre daha cazip olmamasına rağmen halihazırda mevcut durumu devam ettirmeyi tercih etmeye meyilli olmasıdır. statükonun lehine işleyen bir algıda seçicilik de diyebiliriz buna, hatta dedik bile.

    tanımımızı bir örnekle pekiştirelim: diyelim ki bir sevgiliniz var, aranız pek iyi değil, aşkınız söndü, ilişkiniz eski heyecanını kaybetti, bütün hikayelerinizi anlattınız, her türlü egzantrik yönünüzü gösterdiniz, bütün esprilerinizi yaptınız, vs, vs. sonuç olarak ilişkinizin size (ve de sevgilinize) pek bir faydası kalmadı, alevi sönmüş ilişkinin yeniden canlandırılması da (çok pis mixed metaphor kullanırım) pek mümkün görünmüyor. önünüzdeki seçenekler şunlar olsun:

    (1) bu bayik ilişkiye ööööyle devam etmek
    (2) yalnız kalacağınızı bile bile ayrılmak
    (3) ayrılıp 3. bir kişiye yönelmek

    bir cost/benefit analizi sonucunda 2 ve 3 no'lu seçeneklerin 1'e üstün olduğu aşikar olsa bile, şaşırtıcı bir çoğunluk böyle durumlarda bayik ilişkiye ööööyle devam etmeyi tercih etmektedir. işte 2 saattir açıklayamadığım status quo bias budur (ben şahsen sırf status quo bias'dan dolayı devam eden evliliklerin sayısının oldukça yüksek olduğundan şüpheleniyorum. en kısa zamanda araştirmalı bu konuyu.) aynı davranış biçimini, oturduğu evden memnun olmadığı ve parası yeteceği halde taşınmaya yeltenmeyen, az bir eforla daha keyifli, daha yüksek maaşli bir işe geçebileceği halde koş koş mevcut işine gitmeyi tercih eden, "yok ya, burası gayet iyi, klimam da var hem" diyen insanlarda da gözlemleyebiliriz.

    dikkat edin, burada bahsettiğim şey üşengeçlik veya uyuşukluk değil. alternatif seçeneklerin getirisi/götürüsü hesaplanırken zaten "sarfedilmesi gereken efor, zahmet" gibi külfetleri gözönünde bulunduruyor, hesaba katıyor insan. status quo bias dediğimiz, statükoya sadece statüko olduğu için hayali bir fayda atfetme, statükonun pozitif yönlerini abartma veya varolmayan bir artı puan verme yatkınlığıdır. ne çirkin bir sözcük statüko, hiç sevemedim.

    yarın öbür gün anneniz yemek masasında "cancağazım, neden biraz derslerine çalışıp daha iyi bir okula transfer olmuyorsun? ha yavrum?" gibi bir laf ederse "status quo bias anacığım, elimde değil. biraz daha bezelye alabilir miyim?" diye cevabı yapıştırırsınız hemen. (bu kıyağımı da unutmayın derdim ama, memory bias yüzünden unutucaksınız, biliyorum.)

    birkaç dakika önce okuduğum güzel bir status quo bias örneğini de heyecanla aktarıyorum:

    yapılan bir deneyde ("stanford'da yapılan bir deneyde" diye başlasaydım cümleye, o zaman deneyin sonuçlarını daha ciddiye alırdınız, öyle değil mi? üzülmeyin, bu da "false authority bias", hepimiz muzdaribiz), deneklerin bir kısmına (ki tamamen random* bir şekilde seçiliyorlar) birer kahve fincanı veriliyor, ve de elinde fincan tutanlara "bu fincan artık sizin. kaça satarsınız?" diye soruluyor. eli boş kalan deneklere de "şu arkadaşınızın elindeki fincanı satın alacak olsanız, ne kadara alırsınız, kaç para teklif edersiniz?" diye soruluyor. (fincanların hepsi birbirinin aynı, ve de deneklerin pazarlık etme gibi bir şansları yok, o yüzden "açılış fiyatı" söylemeleri söz konusu değil. herkes o fincanı almak veya satmak için kendilerince en uygun fiyatı belirtiyor) ve deneyin sonunda görülüyor ki, ortalama satış fiyatı, ortalama alış fiyatından her zaman bir hayli daha yüksek çıkıyor. deney çeşitli üniversitelerde defalarca tekrarlanıyor, yüzlerce genç erkek ve genç kız (bu deneyler lisans öğrencileri üzerinde yapılır malum) fincan alışverişine girişiyorlar, lakin sonuçlar hiç şaşmıyor.

    ilk okuduğum anda "buradaki status quo bias neredeki? acaba ben yanlış mı anladım status quo bias'ı, gidip entry'imi editleyeyim bari" diye düşündüm, ama hemen sonra uyandım: farkındaysanız tüm denekler içinde oldukları duruma*, beklenenden daha yüksek bir değer biçiyorlar, ve o durumdan çıkmak için ya mantıksız derecede yüksek bir maddi karşılık istiyorlar (kahve fincanı olanların satış fiyatları), ya da ancak çok düşük bir ücret ödemeye razı oluyorlar (kahve fincanı olmayanların alış fiyatları).

    bu deneyi yüksek sesle okuduğum arkadaşım, "onu bunu bilmem de, ben sana elinde tuttuğun fincanı 20 milyona satarım, derdin fincan almaksa" dedi, o anda içeri giren ve neden bahsettiğimizi bilmeyen diğer arkadaşım da "ben 2 milyona alırım onu valla, ihtiyacım var." diye cevap verdi. ekonomi bilinci böylesine gelişmiş, insaoğlunun akıl almaz irrasyonelitelerini, mantıksızlıklarını böylesine özümsemiş arkadaşlarım olduğundan dolayı için için gururlandım, gozyaslarima hakim olamadim..
  • seçmek özgürlüktür. çünkü seçerken sorumluluk alırız. ve sebep-sonuç ilişkisinden biz etkileniriz.
    status quo bias özgürlüğün idrakına varıp seçme noktasına gelen insanın kendini tembelliğe vurmasından ibarettir. bir nevi entropi, bir nevi gelen lütfu reddetmektir.
  • default bias da denir. insanın kendisine hazır halde sunulanı olduğu gibi kabul edip üzerinde çok değişiklik yapmama eğilimini ele alır.

    sözgelimi dürümcüde aşçı "soğan da koyim mi abey" dediğinde ortada bir default olmadığı için tercihimiz neyse onu söyleriz. oysa mcdonalds'da çoğu insan aslında mümkün olduğu halde big mac'i değiştirmez, olduğu gibi alır.

    sonuç olarak değişimin ya da karar vermenin getireceği eforsal maliyet ve risklerden kaçınıp sunulanı olduğu gibi koruma default bias'tır. önceki yazılanlarda söylediği gibi bir her durumda bir bug olduğuna katılmıyorum. değişim demek maliyet demektir.
  • eylemsizlik ilkesinin insan psikolojisindeki varyasyonu.
  • yeni bir duruma geçiş sorumluluğundan kaçmaktır ki eğer kişinin elindeyse bunun sorumluluğunu başkalarına yıkmaya çalışır. bekler ki sevgilisi ondan ayrılsın, patronu onu işten kovsun, annesi yatağın yerini değiştirsin.. bir nevi tembellik, bir nevi cesaretsizlik, sorumsuzluk..
  • the paradox of choice konuyla ilintili bir kitap ve şahane bir ted konuşmasıdır.
  • mevcut durumu korkular , endişeler ya da sadece bırakmak istememe durumundan kaynaklı olarak bırakamama.

    örneğin yeni bir iş teklifi var önünüzde. mevcut işten şartlar daha iyi ve maaşı daha yüksek ancak mevcut işinizi bırakmak istemezsiniz. yeni ortama alışma süreci, yeni insanlar ve yeni sorumluluklar.. bir çok neden sayılabilir. bu ve buna benzer durumları kişi deneyimlemek istemediğinden dolayı gitmek istemez. yuvanın sıcaklığını bırakmak istememe denilebilir.
  • özellikle iş hayatında çoğu zaman herhangi bir eylemde bulunmanın veya konfor alanınızdan çıkmanın çok zor olduğunu düşündüğünüz anlar oluyor ve mevcut durumunuzu sürdürmenin en iyi seçenek olduğunu içgüdüsel olarak hissediyorsunuz. bu ataletin gerçekten doğru seçenek olup olmadığını belirlemek için sınırlı verilerinize ve bu verileri yorumlayan yine sınırlı beyninize nasıl güvenebilirsiniz?

    bana göre bunun en önemli yolu güvenli limanlara ve olağan yöntemlere geri dönmek yerine, sizi neyin heyecanlandırdığını ve motive ettiğini sürekli olarak kendinize sormaktır. statüko ile baş edebilmenin en doğru yolu içinizden taşana kulak verebilmektir.
  • oyle ki, bu masum sinsilik yuzunden, birakin alternatiflerin degerlerinin yanlis hesaplanmasini, kimi zaman alternatiflerin varligi bile farkedilememektedir. mevcut durum o denli bir hegamonya kurar ki bunye uzerinde, kisi bir kafes icerisinde, kosullandirma teknikleri esliginde catal bicakla yemek yemeyi ogrenmeye calisan fareler gibi hisseder*, baska hicbir secenegi yoktur, ayvayi yemistir.
  • status quo bias, insanların şeylerin aynı kalmasını tercih etme ve değişime karşı direnme eğilimidir. bu eğilim, insanların mevcut durumu alternatiflerden daha üstün görmesine neden olabilir ve karar vermeyi etkileyebilir, buna rağmen alternatifler daha iyi olabilir.

    status quo bias, genellikle istikrar arzusu ve bilinmeyen korkusuyla sürüklenir. bunun yanı sıra, kisinin bilgi eksikliği veya motive olmayışı da diğer seçenekleri düşünmemesini etkileyebilir.

    status quo bias'in, hem olumlu hem de olumsuz etkileri olabilir. bir yandan, istikrarı koruma ve gereksiz değişiklikleri önlemeye yardımcı olabilir. diğer yandan, insanları yeni fikirleri veya iyileştirme ya da ilerlemeye yol açabilecek fırsatları düşünmemekten de alıkoyabilir. bu eğilimi fark etmek ve kararlar verirken tüm seçenekleri dikkate almak, sadece alışkanlık veya değişim korkusuyla status quo'ya sıkışmaktan önemlidir.
hesabın var mı? giriş yap