• her ne kadar sunderland'i sevmesem de ingiltere'de futbol sevdasını güzel bir şekilde gösteren kaliteli yapım. bedavadan championship futbol izletiyor ne güzel. (huddersfield championship'e düşecek diye çoşan arkadaşım var championship>premier lig bakış açısı ile) sunderland premier lig'ten düşünce hemen tekrar çıkacağını düşünenler olduğunu görmek güldürdü biraz. normalde 4-5 yıl önce düşmesi gereken takım gustavo poyet ve great escape, big sam, jermaine defoe, jordan pickford (pickford düşerken oynamış sadece), patrick van aanholt, hatta connor wickham gibi isimlerin kişisel ve olağandışı performansları ile buraya kadar geldi. jason steele, darron gibson veya lee cattermole oyuncular 100 kere denese de bu başarıyı tekrarlayamaz.
  • newcastle united taraftarlarının sunderland deplasmanında 'we saw you crying on netflix' şeklinde tezahürat yapmalarına sebep olan belgesel.
  • ilk olarak yukarıdaki birkaç yazarın da belirttiği gibi belgeselin adı başlıkta yanlış yazılmış. doğrusu için (bkz: sunderland til i die) ancak bu başlık daha aktif olduğu için bilgilendirmeyi buradan yapmak daha makul.

    spoiler işlerine girmeden birkaç kelam etmek gerekirse çekim kalitesi, doğallığı, hikayesi ile gerçekten çok başarılı bir belgesel. biraz da olsa futbola ilgi duyan kişilerin izlemekten zevk alacağını düşünüyorum. spoiler vererek incelemeye geçelim

    --spoiler--
    belgesel pl'den düşen sunderland takımının tekrar premier lige çıkma hayallerinin anlatılmasıyla başlıyor. burada hepimizin sunderland hakkında bir şeyler bilmeyeceği düşünülmüş olacak ki -doğal olarak- kulüp ve bu durumun sebepleri hakkında birkaç bilgi veriliyor; mali sıkıntılar, teknik direktörler vs vs.

    ardından kulübe büyük bir risk alarak gelen simon grayson ile birlikte sunderland'ın premier lige çıkmak için verdiği mücadele başlıyor; fakat işler beklenildiği gibi gitmiyor ve kötü sonuçlar peş peşe gelmeye başlıyor. eksik bölgelere yapılması gereken transferlerin gecikmesiyle birlikte lig yükselme beklentisindeki kulüp kendini küme düşme hattında buluyor. tabi ki bu durumun faturası teknik direktör grayson'a kesiliyor.

    yeni bir teknik direktör arayışına giren sunderland galler milli takımıyla büyük başarılara imza atmış chris coleman ile anlaşıyor. kendisi sunderland taraftarını heyecanlandıran bir isim çünkü kulübe gelmesinin imkansız görüleceği kadar başarılı ve zor bir teknik adam. bu gelişmeden sonra kulüpte bir heyecan fırtınası başlıyor ama maalesef bu heyecan da alınan kötü sonuçlardan sonra azalıyor. taraftar, faturayı oyunculara kesmeye devam ederken ara transfer dönemine giriyoruz. bence burada coleman ve yönetimin birlikte yaprıkları çok büyük hatalar var. ilk olarak takımdaki en etkili forvet olan grabban'ı takımdan göndermeleri. chris kendisini maçlarda çok erken almaya başlıyor. bu durum zaten kiralık olarak takımda bulunan ve 12 gol ile takıma katkı veren grabben'i çileden çıkartıyor. o da kiralık sözleşmesini feshedip takımdan ayrılıyor. yerine alınması gereken forvet transferleri de yaz transfer döneminde olduğu gibi son saatlere bırakılınca aceleci transferler peşi sıra geliyor. burada fatura yönetimle birlikte "cimri" kulüp sahibi ellis short'a da kesilebilir elbette.

    lig arasından sonra da sunderland için işler hiç iyi gitmiyor. bir takım düşünün ki 1 sene boyunca kendi sahasında maç kazanamasın. bir takım düşünün ki çıktığı her maçta gol yesin -ki bunların çoğu maçın hemen başında yenen basit goller- bu durumlar yetmezmiş gibi daha önce sarhoş bir vaziyette söyledikelri nedeniyle sabıkalı olan darron gibbson alkollü araç kullanırken bir kazaya sebep oluyor ve kulüple bağlantısı kesiliyor. bence yine burada yönetimin yani başkan martin bain'in hatalı kararları önemli çünkü böyle sabıkalı bir oyuncuya -personele- daha büyük yaptırımlar uygulamazsanız daha kötü şeylere davetiye çıkartırsınız. ama durun! çünkü aksilikler daha bitmedi, birçok iyi oyuncunun art arda sakatlanması zaten rotasyonu dar olan kadroyu iyice içinden çıkılmaz bir hâle sokunca kötü sonuçlar devam ediyor. sonra bildiğimiz senaryolar mağlubiyet, mağlubiyet "daha iyi olacağız" sözleri vesaire.

    fakat bu sözler de sonuca ulaşmıyor ve premier lig hevesiyle sezona başlayan sunderland bir kez daha küme düşüyor. büyük bir yıkım ve sorumlu yine teknik direktör olarak görülüyor. ağır tepkiler gelince kulüp onunla da sözleşmeyi feshediyor. kulüp sahibi ellis short daha önce yapması gerekeni yapıp kulübü satıyor ve son maçta sunderland yeni sahiplerinin önünde şampiyon wolves'i 3-0 yenerek sezonu noktalıyor.

    belgeselde dikkatimi çeken en önemli nokta aile gibi yapılandırılmış kulüp ortamı oldu. yıllardır bir arada çalışan insanlar, güler yüz, yardımlaşma, sevgi, destek ama sonuca baktığımız zaman bunların tek başına yeterli olmadığını görüyoruz. yıllardır yapılan plansız harcamalara böyle çabalar sonuç üretmekte yetersiz kalıyor.

    bir diğer nokta da kulübe desteklerini her daim gösteren taraftar oldu. küme düşmelerini rağmen -ikinci kez- yılın en iyilerini belirledikleri ödül törenini yapıyorlar. kulüp de taraftarla iş birliği içinde olmak için taraftar forumu düzenliyor. bunlar bizim görmediğimiz ve çok fazlaca özendiğimiz şeyler.

    belgeselde en sevdiğim isim kiralık olarak takıma katılan ve bir omuz sakatlığı sebebiyle uzun süre forma giyemeyen jonny williams oldu. çok iyi bir profesyonel ve çok sıcakkanlı bir insan. o enerjiyi ekrandan bize hissettirmesi çok hoştu. umarım şu an daha başarılı bir kariyere sahiptir, araştırmadım çünkü :(

    sonuç olarak şöyle güzel bir ingiliz futbolu ziyafeti çekeyim diyenler için sunderland 'til i die çok başarılı bir iş. her şeyden öte bir senaryo yazılmışcasına dramatik ve etkileyici sona sahip. netflix kurgulasa bu kadar başarılı bir hiaye yazabilir miydi bilmiyorum.

    --spoiler--
  • belgeseli izlemeden önce biraz mesafeliydim. çünkü genelde bu tarz yapımlar alınan skorlar, o skorların medyadaki yansıması ve bir kaç maç içi görüntü dışında bir şey vadetmezler. ama bu belgeseli çekenler, kurgulayanlar işin bu kısmını çok güzel baharatlandırmışlar. sonucunda da tam manasıyla,

    kötü yönetilen ve çürümekte olan bir futbol yapısının otopsisi ortaya çıkmış.

    özellikle transfer sürecinde direktörün yaşadığı zorluklar çok ilgimi çekti benim. ve üzerinde durduğu bir konu var ki biz hiç bahsetmiyoruz:

    --- spoiler ---

    ''sadece futbolcu alırken değil, futbolcu gönderirken de mali olarak güçlü olmanız gerekir. biz bırakın futbolcu almayı, elimizdekileri gönderemiyoruz da''

    --- spoiler ---

    futbolcuların olaya yaklaşımları, röportaj veriyormuş gibi değil de tamamen doğal bir akışta kameraya konuşmaları, en önemlisi konuşma ve düşünme yeterlilikleri, oyuncuların ''önümüzdeki maçlara bakacağız'' tarzında klişeye düşmemeleri. antrenmanlar arasından haller. takım kötü giderken kulüp çalışanlarının yüzündeki ifade, her şey çok iyi yakalanmış, hikayeye oturtturulmuş.

    bu açıdan futbolla ilgilenen, ilgisini bazen abartan kişilerin mutlaka izlemesi gereken yapımdır. çünkü özellikle bizim futbol ikliminde belgesele yansıyan şeylerden pek bahsedilmiyor, medya bu kadar derine inemiyor. haliyle taraftar tutumları ve eleştirileri çok yüzeysel oluyor. iklim bu kadar yüzeysel olduğunda da bir gelişimden bahsedemiyoruz.

    mesela fenerbahçe'nin seçim süreci sonrası yaşadığı süreçte hemen hemen aynı süreç. seçimden sonra yeni bir bahar havası, öyle bir algı... haliyle düşüşü, yenilenmesi, yapılanması olması gerekenden daha sert oldu. bu açıdan netflix türkiye fenerbahçe'nin şuanki durumunu ön görseydi bence yapımın hemen türkiye ayağını da tasarlarlardı ve çok da güzel olurdu.

    ayrıca medyadaki ''bizim taraftarlarımız dünyanın en iyileri, şöyle bağlı, böyle duyguluyuz, dünyanın hiçbir yerinde böyle taraftar yok'' diyen kişilerin de mutlaka izlemesi gereken, izledikten sonra da takımdaşlık nedir, takım tutmanın mantığı/anlamı ve o insanlar için önemi nedir yeni bir söylem ortaya çıkarmak gerekiyor. bu belgesel üzerinden ingiliz futbol kültürü ile coğrafya ve insan problemlerinin hallerine, paralelliklerine bakıp bir de bizim ülkenin genel iklimine bakınca resmen ağlayasım geldi benim.
  • we saw you crying on netflix

    bu daha güzeldi bence.

    (bkz: newcastle united)
  • 2016-2017 sezonunda premier lig'den düşen kara kediler, yeni sezonda ingiltere ikinci ligi olan championship'te mücadele etmeye başlar. hedef tekrar premier lig'e çıkmaktır. netflix ekibi de, toparlanmaya çalışan sunderland'i 2017-2018 sezonu boyunca takip etmektedir.

    belgesel boyunca futbolcular, teknik ekip, kulüp çalışanları, başkan ve taraftarların bir sezon boyunca neleri yaşadıklarını görmekteyiz.

    "taraftarlar bir takıma neden bağlanır? bir sezon boyunca kulüp başkanı, futbolcular ve kulüp çalışanları neler yaşarlar ve neler hissederler? bir kulübü idare etmek dışarıdan göründüğü kadar kolay mıdır?" gibi sorularınız varsa, bu belgeseli izleyerek sorularınıza cevap bulabilirsiniz.

    --- spoiler ---
    sunderland sezona açılış maçında kendi evlerinde celtic'ten 5 yiyerek başlar.

    işlerin göründüğü kadar da kolay olmayacağını bu maç sonrasında söz alan kadın taraftarın söylemlerinden de anlarız: "sunderland boktan bir ilişki gibi. sürekli seni aldatır ve ondan ayrılmalısındır."

    maçlardan beklenen sonuçlar gelmeyince, kadronun yeterince derin olmadığı görülür ve transfer yapma ihtiyacı ortaya çıkar. bu sırada takım, alt sıralara ilk demirini atar. taraftarların hoca simon grayson ve takıma olan güveni, yerini gerginliğe bırakır. sunderland taraftar forumu'nda bir araya gelen başkan, teknik direktör, takım kaptanı ve taraftarlar arasında başlayan söz dalaşıyla birlikte bu durum daha da belirginleşir.

    çıkış maçı olarak belirlenen brendford deplasmanında ilk yarıyı 1-3 önde bitiren sunderland, maçı 3-3'lük beraberlikle tamamlar. sonraki hafta, ölüm kalım maçı olan bolton maçında alınan 3-3'lük beraberlik sonrası hoca simon grayson'ın kulüple olan ilişkisi kesilir.

    kovulan simon grayson'ın yerine, galler'i euro 2016'da yarı finale taşıyan chris coleman getirilir. kulüpte, coleman'ın sunderland'in kulüp tarihine geçeceği ve bir dönüm noktasının başlangıcı olduğu düşüncesi hakimdir.

    coleman'ın taraftar gözünde de farklı bir karizması vardır. öyle ki, mikrofon uzatılan taraftarlardan birisine coleman sorulduğunda, şöyle bir cevap verir: karımı yatakta camcı ile yakalamak yerine coleman ile yakalamak isterim.

    gerçekten de, coleman'ın gelişi sonrası takım farklı bir hava yakalar ve 1 yıl aradan sonra kendi sahalarında ilk galibiyetlerini alırlar.

    uzun zaman sonra gelen galibiyet ile noel'e mutlu giren sunderland'de takımın sahibi kulübe para yatırmayı reddedince, kış transfer dönemi oldukça zor geçer. transfer ihtiyacı olan kulüp, takımın skor yükünü üstlenen lewis grabban'ın transfer olmasıyla daha da zor bir sürece girer.

    takım ne yaparsa yapsın, maçları kazanamaz. taraftarın inancı da, yerini umutsuzluğa bırakmaya başlar. coleman da kötü gidişata çözüm üretemez ve takım, premier lig'e çıkma amacıyla başladığı sezonu küme düşerek tamamlar. sezon sonunda da kulübün satışı gerçekleşir.

    --- spoiler ---
  • bütün fenerbahçeliler gibi beni de ürkütmüştür.

    (bkz: yusuf yusuf)

    ama mükemmel belgesel, hakkını verelim.
  • bir fenerbahçeli olarak bu belgesel beni de korkutmaktadır.

    boş zamanda izlenecek,sıkmayan, hoş bir belgesel çok iyi ilerliyor özellikle takımın kötü gittiği zamanlarda taraftarlarla başkanın teknik direktörün bir yerde buluşup yaptıkları diyaloglar mükemmel.
  • netflix’in bu belgeseli de bandersnatch gibi interaktif yapmasını talep ediyorum! hem sunderland taraftarı, hem özdeşlik kurduğum ve taraftarı olduğum fenerbahçe için çok güzel bir sosyal mesaj verilirdi.

    işler ters giderken yapılan yanlışlar ve hop zincirleme hatalar.
    orada geri dönmek ve doğru kararları verebilmek eğitici olurdu.

    ilk 3 bölüm neredeyse şu anki fenerbahçe ile aynı. transfer beklentileri, mali kriz, mağlubiyetler, taraftar baskısı, klüp içi stresler, harcanan mesailerin değer görmemesi... başkan da çok genç, ali koç gibi.

    neyse, bu darboğazdan çıkmak gerçekten kolay değil. alın işte belgeseli var yahu! ey fenerbahçeliler! izleyin. futbolu galibiyet, transfer ve küfür/kıyamet eksenine yerleştirdiğimiz an yeniliyoruz ve yenilmeye devam edeceğiz. keşke futbolu seven herkes bu belgeseli izlese ve bu sevgiyi nereye konumlandırdığını sorgulasa.
  • gercekten izlerken dusunduren, adamlarda ki futbol kulturune hayran olmama sebep olan belgeseldir. forvetsizlik adamlarin en buyuk belasi olmus. coleman gibi bir koca ragmen ligde kalmayi basaramamislardir. yalniz saka maka hollandadan gelen kaleci tam bir essektir. hali sahada yenmeyecek golleri yiyerek takimi tamamen batakliga itmistir...
hesabın var mı? giriş yap