• bütün nesnelerin ve ruhların süperpozisyonudur. (bkz: what the bleep do we know)
  • sürekli beni gören, aklımı okuyan, beynimin içinden geçen, kaderimi bilen ama genede bunu bana yaptıran varlık. büyük, ulu, ilah...

    sürekli beni gözetliyor, beynimin içinde dolanıyor, içimden geçen herşeyi biliyor, hiçbir özelim yok onun karşısında hiçbir saklım yok.. porno cd koyup izlediğim ve zevkin doruklarına ulaştığım günler gelince aklıma utanıyorum be sözlük, beni gözetledi, ne yaptığımı bildi hep. ailemden, arkadaşlarımdan ve hatta sevgilimden bile sakladığım basit yalanları yarın yada öbür gün ortaya dökecen olan varlık. herkezin içinde bana sen bunu bunu yaptın, yaptın mı diyecek olan, beni kendi felsefesinde cezalandırak olan varlık.

    şimdi onun yanında olsam korkar mıyım diye düşünmekten edemiyorum kendimi, mahallede ki yaşlı amcalara göre daha bu düşüncenin gelişi bile korkunç ötesi ama bana göre değil, bana göre bir başlangıç be sözlük. neden korkayım ki! beni o yaratmadı mı? daha öteye gidip kendi irademle yapacağım herşeyi zaten daha önceden bilmiyor mu? neden korkayım be sözlük! korkunun ecele faydası mı var? bu satırları bile okuduğuna göre yazmasamda biliyordu demek ki beynimin içini. yazmamakla acaba ona mı yoksa kendime mi saygısızlık etmişim diye düşünmekten edemiyorum.
  • kimsenin inancina saygisizlik yapmak veya inaniyorsa tanrisina hakaret etmek gibi bir niyetim olmadigini belirterek baslayayim.

    gormuslugum olan birisi degildir, varligina dair herhangi bir kanit da yok olsa idi bu kanitlara dayanilarak kendisine inanilmaz, kendisi ve varligi bilinirdi gibime geliyor.

    aktivitelerinin insani (veya genellemeyeyim, beni) ilgilendiren kismi insanlari ve diger tum canlilari ve cansizlari yaratip, kendisine akil bahsettiklerinden kendisine inanmasini istemesi seklinde anlatilagelen kismi. varligi hakkinda somut kanitlar vermeksizin boyle bir egilimin mantigi nadir ne degildir, cok mukemmel ve cok zayif aklim ve yerlesmis mantigimla bunu anlamlandirmaktan uzagim.

    kullarinin kendisine inanmasini ve cogunun kesin bir bicimde inanmasini isteyen, inananlari tarafindan hic bir eksikligi olmadigi seklinde dusunulen bir tanrinin yarattiklarina belli zaman araliklariyla yazmakta oldugum satirlarin gercekliginde kendine dair kanitlar vermesiyle hic bir sey kaybetmeyecegi inancindayim.

    islam inancinda anlatilan, musa nin kavminin musa dan tanrinin varligina dair somut bir kanit isteginde bulunmasi uzerine “kabul ama yine de donerlerse en buyuk azaba carptirilirlar” minvalindeki yaklasimi musa nin kavmi adina reddetmesi ve istekte bulunan sorgulayici insanlarin kendi [olasi] geleceklerine karar verememis olmalarini da anlamiyorum.

    yasadigimiz cografya genelinde en yaygin din olan islam in iddia ettigi ve bir arap dili uzmani olsam bana bir nebze bir sey ifade edebilecek "kur an i kerim in tanri nin en buyuk mucizesi olmasi"na gelecek olursam; teknolojik olarak calistigim alan dolayisiyla bazen insan elinden cikmis o kadar mukemmel ve birbiriyle uyumlu teoriler gorebiliyorum, o kadar sorunsuz sistemlerle karsi karsiya kaliyorum ki mukemmelligin gelistirilebilirligin son noktasi oldugu ve hic bir zaman kesin bir sonu olmadigi kanisindayim.

    kafamda var olmasi makul olan ve sagduyu ile varligini kabullenebilecegim bir tanri figuru, kullarim diyerek sahiplendigi yaratiklari basibos koyunlar halinde, sonradan tum dinlerde anlatilan rivayetlere gore bir baska yaratilmis olan ve aklini kullandigi icin inada binerek adeta iddiamsi bir yaklasimla huzurundan kovulan ve iyi olanin karsisina konulmus seytan a atfedilen kotu yol ile kendi yolu arasinda bir secime maruz birakip, ustune kanli canli hic bir kanit vermemezlik yapmazdi.

    hani illa ki duyulmus olan maymunlar uzerinde yapilmis bir deney var, bilmeyenler icin ekleyeyim hemen sonra devam edeyim:

    kafese beş maymunu koyarlar. ortaya da bir merdiven ve tepesine de iple muzları asarlar. her bir maymun merdivenleri çıkarak muzlara ulaşmak istediğinde dışarıdan üzerine soğuk su sıkarlar. her bir maymun aynı denemeye giriştiğinde çok soğuk suyla ıslatılır.

    bütün maymunlar bu denemeler sonunda sırılsıklam ıslanırlar. bir süre sonra muzlara hareketlenen maymunlar diğerleri tarafından engellenmeye başlanır.

    suyu kapatıp maymunlardan biri dışarı alınıp yerine yeni bir maymun (adı: "a" olsun) koyulur. ilk yaptığı iş muzlara ulaşmak için merdivene tırmanmak olur, fakat diğer dört maymun buna izin vermez ve yeni maymunu döverler.

    daha sonra ıslanmış maymunlardan biri daha yeni bir maymunla (b) değiştirilir ve (b)merdivene ilk yaptığı atakta dayak yer. bu ikinci yeni maymunu (b) en şiddetli ve istekli döven ilk yeni maymundur (a).

    islak maymunlardan üçüncüsü de değiştirilir. en yeni gelen maymun (c) da ilk atağında cezalandırılır. diğer dört maymundan yeni gelen ikisinin (a ve b) en yeni gelen maymunu (c) niye dövdükleri konusunda hiç bir fikirleri yoktur.

    son olarak en baştaki ıslanan maymunların dördüncüsü ve beşincisi de yenileriyle (d ve e) değiştirilir. tepelerinde bir salkım muz asılı olduğu halde artık hiçbiri merdivene yaklaşmamaktadır.

    kutsal dinlere gore son peygamberin varliginin uzerinden bin yilin ustunde bir zaman gecmisken, hic bir kanit gosterilmeksizin insanlarin sahip oldugu tanri inanci ve sahsi durumum, “ulan alemin bir akillisi ben miyim” moduna hic de sokmuyo bunyemi.

    kafamdaki tanri figuru dedim hani, o tanri figuru [eger varsa], kendisine inanmamis ancak hayatini sahip oldugu sagduyusu ile ayni paralellikte gecirmis bir insani cezalandirmaz, cezalandirmamasi gerekir. omnipotent oldugu iddia edilen bir tanri kavraminin, kendi egosunu tatmin etme amacli "bana inansinlar da nasil bir hayat gecirirlerse gecirsinler" yerine, "sahip olduklari akilla dogru yolu buldular ve benim ogretime ve varligima ihtiyac duymadilarsa da buyursunlar cennetime" diyebilir, demesi lazim gelir.

    kendisine inananlarin veya inanmis gorunenlerin, kendisini sahiplenip adina oldugunu iddia ettikleri savlariyla insanlari yonlendirmeye calismasi, savaslar yapmasi, terorlerine destek oldugunu iddia etmeleri, cinayetler islemeleri ise kabullenemeyecegim seyler olup, “tek bir tanridan asla nefret etmedim, benim nefret ettigim insanlarin tanrisi” sozune can verir gerceklerdir. gunumuzde din somurusu ve din tacirligi gibi insan icadi kavramlari oldukca saglam guc odaklari yaratmis, bu odaklarin siyasi iktidar, akil almaz maddi imkanlar ve cinsel koleler gibi cesitli dunyevi kaymaklari beyler, pasalar tarafindan degerlendirilir olmuslardir.

    bazen cok ileri sorgulamari sirasinda kendisine atfedilen, en buyuk narsist veya en buyuk sadist oldugu seklinde bir dusuncem de olmamakla beraber, eger varsa surec izlemekten oldukca hazzeden bir yapida oldugunu dusunmekteyim. carpisan ve herhangi bir mantiksal kontrol mekanizmasi olmayan pilli arabalari calistirip, pili bitene kadar bi kenarda izleyen cocuklara benzetirim bu durumda kendisini.

    entry nin vurucu bir sonu falan yok, eger varsa(!) da filmin sonunu hep beraber gorecegiz zaten.
  • bazılarının oynamayı becerebildiği tek oyunun en önemli parçası. olmazsa olmazı. bazılarının cevabı her daim yine kendinde saklı olan suallerinin kahramanı. kimininse alt etmeyi hedef edindiği insanlığın biyolojik yanılgısı. aslında, varlığın ve yokluğun eş manadaki tek hali. bu hususta insanlığın, bilememek halini bir türlü kabullenemediği, kabullense çelişkilerinin içinde belki de tek bir gerçeği, kendine dürüstlüğü yakalamış olacağı, hayalperest yapının hayalgücü oldukça yüksek sanrısı. peki ya değilse?(!) işte bu da bir tür komediyi başlatan insanoğlunun en büyük merakı; tanrı*nın kendisi...
    şayet insandan öte var olan bir güçse; onun adına konuşmaktan kimsenin çekince duymadığını ispiklemekten haz duyacağımdır.

    +o her şeyi bilir
    -öleceğimizde nereye gideceğimizi de mi?
    +elbette ("niye varız o zaman?" sorusunu bekliyor bu sırada)
    -sen nereden biliyorsun?
    +töbeeeeee
  • tanrı başlığına girip "inan" diye arattığımda yüzlerce entry sarıya boyandı. çünkü pavlov'un köpekleri gibi sürekli "inanç", "inanmak" veya "inanmamak" gibi kavramlara bağlamak zorunda hissediyoruz tanrıyı. ben ateistim, sen deist, öteki müslüman, beriki budist. ortada sadece bir sürü etiket(inanç) var ve tüm bunların içinde tanrının kendisine rastlayan yok.

    peki neden tanrı fikrini şu inanmak/inanmamak ikileminden çıkaramıyoruz bir türlü? neden insanlık tarihinin başından beri sürekli tanımı değişen bir şeyin 2000 yıl önce koyulan tanımında takılı kalıyoruz halen daha? belki de tanrı inanç işi değildir. hatta bence olamaz, olmamalı da. bir şeye bağnazlıkla inanmak veya inanmamak, yaşamı ıskalamakmış gibi geliyor bana. doğa, varoluş, yaşam ve hatta insanın kendisi: bunların hepsi tanrıdan daha ilgi çekici konular. kaldı ki ille de bir tanıma sokacaksak bunların hepsinin oluşturduğu şeye de tanrı ismini verebiliriz. ama kimseden de bir gün duymadım ki: "ben yaşama inanıyorum", "ben varoluşa inanıyorum.", "ben kendime inanıyorum." yok ille de tanrı, ille de tanrı.

    insan malesef "ne oldum delisi" bir yaratık. hayvandan insana geçilen o ince çizgideki yaşadığı şaşkınlığı tam olarak üzerinden atabilmiş değil. bu şaşkınlığı da tanrı kavramı ile örtbas etmeye çalışıyor. normaldir. farkındalığa erişmiş olmak sancılı bir süreç olmalı. büyük ihtimalle kendisine neler olduğunu anlayamamış vaziyette dolanıyordur bir şeylere anlam yükleme yetisini keşfettiğinde. e tabi kendisine neler olduğunu anlamadığı için de delirmeye müsait bir yapısı var insanoğlunun. ve malesef binyıllardır da çıldırmış durumda. nerede rastladım hatırlamıyorum ama, geçenlerde bertrand russell'ın çok güzel bir çıkarımını okudum:
    "bazı aşağılamalara maruz kalmış bir kişi kendisinin ingiltere kralı olduğu yolunda bir kuram benimser ve kendisine bu yüce konumunun gerektirdiği saygı ile davranılmasını mazur göstermek için de zekice işlenmiş birsürü açıklama icat eder. bu örnekte, komşuları onun bu hayallerine sıcak bakmazlar ve kendisini bir tımarhaneye kapatırlar. fakat o kendi büyüklüğünü değil de ulusunun veya sınıfının veya mezhebinin büyüklüğünü ileri sürerse, görüşleri, dışarıdan bakan tarafsız bir kişiye tımarhanede karşılaşılanlar kadar abes gelse bile, birçok yandaş kazanır; bir siyasal veya dini önder olur. bu yolla, kişisel delilikle benzer kuralları izleyen bir toplumsal delilik gelişir. kendini ingiltere kralı sanan bir deli ile tartışmanın tehlikeli olduğunu herkes bilir; fakat tek başına olduğu için onun hakkından gelinebilir. bütün bir ulus bir kuruntuya kapıldığı zaman, savlarına karşı gelindiğinde kapıldıkları öfke tek bir delininkiyle aynıdır; fakat o ulusun aklını başına getirecek tek şey savaştır."

    eğer topluca delirmediysek, ben böyle şeyler söylediğim için delirmiş olmalıyım ve bunu kabullenebilirim. ama eğer topluca delirdiğimiz doğru ise, hepiniz delisiniz... peki siz bunu kabullenebilecek misiniz?

    tanrı, yaşam konulu kompozisyona verilmiş yanlış bir cevap olmalı.

    velhasıl ben şunu bilir, şunu söylerim: tanrı olsun, olmasın "something is always happening" / "daima bir şey oluyor." bunun üstüne de wittgenstein'dan gelsin: "üzerine konuşulamayan konusunda susmalı."
  • allah ın doksandokuz isminden biri sanıyordum ya çocukluk işte.
  • herşeye gücünün yeteceği söylense de geçmişi değiştirmeye gücü yetmeyen...
  • varlığından çok insanların ne tür bir şekle büründürerek diyolog kurduklarını merak ettiğim şey (varlık diyemedim).
  • eğer varsa, oturup gönderdiği dinlerin insanlar tarafından nasıl da götten anlaşıldığına yanmakta olduğunu tahmin ettiğim olgu.
hesabın var mı? giriş yap