• --- spoiler ---

    yaptığımız şey şu; onları izliyoruz. erkekleri.onları inceliyoruz, besliyoruz. memnun ediyoruz. onlara kendilerini güçlü hissettiriyoruz. ya da zayıf. onları o kadar iyi tanıyoruz. en büyük kabuslarını biliyoruz. birazcık çalışmayla olacağımız şey o. kabusları. bir gün, hazır olduğumuzda yakanızda olacağız. bekleyin.
    --- spoiler ---
  • ana akım sinema filmlerinin panayıra döndüğü şu dönemde diziler de iyice karanlık bir hale büründü. breaking bad gibi yapımlarla iyi ana karakterleri bırakıp azılı birer sosyopat olanları izlemeye başladık. bazı dizilerde bu durum daha da ileriye gitti ve sadece karakterler değil evrenler ve hikayeler de bu çizgiye geldi. örneğin black mirror gibi distopik dizilerle gelecek algımızın ne kadar karamsar olduğunu görme şansımız oldu.

    the handmaid's tale de bu distopik serilerden biri. farkı ise şurada; diğer diziler gerçek hayatı temel alıyor çoğunlukla. bu yüzden en azından tanıdık gelen bir şeylere tutunup atmosferden sıyrılmayı deneyebiliyorsunuz. bu dizi ise kendisine özel bir evrene sahip olduğu için böyle bir nefes alma anı bırakmıyor izleyiciye.

    dizinin başarısı da burada yatıyor. dizi kendi evreninin yapısını çok iyi yansıttı. ilk iki sezon boyunca hem june'un hikayesini hem gilead'ın nasıl kurulduğunu hem diğer insanların nasıl bu hale geldiğini detaylarıyla iletti izleyicisine.

    dizi işlediği olayları dünya siyasi tarihinden temellendirdiği için izleyicisini kurulan distopyanın boğuculuğuna kolaylıkla atabildi. çünkü diğer distopik evrenleri özellikle amerikan seyircisi nasılsa bize bir şey olmaz rahatlığıyla izliyordu. bu dizide ise flashback'lerde öylesine bir temel atmışlar ki diziyi izledikten sonra, dünya böyle bir krize girse bu tip bir yapılanmanın ortaya çıkma ihtimalinin çok yüksek olduğunu anlıyorsunuz.

    dizinin anlatımı çok iyi. bunu yanında teknik yönü de anlatım ile müthiş bir uyum içerisinde. mesela dizideki müthiş kamera kullanımına göz atalım. yaptıkları şeyler kimsenin aklına gelmeyecek kadar farklı değil kabul ama bu kötü oldukları anlamına gelmez. dizide iki tip kamera kullanımı var. birincisi sabit kamera. burada genelde ters negaitf alan ve simetrik görüntüler kullanarak sahnelerin soğukluğunu yansıtmışlar. diğeri de net alan derinliği az olan yakın çekimler. bu tarz aslında kliplerde falan kullanılır. mesela iki sevgili yüz yüzeyken hafif sallantılı ve çok az netliğin olduğu görüntüler alınır ki siz de kendinizi orada hissedin. bu kamera kullanımını seviyorum ben. planlara içtenlik katıyor. burada biraz alanı dışında kullanılmış tabi ama yine de sonuç iyi olmuş.

    bu kullanımın hissiyatını şöyle anlatabilirim size. mesela sevgilinizle ayaktasınız ve sarıldınız. yüzü size çok yakın tamamını göremiyorsunuz. gözünüz bir dudaklarına bir gözlerine bir saçlarına kayıyor. netliği tutturamıyorsunuz. nefes alıp verdiğiniz için de hareket ediyorsunuz. odaklandığınız yer ve siz sürekli hareket halindesiniz. bu kamera hareketinin yapılma amacı da tam olarak bu yakınlığı hissettirmektir. hatta o kadar detay çalışmışlar ki ikinci sezon birinci bölümde elisabeth moss'un bir yakın çekimi var. kadının bir yanağı net diğeri biraz geride kaldığı için net değil. orayı bile elemişler.

    şimdi dizi hakkında genel fikirlerimi aktardığıma göre artık üçüncü sezonun ilk üç bölümü nasıl olmuş ona bakabiliriz.

    --- spoiler ---

    dizinin ilk sezonlarındaki olaylar daha durgun olsa da anlatım olarak dinamik bir tarz vardı. özellikle birinci sezonda gözümüzü direkt olarak gilead'da açtığımız için öncesinde neler olduğunu merak ediyorduk. dizi de bölümün konusuna paralel bir şekilde geçmişteki olayları gösteriyordu. burada hem karakterleri tanıyorduk hem demek böyle olduğu için şuan bu durumlar yaşanıyor diye olayları mantığa oturtuyorduk.

    dizi ikinci sezonda flashback'lerin yanına aynı anda başka yerlerde olan hikayeleri de ekledi. böylece dünyada neler oluyor, dışarıda neler var, eğer kurallara uymazsanız başınıza ne gelir detaylı bir şekilde izleyicisine aktardı. diziyi yapan ekip dizinin sekiz yada on sezon sürmesini planlıyormuş. bu nedenle iki sezon boyunca evreni detaylı bir şekilde kurmaları da mantıklı görünüyordu.

    ancak bu sezon için duyduğum yorumlar genelde sıkıcı olduğu yönünde. ben her ne kadar bu yorumlara katılmasam da izleyicilerin neden böyle düşündüğünü anlayabiliyorum. çünkü dizinin evreni için koyduğu kurallar çok kısıtlayıcı. evdeki commander bir martha'yı kahvesini yeterince sıcak getirmediği için sürgün ettirebilir rahatlıkla. ayrıca bu duruma karşı gelmek için karakterlerin elinde ne internet ne telefon hiçbir şey yok. her an gözetim altındalar ve kimin kendilerini ihbar edeceğini bilemiyorlar. bu yüzden aslında izleyicilere sıkıcı gelen ufak tefek şeylerin bile çok büyük anlamları var. mesela ilk sezondaki mektupları hatırlayın. bunlar önemsiz şeyler gibi görünebilir ancak bunları saklayan kişi asılabilir bu düzen içinde. insanları anlıyorum. daha belirgin şeyler istiyorlar ama maalesef bunlar yavaş yavaş olacak şeyler. bir direniş gelecek ama bir martha'nın commander'ın arkasından küfretmesiyle, bir handmaid'in ters bakışıyla, bir wife'ın denize girmesiyle gelecek.

    bu yavaşlığın asıl sebebi de june gibi insanlar. june bir kahraman değildi en başından beri. ne moira gibi duvarlara yazı yazdı ne janine gibi özgürce karakterini gösterdi. ancak burada bir suçlama yok. june çocuğunu ve eşini kaybetmiş her an ölümle tehdit edilen bir karakter. bu yüzden davranışları durgun değil. june pısırık da diyemeyiz. şuan böyle bir distopya kurulsa insanların yüzde doksanı june gibi hareket ederdi. ancak june ikinci sezon boyunca kaçmayı denedi. bu yüzden bir değişim gelecek yavaş gelecek ama gelecek. çünkü mesela bu sezon evin bodrumunda vurulan martha'yı saklamaya çalıştığı sekansa bakın. june yaptığı şeyleri kararlılıkla yapsa bile bedeni hala korkmaya devam ediyor. bunu da hızlı nefes alışverişlerinden anlayabiliyoruz.

    --- spoiler ---

    dizi bu sezon da bir önceki gibi 13 bölüm yayınlanacak. uzun vadeli bir proje olduğu için de june'un ve serena'nın değişimini gösterirken acele etmeyeceklerini düşünüyorum. ancak bu durgunluk gördüğüm kadarıyla izleyici tarafından pek hoş karşılanmamış. bunun da nedeni bu sezon flashback'lerden uzaklaşmaları. artık gilead'dan kurtulan karakterlerin hayatlarını gösteriyorlar ama ilk iki sezondaki gibi bölümde bahsedilen konuyla paralel değil bu anlatılanlar. o yüzden bölüme dinamizm katmıyorlar.

    artık evreni ve karakterleri tanıyoruz. bundan sonra belli ki dizideki kadınlar harekete geçecek. ancak yine küçük küçük adımlarla ilerleyecekler. bu yüzden bence yeni katılan her karakter için bölüm içinde flashbackler olsa ve onların geçmişini öğrenerek neden şimdi bu şekilde davrandıklarını, direnişte nasıl bir rol alacaklarını anlasak çok daha güzel olur. çünkü gerçekçilik adına dizinin temposundan çok fazla feragat etmişler. bu da uzun vadede diziye zarar verecek bir durum.
  • link bulanlar yeşillendirebilir mi? yeni sezona daha başlayamadım.
    (bkz: ekşisözlük yardım timi)
  • 4. bolum yayinlanali yaklasik 28 saat oldu fakat hala blu tv’de yok. satin su diziyi netflix’e
  • --- spoiler ---

    2.sezon finali
    --- spoiler ---
    çocuk doğurmak mı annelik yoksa büyütmek mi diye sorsaydınız 2016 öncesinde size içinde kan, kanbağı, karnında taşımak gibi pek çok kelime olan uzun bir annelik tanımı yapardım muhtemelen.gönlünde büyütenlere lafım yok ama nedense bebeği aylarca taşımak, doğurmak çok zor gelirdi. ne zaman anne oldum,fikrim yavaştan değişti. eğer büyük sorunlar yaşamadıysanız hamilelik ve doğum anneliğin en kolay yanı belki de. ( tabi kişiye doğuma hamileliğe göre değişir ama bende durum bu)
    şimdi her gece 42772728 defa uyanmak, emzirmek, süt artsın diye belli periyotlarla sağım yapmak, kucağınıza alıp uyutmak, kokusunu saatlerce içinize çekmek, hastalanınca, ağlayınca, konuşunca, ilk emekleme ilk adımlar vs. onunla yaşadığınız her şeyde anneliğinizin sanki taşları yerine konan bir puzzle gibi tamamlandığını ve aradan geçen birkaç yıla rağmen tamamlanmaya devam ettiğini söylerim.. yani yeni doğmuş nicole için kanada’ya gitmekle (june gitmese de nicole özgürce büyüyecek) yıllardır emek emek büyüttüğüm ve bana muhtaç hannah için cehennemde kalmak arasında tercih yapsam heralde -anne olanların çoğu gibi - emeği tercih ederdim.
    june’un kalışını bi çocuğu ilmek ilmek dokuyan anlar.
  • ikinci sezon dokuzuncu bölüme kadar spoiler içerir.

    dizinin ikinci sezonunu yarıladım neredeyse ama hala bir şeyler eksik diye düşünüp duruyordum. ta ki 6-7-8. bölüme kadar.

    benim bu diziyle ilgili çok temel bir sorunum var: june/offred karakterini sevmiyorum. aksine son derece bayağı buluyorum. aslında hiç de öyle o baskıya karşı olduğunu filan değil, bu baskıyı kendi lehine kullanan, yeri geldiğinde keyfini de süren, tipik "bana dokunmayan yılan bin yaşasın"cı bir konformist olduğunu düşünüyorum.

    basbayağı "ballı" bir karakter olduğunun farkında olan ve buna göre davranan, yavan ve şimdiye dek çoktan ölmesi gereken biri olduğunu düşünüyorum. çünkü ne yaptıysa yanına kar alıyor.

    ikinci sezonun başında kaçtı ama yakalanınca kendisine "ya ayağında zincirle burada kalacaksın ve çocuk doğduktan sonra infaz edileceksin ya da handmaid'lik yaptığın eve geri döneceksin." teklifi sunuldu. ilkeli bir insanın ne yapmasını beklersiniz? esareti seçmesini değil mi? ama bu offred ne yaptı, eve gitti ve salonun baş köşesine yerleşti. talepleri o denli arttı ki serena bile dayanamayıp artık bir noktada "artık odanda kalmalısın" dedi.
    ama bu manyak bunu da kendi lehine kullanmaya devam etti. kurtarıldıktan sonra "böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum" banalliğine bulanacağına başta kabul etseydin demezler mi insana?
    bu açıdan bu kadının tutarsız, çıkarcı ve basbayağı manipülatif hamlelerini gördükçe evde kendi kendime kızıyorum, elime verseler iki tokat çarparım gibime geliyor.

    ve fakat ve fakat... dizinin ikinci sezonunda serena'nın da hikayesi açılmaya başladıkça ve özellikle de 7 ve 8. bölümde serena'nın hikayedeki rolü arttıkça, açıkçası serena'nın tarafına geçtim minnoşlar. benim için şu dizide janine ve serena'dan başkası yalan oldu, iyi mi?

    serena'nın bence gerçekten june'a karşı olan son derece özverili yaklaşımı yine de meyvesini vermiyor, kadının june kendini iyi hissetsin diye yapmadığı kalmadı ama bu kaltak (tee önceden yazdığım alıntıya geçiş yapıyorum:)
    "ıssız adada yalnız başına kalsa (pamuk prenses göndermesi yapmaya başlıyorum burada, belirtmek istedim) kediler, kuşlar, köpekler, domuzlar, bitki örtüsü, yani adanın tüm faunası kıza yardım etmek için birbiriyle yarışır, bu ise "ay her şeyi yaptınız ama ben yine de mutsuzum :/" der ve bir teşekkürü bile esirger gibime geliyor." (bkz: #86752490)*
    şeklinde davranmaya devam etti, ediyor.
    çünkü mal. çünkü çıkarcı. çünkü bayağı.

    dizinin görselliği ise insanın ağzını açık bırakmaya devam ediyor ve bence dizinin en ama en ama en iyi olduğu alan da bu. sahnelere bakmaya doyamıyor insan.
    hele o toplu cenaze sahnesi... offred'in kanlar içinde küvette olduğu sahne... muazzam...
  • 3. sezon 4. bölümü flashback sahneleri ile güzel ve duygusal geçti.

    --- spoiler ---

    emily'nin karısı ve çocuğuyla olan sahneleri çok duygusaldı. gilead gibi bir ülkede yaşamak hapishanede yaşamaktan beter olduğu için dış dünyaya adapte olması biraz sancılı ve zor olacaktır.
    june serena'yı yavaş yavaş yola getiriyor. zaten serena bir anda direnişe katılsa mantıksız ve gerçekten uzak bir durum olurdu. o yüzden dizide ağır gitmesi en güzeli.
    ah be janine şu dizide senin kadar saf ve masum olup da o kadar kötü şey yaşayan yok. dizide beni genel olarak en çok üzen sahneler hep janine sahneleri zaten. umarım janine için finalde mutlu son vardır.
    ve son olarak lydia orospusu ulan kadınların ezildiği, aşağılandığı, işkence gördüğü bir rejimde kadına en büyük zararı veren orospu umarım damızlıklar tarafından taşlanarak akla hayale gelmeyecek işkenceler içinde ölürsün.
    --- spoiler ---
  • 3. sezon 4. bölüm spoiler :

    ---

    ben nedense lydia teyzenin de değişeceğini düşündüm bu bölümde. halet-i ruhiyesi bana bunu gösterdi. janine'i dövdükten sonra ağlaması falan.. june'un direniş için aradığı elemanlardan biri de , lydia olmasın sakın? neden olmasın?

    ---
  • --- spoiler ---

    sen dünyanın en büyük orospularından birisin aunt lydia

    --- spoiler ---
  • ben artık, aunt lydia’nın da önceki hayatına ait flashbackler görmek istiyorum ey yönetmen, dediğim dizi.
hesabın var mı? giriş yap