174 entry daha
  • lon chaney'nin başrolde oynadığı 1925 yapımı beyazperde versiyonu, korku sineması klasiklerindendir. her ne kadar hikayeye adını veren phantom karakteri korkutucu olmaktan ziyade trajik bir karakter olsa da, özellikle bu versiyonun sinema tarihinin büyük korku filmleri arasında sayılmasının en büyük iki nedeni, şüphesiz ki atmosferi ve lon chaney'nin bizzat kendi yarattığı phantom makyajıdır.

    evvela makyaj hususuna eğilecek olursak, dönemin hollywood ortamlarında 1001 surat lakabıyla tanınan chaney'nin başardığı iş gerçekten inanılmaz. aradan neredeyse bir yüz yıl geçmiş, binbir çeşit özel efekt ve makyaj harikaları görüp geçirmişiz, ancak hala daha filmde phantom'ın maskesi ilk çıktığı sahnede altımıza sıçayazıyorsak bunda en büyük pay şüphesiz chaney üstadın. üstelik o yılların bilgisi ve imkanları ile o makyajı nasıl yaptığı hala tartışma konusu. bir eseri ölümsüz kılmanın, zamanın ötesine taşınmanın yolu tam olarak böyle bir tutku ve beceriden geçmektedir işte - yapımcılar filmin yönetmeni rupert julian ile oyuncu seçimleri için masaya oturduklarında, julian'ın "lon chaney olmazsa bu film olmaz" demiş olması haybeye değil.

    filmin başarısındaki bir diğer etken ise, kesinlikle sessiz sinema dönemine özgü o muhteşem atmosferi. bu döneme ait çeşitli türlerde birçok başarılı yapım olmasına rağmen, bugün hakkında en çok konuşulan ve hayranı bulunan filmlerin korku türündekiler olması tesadüf değil. sessiz filmlerin atmosferi en çok korku türüne yakışmaktadır zira, başta bu film olmak üzere nosferatu eine symphonie des grauens ve das cabinet des dr. caligari gibi efsanevi korku filmleri bu duruma örnektir. evet, dekorlar günümüze kıyasla yer yer komiktir, oyunculuklar abartılıdır, karakterler en ufak bir tatsız gelişmede kalp krizi geçiriyor gibi hareketler yapar ve/veya düşüp bayılırlar. ancak sessiz sinema dönemi kapandıktan sonra yapılan korku filmlerinin hiç biri, iyi veya kötü bu dönemde çekilmiş olanların atmosferini yakalayamamıştır. the phantom of the opera, sonradan çekilen 3487234 remake'i ile bunun en güzel örneğidir.

    film, uyarlandığı hikayeden farklı olarak phantom için bir aklanma olanağı sağlamaz ve bu durum orjinaline kıyasla daha karanlık bir son izlememize sebebiyet verir. iyi de olur bir anlamda, zira bu haliyle phantom her ne kadar bir korku filmi öznesi olsa da, aslen insanlığını geri kazanamayacak kadar kaybolmuş trajik bir karakter halini alır. gerçekleştirdiği eylemlerin sebebinin aşk olması, amacından vazgeçmeyerek ve bu uğurda her şeyi göze alarak sonuna kadar devam etmesi ve neticede kaybetmesi ile de, the mummy filminin baş karakteri ile benzeşirler. ancak elbette phantom daha "insani"dir, etten kemikten bir canlıdır ve bu yüzden trajedisi biz izleyenler tarafından daha kolay bir şekilde anlaşılıp, karakter ile empati kurulabilir.

    oyunculuklara gelirsek, başta merry-go-round olmak üzere çeşitli yapımlarda daha önce de lon chaney ile çalışmış mary philbin ve norman kerry, lanetli aşk üçgeninin diğer iki üyesi olarak başarılılar. phantom'ın izindeki gizli polis rolündeki arthur edmund carewe de aynı ölçüde göz dolduruyor, ki kendisinin trabzon doğumlu olması da ayrıca enteresan. başroldeki lon chaney içinse diyebilecek çok fazla şey yok, olmasa bu film olmazmış gerçekten de. kendisini ısrarla isteyen yönetmen ile filmin çekimleri esnasında bir şekilde ters düşüp birkaç sahneyi bizzat kendi yönetecek kadar da sahiplenmiştir projeyi, ki bunu filmi izlerken de yoğun şekilde hissettirmektedir. hem öyle bir sahiplenmedir ki, söylentilere göre filmin setinden günümüzde ayakta kalan son parça olan opera binasının bir kısmının yıkım kararı verildiğinde, işçiler türlü kazalar yaşamış ve yıkımı tamamlamakta bir türlü muvaffak olamamıştır.

    operadaki hayalet, gerçekten de.
263 entry daha
hesabın var mı? giriş yap