• harvey keitel'in parmaginin ucuyla holly hunter'in delik corabindan tenine dokunmasi belki de film tarihinin icinde ciplaklik olmayan en erotik sahnesidir.
  • saglam psıkanaliz okumaları olan bir filmdir. örneğin sudaki intihar sahnesi ana rahmine dönüş the real ile yüzleşme ve tekrar doğum. parmak kesilme sahnesi bariz bir hadım, kadının adam üzerindeki iktidarının (adamın iktidarsızlıgından kaynaklanan) kopması
  • öncelikle (bkz: art by itself is masturbation).

    jane campion'ın yönetmenliğinde ki bu film 11 yaşındaki anna paquin’in oscar almasını sağlamıştır 1994 yılında.

    --- spoiler ---

    gerçekten beni son derece etkiledi, sonunu campion’ın açık bıraktığını düşünerek ada’nın öldüğü anda bitirdim kendim için filmi. devamında gelen metal parmak ve yeni hayat hayaldi bana göre. sessizliğin hayali...

    issız kumsaldaki piyano, bir çorap deliğinden okşanan bacak ve okyanusun dibini boylayan piyanoya bağlı bir bacak her filmde kolay kolay görebileceğimiz türden şeyler değil. sanırım the piano benim için biraz ‘bir film izledim ve hayatım değişti’ filmi. çünkü o kadar ince dokunmuş ki, her şey o kadar özenli ve farklı ki. bu farklılığı hissettirebilecek türde filmlere muhtaç hissediyorum.

    gerek mavi sakalın canlandırıldığı tiyatro sahnesi, gerekse harvey keitel’in yüzünde ki dövmeler. her şey dozunda ve yeterince.

    bir piyano ve insanın dansı, bir piyano tuşu uğruna feda edilen parmak..

    --- spoiler ---
  • holly hunter ve şimdilerde x-men'de rouge olarak izlediğimiz anna paquin'in oyunculuklarıyla sürüklediği, michael nyman'ın müzikleriyle insanları etkilediği jane campion'ın 1993 tarihli etkileyici filmi.

    --- spoiler ---
    ada'yı gemiye götüren sandal aşırı ağırlıktan dolayı batacaktır. ada'nın hayatındaki en önemli şey olan piyano ağırlık yarattığı için atılmaya karar verilir. ada piyano atılırken ayağını piyanoyla birlikte sürüklenene halata takar ve o da denizin derinliklerine doğru gider. görüp görülebilecek en güzel intihara teşebbüs sahnelerinden biridir.
    --- spoiler ---
  • kurt cobain'in ölmeden önce izlediği son filmdir.
  • filmle alakalı, monica bellucci "oyunculuk kelimeler değildir. holly hunter konuşmadı ve oscar' ı kazandı" şeklinde söylemiştir. gerçekten benim de izlediğim en iyi filmlerden biridir.
  • 67. cannes film festivali jüri başkanlığı yapan yeni zelandalı kadın yönetmen jane campion'ın ödüllü filmi.

    tanım verdikten sonra yerliler konusuna gireceğim, filmdeki yerliler maori, film yeni zelanda'da geçiyor, niyeyse aborjinler diyen olmuş, aborjinler avusturalya'lı. filmedikler maori.

    yerli halkı filmde kötü göstermiş filan denilmiş, çok saçma bence. yeni zelanda ve avusturalya arasında çok büyük bir fark var, o da ırkçılık. hem yerli halklarına hem de göçmenlere karşı, avusturalya, yeni zelanda'dan çok daha ırkçı. maori dili yeni zelanda'da hala kullanılan, ülkenin resmi dillerinden biri, waitangi günü hala kutlanıyor, ve maorilere karşı bir ırkçılık yok, genel olarak yeni zelanda tarihi konusunda da herkes son derece dürüst davranıyor. maori kültürü korunuyor bile değil, çünkü korunması gereken bir tehlike altında değil. direkt hayatın parçası. jane campion'ın hiç bir şekilde maorilere karşı ırkçılık yaptığını düşünmüyorum filmde. bir kaç yerde "maoriler gibi konuşma, onlar gibi davranma, aşağılık harketler bunlar." gibi dialog geçiyor ama bu dialoglar bile jane campion'ın, yeni zelanda'ya gelen yerleşmecilerin hatalı bakış açılarını dürüstçe göstermesi ve yerleşmecileri kötülemesi gibi görünüyor. yoksa maoriler o sıralarda hakikaten o şekilde yaşıyorlardı, ve bundan da utanmıyorlar, zaten de utanacak birşey yok.

    neyse ırkçılık meselesi bir yana, bunca sene izlemediğime üzüldüm filmi izleyince. muhteşem bir film, piyano sekanslarının çoğunu holly hunter'ın kendisinin çaldığına inanamıyorum hala.
  • bugüne kadar izlemedigime üzüldügüm etkileyici film.
    holly hunter'in piyano calarken ve isaret dilini kullanirken ki halleri, örgülü topuzu ve incecik beliyle cok zarifti.

    --- spoiler ---
    anlayamadigim noktalarindan bazilari ise, ada'nin esi kendsini aldattigini gördügünde hic bir sey yapmamasi, ama sonrasinda ada'nin baines'in yanina gittiginde parmagini baltayla kesecek kadar öfkelenmesi.
    bunun yaninda ada baines ile birlikte olduktan sonra esine daha yakin olmaya calismasi garipti,
    sevdigi adamin hasretini baska bir adamla gidermek istedigi yönünde yorumlar var, ama pek mantikli gelmedi.

    ve insan hic konusmadan bu kadar güzel mi ifade eder. ada ceketini cikarmis piyano calarken baines'in cekete yumulup kokladigini fark ettiginde ceketini geri isteyisi cok basariliydi.
    --- spoiler ---

    bana göre degisik ve izlenmesi gereken bir film.
  • -spoiler-

    bunca yıldır izlemediğime pişman olduğum büyük eser.
    filmin müzikleri ve kaçan çorap arasından tene dokunma sahnesi için söylenecek söz yok herkesler ziyadesiyle övmüş zaten.
    karısının başka bir adamla sevişmesini mutedil sularda ferah ferah izleyen adamın, karısının o adama gitmek istediğini görünce, kıskançlıktan karısının parmaklarını baltayla doğraması kafamda oturmadı ama yine de filmin kalitesine gölge düşürür cinsten bi abartı değildi.
    ada'nın baines ile ilk tanıştığı gün sahilde piyano çalarken, kızının da müziğe eşlik edip kumların üzerinde dans etmesi şüphesiz filmin en hoş sahnesiydi nazarımda. -tabi, tekneden suya atılan piyanoya bağlı ada'nın intiharı da yine çok etkileyiciydi.
    filmdeki sisli puslu buğulu atmosfer her ne kadar 2 saat boyunca içimi karartsa da, ada'nın; baines'in ve piyanonun tuşlarında aynı sihirle gezinen tanrısal parmakçıkları, beni çok ayrı ve uzak iklimlere götürdü.

    -spoiler-
  • özel bir filmdir. bir kadının gözünden ihtirası naiflikle ama yakıcı
    üstelik konuşmadan anlatabilen
    kaç yapım var ki...
hesabın var mı? giriş yap