• yönetmenliğini peter parlow'un yaptığı 2019 yapımı 76 dakikalık bir film "intihalciler". öyle bir lo-fi kalitedir ki, filmi izlerken bazı sahnelerde ütüyle mi çektiler acep diye düşündürür.
    hiçbir kitabı basılmamış bir "yazar" olan anna ile görüntü yönetmeliğinden öteye geçememiş kariyeriyle bir "yönetmen" olan tyler sevgilidir. tanışmalarına vesile olan arkadaşları allison'ın şehir dışındaki evine gitmek üzere yola çıkan çiftimizin arabası bozulur. yeterli paraları da olmayan çift, kendilerine yardıma gelen afroamerikan bir adamın teklifini çekimser bir şekilde kabul ederler. çift, adamın uğraşlarını ve konuşmalarını, adamın giyim kuşamı ve tavırlarıyla bağdaştıramadıklarından içten içe bir kibir beslerler. belki de kendilerine yaptıkları iyilikliklerin karşılığında bir teşekkürde bulunmayı da bu yüzden çok görürler. aylar sonra, okuduğu kitaptaki cümlelerin birebir adam tarafından o akşam alıntılandığını fark eden anna büyük bir şok yaşar.
    yönetmen bu şok ile çifte kendi yaratıcılıklarını sorgulatmak istemiş ancak filmin sonunun bu yüzleşmeden çok "edebiyatın sinemadan daha üstün bir sanat olduğu" vurgusuna takılması filmin odağına aldığı konunun havada kalmasına sebep olmuştur.
  • yeni auteur diye bir sınıfa sokulmuş olan peter parlow isimli yönetmene ait 4:3 muhtemelen vhs ile çekilmiş sıkıcı film değil, filmimsidir. finalinde tam olarak şu cümleler yer alır;

    --- spoiler ---

    "film gök kubenin altındaki herşeyi kapsar demekle haklısın. (ben öyle düşündüğünü sanıyorum) ama bir şeyi dışarıda bırakıyor: kendi benliğin ve düşüncelerin. yazmak dediğimiz şey bu anna. “hungry games”i ele alalım. her şey ekrana yansıtılmış. fakat hala aynı hisse sahip değil kararsızlık ve arzular sayfalardan ekrana yansıtılamamış.
    filmler… ne çok şey yapabilirler. dünyalara hayat verip gözler önüne serebilirler.. canlı kanlı karaktere hayat verebilirler. bu bir savaş sahnesi izlerken koltuğun ucuna yapıştırabilir. bir ölüm karşısında gözyaşı döktürebilir, ıstırap yada mutluluk yaşatabilirler bize. filmler birçok şeyi görmemizi sağlar. hatta, kitapların bile gösteremeyeceği şeyleri. bir kaçış aracıdır.sinemada oturup, dikkat dağıtan her şeyde uzak, tamamen ekrandaki hikayeye odaklanmak gibisi yoktur. ama yinede… filmler harika olsada kitapların kapsayıcılığına sahip değiller. sen sadece gözlemcisindir. karakterin hissettiği her şeyi, aklından geçen her düşünceyi, korkularını ve umutlarını duyumsamazdın. filmler gözlem yapmanı sağlar. kitaplar ise her şeyi duyumsamanı, her şeyi bilmeni ve yaşamanı sağlar. kitap sayesinde, tek kılıç darbesiyle iblisi öldüren kahraman olursun. korkunç acılara ve belirsizliğe rağmen kanserle savaşan kadın olursun. bir yarı tanrı, bir uzaylı, bir melek, bir tanrı, bir cani veya bir kahraman olabilirsin. aşk ya da nefret duyabilir, zafer ya da yenilgiyi tadabilirsin. her şey olabilirsin. sınırları yoktur. imkansız veya ulaşılamaz hiçbir şey yoktur. kitaplar birer sihirdir. umarım artık sinemanın büyüsünü unutup raflarında bekleyen karşılıksız sihre verirsin kendini sanırım artık edebiyatın bizimle kurduğu birebir ilişkiye ne kadar ihtiyacımız olduğunu anlıyorum. bizimle samimi bir şekilde konuşan gerçek bir insan sesine ihtiyaç duyuyoruz. özellikle de senin sesine en azından benim gördüğüm ve okuduğum kadarıyla böyle."
    --- spoiler ---

    dış sesin okuduğu bu uzun replikten sonra, her ne kadar kitap okumayı seviyor olsamda yönetmenimsi arkadaşın auteur sınıfa sokulması; gerçek auteurlere karşı bir hakarettir.

    andrew sarris'e göre kendi auteur kimliğine sahip bir yönetmende üç özellik bulunmalıdır:
    teknik ustalık, yani film dilini uygulayabilme becerisi,
    ayırt edici kişisel tarz, kişisel stil, imza
    ve içsel anlamyönetmenin kişiliği ve malzemesi arasındaki ilişkiden doğan felsefesini ve dünya görüşünü içerir.

    sarris’e göre charlie chaplin, orson welles, jean vigo, luis bunuel, bresson, rossellini ve carl theodor dreyer auteur yani yaratıcı yönetmenlerdir.

    dönüp filme bakıyoruz; 4 : 3 formatta çekmesi dışında hiçbir teknik ustalık, ayırt edici kişilik yada içsel anlam yok. ki; sinema hakkında bu kadar boş yapan bir insan, gitsin kitap yazsın. sırf; senaryo, kamera, kurgu, hepsi kendisine ait olduğu için (bkz: auteur) kavramının böyle bir film ve filmin yönetmeni için kullanılması... bana göre doğru değildir. oldu olacak şahan gökbakar'a da, recep ivedik filmlerinin yapımcısı, senaristi ve oyuncusu olduğu için auteur diyelim? cep telefonumu anneme versem daha auteur olur, yapmayın etmeyin diyorum ve hunimi alıp gidiyorum.
  • tam spoiler değil; ama spolierımsı gelebilir kimilerine.

    izlemeyi yeni bitirdiğim ilginç bir filmdir. teknik olarak rahatsız ediciliğinin yanında, aşırı dar açıyla çekilmiş olması da uzun süre beni rahatsız etti. bu şekilsel yaklaşımın ise konuda çok bir yansımasını maalesef göremedim. özgünlüğün ne olduğunun bir ara, tercihen filmin sonunda, karakterler üzerinden tartışılmasını bekledim, bana bunu film bekletti. çünkü anna yazarlığın ne olduğunu tam bilemez, tyler ise yönetmenliğin ne olduğunu tam bilemez noktalardaydılar. ama ikisinin de kah dışa vurulan kah dışa vurulamayan iddiası bu meslekleri icra etmekti. filmde ise karakterler eksenindeki tartışmanın yerine, sanatsal boyutuyla konu tartışıldı ve hiç ummadığım şekilde bir galip gösterildi. üstelik çok tahmin edilebilecek argümanlarla. acaba yönetmen/senarist bu çabasıyla özgünlüğü tartışıyor diye bir düşündüysem de, çok ikna olmadım. en azından özgün bir argümanla galibi gösterseydi, belki o zaman "özgün olan nedir?' üzerinde durulmuş, evet" derdim.

    sanırım bende beklenti yarattığı ve onu nedense karşılayamadığı için bu denli olumsuzumsu eleştirdim filmi. tam yarıda kalmışlık hissi de yaratmadı; çünkü kendince başlattığı çemberin bitişini verdi bize.

    yine de bana üzerinde düşünülecek bir film ve film konusu verdiği için keyifliyim.
  • self referans olayının alınını yarmış muazzam film. tüm anlatı kendini işaret ediyor. kendini işaret ettiği gibi sinema sanatına, film sektörüne bakışı; sektördeki algıları, sektörün nasıl algılandığını da irdeliyor. kurduğu metaforlar aşırı klas ve akıcı. gerçekten çok iyi film.
hesabın var mı? giriş yap