• plagiarism'den hareketle farklı noktalara dikkat çekmiş storytelling halinde gelişen filmdir.

    sonunun ucu açık bırakıldığına dair talihsiz yaklaşımlar söz konusu. senarist sonu bol bol foreshadow etmiş (daha ne yapmalı?), açık açık söylemesi beklendiyse haklısınız kesinlikle.

    bu arada filmde alışılageldik pek çok quote kullanılmış olmasına rağmen ilgimi çeken tek quote şu oldu:

    "and so, like so many of the great cliches in the history of civilization, rory jansen decided the only thing to do was drink on it."

    güldüm :-)
  • kelimelerle acının yer değiştiği film.

    --- spoiler ---

    "o kelimeleri doğuran sevinç ve acı...kelimeleri alınca acıyı da aldın."

    "elimden gelenin en iyisini yaptım.birinden daha fazlasını bekleyemezsin.benim felaketim, kelimeleri onları yazmama ilham veren kadından daha çok sevmemdi."

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    sahneye çıkan sihirbaz anlatır, şimdi şöyle yapıcaz şimdi böyle, hoop derken kilit cümle gelir, "bu arada sizde bu elimi görüyorsunuz ki boş" he görüyoz boş ne yaptı diğer eliyle aldı, ilgiyi dağıttı, numarayı yaptı, sonrası salata zaten, ve finalde güm, "vooooovv şak şak müthiş!" e ilüzyon işte aynısı, nehir gibi aktı kelimeler, yağdı yağmur çaktı şimşek 2 haftada bitti roman, sonra? sonra kaybettide trende unuttu, vay efendim kondüktöre daldı.otur yaz yenisini yomraağm? eh burayı pas geçtiğinizde hikayenin kalan kısmına uzay zaman eğrisinde bilim kurgu bile yaparsın, neden? e kaybetti unuttu, yenisini yazaydı? yohk! güzel keyifli, sürükleyici, ama intihar bombacısı seçerken yetenekleriniz nelerdir? diye sormuyorsan, en mal değneği seyircinin bile "olm yenisini yazaydı ne tatava yaptı dünyası karar dı ya la böyle?" diyebileceğini bilecen.bozadaki alkolden kaynaklı hafif acı, mayhoş tad kaldı ağzımda yoksa izlerken keyif aldık eğlendik.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---
    finaldeki mesele şu: clay hammond, aslında rory jansen'ın ta kendisi. ancak onun hikayesi, yeteneklerinden şüphe edip, restoran çıkışında karısı ile kavga ettiği noktada ikiye bölünüyor.

    gerçek hayatta; o akşam mutfakta karısı onun özrünü kabul etmiyor ve ayrılıyorlar. fakat aynı şekilde, çantanın içinde bulduğu öyküyü de ahlaki sebeplerle yayınlamayıp, kendisi çabalamaya devam ediyor.

    insanların önünde iki bölümünü okuduğu ve sonunu daniella'ya anlattığı kitap ise; onun geçmişe dair bir hesaplaşmasını konu alan eseri. orada farklı bir karar verip, eğer çalıntı hikayeyi yayınlasa idi, hayatının nasıl olacağına dair bir hayalin kaleme alınmış hali.

    yani; zamanında bir çantanın içinde bulduğu eseri yayınlamayan bir yazarın, geçmişe duyduğu pişmanlık içinde, bunun üzerine yazdığı bir hikayeyi anlatıyor film.
    --- spoiler ---
  • aslında gözlerden yaş akıtan, oturup düşündürten ya da ohara filme bak be diyip de mıhlanıp kalınacak zenginlikte bir film değil.

    ama son yıllarda, insanların duygularına direkt atış yapan o kadar az hikaye filmleştirilmeye başlandı ki; bu tür hikayeler, iyi oyunculuklarla pekiştirildiğinde, seyre aleme doyum olmuyor. hikaye kötü demek değil tabii ki, zira ana hikayenin içinde birden çok alt küme hikaye oluşu, filmin sonunun da havada bırakılarak netleştirmemesi, biz seyirciyi filmin üzerinde düşündürmeye çabalıyor.

    bradley cooper ve zoe saldana maalesef oyunadıkları karakterleri yansıtacak doğru yüzler değiller. fazla karizmatik, burjuvazi ve seksi kalmışlar. ancak dennis quaid ve jeremy irons bence cuk diye oturmuş her iki karaktere de.

    imdb puanı yeterli gözümde bu film için. hoş ve naif bir hikaye...

    http://www.imdb.com/title/tt1840417/

    --- spoiler ---

    özellikle paris sahneleri filmin gidişatında altın anahtarlar gibi durmuş, onun dışında da pek ilgi çekici mekan ve sahne tasarımı yok gibi.

    --- spoiler ---
  • sahneler arası geçişlerde kullanılan tınıların garip bir şekilde ruhuma dokunup canımı yaktığı film.
  • insanda deliler gibi yazar olma, edebiyat dünyasına dalma isteği uyandıran ve kesinlikle hakettiği ilgiyi görmeyen bir film. itinayla seçilmiş oyuncu kadrosuna, harika kurgusuna rağmen, yazık ki pek çok insan bu filmi görme fırsatı bulamayacak.

    izleyecek olanlara not: film, yeri gelecek karnınıza ağrılar sokacak, boğazınız düğümlenecek ve muhtemelen bu duygu yoğunluğunu kaldıramayıp kendinizi gözyaşı seline bırakacaksınız. ama izlediğinize asla pişman olmayacaksınız.

    film hakkında ilginç bir not: lee sternthal ve brian klugman filmin senaryosunu 1999 yılında yazmışlar ve ta o zamandan arkadaşları olan ve henüz the hangover filmiyle büyük çıkışını yapmamış olan bradley cooper'dan başrolü oynamasını rica etmişler. bradley reyiz de 13 yıl sonra verdiği sözü tutarak filmde başrolü oynamış.
  • hep yazmak isteyen, daha doğrusu hep amatör olarak yazıp profesyonelleşmek isteyen, biri olarak bu gece bi aksilik olmazsa, sevişmezsem falan yani, yalanımı sikeyim, izleyeceğim film.

    sonra gelip bişeyler yazarım belki.
  • hani küçük çocuklar olur ya, filmlerden çıkıp da kendilerini o filmdeki kahraman gibi davranırlar.
    hani gencolar olur ya, filmlerden çıkıp da kendilerini o filmdeki adamla özdeşleştirirler.
    hani hatunlar olur ya, filmlerden çıkıp da kendilerini o filmdeki çiftin hatun versiyonu sayarlar ya...

    hah işte ben de bunun gibi bişey oldum. tamam paris'e gitmedim belki, çanta da almadım, hatta içinde hikaye de yoktu ama ben rory jansenim uzun zamandır. daha doğrusu rory jansenmişim. harbiden bak. yani biri bana kalkıp rory adamım naptın dese iyi be hacı, iyi diyelim iyi olalım diyecek gibiyim...

    uzun uzadıya felsefi çıkarımlar yapmaya, ya da bi süredir hayatımın ne kadar boktan gittiği ile alakalı dert yanmaya gerek yok ama güzel filmdi, güzel hikayeydi, güzel müziklerdi...

    sonrası?

    işte o tercihlerle yaşaman gereken hayatın zor kısmı...
  • tamam dedim içimden hard bir hikaye barındıran nadir bir amerikan filmi dedim ve merakla izledim. film sonuna kadar da kopmadı ve filmi izlemenin yanında hala cıvıtmadan gitmesine ayrı bir konsantrasyon harcadım. yoruldum nerede ise ve... beklediğim tipik ergen kokusu geldi gül gibi hikayenin sonunda.

    allah belanızı versin, paralar siksin sizi, hatta parayı veren liseliler de siksin tatminsiz götünüzü.
    yani kayda değer ama sonu merakla beklenen akıcı hikaye. sonunda hoop herkese gol. liseliler vaay be olm desin ve herkes bunu konuşsun.

    bu filmin sanat etik insan üçgeni içinde son derece normal akması ve istendiği gibi bitirmek mümkün iken, hikaye içine hikaye koymak ve onu da başka hikaye içine koymak gibi tipik liseliyi sinemaya çekme gafleti, filmin o güzelim konusundan bizi alıp "hani şu hikaye içinde hikayeler var ya" özetine sokar ki, ilki sanat ikincisi ise ergen zekasını alt etmeye çalışan bilek güreşi olur.

    fakir abd ve zebgin avrupa farkı işte bu. avrupada filmler herkes için olmak zorunda değildir. para kazanman gerekmez ve bir çok fonlardan zaten paranı kazanırsın ama abd de herşey paradır. ama herşey.
hesabın var mı? giriş yap