• kazım karabekir paşa'nın yaşıyan en küçük kızıdır.arada babası hakkında beyanlarda bulunur. bazı anektodları aydınlatıcıdır.

    mesela:

    kazım karabekir, kurtuluş savaşı’nın yalnızca en büyük kahramanlarından biri
    değil, aynı zamanda en kritik adamıdır da... istanbul hükümeti tarafından görevinden alınan mustafa kemal, erzurum’a girerken tedirgindir. kendisini karşılayan 15. kolordu komutanı karabekir’e emir verecek resmi hiçbir pozisyonu kalmamıştır. bu ilk karşılaşma anı, belki de kurtuluş harbi’nin en kritik anıdır. kazım karabekir, mustafa kemal’e “emrinizdeyim!” demekle, tarihin yönünü değiştirmişti.
    ömrünün yarısı cephelerde, diğer yarısı ise yeni devletin siyasi labirentlerinde hiç de beklemediği başka türden bir mücadeleyle geçmiş kazım karabekir’in... doğu’da ermeni zulmüne son veren, savaş kurbanı sayısız çocuğu himaye eden, çok partili hayata geçiş serüvenimizde ilk denemeyi üstlenen ve yaşadıklarını kaleme alarak yakın siyasi tarihimize ışık tutan bu büyük komutanın kızı timsal hanım ile, mostar için görüştük.
    timsal karabekir yıldıran, o berrak sesi, capcanlı bakışları ve bu ülkeye olan umudu
    birbirine katarak, bize babası kazım karabekir’i anlattı...
    ***

    -- kazım karabekir paşa’nın üç çocuğundan en küçüğü sizsiniz. babanız öldüğünde kaç siz yaşındaydınız?
    -- babam 66 yaşında iken vefat ettiğinde, ben de henüz 7 yaşındaydım.

    -- peki anneniz evlendiğinde kaç yaşındaydı?
    -- ömrünün önemli bir kısma savaşlarda geçen o komutanların kimisi hiç evlenmemiş, kimisi de çok geç evlenmiş. bu yüzden annemle babamın aralarında bir hayli yaş farkı var. annem 1900 doğumlu, babam ise 1882 doğumlu... aralarında 18 yaş fark var. o kadar güzel ve mutlu bir beraberlikleri vardı ki bu güzellik, yaş farkını belli ettirmezdi. annem babama çok saygılı davranırdı; babam da anneme... annem piyano, babam da keman çalardı. müziğin içinde ahenkle yaşarlardı.

    -- çocukluğunuzdaki kazım karabekir paşa’yı, i. cihan harbi ve kurtuluş savaşı’na iştirak etmiş büyük bir komutan olarak değil de, kendi babanız olarak düşündüğünüzde neler hatırlıyorsunuz?
    -- ‘baba’ demeye başladığımda, çok büyük bir kişilikle karşı karşıya idim. fakat bunu hissedecek yaşta değildim... babam bize karşı bir şefkat pınarıydı. o sadece bizimle değil 6-7 bin çocukla (komutanlığı sırasında himayesine alıp yetişmesine yardımcı olduğu yetimler) ilgilenecek kadar şefkat pınarıydı. ondan kalan bir anıyı bugünkü gibi hatırlıyorum: bir bayram günüydü. annem babama yeşil bir kazak hediye etmişti. o gün kapıya bir insan geldi, “paşam açım, çıplağım” dedi. babam o kazağı gelen adama verdi.. kendisinden bir şey istendiği zaman perdeyi kapatan biri değildi. bu yönüyle bizlere örnek oldu.
    babamın çocuk davası, büyük bir davaydı. yüzlerce savaş yetiminin eğitimiyle ve iyi bir şekilde yetiştirilmesiyle uğraşmış bir insandı babam… “bakımsız bir çocuk orduya girerse ordunun seviyesini düşürür; topluma girerse toplumun seviyesini düşürür” derdi.

    -- toplumun geleceğini garanti altına almak sadece savaş kazanılmakla olmasa gerek?
    -- osmanlı’nın yetiştirdiği paşalar çok eğitimli paşalardı. ama hangisini alsanız aynı, ama babam benim önümdeki en güzel örnek... iktisat kongresi onun başkanlığında yapıldı. besteler yapmış ki bugünkü müzisyenler yapılan notalara şaşırıyor... bu kadar çok yönlü yetiştiriliyordu osmanlı paşaları... bugün biz bu teknik ve imkanlarla bu kadar iyi insan yetiştiremiyoruz.

    -- mustafa kemal, ismet inönü ve kazım karabekir okul arkadaşları mıydı?
    -- orta okulları farklı yerlerde okuyorlar; atatürk selanik’ten geliyor, babam kuleli’den geliyor... ama üçü de istanbul’da, harbiye’de beraber okuyorlar.

    --- kurtuluş savaşı bir anlamda bunların sırtından yürüyor...
    -- ben o dönemdeki bu şahıslara “ilahi kadro” diyorum. allah bu toplumun kurtuluşunu istemiş, o kadroyu sınıf arkadaşları olarak önümüze koymuş.

    -- kazım karabekir, “biz bir avuç türk’üz, ihanete uğrarsak mahvoluruz” demiş. kurtuluş savaşı yapılırken anbean savaşın yönünü değiştirmeye çalışanlar mı vardı?
    -- ben kastamonulu şerife bacı’yı göstererek, bütün türk kadınlarına örnek vermek istiyorum. o, cephanesi ıslanmasın diye sırtındaki abayı cephanenin üzerine koyuyor. sırtındaki çocuğun üzerinde bir şey yoktur. cepheye vardığında çocuğu ölmüştür. her zaman karanın yanında ak; akın yanında kara olmuştur. şerife bacı’nın döneminde pera palas’ta ingilizlerle dans edip havyarla şampanyayla gününü gün edenler de vardı. bunlardan da utanıyorum. ama bu vatana olan aşk ve sevgi galebe geliyor. bütün bunlara rağmen cumhuriyet kuruluyor.

    -- mustafa kemal, erzurum’a geldiğinde bütün görevlerinden istifa etmiş durumdaydı. fakat karabekir paşa, tereddütsüz, “emrinizdeyim paşa” demiştir. burada derin bir vatanseverlik seziyoruz. orada bunu söyleyen kazım karabekir’in, sonradan istiklal mahkemeleri’nde yargılandığını görüyoruz. bu konuda ne düşünüyorsunuz?
    -- o çok acı bir tecelli… çalışan beyin, mutlaka sorgulama yapacaktır. şimdi mustafa kemal’i bir abide olarak düşünürseniz, yanındaki yapı taşları da pırlanta gibiler. mustafa kemal’i kazım karabekir, refet bele, ismet inönü lider olarak kabul etmişler. ‘biz onu lider olarak kabul edeceğiz, ona destek olacağız’ demişlerdir. ama bir de sonraya bakın; sonradan seçilen kadronun, ilk kadro ile alakası yok.

    -- yola çıkanlar ile yola devam edilenler farklılaşmış mı?
    -- tabi amaç elde edilmiş, her şey bitmiş, cumhuriyet kurulmuş... bundan sonra politika safhasına geçilmiş. ama o dönemi, yaşadıkları dönemin şartları içerisinde düşünmek gerekir. en azından kazım karabekir, kurduğu cumhuriyet’in ikinci partisini (terakkiperver cumhuriyet fırkası) mustafa kemal’e rağmen kuramazdı ki!... onun izni olmadan böyle bir parti kurulamazdı. çok partili sisteme geçmek için, demokrasiye adım atmak için büyük bir hamleydi. o günün tek partisinin yanına ikinci bir parti kurulmuştu.

    -- peki niçin yargılandı?
    -- kurduğu partiye, “altın kadro” dediğimiz çok değerli insanlar katılıyor. sonra “o parti güçlenirse!..” korkusu yayılıyor. çok haksız bir şekilde şeyh said isyanıyla bağlantı kuruluyor. fakat kesinlikle böyle bir bağlantı yoktur. çok haksız bir iddiadır o... “kazım karabekir’in partisi gerici bir partidir…” gibi haksız iddialar söylenmiştir. sonra da -maalesef çok haksız yere- bir istiklal mahkemesi kurulmuştur. ben bunlara çok üzülüyorum. istiklal mahkemeleri’nde babamın yargılamasını yapanların hiçbiri gerçekte hukukçu değil! bu dönem zor kabul edeceğimiz bir dönemdir.

    -- babanızın akşam eve gelince -bunu paşa olarak düşünmeyin, kendi evine gelmiş eşiyle dertleşen bir adam olarak düşünün- annenize neler anlatıyordu? annenizden size intikal eden neler var? doğu’da bir isyan çıkmış, bir vakitler doğu’yu ermenilerden kurtaran bir adam şimdi de aynı yöredeki bir isyandan ötürü töhmet altına giriyor, partisi kapatılıyor, istiklal mahkemelerinde yargılanıyor. üstelik bu sıradan bir insan değil…
    -- şöyle düşünelim; eğer bu insan vatanına bağlı olmasaydı, en ufak bir şahsi ihtirası olsaydı, o kadar bir süre erenköy’deki mevkuf hayatı yaşamazdı herhalde. bir şeyler yapardı. ama o bir şeyler yapmayıp kitap yazmayı tercih etti. çok fazla kitap yazdı. cumhuriyet’in kurulduğu sırada i. dünya savaşı’na ait belgeleri kitaplaştırdı. yazdığı eserler yakın tarihimize ışık tutacak olan eserlerdir.
    o zamanlar babamın eve gelişi ve evden çıkışı ile ilgili raporlar tutuluyormuş. her dakika paşa’ya kim geldi, kim gitti diye raporlar tutuluyor. bizim köşkün karşısındaki boş bina bu kimseler tarafından kiralanmış. bizim bahçenin bir ucunda havuz var; burası bile takip edenler tarafından kullanılmış. bütün bunlar karşısında, babamın sükunetine karşılık annem celalli bir insan. babam hiçbir zaman kin tutan, insanları kıran birisi olmadı.
    cafer tayyar paşa babamın çok yakın arkadaşıydı. bir gün babamla birlikte evden çıkıp tramvaya biniyorlar. daha sonra tramvay değiştirince takip eden görevliler diğer tramvayda kalıyor. babam hemen cama vuruyor, “oğlum ben indim, siz de inin!” diyor. annem, “paşa, hazır atlatmışken ne diye hatırlatıyorsun?” deyince babam, “olsun iclal, onlar bunu ekmek için yapıyor. işlerini yapamazlarsa suçlanırlar” diyor.
    tabi bazı kimseler kraldan daha kralcı olmuşlar. birtakım olaylar, bunları kendine iş olarak edinen kişilerin işi de olabilir. birtakım işlerden belki de mustafa kemal’in haberi bile yoktu...

    -- bu dönemde kazım karabekir’in memleketi ile bağlantısı devam ediyor muydu?
    -- tabi. babam karaman’ın gafriyat köyündendi (babamın ölümünden sonra bu kasaba kazım karabekir adını aldı). orada hısımlarımız var. dedem küçük yaşta kırım harbi’ne katılınca orduda kalıyor. babamın hayatının büyük bir kısmı dedemle beraber doğu’da geçiyor. hatta çocukluk anılarında, ermenilerle geçen hatıraları var. o dönemde ermenilerle türklerin arasının çok iyi olduğundan ve birbirlerine çocuklarını teslim ettiklerinden bahseder. türkler hacca giderken çocuklarını ermenilere bırakırlarmış; aşçıları ermenilerden olanlar varmış... zaman içinde ızdıraplı bir durum yaşadık. ermeniler; ruslar ve avrupalılar tarafından kandırıldılar. ama onlarla barışı allah yine babama nasip etti. babam, “aklı başında ermeni dostlarımız var. barış anlaşmasını onlarla ben imzaladım” derdi.

    -- talat paşa’yı ermeniler vurdu. birçok türk bürokratına karşı saldırı yapıldı. kazım karabekir paşa’ya karşı böyle bir düşmanlık var mıydı?
    -- hayır. hatta trabzon’daki ermeni çocuklarının hazırladığı bir fotoğraf var; altında, “yetimler babası kazım karabekir” yazıyor. o çocuklar bile, babamı yetimler babası olarak görüp seviyorlar. o günkü türklere yapılan zulmü, bütün ermenilere mal etmemek lazım. bugün bile gündeme getirilen birçok konu, ülkemizde yaşayan ermenilerden çok, dışarıdaki tuzu kuru ermeniler tarafından çıkarılıyor. erivan’daki ermenilerin durumu da çok iyi değil.

    -- izmir suikastı hakkında babanızın düşünceleri neydi?
    -- babamın hiçbir fikri yoktu. izmir suikastı’na katılanlardan birisinin amcasına veya abisine babam yolda selam vermiş. dolayısıyla bunların yapacağı suikasttan sizin haberiniz var, diye yargılandı. çok haksız bir yargılama... bir merhabalaşma onu suçlu kılıyor. izmir suikastı’nın davası, izmir’deki elhamra sineması’nda görülüyor. yargılayan ‘aliler’in hiçbiri hukukçu değil. paşalar salona girince bakıyorlar ki babamın asker çocukları da salondalar. bellerinde silahlarıyla hepsi hazır bekliyor. ‘aliler’ oturun diyor, fakat hiç birisi oturmuyor. bunun üzerine babam, “oturun evlatlarım!” diyor, hepsi oturuyor. o insanlar bir manevra ile çeşme’ye gönderilmek isteniyor. asker olmalarına rağmen hiçbirisi gitmiyor. “paşaların duruşmalarını izleyeceğiz,” diyorlar, “paşalara bir şey olur, aleyhlerinde karar alınırsa, biz her şeyi yaparız” diyorlar. mahkeme başkanı, bu olaylardan sonra ankara’da atatürk’le bağlantı kuruyor. durumu atatürk’e intikal ettiriyor. atatürk, “ paşaları beraat ettirin,” diyor… paşalar hangi suçtan yargılandı, neden beraat ettirildi, bu belli değil; oralar bizim için karanlık dönemler…

    -- bütün bu olanları siz pek yaşamadınız ama bu olaylar bizzat babanızın başından geçti. anlayabildiğim kadarıyla anneniz de dirayetli bir kadındı. bütün bunlara ah vah edip geçiştirecek birisine benzemiyor. annenizin bütün bu olaylara tepkileri nasıldı, size yansımaları var mı?
    -- annem vatanına, milletine sahip çıkan aslan gibi bir cumhuriyet kadınıydı. haksızlığa pek boyun eğmezdi, isyan ederdi. bugün bunları rahatça konuşabiliyoruz... kurtuluş savaşı’nda mustafa kemal’e destek verilmeseydi, arkasında kolordu desteği olmasaydı, milli birlik ve beraberlikle hareket edilmeseydi cumhuriyet nasıl kurulabilirdi? mustafa kemal sivil bir insan olarak ne yapabilirdi?

    -- bu anlattıklarınıza bakarak, kazım karabekir paşa’ya kurtuluş savaşı’nın anahtarı diyebilir miyiz?
    -- kazım babam mustafa kemal’i şişli’deki evinde ziyaret ettiğinde, “paşam, doğu’ya gelin; kurtuluşun anahtarı doğu’dadır. sizi bütün ordumla destekleyeceğim” demiştir. ondan sonradır ki, erzurum’daki konakta mustafa kemal sivil olduğunda en yakınındaki kazım dirlik, “paşam artık sen yoksun, kimden emir alacağım?” diye sorduğu bir zamanda, kazım karabekir “emrinizdeyim paşam” demiştir. atatürk konakta iken kazım karabekir’in bir grup askerle geldiği haber veriliyor. kazım karabekir, istifa nedeniyle sivil olan mustafa kemal’e bir asker selamı çakıyor, “emrinizdeyim paşam, dün olduğu gibi bugün de emrinizdeyim” diyor. mustafa kemal, o andan itibaren ordunun başı oluyor. kazım karabekir kendisini öne çıkarmak isteseydi bunu yapar mıydı? o asla bunu yapmazdı. o, takım oyunu oynadı.

    -- anneniz önemli bir insanın eşi olmuş. eşi olduğu paşa sıra dışı bir kimse; cepheler görmüş, çok geç yaşta evlenmiş, arkadaşlarıyla yeni bir devlet kurmuş, kurduğu devlette de suçlanmış... böyle bir adamın en yakınındaki kişi eşidir. annenize en yakın kişiler de sizlersiniz. anneniz ne derdi bu konularla ilgili olarak?
    -- “paşama haksızlık ettiler!” derdi. babamın arkasında kale gibi dururdu. babam, emekli olduğu zaman 70 lirayla ayrılıyor. bütün bu olanları şiirlerine ve kitaplarına aktarıyor.

    -- anılarınızı bir kez daha tazeleyerek sizi üzdük ve yorduk. çok teşekkür ederiz, sağ olun.
    -- ben teşekkür ediyorum. derginizin memlekete hayırlı olmasını diliyorum.

    kaynak: mostar dergisi
  • bir selçuklu ailesi olan karabekiroğulları"ndan kazım karabekir"in kızı timsal hanım, 1926 senesinde atatürk"e düzenlenen suikasti fırsatbilenlerin suikast içinde suikast yaptıklarını söylüyor. kurtuluş savaşı"nın tohumları anadolu"da henüz serpilmeye başladığında özellikle ingilizlerin baskı ve tazyiki ile gerek rauf orbay gerekse mustafa kemal"in yakalanıp idam talebi ile yargılanmak üzere istanbul"a gönderilmeleri istenir.

    bunun üzerine atatürk azlin gerçekleşmesini beklemeyip istifa etmeyi yeğler. yanındaki kurmay başkanı manastırlı kazım (dirik) hiç vakit kaybetmeden "paşam" der, "siz artık istifa ettiğinize göre emirleri kimden alacağım? dosyaları kime teslim edeceğim." atatürk bu söz karşısında sadece "öyle mi efendim, peki efendim" demekle yetinir. tam bu sırada 15. kolordu kumandanı odaya girer. ki o komutan, silahlarını teslim etmemiş yegane ordunun başkumandanıdır o sırada. o komutan istanbul"dan gelen emri gerçekleştirmek yerine, atatürk"ün bu harekette desteklenmesi gerektiğini söyler. bu, kurtuluş savaşı"nın en kritik anlarından, tabir yerinde ise kader anlarından biridir. kurtuluş mücadelesi bundan sonra ayrı bir ivme kazanır.

    işte bu kritik kararı veren kazım karabekir"dir. karabekir, şark cephesi kumandanlığı"na atanmadan önce de osmanlı"nın doğu bölgelerinde savaşmıştır. hatta henüz çocukken, yıllar sonra kumandanlık edeceği doğudaki bu yerlerden birçoğunu babasının vazifesi nedeniyle gezmiştir. kazım karabekir"in üç kızından en küçüğü olan timsal karabekir yıldıran (çok yerde köymen şeklinde yazılsa da bu eşinin ismidir, soyadı ise yıldıran şeklindedir), babasının bu yönü ile ilgili "babamın sonradan kurtaracağı yöreleri önceden tanıması büyük şanstı" demektedir.

    kazım karabekir aslında bir selçuklu ailesine mensuptur. tarihte karabekiroğulları unvanına sahip ailenin bugün il olan karaman"da kendi adları ile anılan ilçeleri var. soyadı daha kullanılmadığı zamanlarda da kazım bey"in ismi kazım karabekir"dir. kanun çıkınca ikinci ismini soyad olarak alır. timsal hanım anlatıyor: "yararlılıklarından dolayı tımar verilmiş bunlara. kırmızı şalvarlı, kırmızı cepkenli, ellerinde kılıçları olan süvari birlikleriymiş bunlar. gerek duyulduğunda orduya alınırlarmış."

    ancak musa kazım doğuda bir yerde değil de 1882 yılında istanbul/kocamustafapaşa"da gelmiştir dünyaya. babası osmanlı"nın ünlü paşalarından mehmet emin paşa ile mekke ve medine"ye de gider kazım. mehmet emin paşa"nın asker oluşu da ilginçtir: "mehmet emin, yani babamın babası 15 yaşında iken kırım harbi patlak veriyor (1853). ve devlet asker toplamak için her yere haber gönderiyor. birçok insan çocuğunu askere yollamamak için saklıyor. o sırada mehmet emin"in babası, "eğer biz çocuklarımızı askere göndermezsek bu vatanın şerefini kim kurtaracak? yazın" diyor, "ilk gönüllü mehmet emin"imdir." oradan madalyaları var. sonra paşalığa kadar yükseliyor."

    mehmet emin paşa, görevli olduğu mekke"de koleradan vefat eder. kazım karabekir henüz on yaşlarındadır. bunun üzerine annesi beş erkek çocuğuyla birlikte istanbul"un yolunu tutar. zeyrek"te otururlar. kazım karabekir de tahsil hayatını burada devam ettirir. fatih askeri rüştiyesi, kuleli idadisi ve harp akademileri"ni birincilikle bitirir. 1905 senesinde kurmay yüzbaşı olarak orduya katılır. bundan sonra osmanlı ordusu adına yararlılıklar gösterir. arnavutluk isyanını bastıran hareket ordusu"nda görev alır, çanakkale muharebeleri"ne katılır. 1917"de ii. kolordu, 1918"de de i. kafkas kolordusu komutanı olur. burada ermeniler ile ruslara karşı sert mücadeleler verir. kars, gümrü ile moskova anlaşmaları"nda bizzat onun imzası vardır. (bu anlaşmalara imza attığı üç kalem de bugün ankara"da sergilenmektedir. kazım karabekir"in cephede giydiği kar ayakkabılarından seyyar karargâhına, kütüphanesinden ve savaşlarda kullandığı silahlarına varıncaya kadar birçok eşyası ise yeni müze olan kazım karabekir paşa müzesi"nde sergileniyor artık.)

    kazım karabekir, mondros antlaşması"ndan sonra istanbul"a çağrılır; ancak vatana daha çok faydası dokunacağını düşünerek doğuda görev ister. ve yukarıda bahsettiğimiz gibi 1919"da şark cephesi kumandanlığı"na atanır: "gitmeden bir ay önce mustafa kemal paşa"yı şişli"deki evinde ziyaret ediyor ve "paşam" diyor "doğuya gelin. kurtuluşun anahtarı doğudadır".

    kazım karabekir, doğuda sadece askerlere kumandanlık yapmaz. bölgede halkı bilgilendirecek her türlü çabayı safr eder. ermeni ayaklanmaları ve savaşlar sırasında sahipsiz kalan 2 bini kız 6 bin yetime babalık eder: "ilk eşim bir ayasbeyoğlu (maarifçi, milletvekilliği yapmış ve karabekir paşa"nın yalnızlığa itileceği dönemde onun en yakın arkadaşlarından olacak nevzat ayasbeyoğlu"nun oğludur) ile evli iken, onun kısa dönem askerliği için bulunduğumuz sivas"ın bir köyünde bana da öğretmenlik yapmam için bir sınıf verdiler. 1960 senesi idi. 19 yaşındaydım. bir gün "sabri koçak albay seni çağırıyor" dediler. "beni niye çağırsın?" dedim. odasına gittiğimde elini şöyle bir omuzuma koydu "bak kardeşim" dedi, "senin baban senden önce benim babamdı." babamın yetim çocuklarındanmış sabri koçak paşa da."

    karabekir, o gençleri eğitir ve gürbüzler ordusu olarak padişah"ın ordusuna dahil eder. bundan dolayı "yetimler babası" olarak da anılır. kabiliyetlerine göre meslek öğrettiği çocuklar savaş sırasında orduya kaput, potin dikmeye başlar. sarıkamış"ta, halkı bilgilendirmek için varlık adıyla bir gazete bile çıkarır karabekir.

    "suikast içinde suikast"

    doğuda sadece kazım karabekir yoktur tabii. refet bele, rauf orbay, ali fuat cebesoy ve atatürk de oradadır: "öyle bir kadro var ki allah bu milleti kurtarmak istemiş." kurtuluş savaşı verilmiş ve ardından türkiye cumhuriyeti kurulmuş. büyük millet meclisi oluşturulmuş. karabekir de siyaset sahnesindeki yerini almış. bir süre sonra 1924 senesinde atatürk"ün de onayıyla karabekir, terakkiperver cumhuriyet fırkası"nı kurmuş ve genel başkanı olmuş. doğuda birlikte olduğu komutanlar da burada onunla beraberdir. ancak 1926 senesinde, izmir"de vuku bulan atatürk"e suikast hadisesinden sonra, nasıl olmuşsa olmuş, kazım karabekir paşa"nın da adı suikaste karışmış: "bana anlatılan, -benim kanaatim de o yönde- babam ve diğer paşalara yapılan, suikast içinde bir suikasttir. yani "hazır böyle bir şey olmuş, biz de bunları bertaraf edelim" gibilerinden. bunları da maalesef yok etmek istemişler. ve babamın bütün suçu neymiş biliyor musunuz: samanpazarı"ndan geçerken suikaste karışanların birinin, galiba ziya hurşit"in amcası, dayısı falan gibi birine merhaba deyip geçmiş olması."

    - kimler babanızı bu işe bulaştırmak istemiş size göre?

    "kurtuluş savaşı esnasında atatürk"ün etrafındakileri biliyorsunuz. daha sonra yeni bir kadro onun etrafına geldiği zaman, o eski kadrodaki insanların hepsi elinin tersi ile silinmek, yok edilmek istenmiş. bütün paşalar suikastle suçlanıyorlar çünkü."

    kazım karabekir, suikast davalarının görülmeye başladığı 1926"da henüz üç yıllık evlidir: "o tarihe kadar kendini düşünmeye fırsat yok ki. ancak 1923 senesinde evlenebilmiş." peki kurtuluş savaşı"nın bu önemli kumandanı nasıl evlenmiş? "babama birkaç kız gösteriyorlar, içlerinden en çok annemi beğeniyor. babam "bir göreyim yüzünü falan" demiş. ikbal mağazası mı ne, orada alış verişe çıkmışlar. dayım biliyormuş durumu. kasada bir yerde annem birkaç kez babamı görmüş ve birazcık da sitem etmiş galiba. ama bilmiyor da. dayım tekrar "ablacığım şöyle açsanız örtünüzü" falan deyince çok sinirlenmiş annem, "ne oluyor?" diye. "seni istiyor paşa" dedikleri zaman mustafa kemal paşa, ufak tefek bir paşa (galiba refet paşa ), bir de babam varmış. annem bakmış, mustafa kemal paşa"yı zaten herkes tanıdığı için, "inşaallah şu ortadakidir" demiş. babamı beğenmiş yani."

    "işte hayat, işte emel"

    karabekir, aydın eşrafından çiftçilikle uğraşan varlıklı bir aile reisi olan cemal çifçi"nin kızı iclal hanım"la evlenir böylece. aile ilk çocuğunu 1927 senesinde beklemektedir: "ikiz kız doğunca "biz bunlara ne isim koyacağız?" diye şaşırmışlar. babamın bir şiiri vardır, "işte hayat işte emel, vatan için sağlam temel..." diye. dayım da "ne düşünüyorsun paşa enişte? işte hayat, işte emel" demiş. isimleri böyle konulmuş. benim adım da erkek olsaymışım hazırmış. işte hayat, işte emel, vatan için sağlam temel. yani temel. doğduğumda, babam "karabekir"in timsali olsun" diye adımı timsal koymuş."

    "paşaları beraat ettirin"

    kazım karabekir, bu ikiz çocuğunun doğacağı zamanda suikastle ilgili mahkemelerle uğraşmaktadır. onun için bu yıllar çok sıkıntılıdır, hem maddi hem manevi açıdan: "suikast mahkemesi çok enteresandır. bütün askerler silahlarını masaya koyup bekliyorlar. o sırada, askeri, bir manevra ile çeşme"ye çekmek istiyorlar. hiçbiri gitmiyor. ve hatta diyorlar ki "paşaların, bilhassa kazım karabekir"in aleyhine bir karar alınırsa burayı yok ederiz. durumu mustafa kemal paşa"ya iletiyorlar. "beraat ettirin paşaları" kararı alınıyor. yani paşalar çok kolay beraat etmiyorlar ya da çok kolay beraat etmeleri istenmiyor."

    karabekir polis takibinde

    bu hadiseden sonra karabekir, 1927 senesinde emekliye ayrılır ve istanbul"a yerleşerek kabuğuna çekilir. kayınpederinin yardımı ile de, bugün müzeye dönüştürülen köşkü satın alır. burada 1930"dan 38 yılına kadar çok dar bir çevre ile temas kurar. onu bu dönemde yalnız bırakmayanların başında nevzat ayasbeyoğlu, cafer tayyar eğilmez, ali fuat cebesoy, rauf orbay gelmektedir: "herkes çok korkarmış kapıyı çalmaya o dönemde." devlet, karabekir"in peşine polis bile takar: "köşkün karşısındaki yerde polisler yuvalanmıştı. kazım karabekir evinden çıktığı anda arkasında mutlaka polis takibi vardı. ve babam yüreği o kadar iyi bir insandı ki, bazen tramvaya binermiş, bakarmış ki polis aşağıda kaldı. hemen vururmuş cama "oğlum, cafer tayyar"a gidiyorum, oraya gel" dermiş. annem de kızarmış "niye söyledin? madem atlattık, bırak" diye. babam "onlar da ekmek için bu işi yapıyorlar. ekmeklerinden olurlar" dermiş. annem biraz daha sert bir hanımdı. erenköy tren istasyonu"na gelirlermiş, bakarlarmış iki tane polis arkalarında. hemen "gel bakayım çocuğum buraya. eve kadar nasılsa geleceksiniz şu paketleri taşıyın bari" dermiş."

    atatürk ve arkadaşları ibaresi

    iclal hanım, bu konularda daha tepkilidir anlaşılan: "ben 1941 doğumluyum. 1946-47 senelerinde ilkokuldaydım. zavallı annem ödevlerime "atatürk ve arkadaşları" ibaresini eklemeye uğraşırdı, bu vatanı kurtaran insanlar diye. çünkü bize hiç bir zaman "ve arkadaşları" ibaresi ekletilmedi. bunlar okutulmadı. atatürk herşeyi yapan çok yüce bir insan; ama o kadro, o halk hareketi, o kuva-i milliye ruhu olmasaydı ne yapılabilirdi?"

    kazım karabekir"in bu dönemde çektiği sıkıntılar şiirlerine bile yansır: "annem çok varlıklı bir çiftçi ailesindendi. şişeyle yağ alırlarmış. bu, annemin çok ağırına gidermiş. "fakire verirken bile vermezdik şişe ile" dermiş. hatta bu babamın "iki damla gözyaşı" adlı şiirinde de geçer. ".../ hayatımın kalmamıştı artık tadı: / kalmamıştı elimde hiç satacak, / peki! ya bu hastalara kim bakacak? / vejetalin eritmek için sarılmıştım kepçeye / fakat doktor parası sığmıyordu hiç bütçeye.. / satmıştım elimde olanı, / yemiştik maziden kalanı! /..."

    kazım karabekir, bu dönemi daha çok kitap yazarak değerlendirir. istiklal harbinin esasları kitabının başına gelenler ise ayrı bir hikayedir. bu kitap yüzünden ankara ile araları bile bozulmuştur karabekir"in. (yazdığı kitapları kızı emel hanım"ın eşi doktor faruk özerengin tarafından daha sonraki yıllarda yeni yazıya çevrilir ve basıma hazırlanır. sırası gelmişken buraya bir not düşelim; karabekir"in diğer kızı hayat hanım da hukukçu prof. feyzi feyzioğlu ile evlenmiştir. timsal hanım ise ilk evliliğini bir ayasbeyoğlu ile yapmış ve kazım, ferhan ve bir de uğur adında kızları gelmiştir dünyaya. timsal karabekir ikinci kez ise 1990 senesinde attila köymen yıldıran ile evlenir. kazım karabekir kültür merkezi ve vakfı"nın temellerini atan ve 2000 yılında vefat eden yıldıran, tbmm başkanlık hukuk danışmanlığı yapmış birisi idi.)

    kazım karabekir, bu olanlardan sonra siyasete ancak ismet inönü"nün daveti ile 1938 yılında döner. istanbul milletvekilliği yapar. 1946-48 arasında da tbmm başkanlığı"na getirilir. 26 ocak 1948'de hayata gözlerini yumar.

    "çağırın kazım"ı helalleşmek istiyorum"

    kurtuluş savaşı"nın bazı paşaları ile atatürk"ün arasında suikast hadisesi veya başka nedenlerden birtakım problemler olur o zamanlar. kazım karabekir de bunlardan biridir. fakat atatürk 1936"ta dolmabahçe sarayı"nda tertiplenen uluslararası bir tarih ve dil kongresi"ne kendisini de çağırmış ve o da davete icabet etmiştir. ancak, karabekir, eşine verdiği söz yüzünden kongreden erken ayrılınca atatürk"le görüşebilme imkanı bulamaz. dolayısıyla ikisi arasındaki bu durum yine çözülemez: "atatürk dolmabahçe"de hasta yatarken "çağırın kazım"ı helalleşmek istiyorum" diyor. babama onu da bildirmiyorlar. hatta ablamdan duyduğuma göre "gider miydin babacığım?" dediği zaman "tabii giderdim. o mustafa kemal"di" diyor."

    iclal hanım köşkte piyano çalarken kazım karabekir paşa da kemanla eşlik edermiş. çok merakı varmış ki, 1944 senesinin parasıyla tam 500 lira vermiş kemanına. özel hocalarla başladığı eğitim hayatında istanbul"daki zihni paşa ilkokulu"nu bitiren, sonrasında ingiliz highschool"dan mezun olan timsal karabekir yıldıran, babasını kaybettiğinde henüz 7 yaşındadır: "ama şu odada bugün görmüşüm gibi hatırlıyorum. çok sinirlendiği, kızdığı ve üzüldüğü zaman bir tek gül goncasını alıp odasına kapanırdı. onun ne anlama geldiğini şimdi anlıyorum. o gülün kokusu, şekli ile yaratanı onda görebiliyorsan zaten birtakım şeyleri aşmışsın demektir. bir bayram günü idi. çok güzel yeşil bir kazak giymişti. gözleri de yeşildi. o sırada biri geldi, "açım, çıplağım paşam" dedi. babam o kazağını çıkarıp o insana verdi. yani gönülden herşeyi paylaşabilen güzel insanlardandı. annem tabii daha bir dünya insanı idi ama babam daha öbür âleme yönelikti. annem derdi ki; "son peygamberin hz. muhammed (s.a.v) olduğunu bilmesem paşam peygamberdir derdim."

    1960 senesinde ilk evliliğini gerçekleştiren timsal karabekir yıldıran bir süre de aydın"da dedesinden kalma pamuk çiftliğini işletir. 1979 senesinde anadolu yakasında ailecek bir tenis kortu işletmeye başlayan timsal hanım"ın işletmesi, terör olaylarının bol olduğu 1980"de bombalanır. bunun üzerine ihtilale kadar bizzat selimiye"den gelen asker korur onları. babasının bütün çalışma masalarının arkasına astığı "cihan yıkılsa türk yılmaz" anlayışıyla 1996 yılına kadar böyle bir işletmecilik işini yürüten timsal hanım, kazım karabekir kültür merkezi ile müzesi"nin işleriyle ilgilenmeye başlar. kültür merkezi"nde anma günleri, ücretsiz elişi ve sanat kursları, tasavvufi içerikli sohbetler düzenler. derviş halil özkan ile tanışınca hayata bakışı değişir: "ben babamı ne yüceltebilirim ne aşağıya alabilirim. o yerini kendi bulmuş bir insan. okullara gidip babamı ve dolayısıyla babamın yaşadıklarını anlatmakla türkiye cumhuriyeti"nin kuruluşunu anlatmaya çalışıyorum. demek istediğim türkiye cumhuriyeti çok zor şartlarda, gözyaşı ile kanla kuruldu. bunu çok kolay harcamayalım."

    http://www.aksiyon.com.tr/…y.php?id=3327&yorum_id=1
  • kazim karabekir pasa vakfi kurucu uyelerinden birisidir.
    cok iyi bir konusmacidir ve kendisine "tarih bilgim sizden fazla degil sadece elimde fotograflar var. ben fotograflar zenginiyim" der.
    bursa rotary'nin 500. toplantisinda konusmaci konuk olarak bulunmustur.
  • az önce ntv canlı yayınına telefonla katılmıştır. genelkurmay başkanı'nın babası* hakkındaki övgü dolu sözleri ile ilgili görüş bildirmektedir. şöyle demiştir:

    "genelkurmay başkanımızın da anlattığı gibi, kazım karabekir mustafa kemal paşamızın liderliğini zaten baştan görmüş, şişli'deki evinde onu doğuya gelin paşam, istanbul'da kalmakla birşey elde edemeyiz diye doğuya çağırmış, orduların başına çağırmış ve tutuklanma emrine karşın ki bu emir kazım karabekir'e verilmiştir padişah tarafından, hayır demiş saraya ve bütün kolordumla emrinizdeyim paşam diye mustafa kemal paşa'ya sadakatini ve emrinde olduğunu bildirmiş ki o an zaten kurtuluş savaşımızın kurtuluş yıldızı parlamıştır."

    oğuz haksever'in "ama aile de az buz sıkıntı çekmedi, hatta kendisi, çünkü on yıl gözetim altında tuttular, izlenen bir isimdi kazım karabekir" şeklindeki sözlerine ise "tabii o işin şanssız bir tarafı, ama burada ailenin sıkıntısından ziyade bizim için önemli olan osmanlı'nın külünden çıkan türkiye cumhuriyeti koludur. bunu da o ilahi kadro çıkarmıştır. dolayısıyla biz daha sonraki siyasi boyutlara değil o cumhuriyetin kuruluşuna bakıyoruz ve bizim beşikten mezara kadar bizim üzerimize aldığımız ve bütün türk evladına olan tavsiyemiz şudur ki türkiye cumhuriyeti'ne hizmet etmek bizim görevimiz, borcumuz, ibadetimizdir."

    tanım: asalet timsalidir, sadakat timsalidir.
  • http://www.muhalifgazete.com/…ce-kadar-olamadik.htm

    kazım karabekir'in 71 yaşındaki kızı timsal karabekir, ilker başbuğ, mustafa balbay ve tuncay özkan başta olmak üzere ergenekon davasında yargılanan çok sayıda ismin haksızlığa uğradığını söyleyerek, "fenerbahçe kadar olamadık" dedi.

    vatan gazetesi'nden mert inan'ın haberine göre, istiklal savaşı'nın en önemli isimlerinden kazım karabekir’in 71 yaşındaki kızı timsal karabekir, siyasetten uzak duran, mütevazi yaşamıyla tanınan bir isim. karabekir, geçtiğimiz günlerde silivri’de görülen ergenekon davası’nı izlemek için ilk kez duruşma salonuna gitti. bugünlerde sağlık sorunları nedeniyle yürümekte güçlük çeken timsal karabekir; duruşma sırasında mustafa balbay, tuncay özkan ve doğu perinçek’le kısa süreli diyaloglar yaşadığını söylüyor. karabekir’in bundan sonraki en büyük arzusu ise ilker başbuğ’un çıkacağı ilk duruşmaya katılarak, başbuğ’u silivri’de ziyaret etmek. timsal karabekir ziyaretin ardından şöyle konuştu:

    “silivri’ye geç kalınmış bir ziyarette bulundum. oradaki insanları gördükten sonra geç kaldığım için kendime kızdım. yüreğim her zaman silivri’de tutulan vatansever ve masum olduğuna inandığım mustafa balbay, tuncay özkan, ilker başbuğ gibi dostlarımla beraber. sıkı bir aramayla içeri alındık. silivri’nin ızdırap veren ağır bir havası var. hisseden yürekler bunu anlıyor. mustafa’yı, tuncay’ı solgun ve üzgün gördüm. perinçek’i ermeni meselesindeki duruşundan ötürü tebrik ettim. aileler, evlatlar hepsi zor durumda. yüzler gülse bile belli ki tiyatro oynanıyor. silivri’de tutulan insanların birçoğu neyle suçlandıklarını bile bilmiyor. adalet er geç tecelli edecektir. babama yapılan haksızlık şimdi onlara yapılıyor. yeter ki canlar yanmasın.”

    ‘balbay’ı görünce ağladım’
    “mustafa balbay’la tutuklanmadan önce bir programa katılmıştık. balbay’a karşı dostluk ve sevgim vardır. ilker başbuğ’da sevdiğim, saydığım bir kişi. başbuğ, salonda bulunmuyordu. balbay’la birkaç dakika konuşma imkanım oldu. ‘inşallah en yakın tarihte aramızda olacaksın. adalet biran önce tecelli edecek’ dedim. bana dönüp, ‘birlikte kazım karabekir müzesi’ne gideceğiz’ dedi. solgun görünüyordu. o halini görünce dayanamayıp ağlamaya başladım. aramızda 3-4 sıra bulunuyordu. kendimi tutamadım. dik durmaya çalışsam da gözyaşlarıma engel olamadım. tanıdıklarım arasında doğu perinçek ve tuncay özkan da vardı. tuncay bey’le bakıştık. tuncay özkan’la göz göze geldiğimizde yüreklerimiz konuştu. o an kelimeler anlamlı değildi. o insanları orada, o halde görmek çok ızdırap verici. duruşma salonunda bir avukat, cezaevinde yapılan takılardan getirip verdi. kimin hediyesi olduğunu söylemedi. takı, boncukla uğraşmak silivri’de ruhsal terapiymiş. kazım karabekir’in kızı olduğum için pek çok kişi beni tanıdı.”

    ‘başbuğ için de gideceğim’

    “bunca yıldır neden silivri’ye gitmedim diye kendime kızıyorum. şu an akçay’da bulunuyorum. istanbul’a gelir gelmez. internet andıcı ve balyoz’dan tutuklu paşalarımızın davalarına da katılacağım. en çok da ilker paşa’yı görmeyi istiyorum. öcalan’ı ilk soruşturan askerlerden atilla bey diye biri vardı. teröristlerle aynı kefeye konduğunu söyledi. perinçek’i görünce kendisine dönüp ‘isviçre’deki duruşunuzu tebrik ediyorum. sözde ermeni soykırımına karşı çok az kişi sizin gibi dik durup, mücadele etti’ dedim. perinçek ise ‘vatanımı seviyorum’ dedi. ben de kendisine ‘türk yılmaz. yılmak yok’ diye moral verdim.”

    ‘fenerbahçeliler kadar olamadık’

    “haksızlığın karşısında ızdırap çekiyorum. babam için de haksızlık yapılmıştı. ama onun askerleri dimdik durdu ve kazım karabekir’i idamdan kurtardı. bizler maalesef bu duruşu gösteremedik. fenerbahçeliler kadar olamadık.”

    atatürk’e suikast iddiasıyla idamla yargılandı
    kâzım karabekir, terakkiperver cumhuriyet fırkası kurucuları arasında yer aldı ve kısa bir süre sonra partinin başına geçti. inönü hükümeti’nin takrir-i sükun kanunu’nu çıkarmasından sonra doğu’da şeyh said isyanı patlak verdi. isyanda terakkiperver cumhuriyet fırkası’nın rolü olduğu iddia edildi. ismet inönü başkanlığındaki hükümet, 5 haziran 1925’te bakanlar kurulu kararıyla tüm muhalif gazete ve partilerle birlikte tpcf’yi de temelli kapattı. kâzım karabekir bir yıl sonra ali fuat cebesoy, refet bele, cafer tayyar eğilmez gibi milli mücadelenin önemli paşaları ile birlikte, 1926’da mustafa kemal’e düzenlenen izmir suikastiyle ilgili olarak tutuklanıp istiklal mahkemesi’nde idamla yargılandı. mahkeme sonunda karabekir, beraat etti. ancak 84 kişilik “muhalifler” listesinin başında yer aldığı için uzun yıllar takip ve gözaltında tutuldu. atatürk’ün vefatından sonra 26 ocak 1939’da istanbul milletvekili seçildi. 5 ağustos 1946’da yapılan tbmm başkanlık seçimlerinde meclis başkanı seçilen, kâzım karabekir; 26 ocak 1948 yılında kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi.

    itibarını başbuğ iade etmişti

    karabekir için ölümünün 62.yılı olan 26 ocak 2010’da tsk tarafından “kazım karabekir özel anma töreni” düzenlendi. tören izmir suikastından bu yana ilk kez kazım karabekir’e iadei itibar özelliğini taşıyordu. timsal karabekir o günü şu sözlerle anlattı:

    “başbuğ’la son görüşmem anma toplantısında gerçekleşti. kazım paşa’nın bundan sonra her yıl anılacağını söylemişti. o günlerde ilker başbuğ ve bir kısım türk askeri için ‘askerler camileri bombalayacaktı’ şeklinde haberler çıkıyordu. başbuğ, babamdan alıntı yaparak, ‘vatandaş için yanlış bilgi felaket kaynağıdır. önce gerçeği araştır, sonra münakaşasını yap. birincisi irfanına, ikincisi seciyene dayanır’ şeklinde konuştu. ilker başbuğ’u öcalan’la aynı kefeye koyup terörist ilan ettiler.”

    ‘atatürk’ü ve karabekir’i siyasete alet etmesinler’
    “istiklal savaşı’nın olmazsa olmaz iki isminden biri gazi mustafa kemal ve babamdır. fikirlerimi değiştirmem. hiç kimse bu iki kahramanı birbirine düşman göstermeye kalkmasın. onlar vatanı bize emanet etti. babam, atatürk’ün karşısına geçip ‘emrindeyim paşam’ dedi. bu cümleyle istiklal harbi başladı. erzurum kongresi öncesinde padişah tarafından atatürk’ün tutuklaması için babama görev tebliğ edildi. kazım paşa’nın cevabı ‘ben mustafa kemal’i tutuklamam’ oldu. babamın istiklal mahkemesi’nde yargılanması acı bir olay. fikir ayrılıkları olabilir. ancak atatürk’le düşman olduğu anlamına gelmez. siyaset çevreleri mustafa kemal ve babamı rahat bıraksın.”
  • muhteşem bir cumhuriyet kadınıdır. hem atasından, hem babasından öğrendiklerinin yarısını bile yeni nesile aktarabilse hayatları değiştirme kapasitesine sahiptir.
  • bugün konferansına katılarak tanımış olduğum tam bir türk hanımefendisi . gayet kültürlü ve güzel bir anlatım tarzı var ayrıca babası kazım karabekir hakkında güzel ufak notlar veriyor milli mücadele ile ilgili. bu aralar çok sayıda konferans vereceğini söyledi. eğer gitme şansınız varsa şiddetle tavsiye ediyorum.
  • 2009 yılında televizyonda konuk olduğu bir programda anlattıklarını dinlemek için tıklayınız.
  • kendisiyle tanışma fırsatı bulduğum, asil bir cumhuriyet kadını, kazım karabekir paşanın en küçük kızı. eşim ve ben fırsat buldukça görüşüyoruz. ve o kadar içten biri ki, insanın içini ısıtıyor. konuşması ve ses tonu da bir hayli içten. gerçek anlamda övgüyü hak eden nadir insanlardan.
    babasının mirasını gururla taşıyan ve gittiği her yerde babasından alıntı yaptığı cihan yıkılsa türk yılmaz sözünü mutlaka hatırlatır.
    allah uzun ömürler versin.
  • bugün okulumuza konuk olmuş tatlı,mütevazi bir babaannemiz kendi deyimiyle.kendisini dinlerken tarih filmi izliyormuş gibi oluyorsunuz seminer sonunda türkyılmaz marşını söyleyip bize tekrar ettirmesi en iyi kısmıydı kendisininde dediği gibi "cihan yılsa türkyılmaz".
hesabın var mı? giriş yap