*

  • transgresyonel kurgu* (transgressif kurgu* olarak da bilinir), toplumsal değerler ve yerleşik düzen içerisinde kendini dışlanmış hisseden, kimi zaman da bu dışlanmışlığı kendi kendine yaratan karakterlerin, bu kenara sıkışmışlığı kırmak için illegal ya da marjinal yollara başvurmalarını konu alır. toplumsal yapının en temel normlarına karşı çıkarken kullandıkları yöntem ve sınırlarda yaşama hali, bu kurgu türünün protagonistlerini genellikle akıl hastası, anti-sosyal, ya da nihilistik karakterler olarak ortaya çıkarır. bu tür, genellikle uyuşturucu, seks, şiddet, ensest, pedofili, suç, vb. gibi tabulaşmış ya da tabulaşmaya müsait konular üzerine kuruludur.

    transgressif kurguyu ilk ortaya atan kişinin los angeles times'ın edebiyat eleştirmeni michael silverblatt olduğu tahmin edilmektedir. the atlantic monthly dergisinden anne h. soukhanov ise transgressif kurguyu şöyle tanımlamıştır:

    "ensest, diğer sapkın cinsel yöntemlerin, sakatlamanın, cinsel organların vücudun çeşitli yerlerine yerleştirilmeye çalışılmasının, kentsel şiddetin*, kadınlara karşı şiddetin, uyuşturucu kullanımının, aile içi çürümüş-bozulmuş ilişkilerin yansıtıldığı; ayrıca dayanak noktasını bilginin* limit deneyimle * ulaşılabileceği ve bedensel olanın birincil öneme sahip olduğu edebiyat türüdür."

    bu tür, william s. burroughs ve hubert selby jr. gibi, kitaplarına müstehcenlik davası açılmış transgresyonel kurgu temsilcilerinin eserlerine konu olmuştur.

    ayrıca transgresyonel kurgu, korku* türünün bir alt türü olan splatterpunk, noir, erotik kurgunun sıkça kullandığı yasaklı davranışların uygulanışı ve okuyucuyu şok etme gibi ortak noktaları paylaşır. farklılaştığı nokta ise, protagonist kendine ve çevresindekilere daha iyi bir ortam sunacak yöntemler kullanır (her ne kadar bu yöntemler sıradışı ve aşırı olsa da). çoğu eser sahibi, kendi kimliğini* arama, iç huzur* ve/veya bireysel özgürlük* gibi konulara değinir. alışagelmiş sınırlandırmalardan ve edebi konvansiyonlardan bağımsız bir biçimde transgresyonel kurgu okuyucuları ya da temsilcileri, sosyal yapıyı keskin bir biçimde alaşağı etme eğiliminden dolayı bu türü takip etmektedirler.
  • tarihçeye gelince, bu türün ilk temsilcileri esasında bugün klasik olarak nitelendirilen bir takım yazarlardır. émile zola'nın eserlerinde yansıttığı işçi sınıfının itaatsizlik örnekleri; fyodor mihailovic dostoyevski'nin suç ve ceza, yeraltından notlar* gibi varoluşçu romanları; knut hamsun'un psikolojik romanı hunger* transgresyonel kurgunun ilk örnekleridir.

    freudyen cinselliği tartışan erken dönem yirminci yüzyıl yazarlarından octave mirbeau, georges bataille, arthur schnitzler de bu türün gelişimine önayak olmuşlardır.

    1950lerin sonunda bir amerikan yayınevi olan grove press, yayıncı barney rosset'ın girişimleriyle, transgresyonel kurgu örneği oluşturabilecek ve on yıllar önce yazılmış, hiç basılmamış bir takım romanları piyasaya sunmuştur. bu eserlerden iki tanesi d.h. lawrence'ın üst sınıf bir kadının işçi sınıfından bir adamla ilişkisini anlatan lady chatterley's lover ve henry miller'ın cinsel keşifleri ve yolculuğu anlatan tropic of cancer'dır. bu iki eserin ses getirmesinin nedeni dönemlerinde avusturya ve ingiltere'de kendilerine karşı müstehcenlik davası açılmasıdır. bu olayın akabinde iki eser de abd tarafından müstehcen bulunmamış ve eskiden pornografik sayılan bazı eserlerin edebiyata katkısını değerlendirmek amacıyla bir kurumun kurulmasını sağlamıştır.

    grove ayrıca beatnik yazarların şehvet ve azgınlıklar dolu eserlerini de basmıştır. bunların basımı sonrasında iki müstehcenlik davasını daha yanında getirmiştir. ilki allen ginsberg'ün, amerikan toplumunun ikiyüzlülük* ve boşlukta olma duygusunun yarattığı karşıt-kültüre * bir yergi niteliğindeki howl adlı şiiridir. ikincisi ise william s. burroughs'un sanrı yaratıcı*ve satirik romanı the naked lunch'dır. grove'un bastığı bir diğer eser ise hubert selby jr.'ın suçluların, orospuların ve travestilerin cesurca betimlendiği, argo kelimeler ve özensiz anlatımla aktardığı anı niteliğindeki last exit to brooklyn isimli romanıdır. bu esere de ingiltere'de müstehcenlik davası açılmış, ancak neticesinde açılan tüm davaları grove press kazanmış, böylece hem bu eserlerin yasal olarak basım ve yayımının önünü açmış hem de transgresyonel kurgu'ya olan ilgiyi artırıp, edebi etkilerinin yayılmasını kolaylaştırmıştır.

    1970 ve '80li yıllarda transgresyonel kurgu azımsanmayacak düzeyde bir yeraltı edebiyatı haline gelmiştir. tuhaf ve acayip distopik romanlar yazan j.g. ballard, feminist yazar kathy acker ve kadın peşinde koşma, alkol ve boşa zaman harcama konularına değinen charles bukowski bu oturmuş türün köşe taşlarını oluşturmuşlardır.

    1990lı yıllara gelindiğinde ise alternatif müzik ve giderek yaygınlaşan alt-kültürlerin* de etkisiyle transgresyonel yazarlar hiç olmadıkları kadar etkili ve başarılı hale gelmişlerdir. örneğin douglas coupland'ın 1990 çıkışlı romanı generation x*, coupland'ın yaş grubunun ekonomik zorluklarını ve yokoluşçu dünya görüşünü yansıtmıştır. bu roman sonraları o yaş grubunu anlatan generation x* kavramı haline dönüşmüştür. bu dönemin diğer etkin yazarları, yuppielerin ahlaksız davranışlarını konu alan bret easton ellis, iskoçya'nın uyuşturucu bağımlısı gençliğini kitaplarına aktaran irvine welsh ve karakterlerin tüketim toplumunun iyi huylu insancıklarının alışkanlıklarından tuhaf* yöntemlerle kurtulmaya çalışmasını ironik bir biçimde çizen chuck palahniuk'dir. ingiliz edebiyat eleştirmeni elizabeth young'ın bu döneme denk gelen bütün edebiyat eleştirileri, '90ların transgresyonel yazarlarının eserlerindeki anlam ve bağlam noktalarını derinlemesine incelemiş ve bunların topluma yansımalarını değerlendirmiştir.

    ilginç bir şekilde bu tür*, ingiltere'de işçi sınıfının fakirliğinden kurtulmak için yaratıcı yöntemler geliştirmesine yardımcı olacak ipuçları vermişken, abd'de ise orta sınıf insanlarının hayatlarındaki/hayat tarzlarındaki duygusal ve ruhsal engellemelerden kaçınmak için yaptıkları girişimlere odaklanmıştır.
  • ayrıntı yayınları sayesinde "yeraltı edebiyatı" olarak bilinen william s. burroughs, chuck palahniuk, ıngvar ambjörnsen, marquis de sade gibi bilimum yazarın aslında yazdıkları kurgu türüdür.
    bu türün en belirgin özelliği karakterlerinin toplumsal normlar tarafından sınırlandırılmış hissetmeleri ve yaşamlarında değişik ve hatta toplumda tabu olarak görülen bazı yollarla bu normlardan kurtulmaya çalışmalarıdır. karakterler nihilist, anti-sosyal veya kişilik bozukluğuna sahip kişilermiş gibi görünürler. genelde pedofili, uyuşturucu kullanımı, seks, şiddet, cinayet ensest vs. gibi konular işlenir. zaten bu yazarların çoğu da yazıları müstehcen bulunduğu için hayatlarını haklarında açılan davalarla* ya da hapisle* geçirmişlerdir.
    bu türde yazılan romanlar minimalist özellikler gösterebilir. dilin üzerinde çok düşünülmez veya kısa cümlelerden oluşur. "basit" romanlardır.
    ne yazık ki ülkemizde bu tanımlamayı yapmaktansa "yeraltı edebiyatı" demek tercih ediliyor. "yeraltı edebiyatı" deyince popüler olmayan, bilinmeyen veya herhangi bir kitapçıda ulaşılması imkansız olan gibi sıfatlar geliyor aklıma. mesela marquis de sade, yaşadığı dönemde yeraltı edebiyatı yaptığı söyleyenebilirdi ama artık günümüzde çok popüler ve büyük küçük kitapçıların hepsinde ulaşılabilen bir yazar olması onu yeraltı edebiyatından çok uzaklaştırdı. aynı şeyi william s. burroughs, charles bukowski gibi yazarlar için de söyleyebiliriz. bir yazar ne kadar popülerse o kadar "yeraltı"ndan uzaklaşır ve bu türe de yeraltı demek sadece bir yanlışlıktır. eserlerini popüler kültüre karşı tavır alarak yazmaları onların yeraltı edebiyatı yaptığı anlamına gelmez.
  • içine düşmüş olduğum tür.

    chuck reis ile başladım devamına bakacağız.

    for english (bkz: transgressive fiction)
hesabın var mı? giriş yap