• kimi aydinlarin(?!) var olma sebebi.
  • ülkesinde bile zaten saygı görmeyen türk insanının yurt dışındaki alacağı muhtemel tepki.
  • bazi sapkinlarin, bazi kendinibilmezlerin bir marifet sanarak pe$inden gittikleri cihet, utanmazliklari ve arlanmazliklari ile geldikleri radde, mertebe.
    elbet helak olacaklardir, yuce turk ulusu'nun kar$isinda.
    (bkz: oha) (bkz: milliyetcilik) (bkz: american history x)
  • son günlerde http://www.kickass.at/turkey adresinde karşımıza çıkan abuk bir davranış şekli...
  • bir millete karşı, o millet içerisindeki iyi insanları yok sayarak, kötü duygular beslemenin, ne tür bir objektifde (muhtemelen insanlık dışı ve hayvanca bir objektif olmalı) haklı olarak algılanabileceğini çözemediğim hadise...
  • turk dusmanligi avrupada, arkasinda "severligi" suffixini alarak cesitli milletler icin sablon haline getirilmistir. biri gider antik yunan hayrani olur yunanseverlik adi altinda turk dusmani olur, digeri ermeni meraklisidir ermeni sever turksevmez... sonuc olarak ben fasist olacagim diyene bahane cok, yeter ki istemeyegorsun.
  • (bkz: avrupa birligi)www.e-grammes.gr intro.yu atlamayin ve karsiniza cikan kisa videoyu usenmeyip izleyin.
    (bkz: oha falan oldum yani)
  • avrupa gibi medeniyetin beşiği olan bir kıtada yaşayan uygarlık abidesi insanlardan beklenmeyen davranış. onlar ki abdnin bugün akıl ettiği asyaya ve afrikaya demokrasi ve insanlık götürme düşüncesini 4-5 yüzyıl önce keşfetmişti. ayrıca sözlükte de bu kadar paranoyak olduğunu göstermiş konu.
    (bkz: ironi)
    (bkz: yok canım)
  • kaynak: http://www.yhdhaber.com/yazi.php?yad=30

    türk düşmanliği (09-04-2003)

    türk düşmanliği

    doğuda ve batıda bize karşı olan düşmanlıkların nedenlerini araştırdığımız zaman, nesillerden nesile geçen, içlerinden birtürlü atamadıkları, atmayı da pek düşünmedikleri gizli veya açık düşmanca duyguları ve şartlanmışlığı görürüz.
    avrupada 2001 yılında avrupalıların yapmış oldukları bir kamuoyu araştırmasına göre; avrupalıların %70’e yakını türklere antipati ile bakmaktadır. tarihin derinliklerinden günümüze kadar süren bu önyargılı olumsuz yaklaşım, aslında uygarlığa ters, insanlık ülküsüyle bağdaşmayan bir tutumdur ve artık sorgulanarak silinmesi gerekmektedir. geçmişteki bazı çarpıcı örnekleri hatırlamak, biz türkleri teslimiyetçi komplekslerden kurtarabileceği gibi, onların değişik maskeler ve bahanelerle karşımıza çıkmalarının sebeplerini anlamamızı sağlayabilir.
    batılı ülkelerin türklere karşı olan antipatileri, diğer müslüman veya az gelişmiş ülkelere göre biraz farklıdır. çünkü batıya kafa tutan, bağımsızlık savaşı verenlerin ilki ‘türkler’dir. batılı, tüm dünyayı sömürgeleştirmiş ama türkleri dize getirememiştir. amaçlarına ulaştıklarını sandıkları sevr andlaşması çöpe atılınca lozan’ı bir türlü içlerine sindirememişlerdir. lord curzon, ismet paşaya “birgün gelir bunları elinizden alırız”diyerek asıl niyetlerini ortaya koymaktan çekinmemiştir.
    protestan mezhebinin kurucusu martin luther, asırlar önce;
    “tanrım, biz hıristiyanları, şehvetten, şeytandan ve türkler’den koru!” diye dua etmiştir.
    ortaçağ hırıstiyanı için”kuyruklu yıldızlar” uğursuzluk ve felaket habercisidir. bertrand russel,”bilim ve din” adlı kitabında, kuyrukluyıldızlarla türklerin eş anlamda değerlendirildiğini yazar:
    “daha ilk çağlardan beri kuyruklu yıldızlar, hep bir felaket belirtisi sayılmıştı. shakespeare'de (julius caesar ve henry v) bu görüşün olduğu gibi benimsendiğini görürüz. 1455 ile 1458 yılları arasında papa olan calixtus iii, istanbul’un türkler tarafından alınmasından ölesiye bir tedirginlik duymuş ve bu yıkımı büyük bir kuyruklu yıldızın görünmesine bağlayarak, bu kuyruklu yıldızla gelmesi mukadder uğursuzlukların hıristiyanların üzerinden alınıp, türklerin üstüne salınması için dua edilmesini buyurmuştu. dualara yeni bir ek yapılmıştı; ulu tanrım, bizi türklerden ve kuyruklu yıldızlardan koru !”
    goethe bile faust’ta şöyle yazıyor:
    “çok uzaklarda türkiye'de halklar birbirini yerken, pazar ve tatil günleri savaşa ve savaş çığlıklarına ilişkin bir söyleşiden daha iyi bir şey düşünemem”
    voltaire, 11 ekim 1770’te rusya çariçesi pek ünlü 2. katerina’ya yazdığı mektupta şöyle diyordu:

    “yüce majesteleri,
    türkleri öldürerek bana yeniden hayat veriyorsunuz. siz avrupa'nın öcünü aldınız. türkleri ve onun dilini konuşanları avrupa'dan silmek gerekir. insanlığın iki büyük belası var;
    birincisi veba, ikincisi türkler...
    hümanizma ilkem olmasaydı, türklerin hepsinin kökünün kazındığını görmek isterdim. ya da öylesine uzaklara sürülmeliler ki bir daha geri gelmesinler.
    ben en azından birkaç türk’ün öldürülmesine katkıda bulunmak isterdim; bir hıristiyan için bu elbette tanrı katında çok yüce bir iştir. gerçi benim hoşgörü ilkeme uymuyor ama, insanlar çelişkilerle yoğrulmuşlardır.”
    ünlü ingiliz şairi lord byron’ın dillere destan türk düşmanlığını da bilmeyen yoktur.üstelik o, türklere karşı yunanlıların savaşını desteklemekle kalmamış, onların örgütlenmelerine çalışırken ölmüştür.
    ingiltere başbakanı lloyd george’un türklere yaklaşımı ile hitler’in yahudilere dönük duyguları inanılmaz bir şekilde benzeşiyor. ingiliz başbakanı sevr’in gerekçesi olarak, türkleri anadolu’dan ve avrupa’dan söküp atmanın bir insanlık borcu olduğunu söylüyordu:
    -“türkler veba mikrobu gibidirler; en ağır cezalara çarptırılacaklar, avrupa’dan atılacaklardır; türkler yaşamaya layık bir ırk değildir.”diyerek 1919 da ırkçılığın ta kendisini yapıyordu.
    arnold toynbee bir ingiliz tarihçisidir. 1919 da batı dünyasının türkiye için “no man’s land” deyimini kullandığını söylüyor; insansız ve sahipsiz ülke olarak görüyor anadoluyu...
    16 mart 1920 gecesi istanbul fiili olarak işgal edilmiş, şehzadebaşı karakolunu basan ingiliz birlikleri uykudaki beş askerimizi yataklarında süngüleyerek şehit etmişlerdi. eskiden bu şehitler anılır, şehzadebaşında törenler düzenlenirdi. karakol artık yerinde değil, bu olay da unutuldu gitti...
    ingilizlerin arap lawrence’ine benzer bir de kürt lawrence’i var; 1. dünya savaşı sonunda ingilizler türkiye’de kürt isyanı başlatma girişiminde bulunmuşlardı. istanbuldaki ingiliz yüksek komiseri calthorpe isyanlar örgütlemesi için binbaşı noel’e görev verdi. o da bu amaçla doğu ve güneydoğu anadolu'ya gitti. halep’te ve diyarbakır’da kürt beyleri ve kürt teali cemiyeti ile görüştü. istanbul’da ingiliz büyükelçilik müsteşarı hohler raporunda şöyle yazar;
    “noel bir kürt lawrence’i olma yolunda. ona bir kürt devleti kurdurup, petrol çıkarlarımızın kuzeydeki dağlarını koruyabiliriz. türkleri elden geldiğince zayıflatmak için kürtleri bu şekilde harekete geçirebiliriz..”
    büyükelçi calthorpe’ da dişişleri bakanı lord curson’a mektubunda; “bnb. noel kürt şefleriyle anlaşırsa m. kemal’e karşı ayaklanacaklarından emin.” noel’in yanına çektiği bazı kürt aşiretlerinin ve istanbul hükümetinin yardımıyla ali galip beyle anlaşarak m. kemali engellemeye çalışır.
    ancak m. kemal gelişmelerden haberdar olur ve noel’i tutuklama kararı çıkartır. noel halep’e kaçmak zorunda kalır.
    tarihte ingilizlerin son saldırısı 1924 yılında 7 ağustos günü hakkari bölgesinde başlayan nasturi ayaklanmasında oldu. isyancılarla birlikte türk ordusunun üzerine uçaklarla saldırdılar. ingilizler bombalamaya o kadar meraklı ki, apo ‘nun yakalanmasını
    hazmedemeyen the times yazarı simon jenkins o günlerdeki yazısında “kürtlere eziyet eden türklerin de bombalanmasını”isteyecek kadar ileri gitmiştir.
    irak ‘ın halepçe’de yaptığı katliamı televizyonlarda türk ordusunun kürtlere yaptığı vahşet diye gösteren avrupa’nın bu utanmazlığının bağışlanacak yanı yoktur.
    11 eylül yıkımından sonra bile, avrupa’nın pkk ve dhkp-c’yi terörist örgütler listesine dahil etmemesi bu konudaki çifte standartlarını
    açıkça ortaya koymaktadır.
    tüm bunların yanında türk düşmanlığı konusunda yunanistan’ın “geleneksel ve toplumsal histeri krizi”ne kapılarak her vesileyle yaptıkları batılı dostlarını bile bıktıracak düzeye gelmiştir.
    avrupalı çocuğunu nasıl korkutuyordu:
    - uslu dur, yoksa seni türklere veririm...
    korku ve düşmanlık !
    avrupalı tarih boyunca türklere bu duygularla bakmış, ibadetinden edebiyatına kadar kültüründe bu unsur yerleşmiş.
    16. yüzyılda türk tarihini yazmış ünlü alman araştırmacı hans lövenklaw vermiş veriştirmiş; ”bu barbar insanlar kendi aralarında
    şaka ve espri yapmaz, yapılmasını hoş karşılamazlar...” buna rağmen bizim için şu saptamayı yapmadan da edememiş:
    “türk imparatorluğunun bunca iç sorununa rağmen eskisi gibi halen ayakta ve güçlü olması, onlardan korkmamız için en önemli nedendir.”
    dr. onur bilge kula ‘nın “alman kültüründe türk imgesi”adlı eserinde hristiyanların yaptıkları inanılmaz işler sergileniyor ;
    haçlı seferlerinde iznik ‘in alınması sırasında öldürülen türklerin kafaları kesildikten sonra kelleleri mancınıkla kente atılmış, antakya çevresinde de kızartılan türkler haçlı komutanlarının sofrasına yemek diye konulurmuş...

    avrupalıların türk tarihinde oynadıkları sinsi rollerine bir örnek de
    prof. dr. ilker birdal ‘ın (y.t.ü.) kasım 1995 teki konuşmasından ; “tarihimize sadece bir terörist olarak takdim edilen hasan sabbah’a göre akıl ve düşünce insanları hatalara götürür. gerçekler ve ilahi sırlar sadece bir imamdan öğrenilebilir. bu imam da h.sabbah’ın kendisidir. aynı düşünce tarzı imam gazzali'de de vardır. bu fikri yayan sabbah bir süre sonra kendisine körü körüne bağlı, uğruna seve seve ölüme giden bir topluluk oluşturmuştur. bu topluluk veya terör örgütünün -islam dünyasının tek gücü olan-
    selçuklu devletini zayıflattığı, meydana gelen otorite boşluğundan şii liderlerin ve haçlıların yararlandığı bilinmektedir.
    vatikan kütüphanesinde bulunan bir belgeye göre, h.sabbah’la haçlı seferlerini düzenleyen kilise arasında bir anlaşma vardır. sabbah’ın öğretisi dahil tüm eylemleri bu anlaşma gereği yapılmıştır.
    harold laup da ömer hayyam adlı yapıtında sabbah’ın alamut kalesindeki merkezinde yönetimin bizans kilisesinin elinde olduğu, ve hatta kaledeki cennette sabbah’ın muritlerine sunduğu hurilerin bizanstan getirilen rum dilberleri olduğu yazılmaktadır.
    ...fatih istanbul'u fethedip patrikhane üzerinde hakimiyet kurduktan sonra vatikan'a yönelmesini müteakip avrupalıların osmanlıyı çökertmek için planlar hazırladıkları bilinmektedir. bu planların en önemlisi akılcılık yerine ‘nakilciliği’ hakim kılmak olmuştur.”
    batılılara rağmen uygarlaşmayı kafasına koymuş olan m. kemal elbette bu gerçeği biliyordu. 17 ocak 1923 te izmit’te gazetecilere şöyle diyordu;
    “müstemlekeci devletlerin hiç vazgeçmedikleri usul, müslüman memleketlerini
    taassup zincirine bağlı tutmak, böylece göz açmalarını, hak ve hürriyet aramala-
    rını önlemektir. bize de, yarın paylaşacakları bir sömürge gözüyle baktıkları için
    yıllardan beri bizi, "üçyüzmilyon müslümanın halifeliği" sözüyle oyalamışlar, böyle-
    ce ulusumuzu taassup baskısı altında tutmaya uğraşmışlardır.”
    nitekim 3 mart 1924 te hilafet kaldırıldığında batı basını,”müslüman mem-
    leketlerini uyuşuk bir durumda tutma imkanı veren bir vasıta elimizden kaçtı”
    diye dövünerek şu başlıkları atıyorlardı;”bu ne gaflettir, türkler hilafetin etrafın-
    daki kutsal birliği elden kaçırıyorlar.”
    kendileri rönesans ve reform ‘un ardından aydınlanma devrimini tamamlamış olan batılılar, islam dünyasını “yeşil kuşak” projesi ile uyutmaya ve kullanmaya çalışmaktadır.
    amerikalı siyasal bilimci samuel huntington’un tarihçi toynbee’ye dayadığı”uygarlıklar çatışması” adlı tezinde, sovyetler birliği çöktükten sonra batı uygarlığının karşısına islam ve çin uygarlıklarını batının düşmanları olarak belirler. ona göre, batı uygarlığı tek ve biriciktir. başka uygarlıklar tarafından ulaşılamaz ve kendisine benzeşilemez. islam dünyasına şunu önerir; “insan hakları, kadın hakları, demokrasi gibi kavramlar batı’nın emperyalist kavramlarıdır, siz bunlara bakmayın, kendi yerel değerleriniz içinde yaşamaya devam edin.”yani geri kalmış ülkeler, demokrasi ve insan hakları gibi kavramların peşinden koşmasın, gelişmesin ve bu değerlere dayanarak, m. k. atatürk’ün yaptığı gibi batı emperyalizmine karşı çıkmasın.
    oysa müslüman bir toplumda laik ve demokratik bir devlet gerçekleştirme yolunda büyük ilerlemeler kaydetmiş olan türkiye cumhuriyeti’nin varlığı bile huntington’un tezlerinin yanlışlığını kanıtlıyordu. zaten bu nedenle huntigton, tam bir atatürk ve türkiye düşmanı olarak, kitabında atatürk’ün ve türkiyenin yanlışlığı üzerine koskoca bir bölüm yazmıştı.
    ingiltere’de yayımlanan ve türkiye de liselerde yardımcı kitap olarak okutulan”my family and other animals” adlı kitapta türklere ağır hakaretlerde bulunuluyor. türkler için “son of a bıtch” nitelemesi yapılıyor. fesli bir türk erkeği resmediliyor ve türklerden boğaz kesen ve güvenilmez olarak bahsediliyor.

    batılılar böyle düşünürken, doğudaki dindaşlarımız farklı mı bizim için ?
    islamiyetin liderliğini başarıyla yaptığımız için, askerlikte ve ilimde her zaman onlardan üstün olduğumuz için, ve de laik cumhuriyetimiz için bizden hiçbir zaman hoşlanmadılar, hoşlanmayacaklar.
    şimdi de tarihin ibret veren sayfalarına doğudan bir bakalım...
    arap ordularının türkistan seferinde 705 yıllarında, irak genel valisi zalim haccac’a bağlı komutan kuteybe türk illerini fethetmek için horasan’a vali olarak atandığında, askerlerine verdiği fetvada şöyle diyor;
    “allah kendi dininin aziz olması için size bu toprakları helal kıldı.”
    kuteybe buhara ‘yı alırken türklere çok kötü davranır. şehri tamamen yakar. bunun üzerine diğer şehirlere yönelince halk şehri terkeder. talkan şehrine direnişsiz ve boşaltılmış olarak girince, sırf ibret olsun diye şehrin ahalisini kılıçtan geçirir. (ibni teberi) halktan geri kalanları ceviz ağaçlarına astırır. şehre giden yolun 24 kilometrelik kısmına boydan boya asılan türklerin cesetleri korkunç bir orman görüntüsü veriyordu. (ibni dahhak) şuman ‘a girdi ve yağmaladı. taryab şehrinin tamamen yakılmasını emretti. yaktı, kesti, astı... kendilerinden aman dileyen türk yönetici tarhan için haccac’tan gelen buyruk şudur ;”mecal vermeyin, öldürün. çünkü o müslümanların düşmanıdır”. kuteybe, halkın gözleri önünde iki oğlunu ve tarhan’ın başını kestirir. sonra da 700 türkün kellelerini uçurur. kesilen başlar zalim haccac’a gönderilir.
    gene harzem de 4.000 baş esir alınır ve hepsi öldürülür. harzem yakıp yıkılır. savaş çıkmasını önlemek isteyen türk hakanları ile yapılan antlaşmaları ayaklarının altında çiğner ve”kafire verilen söz islamı bağlamaz”diye nara atar.
    semerkant halkının herşeyine el koyması yetmez. halkı çöle sürer, kitlesel ölümler başlar. o sırada halife olan velid ise kuteybeye gönderdiği mektupta şöyle der; “müslümanların düşmanı türklere karşı verdiğin çetin mücadelede cihadını bilmekteyiz.”
    enderhiz vadisinde 12.000 esir türkün feci şekilde kılıçtan geçirilmesiyle yığılan cesetler nehir suyunun mecrasını değiştirmişti.(teberitarihi)
    sadece cürcan kentinde arap komutanların öldürdüğü türk sayısı kırkbin kişiden fazla olarak tarih kitaplarında geçmektedir.

    kuran ve tevrat, yeryüzünde insanlığın başına bela kesilen bir ulustan sözederler. kuran bu ulusu”yecüc-mecüc”olarak adlandırır.
    işin ilginç yanı eski bazı kuran yorumcuları ve hadis aktarıcıları da bu ulusun türkler olduğunu söylerler. (ömer riza doğrul) ünlü kişiler yecüc ve mecüc’ün anadoluya gelip yerleşmelerini kıyamet alameti sayarlar.

    ünlü ingiliz casusu lawrence anılarında şöyle diyor; (cemal togay)
    -“osmanlı’nın çöküşü için arap yarımadasında padişah halifeye karşı ayaklanmaya ihtiyaç vardı. bunu teminde hiç zorluk çekmedim. hicaz şerifi hüseyin, oğulları faysal ve abdullah, kendileri ve ümmetleri için ihaneti mukaddes vazife sayarak adeta bana yol gösterdiler. her arabın atasından miras olarak aldığı türk düşmanlığı patlamak için ateş bekleyen bomba gibiydi. abdullah bana belçika’dan hediye edilmiş bir mavzeri armağan etti ve; ‘türkler üzerinde deneyin’ dedi. dediğini yaptım. ileri rütbeli bir türk subayını öldürdüm. namluya bir çentik attım. daha sonra birgün bedevilerin zehirlediği kuyulardan su içerek ölmek üzere olan türk askerleri üzerinde silahı denedim. namluya onların sayısı kadar çentik attım.”
    bu silah ingilizlerin londra’da lawrence için kurdukları özel müzede bulunmaktadır.
    misir’ın pek ünlü lideri cemal abdul nasir’ı dinleyelim:
    -“çocukluk yıllarında havada ne zaman bir uçak görsem, kendi kendime mırıldanır olduğum şarkının anlamını eleştirirdim.’ey büyük allah’ım ingilizi kahret...! ’zamanla öğrendim ki bu sözler bize memluklar’dan kalmadır.(memluk’lar eyubbi’lerden sonra mısır’da iktidarı ele alan kafkas türkleriydi.) dedelerim buna benzer bir bedduayı vaktiyle türklere karşı ederlermiş; ’ey allah’ım sen türkün belasını ver.!’
    araplardaki bu duygu bugün de devam etmektedir. mekke’deki el ceyad kalesinin yıkılması bunun en çarpıcı örneğidir.
    ahmet vefik paşa’nın “lehçe-i osmani” adlı sözlüğünde; türk boylarının kırsal kesimde yaşayanlarına “türk ya da türkmen”, şehirlerde yaşayanlara da”selçuk” deniyordu. osmanlı’nın dilindeki ’kaba türk’ sözcüğü daha çok köylü anlamını taşıyordu. türk, osmanlıda “etrak-ı bi idrak”(idraksız türkler) diye horlanırdı. divan-ı hümayun katiplerinden hafiz hamdi çelebi buna ilişkin manzume yazmış:
    “devr idelden beri şahım eflak
    zem olur alem içinde etrak (türkler)
    vermemiş türke hüda hiç idrak
    aklı evvel de olursa bi bak
    uktul-üt türke velev kane ebak (türkü baban da olsa öldür)
    dedi ol kani kerem şahı celal
    tük’ü katleyleyiniz kanı helal.”

    batı da ve doğuda bize karşı duyulan bu düşmanlık duygularına karşı hiç
    bizde de onlara karşı düşmanlık duyguları var mı ? yok ve olmamalıdır da...
    çünkü biz her zaman onlardan daha cömert bağişlayıcı ve insancıl olmuşuzdur.

    armstrong’un “ne yazık ki m.kemal, kendi gücü ve büyüklüğü oranında bir ulusun başına geçemedi. eğer geçseydi sezar’ın, iskender’in, cengiz’in, fütuhatlarını gölgede bırakacak zaferler kazanırdı.” sözüne karşılık atatürk şöyle demişti;
    “biz fütuhat devrini kapatmak için savaştık. bu onur bize yeter.”
    izmir’de önüne serilen yunan bayrağını yerden kaldırtan m.kemal aynı büyük ruhu ile çanakkale mağluplarına şöyle seslenmişti;
    “bu memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! burada bir dost vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. sizler mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! gözyaşlarınızı
    dindiriniz. evlatlarınız, bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”
    atatürk, cumhuriyetin temellerini atarken,”yurta barış ve dünyada barış” sözüyle ulusuna düşmanlığı değil, barışı ve insanlık ülküsünü göstermiş ve aynı zamanda hakettiği özgüvenini kazanması için de;”türk, övün, çalış, güven” ,
    “köylü milletin efendisidir.” ve”ne mutlu türküm diyene !” temalarını işlemiştir.
    ne ilginçtir ki hem batıda hem de doğuda türkler hala aşağılanırken, içimizde bu mirası üstlenen “tatlı su enteli” ya da “yeni mandacı”diye anılan bir kesim var. apo’ya “atakürt” diyerek(ahmet altan), bu terörstin yaptıklarıyla atatürk’ü bir tutan bir anlayış.
    “ikinci cumhuriyetçi”denilen, sırasında bölücülerle, sırasında şeriat yanlısı gericilerle aynı savları ileri süren bu anlayışa sahip kişilerin, halktan hiçbir destek alamadıkları halde basında köşe yazarlıklarını kapmaları, ekranlarda sık sık boy göstermeleri düşündürücüdür.
    ikinci cumhuriyetçilerin “baş aydın”ilan ettikleri, reklamlarla roman satan bir yazarımızın alman der spiegel dergisine yazdığı yazının özeti şöyle; (haluk şahin)
    “bir yanda yüksek çevre ve güzel kız benzetmeleriyle somutlaştırılan avrupa var. onun karşısında küçük entrikalar ve aldatmacalarla o yüksek çevre’ye davet bakleyen aşağılık, acınası bir yaratık; türkiye! ya da dans teklifi güzel kız tarafından reddedilince kabalaşan, utanç verici sert bir akdeniz erkeği...
    ”kara kitap’ın sayfaları arasında, açıkça söylemek yürekliliğini bulamayıpta gizlemeye çalıştığı kinininden bazı örnekler sunalım isterseniz:
    “çocukluğunda kızkardeşi ile karga kovalayan sapık padişah” diye romanında hiç gerekmediği halde atatürk’e saldırıyor.
    “atatürk kendini içkiye vermiş meyhane kalabalığına, cumhuriyeti emanet etmiş olmanın güveniyle gülümsüyordu.”
    “atatürk’ün leblebi zevkinin ülkemiz için ne büyük felaket olduğunu...”
    “sonra bir cumhuriyet, atatürk damga pulu havasına girdiğimizi hatırlıyoruz.”
    “saat başlarında şerefede belirip,’ne mutlu türküm, türküm türküm’ diyen
    kravatlı bir minik oyuncu...” (orhan pamuk)

    bir ekonomi profesörümüz bir televizyon kanalında;”türkiye kayıtsız ve
    şartsız avrupa birliğine girmelidir. üniter devlet safsatalarını bırakalım.” diyebilmektedir açık açık.(prof.dr.eser karakaş)

    bülent ecevit 4 ocak 2001 tarihindeki bir demecinde, almanya’nın
    eski başbakanı helmut schimidt’in sevr yanlısı olduğunu öğrenince şu
    değerlendirmeyi yapıyor;
    “h. schimidt’in açıklaması gerçekten çok acı verici. türkiye’nin ab üyeliğine
    kesin karşı çıktığı gibi, türkiye’nin bölünmesini bile temenni ettiğini açıkça ifade ediyor.”
    diğer bir eski başbakan helmut kohl; ”hiç bir ders kitabında türkiye’nin
    avrupa’da yeraldığını okumadım”diyor. (h.bila-cumhuriyet-5 ocak 2001)
    şimdiki başbakan schröder’in ne düşündüğü almanya’nın öcalan ve
    pkk ya olan tutumundan belli.

    konuyla ilgili örnekler o kadar çok ki kitaplara bile sığmaz. bunların hatırlanmasındaki amaç,”biz de onlara karşı düşmanlık duyalım”demek değildir. zaten biliyoruz ki, biz türkler kin tutmayan, düşmanlıkları çabuk unutan, iyilikleri ise asla unutmayan vefalı bir yapıya sahibiz.
    amaç; her zaman tedbirli, haklarımızı korumada kararlı, çıkarlarımızı sağlamada uyanık olmaktır.
    batının ileri uygarlığının üzerimizde yarattığı hayranlığın etkisiyle veya islamiyetin dindaşlarımızla sağladığı yakınlık dolayısıyla, kendimizi onların insafına bırakacak kadar saf olmamak, mağdur değil “mağrur” olabilmektir.
    söz gelimi, avrupa birliğine eşit şartlarda girelim, ama avrupa’ya teslim olmayalım.
    sonsözü atamızın 6 mart 1922'de tbmm de yaptığı konuşmadan alalım.
    sanki bugünler için söylenmiş.
    “...artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için; mutlaka avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri avrupa’dan almak gibi, birtakım zihniyetler ortaya çıktı. oysa hangi istiklal vardır ki, yabancıların nasihatlarıyla, planlarıyla yükselebilsin? tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.
    ...türk halkının nasılsa başına geçmiş birtakım insanlar(...) türkiye’yi atıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı.(...) türkiye’de fikir adamları, adeta kendilerine hakaret ediyorlardı. diyorlardı ki ’biz adam değiliz ve olamayız. kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı; bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen avrupalılara; kayıtsız ve
    şartsız bırakmak istiyorlardı. ’onlar bizi idare etsin’ diyorlardı...”

    zafer fortaci-ocak 2002

    alman hocadan anlamli ders

    alman prof. naumark'in itiraflari:

    "istanbul üniversitesi'nde ögretim üyesi alman asilli prof. naumark ile
    bir kisim talebesi bogaziçi'nde geziye çikarlar. talebelerden biri prof.
    naumark'a su soruyu sorar:

    avrupa bizi neden sevmez hocam? prof. naumark su cevabi verir:
    çok samimi olarak itiraf edeyim ki, avrupali türkleri sevmez ve sevmesi de
    mümkün degildir, asirlardir kilisenin türk ve islam düsmanligi
    hiristiyanlar'in hücrelerine sinmistir. sebeplerine gelince:

    1. müslüman oldugunuz için sevmez. ama faraza laik söyle dursun,
    hiristiyan olsaniz da size düsman olarak bakmaya devam eder.

    2. sizler farkinda degilsiniz ama, onlar su gerçegin farkindadirlar:
    tarihten türk çikarilirsa tarih kalmaz. osmanli arsivi tam olarak ortaya
    çikarsa, bugünkü tarihlerin yeniden yazilmasi gerekir.

    3. avrupa'nin pazari idiniz. simdi avrupa'yi pazar yapmaya basladiniz.

    4. en az 400 yil avrupa'da sirtimizda ve ensemizde at kosturdunuz.

    5. selçuklular anadolu'yu, osmanlilar ise orta avrupa ve balkanlari
    haçli ordusuna mezar ettiler.

    6. sizi silah ile yenemeyenler, sizleri kendilerine benzeterek
    hakimiyet sagladilar. once ahlaki degerlerinizi yipratmaya basladilar
    giyiminizden yasantiniza kadar sonra kendi içinizde sizi bölmeye
    basladilar. a-b-c-d gibi

    7. selçuklu ve bilhassa osmanli, islamiyet ugruna her seyini feda
    etmeseydiler, islamiyet bugün belki sadece hicaz'da varligini devam
    ettirirdi, kaldi ki vehhabiligi kuranlar da, ingiliz dominyon
    bakanligi'nin adamlaridir. bati her yerde islamiyet'i, sapik inançlara
    kanalize etti. ama osmanli, asr-i saadet'i devam ettirdi.

    8. kilise size kin kusmaktadir. ve sebepleri yukaridadir.

    9. ben türkiye'ye geldigimde 2 üniversiteniz vardi, simdi 19 üniversite
    var. (o tarihte öyle idi simdi ise çok daha fazla.) osmanli zamaninda ise
    her yerde bir medrese vardi. tarihinize bakin her medresede bilim egitimi
    vardi. ilk denizaltini osmanlinin yaptigini çogunuz bilmiyorsunuzdur belki de ama
    avrupa bunu biliyor.

    10. sizler, gerçek hüviyetinize döndügünüz an avrupa'nin refahi ve
    medeniyeti yikilir. ama sizde bunun olmasi bu sartlarda çok zorrr.

    11. yine sizler, avrupa'nin tarihi düsmanisiniz ve daima düsman olarak
    kalacaksiniz."

    evet, almasini bilene ders ve ibretlerle dolu bir itirafname...
hesabın var mı? giriş yap