• sürekli hayalini kurduğum durumdur.
  • daha avrupa yakasına geçemiyorum :(
  • bu başlığı solda gördükçe aklıma tom hanks'in terminal filmi geliyor hep.
    (bkz: the terminal)

    bir sahnede;
    --- spoiler ---

    frank dixon: krakozhia'dan korkuyorsunuz...
    viktor navorski: krakozhia?... hayır, krakozhia'dan korkmuyorum... bu odadan biraz korkuyorum...
    frank dixon: bombalardan bahsediyorum, insan haysiyetinden bahsediyorum ve insan haklarından bahsediyorum... viktor, lütfen bana krakozhia'dan korktuğunu söylemeye çekinme...
    viktor navorski: ev... evimdem korkmam...

    --- spoiler ---

    memnun olmayıp vatanından ayrılmak isteyenler bu vatanı terketmesin,söyledikleri gibi siktir olsun gitsinler.

    seni bin yerinden bıçaklamaya çalışan abd,avrupa kırmızı halı serip bekliyor zaten mal! git oranın suriyelisi ol!

    (bkz: ey vatan) ülkede yolunda gitmeyen şeyler varsa o nazik götünüzü kaldırıp bişeyler yapmayı birilerini bilinçlendirmeyi felan deneseniz milyonda bir umut olsa dahi.
  • kimisine ilham olur belki diye şimdi uuuuupuuzun bir entry giriyorum. hazır mıyız?

    ben eskişehir’de üniversite okudum. ortalama bir öğrenciydim, tabii bundan üniversite hayatımın çok renkli geçmesinin de büyük etkisi vardı. büyük keyifle okuduğum okulumu bitirdiğimde istanbul'a yerleştim ve dönemin asgari ücretinin bir tık üzerinde bir işte çalıştım. eve gidiş geliş sürem 3 saati buluyordu ve mecidiyeköy gibi korkunç bir yerde oturuyordum. hani öyle bir trafik vardı ki nefes almaya çıkmak istediğimde sokakta daha çok boğulduğumu hissediyordum. yaşam için asgari düzeydeki ihtiyaçlarımı tamamladığımdaysa sosyal hayatım için elimde beş kuruş para kalmıyordu. üniversite okuyorken bile daha iyi yaşıyordum. bu şartların ancak senede bir aldığım yüzde sekiz gibi komik bir oranla iyileşmeyeceğini ve daha birçok iç açıcılıktan uzak durumu göz önünde bulundurunca bir şekilde yurt dışına yerleşmeyi kafayı koydum. bir kurs aracılığıyla şu an yaşamakta olduğum ülkeye, hollanda'ya geldim. zaten önceden dil eğitimi almıştım ve biraz daha geliştirip pes etmeden deliler gibi iş/staj kovaladım. kolay olmadı, dokuz ay sabırla staj yaptım ve şimdi lahey'de güzel bir işte çalışıp kazanıyorum.

    belki birilerine faydası olur diye istanbul’da kalsaydım ne olurdu, burada ne yapıyorum neleri değiştirdim diye yaşamıma dair keyif verici şeyleri paylaşmak istedim:

    istanbul’da işe giderken kullandığım üç vesait yerine şu an şehir merkezine bisikletimle on beş dk uzaklıktaki evimden gidip geliyorum. resmen terapi gibi geliyor geçtiğim yol. bazen şehir merkezinden uzakta yaşayan arkadaşlarımın yanına veya kursa giderken bisiklet kullanıyorum bazense yürüyorum. bayağı da zevkli, bildiğiniz trafiğe karışıyorum o halde. geçenlerde de vintage bisiklet siparişimi verdim. :) istanbul’da yola dair hatırladığım en net şey ise metrobüste yapılan kavgalardı. izinlerimde özellikle de yurt dışı seyahatlerimde fark ettiğim fotoğraf tutkumu daha da geliştirmek için bir kursa yazıldım birinci senem dolmaya yakın amatör de olsa düzenlenen bir yarışmada ödül bile aldım. :) istanbul’da 6’da biten mesaiden sonra eve trafik olmadan 7.30’ta varıyordum yemek falan derken 9’da anca kendime geliyordum. ertesi sabah 7’de uyandığım için de içimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. yaşadığım yerde izin konusunda senede bir haftalık tatil için minnet etmek yerine çok daha rahat bir anlayış var. ben de tatil rotamı bütçeme uygun belirliyorum ve senede en az bir yurt dışına gidiyorum bir kere de ailem için türkiye’ye geliyorum. bunlar uzun tatiller bir de üç dört günlük kaçamaklar yapıyorum. en yakın planım ise kuzey ışıklarını görmek için bir kaçamak yapmak. :) istanbul’da mecidiyeköy’de yaşadığım ev oldukça basıktı ve camı açmak bile başlı başına dert sebebiydi. sadece uğultu duyuyordum. şimdi benimle birlikte 2 kişinin daha yaşadığı müstakil bir evde oturuyorum. havalar iyi olduğunda barbekü partileri yapıyoruz, sakinlik arayışında olduğumuzda da bahçe işleriyle ilgileniyoruz. mesela ben bu evde hayatımda ilk kez lavanta hasatı yaptım. :) mis gibiydi. evi paylaştığım arkadaşlarım italya’dan ve ispanya’dan. sürekli aynı alanı paylaştığımız için birbirimize çok şey kattık çok başka şeyler öğrendik. mesela italyan mutfağına ciddi anlamda hakim oldum ve kariyer anlamında da katkısı olur diyerek biraz italyanca kastım. şimdi orta seviye diyebilirim italyancam için en azından teknik meselelere girmediğim sürece anlaşabiliyorum. :) türkiye’deki ev arkadaşımdan da çok memnundum fakat hayat ikimiz için de oldukça zordu. işten eve dönünce ikimizde de sıfır enerji oluyordu. yaşadığım yer olan lahey, çok da büyük değil ama bunun bir artısı olarak gitmek istediğim konserler, fotoğrafla ilgili düzenlenen etkinlikler/yarışmalar için sık sık yer değişiyorum. gerçi son gidişimin üstünden biraz zaman geçmiş ama en son coldplay konserine gitmiştim böyle bir tarz etkinlik için. istanbul’da çok daha fazla etkinlik yapılmasına rağmen çok büyük bir şehir olduğu için etkinlikler kayboluyordu, bilmiyorduk, duymuyorduk. olanlar için de kazandığım para çok da yeterli olmuyordu. üstelik buradan trenle birçok ülkenin birçok farklı noktasına seyahat etmek mümkün. günlük yaşamıma dair söyleyebileceğim şeyler bunlar. ben bu değişimden son derece memnunum çünkü türkiye’de kalsaydım vasat bir yöneticinin altında ezilip, akşam eve dönüp, yemek yiyip, tv karşısında uyuyacaktım. şimdiyse işten evime döndüğümde kalan vaktimi kendimi geliştirmek ve farklı şeylerle hayatımı renklendirmek için harcıyorum. hayatından memnun olmayanlar için şartlar bu kadar açıkken seçim yapmak çok da zor değil, şimdiden bol şans.
  • oldukça tarafsız olarak yaklaşıp deneyimlerimi aktarabileceğim konudur.
    öncelikle istanbul'daki hayatımdan ufakça bahsedeyim. ortaköy'de yaşayan, evli, hayatını alkollü içkilerin eğitiminden kazanıp ayda sadece 2-3 kez etkinlik yaparak evini geçindiren, çoğu kişinin imrendiği bir hayata sahiptim.

    rahat mı battı diyecek dostlarım için, rahatsızlık battı diyebilirim. yüksek mühendistim ben, bu ülkenin, işlerin işleyişinden bıktım. patron şirketlerinden bıktım, hobimi
    işim yaptım. ona da iyice bakınca, 2-3 yıl sonramı göremedim.

    başka açıdan baktım, pasaportum bir halta yaramıyor, kazandığım parayla 4 yıldır sadece taksitle telefon alabilmişim, yeğenlerime hediye alırken iki kez düşünüyorum,
    içki işi yapıp karımla meyhaneye gidip eğlenirken hesabı düşünüyorum, beşiktaş maçına bilet alırken gelecek aydan kısıyorum...

    tezatlar ve çıkmaz sokakların olduğu bir ülkede olmaktansa hiçbir işim olmadan, her şeye yeniden başlayabileceğim bir ülkeye, amerika'ya, san francisco'ya taşındım.

    1 yıl içinde olanları anlatıyorum. 4.5 ay bir aile dostumuzun ve ev arkadaşının kanepesinde yattım. minimum maaşla türkiye'de yapmayacağım bir işe girdim, ev tuttum, eşimi getirdim, evimi döşedim, işimde yükseldim, müdür oldum.

    an itibariyle benim birinci yılım, eşimin altıncı ayı bitti. türkiye'de hayal edemeyeceğimiz bir konfora minimum maaş ile eriştik. an itibariyle yeni işlere girip ev almayı planlıyoruz, ki eşim 4. işine başladı. bakın sadece bir yıldan bahsediyorum.

    katıldığımız sosyal etkinliklerden, iş yerindeki medeni durumlardan bahsetmiyorum bile.

    neyi mi özledik? ailemizi, dostlarımızı, yeğenlerimizi, türk yemeklerini ve sahillerini (okyanus soğuk).

    neyi mi özlemedik? ülkede ve çevremizde yaşanan iki yüzlülükleri, dolandırıcıları, geleceğimizle oynayanları, bizden çalanları, bizim hayatımızı çalanları, hırsından gözü dönenleri, hakkımızı yiyenleri.

    sorusu olan varsa medeni bir şekilde her soruyu cevaplayabilirim.

    edit: imla
  • artık bunu diyen insanlara zerre tepki vermiyorum. haklilar.
  • bu başlığın seyahat başlığı altında olması ironi. bi göç başlığı felan olmalı. ciddi rağbet gören ayrııı bi konu :)

    edit: kelime arası boşluklar düzelti.
  • #73589565

    kadın 15 milyon nufusu olan istanbuldan 500 bin nufusu olan lahey ne gitmiş ve orada bisiklete bindigini trafik olmadıgını ima etmiş nası derler yedigin tasa sıcar ya insan hah işte o durum kardeşim karsılastırdıgın sehirin biri dünyanın en büyük metropol sehri binlerce turistin gelip görmek için can attıgı şehir gittigin şehir ise hollandalılar hariç pek çok kişinin bilmedigi haritada bile gösteremeyecegin kadar ufak bir şehir sende gitsene giresuna orduya aksaraya karamana ne trafik var ne kalabalak al bisikletini sahil yolundan işine git
    yermi yemez neden amaç türkiyeyi kötülemek başka bir işi yok zaten

    edit : lahey için şehir dedim özür dilerim

    istanbul şehirse lahey nedir ?
  • "türkiye cumhuriyeti'nin bütün sorunu milli kimlik sorunu. bu milli kimlik sorununu nasıl halletmiş? milli eğitim, milli ekonomi. herşeyi milli olarak götürüyor. bütün bunları teker teker bozuyorlar.

    bunların yerine aynı osmanlı'da olduğu gibi, emperyalistlerin komprador eğitimini getiriyor. komprador kültürünü yerleştirmeye çalışıyor. böyle bir-iki nesil yetiştiriyor. yeşil kart almak için millet ayakta. amerika'ya gitmeye uğraşıyorlar.

    böyle bir şey kuvay-ı milliye'nin veya müdafaa-i hukuk'un hemen akabinde, türkiye sefaletten kırılırken kimsenin aklında yoktu. hiç kimse böyle bir şey düşünmedi. tam tersine, yurt dışındaki türkler türkiye'ye geliyorlardı, memlekete hizmet etmek için. çok ucuz maaşlarla çalışıyorlardı.

    bu ruhu bize kaybettirdiler. bu 1947'den itibaren iktidara gelmiş tüm iktidarların sorumluluğudur. bana sorarsanız, hepsi yüce divan'lıktır. cumhuriyet kanunları onların hepsini yüce divan'a sevkedip bunların hesabını soracak kanunlardır. " attila ilhan
  • gülse birsel pek güzel demiş bu konuda:

    "dünyanın her yeri feci, bir şey kaçırmıyorsunuz: türkiye’nin çivisi çıktı, gidelim buralardan diyenlere: “nereye yav, karpuz keseceedik?” hakikaten, öncelikle bir düşün, seni neresi istiyor? o isteyen yeri sen istiyor musun, yani ilginiz karşılıklı mı? bütün bunlar tamamsa, bir de bak bakalım orası buradan daha mı güvenli? emin misin? bence o kadar abartma, dev kararlar verme. gurbetçilere gurbetin ne demek olduğunu bir danış, dinle. sonra da çık bir dolaş, vapura bin gez, bir çay iç, açılırsın."

    haberin tamamı
hesabın var mı? giriş yap