• türkiye'nin uluslararı arenada kullanması gereken ingilizce ismi. türkiye'nin olması gereken adı ise;

    (bkz: türkeli)
  • türkiye.

    tabi türkiyem günümüz şartlarında lunapark-tımarhane arası tatlar verdiği için bu isim daha uygundur diye düşünmemek elde değildir, zira elde avuçta ne varsa kaptırılmıştır.

    (bkz: türksün değil mi)
  • doç. dr. yalçın izbul'un fikri altyapısı öncülüğünde, selman aydemir, ismail bostancı ve arkadaşlarının girişimiyle yürütülen türkiye'nin imaj iyileştirme hareketidir. amaç ingilizce anlamı "hindi" olan turkey kelimesinin, etimolojik ve pratik anlamda da daha uygun bir karşılık olan turkland kelimesine dönüştürülmesidir.bu isim değişikliği sosyal, ticari, resmi bütün ilişkilerinde türkiye'mizin geçerli ingilizce karşılığı olacaktır.

    turkland project

    ...

    "türkiye" sözcüğünün anglo-amerikan dillerindeki yakışıksız karşılığından duyduğumuz rahatsızlığı dile getiren yorum ve girişimler, çok gecikmeli de olsa, artık gündemdedir. bu sözcüğün tarihsel bir "kaza" ile bugünkü anlamını kazanmış olması, sorunu yokmuş gibi görmenin özürü olamaz.

    acı bir gülümseme ile hatırlıyorum: neredeyse yarım yüzyıl geçmiş aradan. anglo-amerikan diyarlarında sıkıcı şakalara muhatap olan bir avuç öğrenciydik; ve ingilizce şimdiki "lingua franca" niteliğini daha yeni kazanmağa başlıyor sayılabilirdi.

    etkili ve/ya yetkili kişi ve çevrelere, gazete ve dergilere gönderdiğimiz dilek ve dilekçelerin nasıl sağır duvarlara çarptığını hatırlıyorum. en çok da, çöp sepetlerini boşaltan çaycılar bıkmıştır sanırım...

    düşüncem, bildiğimiz o görkemli "a turk" ve "turks" sözcüklerinin yanıbaşına "turkland" güzellemesi ve koçaklamasının yerleştirilmesi için çaba gösterilmesi gerektiği yolundaydı...

    ...

    yalçın izbul'un konuyla ilgili yazısının tamamının okunmasını salık veririm. yazının tümü için şöyle buyrun:

    http://www.ingilizce-ders.com/…urkland/turkland.htm
  • (bkz: tbank)
  • antik viking destanlarında tanrı odinin turkland isimli bir ülkeden seyahat ederek kuzeye yerleştiği anlatılmaktadır. (bkz: #119134933)
  • ingilizce'de turkey yerine kullanılması gereken isim.
  • iskandinav sagalarında geçen ve kral odin'in efsanevi göçünün başladığı atayurt. karadeniz'in kuzeydoğusunda yeralır.
  • hukukçu, yazar ve oyuncu dilşad budak-sarıoğlu'nun otobiyografik eserine dayanan oyun.

    bir çırpıda izlenen, keyifli, düşündürücü, politik eleştirilerle bir eser olmuş. yapımda emeği geçen herkesin eline sağlık.

    sosyal medyada uzun zamandır sadece bir mizah malzemesi olarak görülen gurbetçiliği güzel bir dil ile yansıtmışlar.
  • hakkinda hicbir bilgi alinamayan banka. eksisozlukte bile kimsenin bahsetmemis olmasi ilginc.
  • merhum doç. dr. yalçın izbul'un yazısı: (arşiv niyetine)
    -------------------------------------------------------------------------

    değerli okurlarımız,

    “türkiye” sözcüğünün anglo-amerikan dillerindeki yakışıksız karşılığından duyduğumuz rahatsızlığı dile getiren yorum ve girişimler, çok gecikmeli de olsa, artık gündemdedir. bu sözcüğün tarihsel bir “kaza” ile bugünkü anlamını kazanmış olması, sorunu yokmuş gibi görmenin özürü olamaz.

    acı bir gülümseme ile hatırlıyorum: neredeyse yarım yüzyıl geçmiş aradan. anglo-amerikan diyarlarında sıkıcı şakalara muhatap olan bir avuç öğrenciydik; ve ingilizce şimdiki “lingua franca” niteliğini daha yeni kazanmağa başlıyor sayılabilirdi.

    etkili ve/ya yetkili kişi ve çevrelere, gazete ve dergilere gönderdiğimiz dilek ve dilekçelerin nasıl sağır duvarlara çarptığını hatırlıyorum. en çok da, çöp sepetlerini boşaltan çaycılar bıkmıştır sanırım…

    düşüncem, bildiğimiz o görkemli “a turk” ve “turks” sözcüklerinin yanıbaşına “turkland” güzellemesi ve koçaklamasının yerleştirilmesi için çaba gösterilmesi gerektiği yolundaydı…

    değerli okurlarımız,

    “efendim, bizler de mısır ve hindistan diyoruz, ama bu sözcükler bizlere mısır bitkisini veya bir kümes hayvanını çağrıştırmıyor,” şeklindeki görüş yanlış bir değerlendirmedir. cahilane bir züğürt tesellisinden başka birşey değildir.

    mı-sır bir ülke adı, mı-sır ise bitkinin adıdır. hece vurgusu anlamı değiştirir; yanılsama imkanı sözkonusu değildir. “benzerliğin” farkına bile varmayız. “koşun, gelin; gelin geliyor,” sözleri anlamda herhangi bir muğlaklık, bir tereddüt doğurmakta mıdır? istanbul’da, “mısır çarşısına mısır almağa gidiyorum,” dediğinizde, “uçakla mı, denizden mi?” diye soran oluyor mu hiç? [oysa, /du-yu-like-tör-ki/ sorusu pekala çift-anlamlıdır; çünkü sözcük her iki anlamında da aynı şekilde okunur. oysa /mı-sır-yer-misiniz/ şeklinde bir soru hiçbir anlam iletmez; soruyu /mı-sır/ şeklinde sormak zorundasınız; çünkü ikisi iki ayrı sözcüktür. gerçek bu iken, yapmadığı bir hakaretin kendince kefaretini, sürekli uğradığı bir hakareti bağışlayarak ödediğini düşünenlere benim lügatımda ancak “hödük” denir.]

    “hindistan” sözcüğünü de “hind-istan” şeklinde algılarız (“hindi-stan” veya “hindi-istan” değil). tıpkı, “türk-istan”, “macar-istan”, “yunan-istan”, “moğol-istan” gibi… nasıl ki bunları, “türk ülkesi”, “macar ülkesi”, “yunan ülkesi”, “moğol ülkesi” şeklinde anlıyorsak, hindistan’ı da “hint ülkesi” şeklinde anlıyoruz. (türkçe, sözcük sonunda yumuşak ses kullanmaz — nasıl ki “yalab şalab” demiyorsak, yalap şalap bilgilerle de sağlıklı tezler geliştirilemez.) [tut ki, “mısır/hindistan” örneklerinin tarihsel/etimolojik kökleri, günümüzdeki duruma ilişkin yorumumuzu naksediyor olsun. yani şimdi ruh halimiz, “bana dilediğinizce küfredebilirsiniz, çünkü bir zamanlar ben de başkalarına küfretmiştim,” şeklinde mi olmalıdır?]

    sözü fazla uzatmayalım: bizdeki bu iki sözcükten çok farklı olarak, anglo-amerikan dilinde ülkemize reva görülen isim, atfedilen her iki anlamında da, yazılışı ve okunuşu ile aynıdır. daha açık söyleyeyim; ülkeler coğrafyası okuyacakları yaşlara değin, anglo-amerikan evlatlarının kafasında “hindi” sözcüğünün uyandırdığı tek çağrışım “noel hindisidir”.
    kaldı ki, ingilizce’deki “hindi” sözcüğüne kabul edilemez yananlamlar yüklenmiştir. nedeni de, “hindi” adı verilen kuşun, bütün kültürlerde, “düşük zeka seviyesi” ile ün salmış olmasıdır. ingilizce’deki ek ve yan anlamlarından aşağıda ayrıntılı söz edeceğim.

    değerli okurlarımız,
    sorunu aşmak için çeşitli öneriler ileri sürülmektedir. “republic of türkiye” önerisi, ingilizce’de “ü” harfi olmaması hasebiyle tutmayacaktır. yüz milyonlarca klavyeye “ü” harfini bizim hatırımız için ekleyecek değiller. “turkiye” şeklindeki bir yazılım da esasen yarım devrimdir; ve yarım devrimler tutmaz…

    kaldı ki, her iki durumda da, sözcüğün ingilizce okunuşu, şimdiki /tö:-ki/ den [abd: /tör-ki/] pek farklı olmayacak; yabancı kamuoyu değişikliğin farkına bile varmayacak, bildiğini okumaya devam edecektir. [bu yol benimsenecek olursa, en azından, sözcüğün “turchia” şeklinde yazılması yerinde olur (italyanca’da yazıldığı şekilde). ancak, dediğim gibi, bu yazılım da ingilizce’deki okunuşu pek değiştirmeyecek; istenen sonuç elde edilemeyecektir.]

    bir başka öneri ise, uluslararası terminolojide, ingilizce’deki şekil yerine, fransızca veya almanca şeklinin tercihi için uğraş vermektir. fakat, bildiğimiz gibi, uluslararası kullanımlarda artık yalnızca ingilizce’nin borusu ötüyor. üstelik, pek fazla onurlu bir çözüm olduğu da söylenemez.
    evet, sözü uzatmayayım. dergimiz, 6000 kayıtlı aboneye ulaşmakta, ayrıca sitemiz de hergün yüzlerce kişi tarafından ziyaret edilmektedir.

    bundan böyle, bu dergi’de, ülkemizin adı turkland‘dır.

    “ı am / come from turkland… ı am a turk… we are turks… we speak turkısh… ı am a citizen of the turkısh republıc… ı am a citizen of the republıc of turkland…

    evet — turkland…

    uluslararası terminolojiye uygun olduğu kadar, bize yakışır, ahenkli ve heybetli bir kelime…

    düşününüz, sınırlarımıza koyacağımız “hoşgeldiniz” sözünün kalplerde uyandıracağı dikkatli saygıyı:

    welcome to turkland…

    peki, tutar mı?

    elli yıl önce, ingiliz halkı “iran” diye bir sözcük işitmemişti, bilmezlerdi… bugün ise, “persia” sözcüğü ancak tarihsel bağlamda kendine yer bulabiliyor… afrika’da adı değişen ülkelerin sayısı çetelesi tutulamayacak kadar çok… bana en çarpıcı gelen örnek ise bir kent adı: bizler 500 yıllık istanbul’u ancak cumhuriyet’ten sonra giderek kabul ettirtebilirken, bildiğimiz “peking” in 20-30 yıl içinde “beijing” e dönüşüvermiş olması… 1989 itibariyle, batılı’ların verdiği “burma” adı yerli “myanmar” a dönüştürülmüştür. abd ve gb resmi belgeleri hala ısrarla eski sömürge adında direniyor; ama cnn, the economist ve the new york times artık ülkenin yerli adını kullanıyorlar.

    iranlılar, çinliler, dahomey’liler (“benin”), zimbabwe’liler (rodezya), etiyopiya’lılar, sri lanka’lılar (ceylon – seylan), myanmar’lılara tanınan ayrıcalık nereden kaynaklanıyor? bizim farkımız acaba duyarsızlığımız mıdır? işi tutup koparacak mevkilerde olan kişilerin sömürgeci uşaklığına has kaderci gevşekliği midir? (“kodum mu oturturum” şeklindeki görüşümden, yazının sonunda yeniden söz edeceğim.)

    bölüm — 2

    önce, “gereksiz alınganlık” gösterildiğini düşünen az sayıda okurumuza cevap:
    patatesin anavatanı güney, bizonların da anavatanı kuzey amerika’dır. şimdi tasavvur buyurunuz: keşfedilen yeni kıtayı, önemli nebâtat ve hayvânatına izafeten isimlendirmiş olsaydık, sayın bush ülkemizi ziyaretlerinde şu sözlerle karşılanmayacak mıydı: “hoşgeldiniz, birleşik patates devletleri sayın başkanı…” yada, “buyrun sizi şöyle alalım, birleşik bizon devletleri sayın başkanı…”

    aynı mantıkla, “geyik cumhuriyeti”, “havyar federasyonu”, “panda halk cumhuriyeti”, “birleşik deve emirlikleri” gibi ülke adları vermiş olsaydık?

    başımıza yıkmazlar mıydı dünyayı?…

    “hindistan, mısır” örneklerinin geçersizliğini, yukarda gösterdik… söz aramızda kalsın, dilimizde sorun olan tek bir topluluk adı vardır: sikhler — ki pencap çıkışlı bu soylu ve kalabalık topluluğu da kibarca ve mecburen yok sayıyoruz.

    * * * * *

    ingilizce’deki “turkey” sözcüğünün etimolojisi:

    diyeceksiniz ki, “ama, ülkemize verdikleri ad konusundaki süreç yukarda verdiğiniz abartılı örneklerin tersine işledi: ülkenin adı, eskilerden beri, türklerin kendi deyişi olan “türkiye” sözcüğünden ingilizce’ye uyarlamış oldukları “turkey” sözcüğü idi. sonradan, o ülke çıkışlı olduğunu sandıkları bir kuş türüne de yanlışlıkla genişletiverdiler.”

    aman, ne teselli, ne teselli…

    bu adın ingilizce’deki tarihçesini biraz deşelim bakalım:

    madagaskar adası çıkışlı bir kuş türü olan “gine horozu” (numida meleagris) ilk kez 16. yüzyıl başlarında osmanlı toprakları üzerinden ingiltere’ye getirilir. o dönemde, “türkiye” üzerinden iş yapan tüccarlara genel olarak “turkey traders” adı verilmektedir. ülkenin adını, işte bu deyimden çıkarıp, herhangi bir tamlama, türetme eki, yada vurgulama farkı olmaksızın, yeni tanıdıkları bir kuşun adı olarak kullanmağa başlarlar…

    şöyle izah edelim: ingiltere’den bugüne değin tanımadığımız bir kabak türü ithal etsek ve ona “ingiliz kabağı” yerine kısaltıp “ingil” desek; bu sözcük birkaç yıla kalmaz “kabak” sözcüğünün bütün niteliklerini paylaşmağa başlamaz mı — “ingil” musakka, “ingil” turşu, ve saçlar dökülüyorsa “ingil kafa… 12 eylül’ün nitekim âlim ve ehil yöneticileri rus salatasını amerikan salatasına tahvil ederlerken bu hataya düşmemiş; salata yine aynı salata olmakta devam etmiştir… brüksel lahanası için kısaca “brüksel” deseydik, ab muhatabımız la hey kadar la hana da olmaz mıydı? esasen, müzakerelerin gidişatı şimdilik lahanaya talimden öte görünmüyor…

    öykü daha yeni başlıyor… aztekler tarafından evcilleştirilip, “conquistador” lar tarafından ilk kez 1523’de ispanya’ya getirilen, amerika çıkışlı meleagris gallopavo (= bildiğimiz hindi) görünüş olarak numida meleagris’e benzerlikler taşır.
    ispanya’dan avrupa kıtasına yayılması da, o zamanlar osmanlı yönetimi altında olan kuzey afrika üzerinden olmuştur. ingilizler, gine horozu gibi, ona pek bir benzettikleri bu yeni kuş türüne de, “turkey traders” yani “türkiye tüccarları” deyiminden kısaltarak, “turkey” adını yakıştırmakta gecikmemişlerdir. (başka bir deyişle, brüksel’den gelen yeni sebze, bir hamlede, hem “brüksel” hem “lahana” oluvermiştir.)

    yazılı metinlerde ilk kez 1555 yılında rastlanılan bu kısaltmayı, daha sonraki britanya’lı göçmenler amerika’ya da taşımışlardır. nitekim, anglo-amerikan dilleri dışında hiçbir dilde ülkemiz ve bu kuş türüne verilen ad arasında uzaktan yakından bir çağrışım sözkonusu değildir.

    * * * * *
    sorun nezaman suyüzüne çıkmıştır?

    geçtiğimiz yüzyılın başlarına değin, ingilizce ile sınırlı mevzii bir “dilsel talihsizlik” sayılabilirdi. üstelik, sözcük bugünkü yananlamlarını kazanmamıştı ve “hindi” ise, benjamin franklin tarafından ülkesinin timsali olarak amerikan bayrağına resmedilmesi önerilecek ölçüde sempatik ve kutsal bir hayvan olarak görülüyordu.

    ikinci dünya savaşından sonra anglo-amerikan kültürünün bütün dünyada hızla yayılması ve ingilizce’nin uluslararası iletişim ve diplomasi dili (lingua franca) niteliği kazanması ile, sorun bütün çıplaklığı ile gözler önüne serilmiştir. spor organizasyonlarından güzellik yarışmalarına, birleşmiş milletler’den avrupa birliğine her zeminde ülkenin adı la turquie, die türkei, la turchia, turquía, ???????, ??????, turkije değil, artık illaki de turkey’dir…

    * * * * *

    yeni yeni anlamlar…
    kaldı ki ingilizce’de nice yeni anlamlar da yüklenmiştir “turkey” sözcüğüne — kuşun kendine özgü niteliklerinden esinlenilerek!! (dolayısıyla, ingiliz dostlarımızın, yukarda yaptığım “ingiltere – kabak” teşbihinden gocunmağa hiç hakları yok.)

    işte, “turkey” sözcüğüne günlük dilde ve argoda yüklenebilen yananlamlardan benim saptadıklarım:

    1. 1920’lerden bu yana, özellikle tiyatroda, ve anlam genişlemesiyle diğer gösteri sanatları ve sinemada “başarısız produksiyon, fiasko” anlamında kullanılmaktadır… örneğin, dakota üniversitesi öğrencilerinin kurduğu bir tiyatro kulübünün adı, “fear the turkey” dir. sorarsanız, “sanatçılar olarak, bizi en çok korkutan olasılık başarısız bir prodüksiyondur” diyecek ve ekleyeceklerdir: “ıf a play or movie is really bad, we might say ‘ıt is a real turkey.'”

    2. 1950’lerden bu yana “turkey” sözcüğü günlük dilde horlayıcı, küçümseyici yananlamlar kazanmıştır. “aptal, yavaş, beceriksiz ve genelde önemsiz/değersiz bir kimse” anlamında kullanılmaktadır. bu anlamın, “hindi” adı verilen kuş türünün darb-ı meselleşmiş “düşük zeka” sından esinlendiği muhakkaktır. örnekler:

    aww! you are such a turkey!! öff, amma da salaksın / hödüksün ha!!

    hahahahahaha! you are such a turkey for falling for this one!! ehe, ehe, yuuuf sana! insan bunu yutar mı hiç? hiç buna kanılır mı?

    3. iş hayatında, başarısız proje ve yatırımlar… bu kullanım da giderek siyasetten spora yaygınlık kazanmıştır. örnekler:

    don’t be a turkey when it comes to finances. here are some useful suggestions for reorganizing your finances.
    my colleagues, forgive me for being blunt, but this bill is a real turkey and most of you know what ı do to turkeys. ıf the bill’s many defects are not fixed in this committee, ı will do everything within my power to put this legislation out of its misery at the earliest opportunity. (amerikan kongresi’ndeki bir konuşmadan.)

    anyone who votes for that is a real turkey.

    he used to be a good player himself, but he is a real turkey when it comes to commenting on modern tactics.

    4. “going cold turkey”: özellikle sigarayı bırakmak için, azaltma, ciklet çiğneme, nikotin bantları, grup terapisi veya akupünktür gibi yardımcı yöntemler olmaksızın, bütün sıkıntısına katlanarak “birden bırakma” yöntemine başvurmak. bu deyim de hertürlü alışkanlık için yaygınlık kazanmak eğiliminde. örnek: “ı have decided to try out going cold turkey.”
    5. “talking turkey”, sözlüklerdeki anlamıyla, “lafı dolandırmayı bırakıp, sadede gelmek, asıl konuya girmek” şeklinde tanımlanıyor. — ama, günlük dilde bir okadar da tam tersi anlamda kullanılma örnekleri var: abuk subuk, anlaşılmaz sözler sıralamak; sözü dağıtmak, lüzumsuz gevezelik etmek… aşağıda önce olumlu, ardından olumsuz kullanımını örnekleyeceğim:

    before you can start talking turkey with web design firms, you need to figure out just what kind of site you want.
    trade unions leaders want to start talking turkey with the government on this issue without any further delay.

    ————————————-

    stop talking turkey and start with the work.

    you’re right guys — it’s probably time to stop talking turkey. ıt’s been pheasant though! (“pheasant” – “keklik” sözcüğü ile “pleasant” sözcüğüne gönderimle yapılan sözcük oyununa dikkatinizi çekerim.)

    6. “turkey shoot” deyimi “hedefin kolay vurulması” kavramını içerir. anlam genişlemesiyle, “durumun tamamen lehimize olduğunu, karşı tarafı kolayca bertaraf edebildiğimizi” iletir. sıra sıra dizilmiş hindiyi nişangah olarak kullanan binlerce bilgisayar oyunu var internette… deyimi bilmeyen acemi bir tercüman, aşağıdaki cümleyi çevirmeğe kalkışırsa, 1. ırak harekatını türklerin gerçekleştirdiği sonucuna varacaktır:

    100,000, perhaps 200,000 or more, ıraqis died in a “turkey shoot” inappropriately called a “war.” photos show thousands of cars burned on the road from kuwait to basra.

    7. “turkey” sözcüğünün olumlu bir anlam taşıdığı tek alan biliyorum: bovling oyununda ardarda üç vuruş kaydetmek — ki, orada bile bu yalnızca vuruşu yapan adına bir zaferdir; kaybeden taraf için ise tam bir hezimet…

    8. iki kavramı birbirine karıştırmadıklarını, ayrı tutabildiklerini düşünüyorsanız, hergün milyonlarca kişiye ulaşan yahoo groups mesajlarında, konu turkey olduğunda, reklam veren sponsor firmalara bir göz atınız: turkey travel; turkey vacation… hemen ardından ne geliyor? smoked turkey (hindi füme)… (daha önce “mısır” ve “hindistan” sözcüklerine ilişkin olarak verdiğim açıklamaya rağmen, hala körün değneğini bellediği gibi bu yanlış kanıya sarılan cahil cühela takımına soruyorum: türkçe’de mısır’a tur düzenleyen turizm firmalarının reklamları arasına, mısır bitkisini, hindistan’ı hedef alanlar arasına hindiyi ilgilendiren bir reklam sokuşturmak mümkün yada anlamlı olabilir mi?)

    9. bir zamanlar “turkey trot” (hindi koşturmacası) diye bir dans çıkmıştı; londra’daki evsahibimin küçük kızı beni tebrik etmişti: çok güzel bir dans icat etmişsiniz, diye… bazı saflar, bir züğürt tesellisi olarak şöyle düşünebilirler: “hayvan adları anglo-amerikan kültürlerinde bizdeki gibi küfür olarak algılanmaz; üstelik ‘hindi’ de bayağı sempatik nüanslarla düşünülen, bir hayli de kutsal bir simge (noel bağlantısından dolayı) niteliğindedir.” — oysa yukarda verdiğim örnekler açıkça gösteriyor ki, durum hiç de öyle değildir: “hindi” sıfatının hoşgörüyle karşılanması için hiçbir özür ileri sürülemez.

    10. nitekim, eşdeğerli sözcükler konusunda tartışmasız otorite olan roget’s thesaurus‘ta “failure” maddesi altında gösterilen eşdeğer sözcüklerden seçmeler: “abortion, bankruptcy, botch, breakdown, bummer, bungle, bust, clinker, collapse, downfall, dud, failing, faux pas, fiasco, flop, total loss, turkey.”

    şimdi sıkı durunuz: bu listeyi daha önce bu noktada kesmiştim. amacım besbelli ki bir infial yaratmak değildir. ayrıca her ülke gibi, anglo-amerikan diyarları insanlarının da efendisi var, densizi var; topyekun suçlamada bulunacak değilim. üstelik, gençliğimi geçirdiğim, büyük sevgiler ve dostluklar yaşadığım o güzel britanya ülkesine olan gönül bağlarım körelmiş değil.

    fakat, “konuyu fazla abarttığım” yolunda aldığım eleştiriler karşısında, listeyi biraz daha genişletmek zorundayım. elimdeki örneklerin en sivrilerini açıklamaktan kaçındığımdan emin olabilirsiniz. duygusal hezeyanlara kapılmaktan çok, sorunu mantık yoluyla çözmeğe çalışmakta yarar var. fakat öncelikle, ortada bir sorun olduğuna dair, yavaş yurttaşlarımızı ikna etmek gerekecek gibi görünüyor… işte listemin devamı:

    11. amerikan politik mizahında görebileceğiniz yüzlerce örnek: [“gobble” sözcüğünün bir anlamı, hindinin “glu glu” sesi çıkarması, diğer anlamı ise “bir hamlede ağzına atıp yutmak” demektir.]

    başkan bush bir noel hindisi ile konuşuyor:
    bush: “what should ı do with ıran?”
    turkey: gobble, gobble, gobble.
    bush: “and syria?”
    turkey: gobble, gobble, gobble.
    bush: “and north korea?”
    turkey: gobble, gobble, gobble.
    bush: “hey, you’re one smart turkey, aren’t you. ı think you should be in the eu too.”

    12. spor basını “turkey” sözcüğü üstüne kurulu kelime oyunlarıyla lebaleb doludur. binlerle değil, onbinlerle örneğine rastlarsınız. hatta, türk takımlarıyla oynadıkları maçta ingiliz taraftarların hindi sesleri çıkararak bizim oyunculara sataştıkları söyleniyor. (şahsen tanık olmadım; ama öte yandan zaten 30 yıldır maçları yalnızca tv’den izliyorum.)

    13. “saygın” ve entelliğe soyunan birçok batılı internet mizah sitesinde ülkemizin ingilizce adına ilişkin yorumlarda bakınız nasıl dalgalarını geçiyorlar: sakın adınızı “turkalonia” şeklinde değiştirmeğe kalkışmayınız; yoksa “babelonia” (“babylonia” – babil) ile karıştırılacaktır… “turkey-in-eu” (“ab’li turkey”) tanımlamasınını da hiç düşünmeyin; ekonomisi hindi ihracaatına dayanan portekizliler buna rıza göstermeyeceklerdir… “midnight-express-ville” (“geceyarısı-ekspresi-diyarı”) adını düşünebilirsiniz… ama en iyisi hindilerle aranızda, “t” harfini isminin başında kimin büyük yazacağına dair müzakerelerde bulunup bir andlaşma imzalayın…

    14. aşağıdaki adreste, “define your world” (=dünyanızı tanımlayınız) sloganı altında, insanların kendi çevrelerinde kullanılan argo sözcükler, deyimler ve anlamlarını yazıp gönderdikleri bir amerikan argo sözlüğü yer alıyor: http://www.urbandictionary.com/ [tavsiyem, sözüme itimat buyurunuz ve hiç açıp bakmayınız; amacım nefret körüklemek değil; ortada acil bir sorun bulunduğu bilincinin uyanmasına katkıda bulunmak.]

    çağımızın betimleyici dilbilim (descriptive linguistics) anlayışı açısından fevkalade saygın bir girişimdir: nede olsa, dil dillerde yaşar…
    gelgelelim, “turkey” başlığı altındaki anlam ve deyimlerden yana bir araştırma yapmanızı hiç tavsiye etmem. bu sözcüğe halk arasında, başta cinsel konularda olmak üzere, akıl almaz iğrençlikte yananlamlar yakıştırıldığını, sözcüğe türlü sapık ilişkileri ifade eden çok sayıda deyimde yer verildiğini görürsünüz.

    bu anlam ve deyimlerin, “turk” ve “turkish” sözcükleri ile birlikte değerlendirilerek, rum ve ermeni lobileri mensupları tarafından nasıl istismar edildiğini de görürsünüz…

    * * * * *

    katlanılacak bir durum değildir.
    umarım, verdiğim örnekler, “turkey” ve “turkey” sözcüklerinin konuşmada telaffuz ve vurgu gözetilmeksizin tıpatıp aynı olmasının bilinçaltında ne tür oluşumlara yol açtığı konusunda bir fikir vermiş; bilinç düzeyinde yapılan kabasaba şaka ve terbiyesizliklerin de nedenini açıklamış olacaktır. ulusal gurur (bazıları bu kavramı pek hamasi ve dinozorvari bulur!) bir yana, uluslararası ilişkilerde psikoloji ve sosyal psikoloji açısından da önemli bir mesele olduğu kanaatindeyim. isimler önemlidir; karşımızdaki kişi hakkında oluşturduğumuz önyargıların ilk basamak nedenleri arasında yer alırlar. cevriye hanımın mutlu, saadet hanımın mutsuz, kâmil beyin çocuksu, munis beyin kavgacı olması pek bir şaşırtır bizi…

    yalnızca karşımızdaki kişi hakkında mı? kendimize ilişkin kavramlarımız da, bize verilmiş/verilen ad ve lakablardan fevkalade etkilenir. abdülrezzak yılmaz’ın kendisini genç kızlara “merhaba, ben yılmaz,” şeklinde takdim etmesine hiç mi tanık olmadınız? çocuklarımıza ad koyarken, aslan, kartal, ceylan sevdiğimiz kavramlardır… çocuğuna “hindi” adını verecek bir anababaya ise hiç rastlamadım…
    kimse, ingilizce’deki o terbiyesiz sözcüğün iki anlamının birbirine karıştırılmadığını söylemesin. yok efendim, birisi büyük harfle diğeri küçük harfle yazılıyormuş… yukarda değindiğim gibi, ülkeler coğrafyası okuyacakları yaşlara değin, anglo-amerikan evlatlarının kafasında “hindi” sözcüğünün uyandırdığı tek çağrışım “noel hindisidir”. gerisi laf-ü güzaftır…

    evet, katlanılacak bir durum değildir.

    aslında bütün dillerde, diğer ülke insanlarına yönelik kimisi oldukça sevimli, kimisi yüksek derecede hakaretamiz isim ve sıfatlara rastlanır. biraz araştırınca görülür ki bu konuda türkçemiz belki de en saygılı, en masum olanıdır. (başka alanlardaki lastikli söz ve küfür zenginliğimize rağmen.)
    ne var ki bu tip sözcükler halk arasında yaşar; resmi ve duyarlı zeminlerde asla işitilemez. en azından insanların yüzüne karşı istihza ile kullanılmazlar. ciddi yayınlara veya ders kitaplarına filan girdikleri duyulmamış, görülmemiştir. dünya dillerindeki örnekleri binlerle ölçülebilir. ama, dediğim gibi, bu sözcüklerin hiçbiri resmi dile yolunu bulamaz; daha doğrusu “hate language” başlığı altında sansürlenirler. ingilizce’de kullanılanlardan birkaçını örneklersek; fransızlar için “frog”, ıtalyanlar için “dago” veya “ginzo”, almanlar için “germs”… ama bu kaba argo sözcüklerin hiçbirisi resmi bir ülke adına dönüşmemiş, “frogland”, “dagoland”, “ginzoland”, “germland” gibi sözcükler türetilmemiştir. çin’e “ching chongland”, israil’e “heebieland” veya “kikeland”, arabistan’a “camel-jockeyland”… demiyorlar.

    bize tanınan bu ayrıcalık acaba nereden kaynaklanıyor?

    daha da önemlisi, bu küfür sözcüklerine muhatap olan ülke ve milletlerin bu sözcükleri kabullenip, benimseyip kendileri de kullanmaları düşünülemeyecek bir durumdur. bir amerikalı, olimpiyatlarda ülke kafilesi önünde “gringos” veya “gringoland” levhasının taşınmasına katlanabilir mi? güzellik yarışmalarında, amerikan güzelinin boynunda “miss septic tank”, ingiliz güzelinin boynunda “miss ınselaffe” (almanca, ada maymunu), iskoç güzelinin boynunda “miss ginger-nob”, irlanda güzelinin boynunda “miss paddy” yaftasını görmek mümkün müdür?

    bizlerin bu konudaki duyarsızlığımız affedilebilir mi?

    * * * * *
    neler yapılabilir?

    neler yapılabilir? bir kere, bu rezilliğe bir son verme nezaketini onlardan beklemek abesle iştigal olur. tam tersine, konuyu çok eğlenceli buldukları muhakkak: “germany got hungry, ate turkey fried in grease.”… [“almanya’nın karnı acıktı; yağda kızartılmış hindi yedi.” — macaristan ve yunanistan’ın okunuşları aynı olsa da, hiç olmazsa yazılışları farklı.]
    öncelikle, adamların bize yakıştırdığı bu “adı” bizim de aynen kullanmamıza psikiatride ne ad verilebilir düşünemiyorum. biz “ingiltere” diyoruz diye, onlar da bizimle konuşurken kendi ülkelerini bu şekilde anmıyorlar.

    asla ingilizce’deki o hakaretâmiz sözcüğü kullanmamalı, “türkiye” veya “turkish republic” sözcüklerini kullanmalıyız… (az sonra yeniden savunacağım turkland önerimi saklı tutuyorum.)

    suçun asıl büyüğü kendimizdedir… ilk önemli adım, olimpiyat seremonilerinden güzellik yarışmalarına bize layık görülen bu etiketi kabul etmemek, reddetmektir. bir milyar insanın izlediği olimpiyat kafilemizin önünde ingilizce “turkey” levhasının taşınmasına izin verirsek, kendi ülkemizde tertiplediğimiz bir yarışmada güzelimizin boynuna “bayan hindi” ibaresini asmakta devam edersek, dünya kamuoyunu nasıl suçlayabiliriz ki…

    örneğin, the associated press 2002 yılında ındianapolis dünya basketbol şampiyonasında lübnan’ı yenerek ikinci tura kalan “turkey” ekibinin taraftarlarıyla birlikte o gece bir “turkeyfest” eğlencesinde nasıl eğlendiklerini şöyle anlatıyordu:

    “after saturday’s victory over lebanon clinched a second-round berth for turkey, the team headed downtown with the fans for “turkeyfest,” an outdoor party that went on well into the night. [“turkeyfest” = son yıllarda yaygınlaşan şükran günü eğlence partileri]

    hani olur da anlamayız diye, ap ajansı sözcüğü büyük harfle yazmayı da ihmal etmemiş… ama sonuçta “turkeyfest” eğlencesini düzenleyenler bizim kökenlilerdir ve yaranmağa çalışan bir azınlık ezikliği içinde olduklarının çarpıcı bir örneğidir.
    yada, kültür ve turizm bakanlığı kendi bastırdığı güzelim broşürlerde ülkemizin adını ingilizce amblemle temsil etmeğe devam ederse, kendimizden başka kimi suçlayabiliriz ki?… tabii ki, münhasıran şimdiki bakan bey ile ilgili olarak söylemiyorum; bunun günahı onun üstüne değil — ama bugüne değin gelenlerin yolunda devam ederse, o da bu hataya iştirak etmiş olur.

    biliyorsunuz, benim önerim ve uygulamam turkland sözcüğü yönünde. bunu bir önceki yazımda da duyurmuştum. aşağıda yeniden savunacağım. sonuçta, ülkemizin adını değiştirmiyoruz. “ingilizce’deki adını” değiştirme çabası gösteriyoruz.

    öncelikle bizlerin günlük dilde fertler olarak zorlayacağımız değişim, zamanla, devletler arası hukuk vs. ingilizce metinlere de girmeğe başlayacaktır. dışişlerindeki muhterem diplomatlarımızın ustalığına ve konuyu önemseyip asılmalarına bağlı…

    tutar mı?
    walla, “buş’a dedim ki… bleyir’e dedim ki…” cakasıyla konuşabilecek bir konumda ben olsam, “kodum mu oturttururdum”!!

    herneyse… önemli olan, öncelikle bilinçlenmek, görüş birliğine varmak ve hazırlıklarımızı yapmaktır. ulusalcı ve haysiyyetli bir siyasal irade döneminde, ister elimizi öperek ister homurdana homurdana, bugünkü o utanmaz istihzayı uygun şekilde ortalıktan yoketmeyi bileceklerdir…
    * * * * *

    ———land örneğinde ülke adları:

    england, finland, greenland, ıreland, (the) netherlands, new zealand, poland, scotland, swaziland, switzerland, thailand…

    hele de bizatihi kendileri: england, scotland, ıreland…

    bir yanlış anlaşılma olmaması için tekrar ediyorum: burada teklif edilen, ülkemizin kendi dilimizdeki adının değiştirilmesi değil, ingilizce’deki adının değiştirme çabasıdır.

    esasen, iskandinav dillerinde, “turkland” sözcüğü mevcuttur ve yadırganmamaktadır. isveç kökenli olduğunu sandığım popüler bir bilgisayar oyununda, eski osmanlı coğrafyasının adı “turkland” dır… türkiye’ye tur düzenleyen bir avustralya turizm şirketinin adı “turkland” dır ve avustralya’da yaygın tanınan bir şirkettir…

    ama en önemlisi, “turkland” önerisinin, duyarlı yurttaşlarımız arasında giderek yaygınlık kazandığına ve gururla kullanıldığına gerek birinci elden gerek bağımsız kaynaklardan tanık oluyorum. sanılandan çok daha kısa bir süre içinde bu konuda bir bilinç patlaması yaşanacağından ve sonuç alınacağından kuşkum yok.
    * * * * *

    turkland

    okunuşu:

    /tö:k-lınd/ (brit)
    /törk-lınd/ (usa)

    vurgulu okunuşu:

    /tö:k-lænd/ (brit)
    /törk-lænd/ (usa)

    * * * * *

    gerekçemi üstünkörü okuyup anlamamış olanlar için tekrarlıyorum:

    “republic of türkiye” önerisi, ingilizce yazıda “ü” harfi olmaması ve ayrıca ses benzerliği dolayısıyla asla tutmayacaktır. devrim, tam devrim olmak zorundadır. ayrıca, yüz milyonlarca klavyeye “ü” harfini bizim hatırımız için ekleyecek değiller. uluslararası ilişkiler elyazısı ile yürümüyor…

    “turkiye”, “turchia” veya “turkia”, bir sesbirim daha eklemeleri hasebiyle daha uygun çözümlerdir. fakat bunlar da ingilizce anadil konuşanlar için yeterince çarpıcı veya çekici olmayacak, çoğunluk farkedilmeyecek ve devrim niteliği taşımayacaklardır.

    “—land” soneki, ingilizce’ye maledilemez. hint-avrupa kökenlerinden insanlığın ortak diline armağan edilmiş bir ülke adı sonekidir. “deutschland über alles” deyiminin almanlara verdiği gururu, iskoçya’dan swaziland’a çok çeşitli ülke halkları da birebir hissedebiliyor.

    bu bakımdan, ülkenin uluslararası toplumdaki adı olarak “turkland” sözcüğünü “ingilizce’ye teslimiyet” olarak görenlere hayretle bakıyorum. “turkiye”, “turchia” veya “turkia”… itirazım yok; yeter ki mevcut rezilliğe bir son verilsin. ama, tutmayacak bir duaya âmin dememi beklemeyiniz.
    turkland

    uluslararası terminolojiye uygun olduğu kadar, bize yakışır, ahenkli ve heybetli bir kelimedir…

    o görkemli “a turk” ve “turks” sözcüklerinin yanıbaşına yakışacak bir güzelleme, bir koçaklamadır “turkland” sözcüğü…

    düşününüz, sınırlarımıza koyacağımız “hoşgeldiniz” sözünün kalplerde uyandıracağı dikkatli saygıyı:

    welcome to turkland…

    türk ülkesine hoşgeldiniz…
    türklerin ülkesine hoşgeldiniz…
    türk topraklarına hoşgeldiniz…
    türklerin topraklarına hoşgeldiniz…

    doç. dr. yalçın izbul
    (hacettepe üniv. eski öğr. üyesi)
hesabın var mı? giriş yap