• yaklaşık bi iki ay önce geç bi saatte hava almak için caddeye çıktım. hiç uykum yoktu, muhtemelen de sabahlayacaktım. bu yüzden yeni açılmış olan starbucks'ın önünden geçerken geri dönüp bi burayı göreyim dedim. kahve havasına girdim o saatte nedense.

    starbucks'ta her zaman fındıklı latte içerim. tam siparişi verecekken kasayı kapattıklarını söyledi tezgah arkasındaki çalışan. "aa öyle mi" derken devam etti, "ama dilerseniz filtre kahve verebilirim" dedi. "neden olmasın" dedim. kahveyi hazırladı, parayı uzattım "bu bizden" dedi. toparlanmaya devam etti. çıktım dışardaki masanın birine oturdum. ufak ufak yudumladım kahvemi.

    başka çalışanlar da var tabi. onlar da dışardaki masaları falan kaldırıyorlar. kahvemi yarıladım nerdeyse, başka gelenler de oldu. onlar da kahvelerini alıp dışarı oturdular benim gibi. çalışanlar da ufak ufak toparlanmaya devam ediyorlar. yanlış hatırlıyor olabilirim ama saat bir falandı galiba. kahvemi bitirip döndüm eve.

    starbucks'ın bugünkü konumuna gelmesinin onlarca sebebi olabilir. fakat bunlardan bir tanesi müşteri memnuniyeti. bana veya benden sonrakilere kasa kapalı maalesef diyip yollayabilirlerdi. hayır öyle yapmadılar. ellerinde olan imkanları kullandılar. iyi bir tecrübe ile oradan ayrılmamı sağladılar. hizmet sektörünün en büyük gerekliliklerin biri bu konu bence günümüzde.

    olay starbucks değil tabi burda. izin verirseniz konuyla ilgili başka bir hikaye daha anlatacağım. bu olay da yaklaşık bi ay önce falan yaşandı. efendim "pirinç vida" almak için perşembe pazarına gittim. bilen bilir, bilmeyenler için ise şöyle söyleyim istanbul'da vidayı burdan alırsın.

    baya bi adet alacağım içinde tek tek gezmeye başladım çevre dükkanları. en sonunda beni bi abiye yönlendirdiler. "varsa varsa onda bulursun, onda yoksa başka kimsede bulamazsın" dediler.

    aradım buldum bu adamı. dükkan abartmıyorum maksimum iki metrekare. anlattım durumu. "çok alıcam bunlardan, ama bugün almayacağım. şimdi bana numune lazım. 20-30 çeşit pirinç malulü ürün almak istiyorum. hepsinin ücretini vereyim, bana şundan üçer, bundan beşer tane verin size zahmet" dedim. abi adam satmadı malı. karar ver öyle gel dedi. numune veremem dedi. parasını vereyim dedim. olmaz dedi. "e kaç tane almak lazım en az" dedim. işte şundan 200, bundan 500 tane dedi. bu da benim işime gelmiyordu. adamla 20 dakika sohbet ettikten sonra başka yerler aramaya devam ettim. fakat artık 20. dükkana falan girmiştim. bu iş böyle olmayacak ben en iyisi bunları alibaba'dan söyleyim dedim.

    eve geldim. sonradan aklıma geldi. ya bauhaus'da sanki pirinç ürün vardı bi de orda şansımı deneyim dedim. gittim bauhaus'a bi baktım aradığım ürünlerin çoğu var. abartmayım, yaklaşık bir buçuk/iki saat standın önünde vakit geçirdim. aklıma takılan soruları ordaki görevliye sordum. not aldım. fiyatlarına baktım tekrar tekrar. fotoğraf çektim. işimi gördüm yani. perşembe pazarındaki abiyle arasındaki fiyat farkı belki de çarpı on. ama farketmez. mal çok daha kaliteli, çin'de üretilmiş olmasına rağmen. diğeri yerli malıydı, kalitesizdi. bauhaus'tan almaya karar verdim.

    bu kadar anlattım. ne demek istiyorum?

    hani diyorlar ya yerel esnaf kan ağlıyor, bilmem büyük mağazalar şöyle, bilmem büyük firmalar böyle. sen de adam gibi davran sen de büyük firma ol.

    hepsi öyledir demiyorum ama başımıza ne geliyorsa bu yerel esnaftan geliyor. konumuza dönecek olursak barın sahibi facebook'ta bi açıklama yayınlamış. güzel güzel anlatmış kendi açısından. bi bar sahibi/çalışanı olmamış olsaydı haklıydı belki de. o bara gelen insanlar senin kaşına gözüne gelmiyorlar. bekledikleri bi hizmet var, onu almaya geliyorlar.

    anlaması gereken şey şu: oraya gelen müşteriler senin arkadaşın değil. sana arkadaş gibi davranmak zorunda değiller. ama sen işletme olduğun için müşteriyi memnun etmek zorundasın. sanki normal bir şeymiş gibi "ben tatile gidince de kapatıyorum" falan demiş. biz senin evine gelmiyoruz ki neden evine geliyomuşuz gibi davranıyosun? oraya gelen müşteri kendini evinde gibi hissetmeli.

    müşteri her zaman haklıdır diye bi laf var. bunu boşuna söylememişler. bar sahibi/çalışanı olarak tek gayen insanları oradan mutlu ayırmak olmalı. 10 yıldır aynı yeri işlettiğini falan yazmış. 10 yılda müşteri mennuniyetini aynı sektörde çalışan biri olarak öğrenememiş olman kötü.

    ne yapılmalıydı?

    kapatmaya yakın müşterileri son bir kez gezip, kapanma saatine yaklaştıklarını, başka bir istekleri olup olmadığını sorması lazımdı. müşteriye erken gel diyemezsin bu seni ilgilendirmez. son bi bira daha istiyorsa verirsin. müşteriye ne yapacağını söyleyemezsin.

    normal ilişkilerde bile bu durum sıkıntılıyken, hizmet aldığın yerin personeli tarafından söylenmiş olması yeterince itici. bu olay dışında genel olarak müşterilerin mutlu olabilir. fakat yarısı memnun, yarısı diil, bi kısmı mutlu bi kısmı dayak yemiş olmaması lazım. herkes aynı hizmeti alması lazım ve her zaman, her şartta aynı hizmeti almış olması lazım.

    alkollü mekanlarda böyle ısrarcı müşterilerin olması normal. kaldıramıyorsan başka iş yap. hizmet sektörü kolay değil. onlarca insanla uğraşman gerekiyor.

    mekan sahibi durumun neden kontrolden çıktığı anlayamamış. pazarlamada şöyle bi konu va: negatif bir yorum, pozitif bir yoruma göre beş kat daha fazla çabuk yayılır. kimse zaten olması gerektiği gibi olan bişiyi hatırlamaz. ama negatif bi tecrübeyi kolay unutmaz ve unutturmazlar. konuşmaya devam ederler.

    müşteriyi memnun etmek için büyük bir firma olmaya gerek yok. sonuçta büyük firmaların hizmetlerini de orada çalışan insanlar veriyor. bunun kalabalık olmakla alakası yok. bi şeyi iyi yapmakla ya da kötü yapmakla alakası var. u2 kötü bir pubsın, mevzu bundan ibaret.
  • sırf ısmarladıktan sonra bardağı bir dakika içinde önümüze koyuyor diye aşırı artist tavırlara girebilen bir adamın idare ettiği bardır. birasını beklemeden almak isteyen tatlı bir kıza siktir çekip "eğer biranı hemen almak istiyorsan iki sokak ötede hemen vereni var oraya git" lafını etmiştir. o hatunun, senin belki düstur edindiğin "guinness içme-içirme doktrini"'ni bilmesi gerekmiyor. efendi gibi mevzudan bahseder, "bu zıkkımı daha lezzetli bir şekilde tüketmek istiyorsan biraz beklersin" dersin.

    sadece bu kadar mı? tabi ki hayır! yine %90'ının yani 10 metrekaresinin dolu olduğu bir gün içeri girip efendi gibi biramızı alıp yudumlamaya başlamıştık. oturacak masa yoktu. bir masa nisbeten boştu ve oturanlar arkasını dönmüş başka masadakiler ile sohbet ediyorlardı. biz de götümüz havada kalmak suretiyle tabanı en fazla 12 santimetrekarelik yer kaplayan bardaklarımızı o masaya koymuştuk ki mekanın pek sıcak, hoşsohbet hikmet abisi fırçayı kaydı: "o masa dolu arkadaşlar biralarınızı alın". eyvallah dedik hadi adamlar sorun çıkartır diye bizi uyarmış olsun. 5 dakika sonra, meşhur masa boşalmadan 30 saniye önce 3-4 kişilik bir turist grubu geldi ve sipariş vermek için bara geçtiler. masa boşalınca biz de oraya yönelmiştik ki yine pek sıcak kanlı hikmet gardaşımız "arkadaşlar o masaya şu arkadaşlar oturacak siz şuraya geçin isterseniz" gibisinden bir laf edip bizi kapının yanını gösterdi. içimden dedim senin turist arkadaşlarını da seni de muck muck.

    ee bitti mi? yine hayır! önceden gittiğim bir başka seferde de önceden çaldığı bir şarkıyı tarif edip çalmasını rica ettiğimde "burada ben ne açarsam o çalar" diye bir laf etti. bu tavır bazı jargonlarda hangi kelime ile tarif edilir bildiniz değil mi?

    velhasılı kelam irish pub konseptine hayran olsam da o mekana bir daha gitmeyeceğim. ha ben gitmiyorum diye bir şey kaybedecek değil o ayrı, zira turist arkadaşları gereğince kazandırıyordur kendisine. hayır sen 30 yıllık, kültürü oturmuş, karakteri oluşmuş, kalıplaşmış bir mekanın sahibi olsan anlayacağım afranı tafranı da 3-5 senelik barınla niye insanlara öyle itici davranıyorsun hikmetçiğim? "bizim bir tarzımız var" demenin çok çeşitli yolları da var haberin ola. ayrıca hiç irlandaya gitmemiş irish kültürü sevdalısı bir insan olabilir mi yahu? o kadar para kırıyorsun iskandinav(ekleme: mekana çok fazla danimarkalı geldiğine şahit olduğum için yazılmıştır.) dostlarından, git bir gez gör.

    ekleme: (bkz: 7 aralik 2017 u2 istanbul irish pub açıklaması) bu giriyi yazdığımdan beri bir daha hiç gitmediğim mekandı. sanırım bir daha da hiç gitmeyeceğim.
  • vakti zamanında bir arkadaşımla birlikte bu mekana gitme gafletinde bulunduk maalesef.
    kendisinin açıklaması beni hiç tatmin etmedi zira 1 içkiden sonra 2'nciye sipariş ettiğimizde arkadaşlar misafirlerim gelecek başka zaman diyen bir tiptir kendisi.
    burada hikmet abimiz şöyle, hikmet abimiz böyle diyenleri anlamıyorum.
    ne zamandan beri çifte standart savunucusu oldunuz.
    arkadaşları gelip içki içecekler diye mekan boşaltmak nedir.

    kendisinin yerine ilk kez gitmemizden ve tanımadığımızdan mütevellit ''nasıl bir mekan burası müşteri kovmak nedir'' diye biraz çıkıştığımızda işimize bakmamız gerektiğini, mekanın kendisinin olduğunu istediği zaman çıkarabileceğini söyledi.
    çıktık bizde bir daha da gitmedik.

    dayak yiyen kız haklı demiyorum belki de yalan söylüyor olabilirler.
    ancak başımıza gelenlerden biliyoruz.
  • dayak yiyen kadının siyasi görüşü sebebiyle "dayağı sonuna kadar hak etmiş" diyen insan ile tecavüze uğrayan kadına "mini etek giymeseymiş", "gece sokakta ne işi var" diyen kesinlikle aynı yobazdır!

    allah hepinizin belasını versin
  • eski kafe frappe'nin yerinde acilmis irish pub. ancak musterisine degil nazik, olmasi gerektigi gibi yani duzgun davranmayi dahi bilmeyen bir irish pub. talihsizliklerin mekani. frappe'nin kapandigi yil ilkokula baslayan genc sozluk yazarlarinin pek sevdigi hikmet abi'si mi onu bilemiyorum ancak barda kasaya bakan, genc irisininden oldukca halice sahsiyet musterilerine cok rahatlikla, gerine gerine "o zaman ne isiniz var burada, gidin" gibi manasiz laflar edebilen biri. sebebi ise "u2'dan baska bir sey caliyor musunuz hic? " gibi bir soru. istanbul iste; her seyin oldugu ama hicbir seyin tam olmadigi bir yer. bir anda guinness, irish pub, sicak ortam, irlanda muzikleri gibi cocuksu dusuncelerle sevinebilir cosabilir ancak bir saniye sonra mekanin agasi tosun pasa'dan gelen yakisiksiz ve de ucuz davranisla saskinlik icerisinde uzaklasirsiniz. kisacasi isminde hayranlikla irlanda gecen ama o pek sevilen irlanda ruhunu tasimayan, icimizdeki irlandalinin ise zerre gorulmedigi yer. veya metaforik irlanda referanslari ile gidersek, u2 istanbul irish pub isimli mekan bir irlandali olsa, en fazla kralice ve birlesik krallik'a bagliliklarini gostermek icin belfast 'in hala baski altindaki katolik mahallerinden orange walk'a katilmis vaziyette gecerek gosteris pesindeki "unionist" olur, cumhuriyetci falls road 'ta bobby sands duvar resimlerini yapan degil. george best hic degil.
  • bundan 2 sene evvel yolumun düştüğü ve küfrederek ayrıldığım mekandı burası.bugün böyle bir olayla anılması da hiç şaşırtıcı değildir.

    mekan sahibi hikmet denilen götoş her tarafından kompleks akan ezik ve başarısız bir adam.

    arkadaşımla otururken direkt bize salça olup mekanı nereden bulduğumuzu niye geldiğimizi sormuştu.sonra da oraya türklerin gelmesini istemediğinden bahsetmişti.biz iplemeyip kendi aramızda muhabbete devam edince çok fazla ingiliz,irlandalı arkadaşı olduğundan onlarla mutlu olduğundan hayatta biz köleler gibi hiçbir işe bağlanmadığından ve beş altı metrekare mekanda ne kadar özgür bir insan olduğundan(!) bahsetmişti yine.

    hatta onu ziyarete gelen arkadaşı(mekanda toplam dört kişiydik) bana mesleğimle ilgili bir durumu danışmak istediğinde sürekli lafımı kesmiş kendisinin de bu meslekten arkadaşları olduğunu ve bizim komple sorunlu insanlar olduğumuzu söylemişti.arkadaşıyla konuşmamızdan dolayı olay çıkarması ihtimalini gördüğümüzden biz yine kendi aramızda muhabbete devam edelim dediğimizde ısrarlı tacizlerini de sürdürmeyi ihmal etmedi.

    gecenin finalinde sonradan mekana gelen bir ingiliz grubun hayalarını yalamakla meşguldü gayet keyifli bir şekilde.

    sana son bir çift lafım var niğdeli hikmet; yapmaya kastığın o irlanda aksanını beceremiyorsun ve her tarafından kompleks akıyor.biz o gün orada kendi aramızda muhabbet etmekten hoşlanan insanlar olmasaydık senin o sikik sataşmalarını ego kokan iğnelemelerini götüne sokmayı bilirdik.

    iyi ki kendin gibi insanlara denk gelmişsin de layığını bulmuşsun.*
  • mekana bir iki irlanda ya da britanya bayrağı asıp ingiltere premier ligi maçlarını yayınlamakla "irish pub" olduğunu düşünen sorunlu bir insanın işlettiği mekan.

    arkadaşım, irish pub açmışsın "last call" kültüründen haberin yok.

    irlanda'ya git bakalım herhangi bir barda last call demeden bar kapatılıyor mu? olay çıkartırlar, linç ederler adamı. adamların kültürünü öğrenmeden ne haddine senin açtığın mekana "irish pub" diye isim koyman?

    bu arada bir yazar mekan sahibi arkadaşının açıklamasından tatmin olduğunu söylemiş. ona ithafen; senin arkadaş demir sopalardan bahsetmeyi unutmuş!
    hastaneden alınan darp raporunda demir sopa(!) yazıyor da uyandırayım dedim.
    tabii ama şahsen ben tatmin oldum, vallahi bravo.

    uzun lafın kısası böyle mekanlara taviz vermeyelim.

    son olarak; en kısa sürede kapatılmasını dilediğim gereksiz işletme.
  • birisi illa irish pub'a gideceksiniz, james joyce irish pub'a gidin diyerek orayı salık vermiş, gözlerime inanamıyorum...

    önerecek başka yer mi kalmadı???

    james joyce irish pub içinde nargile içenleri ile, neredeyse tamamı araplardan oluşan hayat kadını ve benzeri zerzavat müşterileri ile, sürekli çalınan arap müziği ve gece geç saatte göbek atarak dağılan kalabalığıyla pek bir salık verilebilecek mekandır.

    joyce'un kemiklerini sızlatacak bu mekan, kanımca yeryüzündeki en abes irish pub olarak sosyolojik incelemeye tabi tutacak kişiler dışında kimseye tavsiye edilemez.
  • bir defa da bu yavşak kitle beni şaşırtsın. bir orospu evladı kalkıp bir kadını dövüyor ondan hallice olan yavşaklarda kalkıp güzelleme yapıyor. umarım siz yavşakların tamamının başına gelir buna benzer olaylar.
  • son birkaç senedir çokça bu mekanın önünden geçtim, 90'ların sonlarından beri 4 senelik şehirdışı eğitim dönemim dışında zamanımın büyük çoğunluğu beyoğlu bölgesinde geçmiştir.

    avrupa ve özellikle irish kültürüne ilgi duyan birisi olarak bu mekan bende hep bir soru işareti olarak kaldı. her defasında tamam bu kez şans verelim derken farklı bir sinerji ile buraya girmekten vazgeçtik.

    yalnız bir keresinde o demir kapıyı açıp içeri göz attığımda 2+1 evlerin sadece +1'inden ibaret, küçücük bir mekan gördüm. kalabalık olmasından ve sosyalleşme arzusu içerisinde de olmadığımdan yine şans vermeyip james joyce'un kollarına attım kendimi.

    şimdi buradaki yorumları okuyunca hem şaşırdım hem de eğer ki otursaydım benzer olumsuz tavırlarla karşılaşma ihtimalinden kurtulduğum için sevindim.

    teşekkürler sözlük...
hesabın var mı? giriş yap