• "demokritos, sıkıntı, yoksulluk, yalnızlık içinde uzun yaşamış. fakat demokritos sıklıkla uzun yaşamanın, gerçekte uzun ölmek olduğunu söylemiştir." serol teber - melankoli normal bir anomali

    "hizmet yasası. uzun yaşamak isteyen her varlık başkalarına hizmet etmek zorundadır." hermann hesse - doğu'ya yolculuk

    (bkz: uzun yaşamanın sırları)
  • geçen hafta yalıkavak'ta gittiğim bir meyhanede, şarkıya ara verilerek, "bugün bilmem kim hanımın 90. yaş günü, kendisine uzun yıllar, sağlıklı yaşlar diliyoruz" denmesiyle ayağa kalkıp alkışlara teşekkür eden bir hanım gördüm. ama ne hanımmmm. ışıl ışıl, dimdik, güleç. buludlaaar, pambık gibi buludlaaardan daha beyaz dişleriyle gülümserken etrafa, açılmaya karar verdim. ortam sakinleşince ve ilgi ondan erol evgin'in oğluna geçince (adını unuttum adamın iyi mi. birinin oğlu olmak böylesi bir isimsizliğin sebebi olabilir mi? halbuki sesi güzel bana kalırsa, tipi de fena değil, tamam bi' yaşar değil ama serdar ortaç'tan da hallice...dünya görüşü de iyiyse...neden tanıtamadı ki kendini bizlere...neyse, bunu sonra tartışırız dedim kendime) avıma odaklandım. ah benim sevdalı başım, ah benim şair telaşım, ah bu benim başımın belası açılma kalkışmalarım...çingenenin tekinin masadaki brezilyalı'ya kaktırdığı güllerden bir tanesini araklayarak 90'lık çıtırın masasına uzadım.

    - (sırıtarak ve heyecanla) merhabalar, yeni yaşınız kutlu olsuuun. oturabilir miyim?
    - (gülümseyerek) çok teşekkür ederim, elbette, buyrun.
    - gerçek yaşınız mı?
    - anlamadım?
    - (iltifat ettiğimi sanarak) hiç 90 değilsiniz gibi, sanki sizden on yıllar önce doğmuş da ölmüş ablanızın nüfus cüzdanını sizin için kullanmışlar gibi..(ah bu benim patavatsızlığım)
    - babam askerdi. tarihlere, gerçeklere çok önem verirdi. böyle bir şey mümkün değil ama demek istediğinizi anladım. teşekkür ederim yeniden (uuu kız çok zeki, latif, şirin; hem kitap kurdu hem bir ahu). yaş dediğiniz rakamlardan ibaret. ben 90 olduğuma sizin kadar şaşırmıyorum mesela.
    - 90 olmanız değil, 90'ınızda bu kadar pürüzsüz olmanız çok şaşırttı beni. ne sağladı bunu cidden merak ediyorum.

    masadaki hatunlardan biri "o, 60 yıldır bekar" dedi ve meyhaneyi inlete inlete güldük. 3 çocuğu varmış. eşi ölmüş genç yaşında. bizimki de ne aşka inanırmış ne erkeklere...eşine de aşık değilmiş zaten. aslında romantikmiş ama işte, bizim anlayamayacağımız bir romantizmmiş bu. konu derin, hatunlar kıkır kıkır. baktım geyik uzayacak, benim ağız yayılacak, gidesim gelmeyecek bir yerlere; kalktım, masama geldim. sonra da gece boyunca bunu düşündüm.

    aşksız onca yıl. insana ışıltı veren, onu güzelleştiren, hayata bağlayan aşk değil miydi yahu? erol evgin'in oğlu "gözlerimde gözlerinin izi olmasa, bir de cana can katan sevdan olmasa" demişken hem de...uzun yaşamak denildiğinde aşkları akla gelen alobar ile kudra'ya kaldırmışken kadehi...bu kadar uzun yaşayıp, aşksızlıktan kurumamak. hâlâ iltifat alabilmek, hâlâ eğlenebilmek, hâlâ yaşamak...kabul edemiyorum bir türlü, bu nasıl yaşamak?
  • gereksizdir.
  • insan ömrü, şu an yaşadığımız 21. yüzyılda zaten oldukça uzamıştır.
    orta çağdan 1900'lü yılların başına kadar insan ömrü yaklaşık 30 yıldı, 1900'lerin ortalarında 45 yıla yükseldi. günümüzde insan ömrü ortalama olarak 70 yaşın üzerinde.
    bu rakamlar ileride değişirmi bilmiyorum ama bakıma muhtaç olmadan yaşlanmanın bir yolu bulunmadan uzun yaşamak sosyolojik ve ekonomik açıdan faydalı olacak gibi görünmemektedir.
  • sağlıklı olmadıktan sonra hiçbir anlamı ve zevki yoktur. belli bir süre sonra işkenceye döner. ölsem de kurtulsam dedirtir.
  • kulağa iyi geliyor ama ricky gervais'in dediklerin de aklımda dolanıyor bir yandan "uzun yaşamak için fazla kasmayın 10 yıl daha yaşayıp ne yapacaksınız hayatınızın son 10 yılı en boktan 10 yılıdır dolayısıyla fazla ş'apmamak, zamanı gelince geberip gitmek lazım."

    bu da kulağa iyi geliyor açıkcası
  • kişi için fazlaca hastalıkla uğraşmak eziyet oluyor. bir de etrafa olan eziyet var.

    babaannem doksan beş yaşında. hastalıklar arttı haliyle. babam her gün peşinde. yemekler alıp götürüyor, ilaçlarını yazıp veriyor. bir yerine bir şey olduğunda doktor doktor gezdiriyor. beş kardeşler ama öbürlerinden pek hayır yok.

    "evladı tabi ki koşturacak." diyoruz. koşturuluyor da. ama bir de bunun öteki yüzü var. babam altmış dört yaşında. artık kendi hastalıkları var. biz desek çalışıyoruz, yokuz. olsak da babam kimseden bir şey istemez. kendi halleder. kimseye uydurmaz kendini.

    neyse sonuç olarak, babam da iyice yıprandı. strese bağlı olarak gül hastalığı azdı iyice, bel ağrıları arttı. laf anlatmaktan sesi kısılıyor bazen de.yaşlı insanlarla uğraşmak zor olduğu için sinirsel olarak da tükeniyor kişi.

    aşırı uzun yaşamak çok da iyi bir şey değil bence.
hesabın var mı? giriş yap