21 entry daha
  • geçen hafta yalıkavak'ta gittiğim bir meyhanede, şarkıya ara verilerek, "bugün bilmem kim hanımın 90. yaş günü, kendisine uzun yıllar, sağlıklı yaşlar diliyoruz" denmesiyle ayağa kalkıp alkışlara teşekkür eden bir hanım gördüm. ama ne hanımmmm. ışıl ışıl, dimdik, güleç. buludlaaar, pambık gibi buludlaaardan daha beyaz dişleriyle gülümserken etrafa, açılmaya karar verdim. ortam sakinleşince ve ilgi ondan erol evgin'in oğluna geçince (adını unuttum adamın iyi mi. birinin oğlu olmak böylesi bir isimsizliğin sebebi olabilir mi? halbuki sesi güzel bana kalırsa, tipi de fena değil, tamam bi' yaşar değil ama serdar ortaç'tan da hallice...dünya görüşü de iyiyse...neden tanıtamadı ki kendini bizlere...neyse, bunu sonra tartışırız dedim kendime) avıma odaklandım. ah benim sevdalı başım, ah benim şair telaşım, ah bu benim başımın belası açılma kalkışmalarım...çingenenin tekinin masadaki brezilyalı'ya kaktırdığı güllerden bir tanesini araklayarak 90'lık çıtırın masasına uzadım.

    - (sırıtarak ve heyecanla) merhabalar, yeni yaşınız kutlu olsuuun. oturabilir miyim?
    - (gülümseyerek) çok teşekkür ederim, elbette, buyrun.
    - gerçek yaşınız mı?
    - anlamadım?
    - (iltifat ettiğimi sanarak) hiç 90 değilsiniz gibi, sanki sizden on yıllar önce doğmuş da ölmüş ablanızın nüfus cüzdanını sizin için kullanmışlar gibi..(ah bu benim patavatsızlığım)
    - babam askerdi. tarihlere, gerçeklere çok önem verirdi. böyle bir şey mümkün değil ama demek istediğinizi anladım. teşekkür ederim yeniden (uuu kız çok zeki, latif, şirin; hem kitap kurdu hem bir ahu). yaş dediğiniz rakamlardan ibaret. ben 90 olduğuma sizin kadar şaşırmıyorum mesela.
    - 90 olmanız değil, 90'ınızda bu kadar pürüzsüz olmanız çok şaşırttı beni. ne sağladı bunu cidden merak ediyorum.

    masadaki hatunlardan biri "o, 60 yıldır bekar" dedi ve meyhaneyi inlete inlete güldük. 3 çocuğu varmış. eşi ölmüş genç yaşında. bizimki de ne aşka inanırmış ne erkeklere...eşine de aşık değilmiş zaten. aslında romantikmiş ama işte, bizim anlayamayacağımız bir romantizmmiş bu. konu derin, hatunlar kıkır kıkır. baktım geyik uzayacak, benim ağız yayılacak, gidesim gelmeyecek bir yerlere; kalktım, masama geldim. sonra da gece boyunca bunu düşündüm.

    aşksız onca yıl. insana ışıltı veren, onu güzelleştiren, hayata bağlayan aşk değil miydi yahu? erol evgin'in oğlu "gözlerimde gözlerinin izi olmasa, bir de cana can katan sevdan olmasa" demişken hem de...uzun yaşamak denildiğinde aşkları akla gelen alobar ile kudra'ya kaldırmışken kadehi...bu kadar uzun yaşayıp, aşksızlıktan kurumamak. hâlâ iltifat alabilmek, hâlâ eğlenebilmek, hâlâ yaşamak...kabul edemiyorum bir türlü, bu nasıl yaşamak?
5 entry daha
hesabın var mı? giriş yap