• yabancı bir film izlerken bilmediğimiz birşey ise imdb falan bakarız, bu film eğer yabancı bir film olsaydı imdb sine bakar ve muhtemelen sade oluşundan ötürü düşük bir imdb alır ve izlemezdik.
    koca bir amaaaaaaaa;
    sade, gerçek, samimi, bizden bir film. bizim bildiğimiz ama uygulayamadığımız, bildiğimiz halde sallamadığımız ne varsa, tokat gibi yapıştırmış bir film, emeğine sağlık abicim. hayatımda izlediğim en güzel filmler arasında değil tamam ama hayatımda izlediğim en samimi ve beni ağlatan en güzel filmlerden biri olmuş. kısacası izleyin kardeşim...
  • verilen mesajlar bazen filmin durmasına neden olsa da, kişisel olarak beğendiğim filmdir. en azından yanlışlar var ve bunlara hayır demezsek devam ederi çok iyi anlatmıştır.

    --- spoiler ---

    babasıyla oturup konuştuğu sahne, seni seviyorum demenin zorluğu, çok doğru bir tespittir. hani insan keşke raporlar karışsaydı demek istiyor, film böyle bitmeseydi diyor ama işte filmde hayat gibi biraz gerçekçi olmuş.

    --- spoiler ---
  • reklamı az yapılıyor bu filmin sanırım o sebeple çok entry yok. benim marmaraforumda gittiğim salon hafta sonu fulldu gerçi.

    hem güldürdü hemde ufaktan ağlattı. sonda acitasyon yerine espiriyle bitirmesi mutlu etti. çok gerçekçiydi gerçi o son dialoglar, çok benzerlerini gerçek hayatta duymuşluğum var.

    film çok akıcıydı ben tamamından çok keyif aldım eline sağlık yapanın.
  • gittim izledim ve beğendim. kimine basit de gelebilir lakin samimi olduğu gerçek, oyuncu kadrosu da epey kaliteli. müfit bey de bence iyi bir oyuncu ve senarist. salonda gördüğüm izleyici sayısı ile buradaki entry sayısı ne yazık ki paralel. türk izleyicisini anlamak gerçekten zor.
  • eğlenceli ve sevimli bir film, özellikle babasına 'baba seni seviyorum' demekte zorlanan müfit beni hüzünlendirmiştir. evet, genelde söylenemiyor.
  • geleceğim için çok önemli iki haberi birden beklediğim bir günde, kafamda deli sorular varken izlediğim güzel film.

    evet inanılmaz bir yapım değil ama oldukça samimi ve keyifli.

    --- spoiler ---

    tüketirken tükenmeyin, harcarken harcanmayın!
    --- spoiler ---
  • emek verilmiş, derdini sakin sakin anlatan filmdir.

    çok kısıtlı gösterime ve izleyiciye ulaşabilmesi üzücü ama şaşırtıcı değil.

    basit bulanlar da bir zahmet bu filmde geçen tüm soruları kendilerine ve kendi hayatlarına yöneltebilmişler mi, önce bir onu düşünsünler.
  • inanılmaz güzel bir müfit can saçıntı filmi. anlayamadığım şey ise sene içinde onca boktan filmin adı anılıp dururken bu kadar tatlı bir filme neden parmak basan olmamış. kaliteli, küfürsüz ve bel altından uzak bir mizah ve dram filminin nasıl çekilebileceği anlatılmış.

    ağlamak olası. eğer ota boka gözü yaşaran biri iseniz bu film izlerken ağlamamak ise imkansız. özellikle babasına "seni seviyorum" demekte çektiği zorluk, sırf söyleyebilmek için döktüğü gözyaşları insanı yıldırım çarpmışa çeviriyor..

    mükemmel bir kadrosu var. zihni göktay, yasemin çonka, onur dilber, kimi ararsan var. ve tabi başrol müfit üstadın.

    hikâyesi çook etkileyici. müfit abimiz ömrünün son demlerinde olduğunu öğrenince hatıraları tazelemek, kırdığı kalpleri tamir etmek, söyleyemediklerini haykırmak, kısacası ölmeden evvel yapması gereken şeyleri yerine getirmek üzere harekete geçiyor. ve film bu süreci sunuyor bizlere.

    uykularınızı kaçırması olası, mükemmel bir film...

    doğan cüceloğlu'nun benzer bir konuşmasını okumuştum seneler seneler öncesinde. şuraya yapıştırayım:

    doğan cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:
    ben: arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
    katılımcılardan biri: allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.
    b: ne güzel! peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar
    insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? cevap neredeyse
    otomatik olarak çıkar:
    k: ölüm.
    b: gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan tek
    şeydir. doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama bundan
    sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. diğer hiç biri insanların tümünün
    başına gelmeyecektir. peki, madem öleceğimiz garanti, bu benim ölümcül bir
    hastalığım olduğunu göstermez mi?
    katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. öleceğim belli
    ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. şu şekilde devam
    ederim:
    peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
    k:hayır
    b:şu saniye içinde olma olasılığı var mı?
    k:var.
    b:yarın?
    k:evet.
    b: 30 yıl sonra?
    k: olabilir.
    b: peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini bili yor musunuz?
    mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden biliyorsunuz? sınıf
    sessizce dinlemeye devam eder. çünkü genellikle yaşama böyle hiç
    bakmamışlardır. sözümü sürdürürüm:
    b: peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah evden
    çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir?
    var mıdır böyle bir garanti?
    k: yoktur hocam.
    b: peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve
    evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
    katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.
    k: hocam konuyu değiştirsek?
    b: ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam edelim
    bence. peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam birlikte
    olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu bilseydiniz, o zamanı
    aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz?
    yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
    k: kesinlikle çok farklı geçerdi hocam.
    b: şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın, gözlerinizi
    kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde bıraktıklarınızdan birinin
    gerçekten öleceğini düşünün, dün akşamınızı nasıl geçirirdiniz? aynı
    iletişim mi olurdu? onunla aynı konuları mı konuşurdunuz? aynı konular,
    tartışma ya da gerginlik konusu yaratır mıydı? yoksa önemsiz hale mi
    gelirdi? bu sabah evden çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? onun
    boynuna sarılmakta tereddüt eder miydiniz? çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı
    vakit ayırırdınız? ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni
    gerçekten çok seviyorum"
    demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? onun ölecek olması sizin ona
    duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? burada bazı katılımcıların
    ağladığı olur. belli ki dün akşam yaptıklarından bir kısmının ne kadar
    anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
    b: şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar
    gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda karşımızdakinin
    varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini kırdım, ama zaman
    içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye kendi kabuğumuza çekilip
    tartışmaları donduruyoruz. yarattığımız kırgınlıkları tamir etme olanağımız
    gerçekten var mı? buna zamanımız gerçekten kaldı mı?
  • '' bu ülkede ortalama insan ömrü 70, resmi emeklilik yaşı 65. kısacası ömür dediğin, yaşamak dediğin çalışmaktan ibaret. sevdiğin işi yaparsan o ömür, o hayat senin için bir ödül olur, şahane bir hayat yaşarsın ama sevmediğin bir işi yaparsan para da kazansan, şöhreti de yakalasan o ömür sana cehennem azabı olur, bu dünyada cehennemi yaşarsın...''
  • nasıl güzeldi kim bilir.

    "hiç öyle ısınmamıştım;
    daldaki vişneye,
    vitrindeki aydınlığa,
    salça kokusuna mutfağımın,
    akan dereye, uçan buluta,
    hiç böyle ısınmamıştım yaşamaya."
hesabın var mı? giriş yap