• mahalleden ayrıldıktan sonra bir daha görüşmediğim çocukluk arkadaşım mehmet, yaklaşık 10 sene sonra bana telefon etti. istanbula askere geleceğini söyledi. ben de onu karşılayıp kışlasına götürmekten memnun olacağımı söyledim ve üç gün sonrasına randevulaştık.

    tek renk, desensiz ve düz kıyafetler tercih ettiğim için çevremden sıklıkla eleştiri aldığım bir dönemdeydim. sanırım adanalı olduğumdan, rengarenk veya desenleri olan kıyafetler hoşuma gitmiyordu fakat eleştirileri de aklımda bir yere not ediyordum. müsait bir zaman kabuğumu kırma girişiminde bulunacaktım.

    geçen üç günün ardından mehmet’le buluştuk; çocukluk anıları, iş-güç, hoş sohbet derken mehmet’i kışlasına götürdüm ve hayırlı tezkereler deyip ayrıldık.

    kendimi kadıköy’de turuncu -hatta tupturuncu- levhasının önünde tiffany mağazasına odaklanmış halde buldum. öyle turuncu bir levhaydı ki bu, gel senin kabuğunu ancak ben kırarım diye bağırıyordu resmen. erkek kıyafetlerinin olduğu 2. kata çıktım ve ben yaşlardaki görevliye meramımı anlattım. adam birkaç ürün çıkardı gösterdi ama hayatta giymeyeceğim tarzda şeyler. “kardeş tamam kabuğumuzu kırıcaz dedik ama adanalıyız sonuçta yani, o kadar da kırmayalım. biraz daha sakin modeller yok mu?” falan diyorum, adam da gülüyor falan tavırlarım hoşuna gidiyor gibi :) adı da furkanmış adamın.

    “ben de adanalıyım” dedi. “adanalı değilim ama ortaokulu adana’da okudum, yüreğir ortaokulunda” dedi.

    ben de yüreğir ortaokulunda okumuştum. hangi yıllarda okuduğunu sordum: 1993-1996

    ben de o yıllarda okumuştum. hangi şubede okuduğunu sordum: 8-f

    ben 8-e’de okumuştum. ama öğlen kışlasına bıraktığım komşumuzun çocuğu mehmet 8-f’de okumuştu. onu tanıyıp tanımadığını sordum: sıra arkadaşıymış üç yıl boyunca.

    daha bir kaç saat önce onunla birlikteydik dedim. yıllar sonra buldu beni, buluştuk, askere gelmiş falan dedim. ben onun komşusu, 8-e’den darkportal dedim.

    dedim ve adam duvara kadar fırlayıp yere çöktü. ellerini kafasının iki yanına alıp anaaammmm diye bağırarak sıçradı. koştu geldi sarıldı. laaayyynnnn diye inleyerek tekrar uzaklaştı. aklını yitirmiş gibi hareketler, bağırtı çağırtı, yerinden çıkan gözler, anlamsız ve biraz korkutucu tuhaf hareketler sergiledi.

    sakinleştikten sonra “eve gidiyoruz” dedi. lan n’oluyo amk, kabuk kırmaya geldiydik tiffanye, ne evi? neden gidiyoruz?

    ben kardeşimle birlikte mahallede insanların çokça geçtiği ve geçerken zorlandığı dere benzeri toprak bir yere kazma kürekle merdiven tarzı bir şey yapmıştık. bunu yaparken mehmet ve yanında bir arkadaşı da yanımıza gelip ne yaptığımızı sormuştu, biz de böyle böyle millet rahat geçsin diye yapıyoruz demiştik. bunlar da etkilenmişti tertemiz kalbimizden :p

    o gün mehmet’in yanındaki çocuk furkanmış. tiffanyde karşıma çıkan adam yani.

    furkan, mehmet’in beni aradığı üç gün önce rüyasında bizi ve o merdiveni görmüş. gece uykusundan uyanmış. karakalem yeteneği varmış bu furkan’ın. kalkmış gecenin bir vakti; dereyi, bizi ve merdiveni çizmiş bir a4 kağıda. onu da çekmecesine koymuş.

    “eve gidiyoruz, o çizimi göstericem sana” diyor, başka da bir şey demiyor.

    müdürden izin aldık, eve gittik ve o çekmece açıldı: vay amk... hakkaten çizmiş la.

    tekrar görüşmedim. ne mehmet’le, ne furkan’la.
  • telefonla arayıp, sorup soruşturup bulamadığım arkadaşın. sahilde güneşlenirken yamaç paraşütüyle yanıma inmesi.
  • bana göre en büyüğü : avusturya-macaristan tahtının varisi ferdinand ve karısının saraybosna'da bir sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi.

    rus destekli bir bosnalı grup, ferdinand'ın arabası ile saraybosna halkını selamlarken, el bombası ve silahlarla saldırmak şeklinde bir suikast planı yaparlar. suikast sonrası eylemciler rusyaya kaçırılacaktır. suikast, el bombasının erken atılması sebebi ile başarısız olur, ferdinand ve karısı yara almadan kurtulurlar ve hemen bölgedeki en yakın idari binaya götürülürler. ancak halktan yaralanan ve ölenler olur.

    idari binada saklanan ferdinand, bu durumu kendisine yediremez ve bir imparator adayı olarak derhal halkın önüne çıkmaya karar verir. bu amaçla, suikast girişimi sırasında halktan yaralıları hastanede ziyaret etmek ister. araba ile hastaneye varmak üzere oldukları sırada şöför , olası bir yeni bomba saldırısı sebebi ile girmesi gereken kavşağı şaşırıp, yanlış sokağa girer... şöför yaptığı hatayı telafi etmek için geri dönmek istediği için durmak zorunda kalır. tam bu durduğu noktada suikast grubundan gavrilo princip, başarısız suikast sonrası kendisini rusyaya kaçıracak adamı beklemektedir. birdenbire karşısında duran arabada bulunan ferdinand ve karısını görür ve silahını çıkarıp ateş eder...
  • üniversite yıllarımda bir gün ankara'dan eskişehir'e giderken otobüste koltukta yan yana oturduğum birisiyle, 2 yıl kadar sonra trenle istanbul'dan ankara'ya giderken yine aynı şekilde koltukta yan yana denk geldik. bir süre birbirimizi nereden hatırladığımızı çıkarmaya çalıştık ve sonra muhabbet esnasında jeton düştü. değişik bir rastlantıydı, oldukça düşük bir ihtimal.
  • abraham lincoln'le john f. kennedy arasındaki benzerlikler silsilesi.

    - lincoln öldükten sonra göreve gelen amerikan başkanı andrew johnson 1808 doğumlu, kennedy öldükten sonra göreve gelen amerikan başkanı lyndon johnson 1908 doğumlu.

    - lincoln kongre seçimini 1846'da kazanıp 1860'da abd başkanı olmuştur. kennedy kongre seçimini 1946'da kazanıp 1960'da başkan olmuştur.

    - lincoln'ün sekreterinin soyadı kennedy, kennedy'nin sekreterinin soyadı lincoln'dür.

    - lincoln oğlu william'ı, kennedy oğlu patrick'i beyaz saray'da kaybetmiştir.

    - iki başkanın da suikast günü cumadır.

    - iki başkan da başlarının arkasında vurularak öldürülmüştür.

    - lincoln'ün katili tiyatrodan kaçıp bir depoda yakalandı. kennedy'nin katili bir depodan kaçıp bir tiyatroda yakalandı.

    - iki başkan da sivil haklar konusunda çalışmıştır. biri köleliği kaldırmış, diğeri siyahilere eşitlik verecek ilk adımları atmıştır.

    - lincoln'ün katili 1839, kennedy'nin katili 1939 doğumludur ve ikisi de mahkemelerinden üç gün önce suikast ile öldürülmüştür.
  • istanbul'da randevum olan doktorun izine çıktığından beni geçici olarak başka doktora devretmesi. şirket tarafından ankara'ya gönderilmem ve randevuya gidememem. devlet dairesinde işimin erken bitmesi. uçak saatine kadar ankara'yı turlamam. randevu saatinde karanfil sokak kalabalığının içinde doktoruma denk gelmem. merhaba dememle doktorun korkması ve bana stalker muamelesi yapması. koşarak kaçan doktorun arkasından bakakalmam.
  • babamın çok sevdiği bir arkadaşı ve annem aynı dönemde hamile kalmış. iki aile çocuklarımızın adını aynı isim koyalım; kız olursa mentollü* erkek olursa başka bir isim koyalım diye sözleşmişler. doğum zamanı gelmiş çocukların ikisi de kız olmuş, ikisinin adı da mentollü olmuş hatta annem epilepsi hastası olduğu için beni çok emzirememiş o arkadaşları emzirmiş. bir nevi süt annem olmuş. biz çocuklar daha birbirini tanıyamadan da aradaki bağlar kopmuş. seneler sonra ben üniveristeye hazırlanırken gittiğim dersanede bu adaşım hatta süt kardeşimle tam 2 sene sıra arkadaşlığı yapmışım. bunu öğrendiğimde ise üniversitedeydim. diğer mentollü annesine facebookta bir şey gösterirken şans eseri babamla olan fotoğrafımı görmüş ve o şekilde olay ortaya çıkmış. gece saat ikide arayıp heyecanlı bir şekilde anlatmıştı. canım adaşım.
  • rüyamda gördüğüm hiç tanımadığım bir insanı, ertesi gün birebir aynı cümlelerle karşımda görmem.
  • 14 milyarlık evrende akp dönemine denk gelmiş olmamız.
  • “ulan kamera nerede, allah’ım nolur bir kamera olsun etrafta, hadi ya, lütfen” diye etrafa baktırır..

    sanıyorum iki sene önceydi, bir yaz akşamüstü.. ev sıcak, yanıyor.. ön taraf güneş gördüğünden, daha da yanıyor.. kalkıp arka odalardan birine geçtim, ama yine yanıyor.. olmadı, balkona çıktım.. yine yanıyor, ama az yanıyor..

    balkon arka tarafta, karşımda yükseekçe bir istinat duvarı, epey de uzak.. belki 70 metre kadar..

    bu yüksek duvarın üzerinde de minik minik, yuvarlak delikler var, ne için bilmiyorum..

    balkonda oturuyorum, masada da dün geceden kalma bir tane kağıt var, not almışım falan.. sıkılıp uçak yaptım onu.. sonra öylesine salladım balkondan..

    hani özenle yaparsın uçmaz bu pezevenkler, ama umursamadan yaparsın da harikalar yaratır ya, öyle güzel süzülüyor, öyle sakin sakin uçuyor ki, izlemek amacında olmamama rağmen izlemeye daldım yolculuğunu..

    bu uçak gittii, gittiii, gittiii.. o minik deliğe resmen park eder gibi öyle bir girdi ki..

    şu meşhur uzaktan basket atışı falan videolarındaki elemanlar gibi ayağa kalkıp haykırmaya başladım.. ama kamera yoktu işte, lanet olsun, yoktu..

    bu da öyle bir anım..

    keşke kamera olsaydı amk..
hesabın var mı? giriş yap