• ne güzel ülkeler yazılmış. ilk gittiğim ülke iran. daha sonra mısır. diğerlerini saymıyorum. şansıma sokayım.

    edit: gelen mesajlar 3'e ayrılıyor.
    1- hak veren mesajlar.
    2- iran ve mısır hakkında bilgi isteyenler.
    3- "iran edebiyatından haberin var mı yeaah" diyenler. ilk 2 grubu geçiyorum ama 3. gruptakiler çok salaksınız. ben iran edebiyatına laf mı söylemişim? bu 2 ülkeye de iş sebebiyle gittim ve gezme fırsatım olmadı maalesef. elbette güzel yerleri vardır. misal mısıra 2 sefer gittim ama gize'yi, keops'u göremedim. mısır'ı ayrı tutuyorum, iskenderiye çok güzel bir şehirdi. müthiş balıklar yedim. iran'da ise sadece tahran'ı gördüm. tam bir keşmekeş hakim şehirde, trafik rezalet, beyaz çoraplı polislerin ortalıkta leş gibi üniformalarla dolaştığı pis bir şehir. şimdi iran edebiyatı diyenlere geliyorum. duyanda sanki o edebiyatçılar, şairler sokakta dolaşıyor, parkta seni kucağına oturtup şiir okuyor sanacak. ulan ben şehirden bahsediyorum, aklımda görmek istediğim mesela prag gibi viyana gibi lucerne gibi budapeşte gibi şehirler var, tahran yerine onları tercih ederdim. keşke iran'ı rahat rahat gezebilseydim severdim ama imkanım yoktu ve sevmedim, sevemedim. sen git sev banane.
  • iran. askerde sınır taşını geçmiştim.
  • (bkz: suriye)

    edit: ne var arkadaşlar gerçek mi diye sorup durmayın herkes ailecek paris’e, prag’a gidecek değil ya biz de ailecek suriye’ye gitmiştik.
  • en samimi duygularımla yazıyorum 33 yaşındayım ve cevabım yok.
    babamın alın teriyle aldığı bir yazlık var, üniversitenin tatil dönemlerinde hep oraya gittim. hem kolayıma geliyordu hem de maddi anlamda üniversite dönemlerimde geçim sıkıntısından para biriktiremedim. sizler gibi maceracı yapım yok, otostoplarla sıfır tl ile avrupayı gezelim.

    mezun olduk iyi bir iş falan derken evlendik çoluk çocuğa karıştık.
    yani anlayacağınız vakit varken para, para varken vakit yoktu. belki ben öyle sanıyordum.

    gel gelelim şimdilere. özgürlüğün aslında istediği şeyi yapabilmek için hayatı zorlamak gerektiğini bu corona sürecinde anladım. türkiye sınırları içerisinde gitmek istediğim yerleri listeledim sırasıyla buraları gezip aralara en az on ülke sığdıracağım kırk yaşıma girmeden.
  • sovyetler yeni dagilmis, rusya.. 1990-91 filan. yasim var yani biraz, sozluk teyzesiyim.

    cocuktum, babam cok korkuttu bizi. moskova'da tek goz bir ev kiralamis, orada calisiyor, biz de annemle ziyarete gidicez. o kadar kucugum ki kendi pasaportum yok, annemin pasaportuna yazmislar beni, ama yine de az cok hatirlayacak yaslardaydim.

    babam cok tembihlemisti, sakin gerekmedikce turkce konusmayin, mumkun oldugunca goz temasi kurmayin insanlarla, ozellikle polis filan varsa dikkat cekmeden uzaklasin... ben kucucuk cocugum, bana tembihlenen "yere bak, konusma, gulme, ses cikarma, dikkat cekme". aslinda bunlarin hepsinin temelindeki uyari "yabanci oldugunu belli etme". cunku acayip bir aclik vardi o zaman ulkede, ozellikle polis sirf rusvet kopartmak icin senin basina bela sarabilirdi. uzun sure oyle baktik biz rus polisine. hala da pek sevimsizdir rus polisi ama o zamanlar baskaydi.

    fakat bu deneyim, cocukluktan beri bende iz birakti elbet. hep gergin oldum yurtdisinda, hangi ulkeye gidersem gideyim, hep bir "cok gerekmedikce agzini acma, yabanci oldugunu belli etme' psikolojisiyle gezdim yabanci ulkeleri.

    en son yeni zelanda'ya geldim, hala burada yasiyorum ama senelerce burada da cantamda pasaportla gezdim. kimliksiz yakalanmak korkusu cocukluktan, komunist rusya'dan icime isledigi icin. bir gun hep yabanci (yeni zelandali olmayan) arkadaslarla otururken lafi acildi, hic kimse benim gibi paranoyak gibi pasaportunu surekli ustunde tasimiyormus ki.. "deli misin kizim, yeni zelanda burasi, ne olacak en fazla?" dediler de kendime geldim kac yil sonra.
  • beni yıllar öncesine götürdü, aklımda bugünkü gibi canlı kalan ve bir çok şeyi ilk kez yaşadığım için eşsiz olan anılara...

    sene 1978. thy’nin boeing 727’sine o meşhur kendinden merdivenli kuyruk kapısından binmiştik. uçak havalandığında, heidi’nin serilip yattığı bulutları görünce, kardeşimle çok heyecanlanmıştık.

    berlin schönefeld havalimanı doğu almanya topraklarındaydı. o zamanlar almanya resmen işgal altındaydı ve thy ingiliz egemenliğindeki tegel’e inemiyordu. tegel’den türkiye’ye daha sonra defalarca uçtuğumuz “dan air“in seferleri vardı.

    schönefeld’den batı berlin’e ulaşmak için yolcular önce doğu almanya gümrüğünden geçiyor, sonrasında otobüslerle batı berlin’e naklediliyordu.

    gümrükte, doğu alman polisi, takım elbiseli, bıyıklı, esmer bir yolcudan, tek bagajı olan bond çantayı açmasını istedi. çanta açılınca, içinde mis gibi kokan taze sivri biber ve tarla domatesinden başka bir şey olmadığını gördüm.

    babam bizi otel odamıza yerleştirip, yiyecek bir şeyler almak için çıktı. yarım saat sonra, kollarında küçük bir koli ve gülümseyen yüzüyle kapıda belirdi. çavdar ekmeği, gouda peyniri, patates cipsi ve muz getirmişti.

    o güne kadar anamur muzundan başka muz görmemiştik, o da pahalı olduğu için biz çocukların damağında lüks bir lezzetti. dolayısıyla, o kocaman chiquita muzları görünce kardeşimle gözlerimize inanamadık.

    ve berlin duvarı... okulum wilhelmsruher damm üzerinde, duvarın hemen yakınındaydı. sınıf penceremden 4 sene boyunca, küçük dünyamın sınırı olarak gördüm onu.

    bunları neden anlattım... şimdi doğu almanya yok, berlin duvarı insanların koleksiyonlarında birer taş parçası, dan air artık uçmuyor, ilk göz ağrım 727’ler gökyüzünden yavaş yavaş silindi ve artık uçakların kuyruk altında merdivenli kapısı yok.

    hatta, gurbete giderken, bir çanta dolusu biber ve domatesten değerli eşyası olmayan başka kimseye de bir daha rastlamadım ve muz görünce çılgınca sevinen çocuklara.
  • millet ne ülkelere gitmiş kıskandım valla.

    ben önce ırak’a sonra suriye’ye gitmiştim, oralar nasıl diye soran olduğunda iyiyim yeaaa sıtarbakstayım diyordum, halbuki konteynerde götü kara çaydanlıkla çay demliyordum.
  • elazığ.
    bence gayet yabancı.
  • (bkz: gana)

    iş için hindistanlı müteahhitler 2 tane usta ve tercüman olarak beni istedi.
    patronlar bi gün ofise geldim, bilet aldık sen afrika'ya gidiyosun dedi. lan ben daha malkara'ya, keşan'a gitmemiş adamım.
    iyi gideyim dedim.

    gittim traş filan oldum işte büyük bi bavul filan aldım. hazırlandım.
    kaldığım eve de bir hafta önce taşınmıştım. arkadaşa ben gidiyorum haftaya görüşürüz dedim, bize kuymaklık peynir getirsene demişti. ben trabzon'a değil afrika'ya gidiyorum aq diyince bi şaşırdı, peki diyip incik boncuk istedi.

    yolda giderken davetiye mektuplarının çıktısı vardı onları unutmuşum az kalsın sıçıyodum.

    ustayla havalimanında buluştuk. free shopa girdim. o milliyetçi adamdaki siyasi dönüşümü gördüm. amınakoyim bu fiyatlar ne lan filan diye ufak bi amok koşusu yaptı içerde.

    uçağa bindik, gidiyoruz muhabbet filan hosteslerle. ee daha önce nerelere gittin, gitmedim ki amk ilk defa buraya gidiyorum. şark hizmeti gibi sahra altı'na gidiyorum dedim.

    sicilya'yı sahra çölünü filan net hatırlıyorum.
    sahra çölünü geçerken çoğu insana belki çok sıkıcı gelebilir ben bi yaklaşık 1-2 saat salak gibi izlemiştim. çocukken evde ayaklarımı sallayarak okuduğum atlas'taki kocaman sahra çölü.

    https://i.hizliresim.com/vqn5dq.jpg

    sonra bir indik muazzam bir sıcak. 40 derece filan. ben 30 derecede işaret fişeğiyle yardım isteyen biriyim normalde, karadenizliyiz, beyaz ten var, ama sıcakla aramız yok.
    uçaktan indim, sıcak yüzünden uçağa geri kaçsam mı diye bi düşündüm.

    vize kontrolünde herkes geçti, bir endonezyalıyla, bizim usta ve ben kaldık.

    mesele rüşvetmiş.
    biz de ilyas salman saflığındayız. paso x-ray cihazından geçiyoruz.
    ulan 5-6 kez geçtik bizim uçaktan kimse kalmadı.
    bi görevli geldi yazık bunlar mal herhalde anlamadı diyip bizi odaya çekti.
    barcelona-juve maçı vardı ufak tv'de ben maçı izlemeye başladım.

    adam bir sorun var x-ray'den geçerken dedi.
    sorun ne dedik, para işareti yaptı.
    biz de önce 1 paket parliament verdik. [dünya'nın en az sigara içilen ülkesiymiş nerden bilelim aq - https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-44315054]

    daha sonra usta sen bi dur ben halledicem dedi.
    çıkardı adama 20 lira verdi. [o zamanlar 2016 - 1 türk lirası 1,4 gana cedisi filandı, şu an 1 türk lirası 0,72 gana cedisi...]

    adam yemedi tabi. dolar yok mu dedi. dolar var ama doları veremeyiz. başka bir kıta başka insanlar, daha henüz telefonumuzun interneti yok, sim'i yok. yok yok amınakoyim.

    usta gitti bavulu açtı, al dedi 3 paket parliament bizi bırak gidelim dedi adama türkçe.

    hafif kilolu orta yaş üstü chp'li ilkokul öğretmeni teyzesine benzeyen bi görevli, parliamentleri bize geri verdi, parayı da geri verdi, hadi siktirin gidin geçin bakışı atıp bizi vize ofisine yönlendirdi.

    işlemleri hallettik dışarıda bizi alıcak elemanları beklerken yanıma siyahi bi eleman yaklaştı.

    hoşgeldiniz, nasılsınız, harika görünüyorsunuz [7 saat yolculukta yamulmuşuz] size yardımcı olabilirim, korkmayın güvenli bi ülkedesiniz, biz türkleri çok severiz vs diyip en sonunda bi sandviç varsa verir misin dedi, biz de uçakta sormuştuk ilk bir kaç gün yemeklere alışma devresinde ishal olmayalım diye fazla sandviçler varmış, kahvaltılık almıştık. buyur alabilirsin bi tane dedim.

    o ara bizim hindistanlı mühendisin arabası gözüktü dışarıda.
    aman allahım, anında kapıdan beliren bir mükremin gibiydi. arabayı bizden sandviç isteyen siyahi elemanın üzerine sürdü hafiften siktirin gidin lan burdan der gibi.

    bavulları alıp arabaya attık.

    bitmişti ve rahatlamıştık. harika bir uyku ve yemekle beraber öküz gibi uyuyacaktık.
    camı açtım, sigarayı yaktım, başımı arkaya attım, bir nefes aldım.

    afrika'daydım.

    o sigarayı hemen atar mısın ceza yemek istemiyorum dedi mühendis...
  • sovyet sosyalist cumhuriyetler birliği
    sscb

    aslında tam bir yurt dışı ziyaret olduğu söylenemez, doğu karadeniz gezimiz sırasında, babam sınır noktasında görevli sovyet askerleri ile konuşur. askerlerler beni alıp sınırın öbür tarafına geçirirler ve bayrak direklerinin altında benimle poz verirler, babam da fotoğraf çeker. ama teknik olarak sınırı geçip, sovyetler birliğinde bulundum.
hesabın var mı? giriş yap