• hemen klasikleri belirtip konuya gecelim;
    -ilk 3 ay cok eglencelidir, yeni seyler gorulur.
    -6. ayda artik yalnizligin dibine vurursun.
    -1. yilda herkesten nefret edersin cunku kulturleri seni anlamaya yetmez.

    bundan sonra ya geri donersin ya da tecavuzden zevk almaya bakarsin. donmek ideolojim acisindan bir opsiyon olmadigi icin zevk almaya karar verdim. git gide kendimde bazi degisiklikler gordum ki pek hosuma gitmese de artik benim bir parcamdi bu farkliliklar. ne mi oldu? hemen sayalim;

    -oglenleri tandir yerine basit sandvicler yiyordum ve koymamaya baslamisti bu durum.
    -dolabimda en az iki cesit domuz eti oldugunu farkettim. ki ben domuz eti hic sevmedigimi sanirdim.
    -toplu tasima araclarina binmekten cekinmiyor, binerken sofore durdugu icin tesekkur ediyordum. (tren haric)
    -araba kullanmiyor, motosiklet kullaniyordum. hatta bisikletten bile zevk almaya basladim. (turkiyede sadece cocuklar biner diye dusunurdum)
    -en son turk televizyonu seyredeli yillar olmustu ve ben bunu su anda farkettim. ahmet cakar'i bile ozlemedigimi farkettim.
    -sokakta biri bana carpinca karsi taraf uzulmesin diye ozur diler olmustum.
    -etraftaki insanlarin yarisinin andaval oldugunu dusunmuyordum artik. hatta herkes benim gibi orta zekaliydi sanki.
    -hava, ruzgar, nem, basinc durumu artik bir gun onceden kontrol edilir olmustu. sabahlari ne giyecegime karar vermiyordum.
    -"yarin ne olacak" diye dusunmez oldum. yarin ne olacagi belliydi. durakta beklerken kamyon altinda kalacak halim yoktu.
    -dart, rugby gibi dandirik seyleri izlemekten zevk alir oldum.
    -hava 20 derece oldugunda nerdeyse anadan uryan gezer olmustum.

    bu maddeler daha uzar gider ama alisamadigim bir sey farkettim bunlari yazarken;
    besiktassizlik.
    sensiz gecen gunlerin...
  • birisi "neredensin?" diye sorduğunda turist gibi "türkiye" demek yerine hiç düşünmeden yaşadığınız mahalle, bölge veya şehrin ismini söylemek.
  • 10 yıldır yurtdışında yaşıyorum. ilk sene zorlanmıştım, ikinci sene daha bir kendime güvenim gelmişti, beşinci seneden sonra da havasına, suyuna, insanlarına, kültürüne tamamen alışmıştım. ama bence yaşadığınız ülkeye gerçekten entegre olduğunuzu gösteren esas kriter, esas soru şudur:

    oranın iç siyaseti sizi geriyor mu germiyor mu?

    zira yurtdışında yaşamaya başlamak aslında tekrardan çocuk olmak gibi bir şey. birileri senin adına karar veriyor, sen de eyvallah diyorsun. zaten oy da veremiyorsun, sana ne siyasetten. ilk iki üç sene hiç oralı gibi hissetmiyorsun, aklın fikrin türkiye siyasetinde oluyor. ama yaşadığın ülkeye kök saldıkça, emek verdikçe, orada kalıcı olabileceğini, çocuklarını orada büyütebileceğini düşünmeye başlayınca işin rengi birden değişiyor. o rahat, uçarı çocukluk hali, o "bana ne lan seçimlerden başkandan senatodan vergi reformundan, ben kendi işime bakarım" rahatlığı bitiveriyor. aynı şekilde muhafazakarlara kıl olmaya başlıyorsun, aynı şekilde gelecek kaygısı duymaya başlıyorsun.

    özetle yaşadığın yere alışmış olmak, oralı gibi olmak, oranın siyasetinin seni sinirlendirmeye başladığı ana tekabül ediyor bence.

    not: amerikaspor.
  • iç monologlarda türkçe'nin yanı sıra ecnebi diller de kullanıldığının fark edildiği an o eşik çoktan aşılmıştır.
  • hayatınız boyunca yanınızda olan tek kişinin kendiniz olduğunun farkına vardığınız ana tekabül eder.

    kendisiyle mutlu olmayanı başka kim/ne mutlu edebilir ki?
  • kesinlikle kisisine, gittiginiz ülkeye, sizin yasiniza, karakterinize falan filana göre degisir. ancak kendi deneyimlerinden ornek verirsek o esik o gittiginiz ülkede oranin yerel diliyle daha önce hic hayal edemediginiz bir sorunu cok da camlari devirmeden cözebiliyorsaniz ve bunu o an hemen degil sonradan farkedip vay aq ben ne yaptim diye kendi kendinize siritiyorsaniz o is bitmistir.

    mesela benim icin ispanya'da kaldigim evdeki dus bataryasinin bozulmasi, benim bu sorunu anlatip icindeki bir parcayi satin alip saticinin yaptigi tarife göre sorunu cözdügüm andir.

    almanya icin ise herhalde 3 saat sadece almanca konusularak gecen is mülakati diyebilirim.
  • 10 dakikadır. yurt dışında bir süre yaşadıktan sonra, türkiye'de (muhtemelen atatürk havalimanı'nda) geçirdiğiniz ilk 10 dakika.
  • dünyada yaşamaya alışma eşiğini atlatabildikten sonra kolay olandır. ya da ben çok depresifim.
  • acikcasi hic alisma esigim olmadi. geldigim ilk gunden itibaren turkiye’de etmedigim kadar rahat ettim. artik ne kadar ulkeden cikmak istemissem...
hesabın var mı? giriş yap