• uluslararası bir kongre için 15 günlüğüne yaklaşık 15 kişilik bir türk grubuyla kuala lumpur'dayız. kongrede türkçe konuşabildiğimiz tek zaman, biraraya gelebildiğimiz akşam toplantıları. her gece de 00.00'den sonra belli bir bölgenin düzenlediği partiler oluyor. işte doğu avrupa partisi, yok uzakdoğu partisi, latin partisi gibi.

    gayet uluslararası bir mecrada 600 civarında bir topluluk olduğumuz için, partilerde de sağlam içiliyor. bir gece partiye inmeden önce türk grubuyla içelim dedik. hazır bir arkadaşımızda latin amerikadan biriyle aynı odada kalıyorken, latin arkadaşımızın içki stoğundan yararlanırız hesabıyla, 1 şişe tekila ve anlamsız şekilde üstüne zubrowka ile gecenin ön hazırlığını yapıyoruz. doğal olarak günün yorgunluğu, o oturumdan ötekine geç, yok ülkeler arası toplantılar yap derken, içilen bu içkiler hepimizi ya da en azından beni tabir yerindeyse ayaklarımı yerden kesiyor ama inatla o partiye gidilecek diyerek, parti salonuna yol alıyoruz.

    derken türk grup içerisinden bir arkadaşla konuşmaya başlıyoruz ve konuşmanın seyri giderek garipleşiyor:

    - goflet, iyi misin sen?
    - i'm fine
    -goflet, istersen seni odana bırakalım
    -no, i said i'm fine. i m going to party now.
    -goflet, neden türkçe cevap vermiyorsun?
    -i m speaking turkish. don't you understand me
    -goflet, ingilizce konuşuyorsun şuan
    -...(garip bir bakışım olmalı o an)
    -cidden
    - how? -i can't speak turkish.noo noo, i don't know what's happenning. ı just can't talk in turkish..i forgot my own language( burada ciddi panik halindeyim, türkçe bile düşünemediğimi hatırlıyorum)
    -ok be calm,
    -why do you speak in english?
    -off goflet, ben ne yaptığımı biliyor muyum?

    ağlamak üzere olan ben
    -bring me two beer , i m sure it will help me...

    ve her şeyden sonra sabah kalktığımda ana dilimde konuşabilmenin rahatlığı içindeydim. işin ilginç tarafı, bir insanın kendi dilinde konuşmayı unutması çok kötü bir durummuş ve nasıl olduğu konusunda tek açıklamam alkol.

    (bkz: alkol bütün kötülüklerin anasıdır)
  • -an icecream please, dedikten sonra,
    -sos olsun mu abla? diye karşılık almak.

    her yerdeyiz. (bkz: brüksel)
  • eyfel kulesi'nde 2. kattan 3. kata çıkmak için sıra beklerken araya ufaktan ufaktan kaynak yapmaya çalışan insanların türk olduğunu görmek. gerçi türk olmasalardı asıl dumur olabilirdi.
  • aa burda ne varmış, şurda bi kale varmış, şu da ne ilginç heykelmiş diye dolaşırken kalabalığın içinden pos bıyıklı, göbekli ve zilzurna sarhoş bir amcanın "şşş gençler, bakın şu karşıdaki adalara gidin, çıplaklar kampı var, çırılçıplak! çırılçıplak!" demesi.

    amcaya sorulması gereken ama sormaya cesaret edemediğimiz sorular:
    1. türk olduğumuzu nerden anladın ?
    2. sabahın 10'unda o kadar ne içtin ?
    3. burada ne işin var (zira adam bildiğin kamyoncular derneği başkanı) ?

    yer (bkz: split) (bkz: hajduk split) (bkz: dalmaçya)
  • temmuz ayının başında cayır cayır yanan barselona sahilinde yürüyen 3 türk arkadaştan tutmosis'in sıcağa dayanamayarak tişörtünü çıkartmak istemesi. sahilin şehrin hemen bitişiğinde olmasından ötürü diğer iki kişinin "olum burası sayfiye yeri değil. şehrin ortasında üstsüz yürünür mü? saçmalama!!" diye tepki göstermesi.
    bu tartışmalar devam ederken yanımızdan sırtında sırt çantası, kafasında şapka ve ayağında parmak arası terlik olan, onun dışında üstünde bez parçası bile olmayan bir abimizin mal mülk meydanda, sallana sallana yürüyüp geçmesi.
    tişörtün çıkartılması.*
  • bir zenci klubunde burak kut-komple tikiyiz calmasi ve ayni gece yabanci kiz avina cikan turk delikanlinin yanasmaya calistigi kizin turk cikmasi.
  • tiflis'te trafikte seyir halindeyken station bir mercedes'in arka caminda "bize her yer trabzon" yazisi gormek, evet bunun ilk anda az dumur eden bir tarafi vardir, sonucta karadeniz ve gurcistan'in yakinligi malum(tiflis'e cok yakin olmasa da kabul edilebilir bir batumi gercegi var). fakat sonra arabanin plakasina dikkat edildiginde asil dumur yasanir, araba alman plakali bir arabadir, 60 yaslarinda bir amcanin yonetiminde.*
  • bundan çoook uzun yıllar önce lise son talebesiyken bizim bir bekar evimiz vardı efendim. alayımızın vakıf üniversitelerine girmesinin yegane nedenidir bu ev. tarihe not düşülsün istedim.

    işte efendim bizim bu evde komün halinde yaşarken en büyük eğlencelerimizden biri insanları telefon ile işletmek, bir takım dini radyolara telefon ile bağlanıp yayını sikip atmak falandı. bir kaset falan doldurmuştuk işletmelerimizle hatta. yaptığımız şeylerin, insanları rahatsız etmenin katıksız eşşolueşşeklik olduğunun bilincinde olarak bu hikayeyi anlatığımı da bilesiniz lütfen.

    çok uzatmayayım, biz yurtiçi işletmelerden sıkılıp yurtdışına açılmaya karar verdik. ingiltere ile başlayıp sonra daha uzaklara dadanmaktı planımız ama gel gör ki ingiltere'de bu işletme denen olay yoktu. bu medeni insanlar teleonu bir şaka aracı olarak kullanmamışlardı hiç. ne desek ciddiye alıyorlardı. ne yapsak komik olmuyordu. bu yaptığımızın mantıksız ve komik olmadığına dair iki cümle yiyorduk sadece en fazla.

    son bir umut londra' da bi numara patlattım, çıkan adamla konuşmaya başladım.

    ben: hello sir, do you mind if i ask you a simple question?
    o: hello, what, what?
    ben: i have got a little dog and his name is bingo.
    o: dog what? repeat please..
    ben. bii ay en ci o bii ay en cii oo. bingo was his neym.
    o: what, please, don't understand me.
    ben: bii ay enci..
    o:sikerim seni de şarkını amkoduumun piçi.

    evet aynen böyle oldu, ben donup kaldım. bir kaç saniye sonra kendime geldim. türkçe konuşmaya başladım. abi dönerciymiş orada. önce çok kızgındı, sonra sakinleşti hatta döner yemeye bile davet etti bizi. gidemedik maalesef, gerçi gitsek de bana sağlam iki tane yapıştırmadan bırakmaz bence.
  • dc metro center'da gecikme nedeni ile 12 dakikadir tren bekliyorum, oradaki iki kiz ile kaynasip sehir ismi oyunu oynamaya basladim "sehir soyle, son harfiyle bir sehir daha soyle vs.". derken turkce konusan 2 kiz dikkatimi cekti.

    sonra tren yaklasti, ben icimden dedim "bunlar simdi kesin kabak gibi millet cikarken girmeye calisir" diye. metro center'da kalabaliktir. tren yaklasti...yaklasti....ta da, bunlar bardak gibi dizildi kapinin oraya. uyaracaktim, "siktir et" dedim trip atarlar tripleriyle mi ugrasacam bir de diye.

    sonra millet bosaltmaya basladi tabii treni, bunlara "okuz" mumalesi yapa yapa. millet trenden disari ciktikca bunlar iceri girmeye calisiyor.

    en cok bizimkiler yapiyor bunu. istanbul'da metro yok sanki.
  • budapeste'de arkadasin beni goturdugu bir kostum partisinde, ev sahibinin babasinin dansoz kiyafeti giymis olmasi. bi de peruk takmis, gobecikler atiyo falan. tey allam. para yapistirasim geldi serefsizim.
hesabın var mı? giriş yap