• lanetli yiyecek. serdar ortaç' ın varolma sebebi. her şey o zeytin yüzünden.
  • 4 kere meclisten geçirilmeye çalışılmasına karşın geçmeyen zeytin dikim alanlarıyla ilgili, zeytin tarlalarının yok edilip maden sahasına çevrilmesini amaçlayan yasa, bu sefer yönetmelik oyunuyla devreye koyuldu. araya da yenilenebilir enerji sahası olacak diye üç beş göz boyama maddesi sıkıştırmışlar. hulasa, koyayım zeytine, bana maden lazım diyor devlet. hem de bunu kanunsuzca, ileri demoğrasiyle yapıyor.

    detayları şurada: http://retailnews.com.tr/…k_zeytinciligi_yok_edecek
  • hayatımın 2 gününü zehir eden neticesinde ise kısa süreli ilişkimizi ebediyete kadar sonlandırdığım yiyecektir.

    bu yiyecek ile benim olayım sevip, sevmeme mevzusunu aşalı çok oluyor. insanlar kimi yemekleri sevmezler, neticesinde ise bu ürünleri tüketmezler. benim zeytin ile olan kavgam bu mertebede değil. ben, çatalım zeytinin bulunduğu kaba değdiğinde bile o çatala dokunamayan bir insanım.

    yahu çatalın suçu ne, tabağın suçu ne ? hiç! ama yine de dokunamıyorum arkadaş.

    üstelik bu hadise zeytin'in görüntüsünden, şeklinden, kokusundan dolayı gerçekleşen bir durum değil. tamamen alternatif tıp yüzünden zeytinden nefret ediyorum.

    küçükken, insanların pigme diye nitelendirebilecekleri boyutlarda bir insandım. yani küçükken çok küçüktüm. lise 1'e geçtikten sonra rabbim dualarımı mı kabul etti, yoksa "lan bu çocuğa da çok yüklendik ha!" mı dedi ne dedi bilmiyorum ama boyum uzamaya, memelerim gelişmeye başladı. ** neyse konumuz bu değil. hatta konumuz lise sonrası da değil.

    neyse;

    yürümeyi, topa vurarak öğrenen bir insan olmamdan dolayı tam bir futbol aşığıyım. küçükken; bu aşkı, sanata meslek olarak dönüştürmeyi düşündüğüm 90'ların orta ve sonlarına denk gelen dönemde; memlekette bırak çim saha, toprak saha dahi zor bulunuyor, bulunan toprak sahaları da a genç takımdan yıldız takıma kadar tüm takım kullanıyordu.

    e anlattık ya, boy kısa pigme gibiyiz buna rağmen futbol oynuyoruz. ilk zamanlarda adı hoca olarak nitelendirilen ama aslında her gece şarap içen amatör kümede bile top koşturmamış adamlar mevzuyu ve yeteneği anlayamayıp sırf derin ciğer ve süratimden dolayı beni sürekli ön libero şeklinde sahaya sürüyorlar. pozisyon gereği top bizim yarı sahada olduğu her yerde de topu kesmek için ben varım.

    her neyse;

    böyle olunca doğal olarak en çok darbeyi ben alıyorum, darbe almayı geçtim. her gün allaha yağmur yağmaması için dua etmek zorunda kalıyorum çünkü yağmur yağdığında a genç takım gece antreman yapıyor, toprak sahanın her tarafında da onların bastıkları yer çukur oluyor, doğal olarak da pigme olan ben o çukurlarda bilek burkulması, diz dönmesi vs.. ne kadar sakatlık var ise yaşıyorum.

    yine günlerden bir gün yağmur yağmış, a genç antremanı yapmış. ben sakatlanacağımı bile bile antremana çıkıyorum.

    açma, germe, ısınma, jog vs.. dedikten sonra başlıyoruz antreman maçına. maçın ortalarına doğru benim ayak, o boşluklardan tekine giriyor ve diz iptal.

    boşluk dediğim ise normal yağmurlu havada toprağa bastığınızda oluşan çukur değil. hayvan oğlu hayvan bilerek çukur mu kazmış n'apmış bilmiyorum. bilica izmitli olsa kesinlikle o yapmıştır derim öyle bir çukur.

    öyle böyle derken acılar içinde kaldırıyorlar beni acile. diz mosmor ve mevcut kalınlığının 3 katı durumunda. sene 93, 94 hadi bilemedin 95 olsun.

    doktor: "biz buna acilde bir şey yapamayız, incinmiş zaten bu." diyor, "doktor bey, beyin veya ayak kötü söz mü söylemiş ? neye veya kime incinmiş ki ?" diyemiyoruz tabi. biz öyle diyemeyince de krem filan veriyor "şimdi gidin pazartesi servise gelin bakalım" diyor. böyle olunca mecbur eve gidiyoruz; ama pazartesine var daha 2 gün. ben acıdan kıvranıyorum o güne kadar da alternatif tıpın faydasını çok gördüğüm için evdekilere bir umut "yine patates filan koysak olmaz mı" diyorum.

    evdekiler patateslik mevzuyu çoktan geçmiş diyorlar.

    bilmeyenler için moraran, burkulan, şişen bir ayağınız var ise: ılık sabunlu suyla yıkayın. daha sonra patatesi (kabuklarını kesip) elma dilim olacak şekilde kestikten sonra ayağa bağlayın, yatın. kalktığınızda ağrı ve morluğun alındığını göreceksiniz.

    öyle böyle derken, bizimkiler yine bir alternatif tıp bilgisi buluyor. zeytin çekirdeğini ayırıp, zeytinle ayağını sarıcaz diyorlar.

    hık mık derken mecbur kalıp kabul ediyorum. o güne kadar zeytinle bir alıp veremediğim yok. tabi evde çokokrem, bal, helva, reçel varken kendisiyle çok nadir muhatap oluyorum.

    bizimkiler, çekirdeklerini ayıklayıp, zeytini sarıyorlar dizime. işte o an fazla muhatap olmadığım zeytinin toplu halde çok fena koktuğunu keşfediyorum.

    öyle böyle 2 gün 3 gece zeytinler o dize bağlı olacak şekilde yaşıyorum. acısını alıyor, yalan yok ama kokusu kendinden iğrendiriyor.

    pazartesi sabahı oluyor zeytinleri atıcaz doğal olarak.

    bandajı bir açıyorlar ki manzara iğrenç ötesi, anlatmam bile mümkün değil. tarif edilemez bir durum.

    evdekilere;
    "tamam, buraya kadarmış. bu bacakla bundan sonra ilişkimi kesiyorum. gidelim kestirelim bu bacağı" diyorum. hani "ben bu arkadaşı sevmedim si.tirsin gitsin" mevzusu var ya aynen öyle. kendi bacağımdan nefret ediyorum. kestiricem artık görmek istemiyorum o kadar iğrenç gözüküyor.

    neyse bizimkiler yıkıyorlar filan hafiften görünümü düzeliyor. en azından ince bir morluk kalıyor. "aa iyi lan tamam hatırladım bu benim bacağımdı kestirmeye gerek yok, kalabilir" diyorum ama zeytinlerin halini gördükten sonra aynı cümleyi onlar için kuramıyorum ve kendisiyle zaten kısa olan muhabbetimizi ebediyete kadar sonlandırıyorum.
  • ağacını gördüğüm zaman kendimi evimde hissediyorum, ne kadar güzel bir şey olduğunu anlatmak adına yeter bence bu.

    geçmişte kendisine atfedilen bütün kutsallıkları, bütün yüceltmeleri sonuna kadar hakediyor.
  • (bkz: #29265059)
  • üzerine tanrinin yemin ettiği bir şey bu. incire, zeytine ve sina dağına andolsun dediği.
    daha ne olsun. kaç bir seyin üzerine yemin edilmiştir başka. hakeder mi deseniz süslenmiş bir zeytine yemin falan edemeyiz biz kullar yeriz billahi. yenir valla. hiç bir şey ve ne ve ne düşünülmeden. yenilir öyle.
    andolsun zeytine ve iyi süslenmişine.
  • dayanıklı ve kolay çoğalan bir ağaç olmasından dolayı eski romalılar zeytin ağacına "vivax oliva" yani, "yedi canlı zeytin" adını takmışlar. gövdesi çökse de kurusa da, köklerinden çıkan sürgünlerden yeniden doğan, canlanan bitki.

    yunanistan'ın aegina adası'ndaki 1800 yıllık zeytin ağacı
  • ömrünü devam ettirebilmek için bir besin maddesi seç deseler tek saniye düşünmem bu siyah zeytin olur. öyle bağımlıyım ki zeytin sevmeyen insan dünya barışını sağlasa gözümde gene kusurlu kalır. bunların yağlıi kalorili olmaları en büyük acım olsa da onsuz olmaz. çikolata, pasta, börek ne gerekiyorsa keserim yeter ki zeytinlerimden ayırmasınlar.
  • yeşil olanı en güzel olan kahvaltılık. ne olursa olsun kahvaltıda zeytin yoksa o kahvaltı değildir bence.
hesabın var mı? giriş yap