• şeker portakalı'nda beş, güneşi uyandıralım'da 11 yaşında, deli fişkek'te ilk gençlik çağlarında olan sarı çiyan:) güneşi uyandıralım'ın son kısımlarında zeca diye de anılır. erken yaşta yaşamaktan vazgeçen küçük louis'in abisidir.
  • zeynep ismine cok yakisan kisaltma.
  • 8 yasinda, baska bir gezegende, kendi halinde yasayan biriydim..
    sayfalar sagdan sola dogru yol bulmaya basladikca ben de fakir ve kalabalik bir ailenin 5 yasindaki ogluna donusmeye baslamistim..edmundo adinda bir dayim , cok sevdigim kucuk kardesim luis vardi artik hayatimda..sasirsam da, minguinho benimle konusuyordu..vucudumda yer eden izler birakan darbeler inip duruyordu ama cocuk safligimla tum acilari unutmami saglayan limonata ve pasta tadi mutlu edebiliyordu beni..
    ve portuga hayatimdan ebediyen ciktiginda dinmek bilmeyen yaslar benim gozlerimden akiyordu..
    omrumun uzunca bir suresinde "sivrisinek" olarak kaldim..
  • deli bir filoloji hocasının kütüphanesinden rastgele seçtiğim bir kitabın içinden fırlayan çocukluk travmam. tanışmamız tam olarak 85 yılının izmir sıcaklarına denk gelir.
  • ezgi sulun (bkz: yolgezer) ve alp tugan dan olusan, her cuma kadikoy arasokak'ta cıkan, insanı melankoliye baglatıp evine yollayan akabinde tum haftasonunun depresif gecmesini saglayan super grup.
  • okula başlamadan önce gizemli bir şekilde kendiliğinden okumayı öğrenen, bu başarısıyla büyükannesini çok şaşırtan, nesnelerle çene çalmayı insanlarla konuşmaya tercih eden, kırılganlığını ve düş kırıklıklarını küçük yaşlarında haşarılık, büyük yaşlarında hovardalıkla telafi etmeye çalışan, kazık kadar adam olduğunda bile hiç olmayacak şeyler için gözlerinin yaşarmasını engelleyemeyen, kendi hüznüyle mutlu olmaya alışmış, bir serseri gibi gezmekten ve yeni limanlar keşfetmekten başka bir isteği bulunmayan, sarışın ve brezilyalı olduğu için aa bu benim lan denilemeyen roman karakteri.
  • şeker portakalı'nı ilk çocukluk yıllarımda biraz da kitap yokluğundan on kereden fazla okumuşumdur. her okuduğumda beni zeze yapabilmesi, kitabın başarısından mıydı yoksa benim çocuk dimağımdan mı bilmiyorum. aynı yıllarda, çok ama çok büyük bir hayranlıkla okunan jules verne serilerinde, hayal gücü ne kadar büyüleyici bir dünyanın kapılarını açsa da; ağabeylik yapmak isteği uyandıranküçük prens, kitap kapağındaki altın sarısı saçları, kuzusu ve gülüyle ne kadar da sevimli ve masum gelse de hiçbirisi zeze kadar mutlu/mutsuz/sinirli/üzgün/aç/haylaz/kirli/masum hissettirmemiştir. kirli bir çocuktur zeze. ne küçük prens gibi harika bir atkısı ve altın sarısı saçları vardır, ne de jules verne romanlarında geçen, iyi kalpli ingiliz bir asilzadedir ve dünta tarihini değiştirecek başarılara sahiptir. en az bizler kadar kirlenmiş; ailesi, en az bizimkilerin bize sinir olduğu kadar zeze'ye sinir olmuş ve hep haksız! yere suçlanmıştır zeze. vasconcelos'un bir zamanların çocukları tarafından hala bu kadar çok seviliyor olmasının nedeni de bir çocuğa karşı kurulabilecek en iyi empatinin (serinin diğer kitaplarında, şeker portakalı'nda olduğu kadar başarılı hissettirmese de) bir kitap aracılığıyla hissettirilmiş olmasına sunulan bir şükrandır belki de. aynı dönemin ünlü kitaplarından bir diğeri olan çocuk kalbindeki çocuklar, derin ve ancak hikayelerde görülebilecek büyük kahramanlıklar içerisine sokulurken, zeze aynı bizim çocukluğumuzda olduğu gibi yaramazlık yapıp, üstünü kirletip, mızmızlanmakta ve anlaşılmamaktan şikayet etmektedir. sona doğru yaklaştıkça altın gibi bir kalbe sahip olmak için; sarı dalgalı saçlara, sürekli söz dinleyen bir çocuğun tertemiz kıyafetlerine ve sevdikleri uğruna destansı fedakarlıklar yapacak bir cesarete sahip olmanın şart olmadığını; sadece birilerini gerçekten sevmenin de yetebileceğini göstermiştir zeze bize.

    edebiyat dünyasının yarattığı en ünlü ama en sıradan kahramanıdır zeze. onda bulacağınız koşulsuz ölümüne bir iyilik ancak istisnadır. ilerki çağlarda anlatılacak destansı bir kahramanlık da bulamazsınız zeze'de. ya da annelerin kendi çocuklarına örnek göstereceği saf bir masumiyet. başka bir gezegenden gelen altın saçlı prens değildir zeze. rus edebiyatı kahramanlarında görülen çalkantılı ve sıradışı bir ruh haline de sahip değildir. herşeyiyle sadece ama sadece bu dünyaya aittir. anadolu'da doğanlarının adına ali denirdi belki ve çelimsiz bir toprak işçisini anlatırdı bu kez vasconcelos, senden benden hiçbir farkı olmayan.
    eğer küçük prens ayhan ışık'ıysa çocukluğumuzun, zeze, sadri alışık'ıdır.

    not: bu yazı, 15 yıl önceki okuma anılarıma dayanarak ve hadi şeker portakalını bir kez daha okuyayım diye elime alıp bir yandan yine aynı şeyleri hissedememek ve bir yandan da hissedersem korkusuyla 2.sayfasında bir daha açmamak üzere kapağını kapattığım bir günün sonunda yazılmıştır. ne şeker portakalı ne de yine çok sevdiğim küçük prens tam detaylı olarak hatırlanamamaktadır. özellikle küçük prens konusunda hassasiyet gösterebilecek "kocamış" çocuklardan şimdiden özür dilerim.
  • yüreği binlerce telaşla dolu, hüznü yalnız, sevgisi ebedi. küçük, ama "o küçük yüreğinde aslında kocaman bir yürek var" denmemesi gereken küçüklerden. küçükken değerli olanlardan ve öyle kalması gerekenlerden.
  • bugün sansürcü zihniyeti önplanda olan hatun kişi, ne yazsam siliyor babacanlar.
  • 20 günlük turuncu şehir kaplanımın, yavrumun evladımın, kedimin ismi.
hesabın var mı? giriş yap