• fatih terim in malik fathi hatasından sonra "istatistik bir bilim değildir" diyerekten yine bizi şaşırtmasına vesile olmuş müsabaka.
  • bir galatasarayli olarak yonetimin beceremedikleriyle, taraftarinin yaptiklariyla, futbolcularinin yapamadiklariyla, teknik kadronun seyrettikleriyle gecen bir 90 dakika izledim. cok gereksizdi.

    bosuna yonetim istifa diye bagirilmasin da. bir ruhsuz gider bir digeri gelir emir abilerden geldigi ve kucukler de piyon gibi uydugu surece. ihtilal gerekiyor artik.
  • biraz geç olcak ama galatasaray ın golunde hakemin çok büyük katkısının olduğu maçtır. mamafih görmeyenler için şimdi anlatamam nası olduğunu çok uzun. moralim de bozuk.
  • bir kez daha izlemediğime pek sevindiğim bir maç (türkiye ligi dışında)
  • olimpiyat stadında artık şampiyonlar ligi maçları oynanmamasına sebep olabilecek bir karşılaşma oldu. belki de sahaya girenlerin asıl amacı buydu. bu da yapılan ayıbı örtmüyor elbette; ama bir sebebi olmasını umuyor insan. tabi böyle taraftarlar oldukça bizim sahalardaki tel örgülerin kaldırılması için yaklaşık bir 250 yıl gerektiğini de görmüş olduk.

    bir de ertem şener'in maçın sunumunu iyi yaptığını düşünüyorum.
  • birçok açıdan moral bozukluğu yaratan maçtır.

    galatasaray'da insanları esas üzen olay, takımın bazı zamanlar dünya devlerini bile kıskandıran, eşsiz benzersiz bir futbol oynarken şalteri indirilmiş gibi bir anda futbol oynayamamaya başlamasıdır. liverpool maçının ikinci yarısı ve bu maçın ilk 20 dakikasında öyle bir futbol oynamıştır ki, haliyle herkes bu oyunun sürekliliğini istemektedir. ligde bu futbolu her maçta 5'er dakika oynasa, karşısında rakipd ayanmayacağı ortadadır. şampiyonlar liginde bu oyunu maçın bütününe yayabilse, yine aynı şekilde dünya devlerini dize getirebileceğini göstermiştir. işte bu noktada herkes bu oyunu oynayabilen bir takımın neden oynayamadığını veya oynamadığını düşünmektedir ve bu nedenle de sinirler gerilmektedir. galatasarayın çok kötü zamanları oldu. hiç futbol oynayamadığı ve umut vadetmediği, taraftarında hiç umut hissetmediği, ama buna rağmen geçici bir dönemdir gelir geçer dediği, oynanamayan futbola da pek tepki göstermediği dönemleri görmüştük. oysa şimdi durum biraz farklı. takım bazen fişek gibi oynuyor. yani bunu yapabilecek yetenekte bir takım var ortada. ama işte sadece bazen oynuyorlar. böyle olunca da tepkilerin boyutu artıyor. elbetteki tepkiler sahaya girmek şeklinde olmamalı, ancak neden bir tepki var sorusunun cevabı, başarısızlıktan öte, takımın yapabileceklerini neden yapmadığı noktasında kilitlenmektedir.
  • öyle bir maç ki hala aynı abuk surat ifadesiyle boş boş bakıyorum etrafa. fırtına gibi başlayan bir galatasaray rüzgarın şiddetini hissettirmesine bile vakit vermeden iki pozisyonu harcıyor arkasından iliç'le golü buluyor. derken bu olimpiyat stadında oynama sevdasının getirileri bir bir hissedilmeye başlanıyor. topu rakip yarı alana taşıyamıyor galatasaray saçma sapan bir rüzgar yüzünden. yarım buçuk pozisyon vererek dayanıyor ilk yarının sonuna kadar. devre arasında moralimiz düzgün. ikinci yarı rüzgarla beraber galatasaray rakip kaleye daha kolay gidecek, rakip yarı alanda pres yapıp zaten rüzgarın bastırdığı rakibi daha da sindirecek diye düşünüyoruz. mondragon'un yaptığı abuk hatayı hakemin de körlüğünden faydalanıp kırmızı kartla sonuçlanmadığı için aklımın bir kenarında tutuyorum. yanımdaki babama dönüp mondragon'un iyi başlamadığı maçlarda dikişi bir türlü tutturamayışını hatırlıyorum şom oğlu şom ağzımla. neyse diyorum ikinci yarı başlasın hele.

    ikinci yarı başlıyor. orta alan ikilisi ayhan ve inamoto'nun uyumu devam ediyor. takımda sırıtan oyuncu yok. moraller yüksek. tüm oyuncular belli bir performansın altına düşmeden ve oyun disiplininden kopmadan oynuyorlar. psv'yi kendi yarı alanında tutup ileri doğru top şişirmeye zorluyoruz. derken o uzun toplardan biri bir türlü galatasaray yarı alanından çıkmayıveriyor, sağ kanada açılıyor kromkamp maçın başından beri arda'yı dövüp kart görmemenin verdiği cesaretle yırtıcı bir şekilde giriyor ceza sahasına. olsun diyoruz açı bir hayli dar. kronkamp vuruyor, mondragon yumurtluyor ben yıkılıyorum. babam "sen söylemiştin" diyor. olsun diyorum daha yarım saat var fakat o da ne? galatasaray'ın geçen sezon 4 0 mağlup olduğu fenerbahçe maçındaki gibi bir anda tüm futbolcular maçı bırakıyorlar. inanmakta güçlük çekiyorum. alt tarafı berabere olmuş skor. rüzgar arkanda saldıracaksın ikinci belki de üçüncü golü bulacaksın çünkü rakipte futbol oynamaya dair en ufak bir emare yok o dakikaya kadar.

    değişiklik lazım diyoruz. motivasyonu artıracak bir değişim lazım diyoruz. kulübeye bakıyoruz. gerets de kör değil. cihanı sağ beke alıp maçın başından beri ileri çıkma hevesinin peşinde koşan sabri'ye istediğini veriyor. necati'nin futbol oynamadığı dönemde biriktirdiği hırsından ve hakan'ın tecrübesinden yararlanmak istiyor. tek bir hata yapıyor o da iliç'i çıkarmak. neyse diyoruz galatasaray yine de bu hamlelerle gereken golü bulur. nitekim tekrar yüklenerek bir köşe vuruşu kazanıyoruz. köşe vuruşunda o an sahada ayağına top gelmemesi için tek dua edilecek adam olan bomboş durumdaki varynen'e geliyor. o da bomboş durumdaki kone'ye bir ara pası atıyor. belki mondi kendine gelmiştir diyoruz fakat hayal kırıklığına uğramamız uzun sürmüyor. ankaragücü maçında da ofsayt diye elini kaldırıp mesleğini unutan mondragon bu sefer yine sağ eli havada, yanından süzülen topa müdahale etmek için kımıldamıyor bile. deliriyorum ama skor tabelası acı söylüyor 2-1 mağlubuz.

    yine de umut var. oyuna giren gol ayakları belki değiştirebilir bir anda kötüye giden yazgıyı. fatih terim'in "ileri top şişirmek lazım" şeklindeki yüzeysel taktiğine umarım kapılmayız diyorum. zira topu aut çizgisinin gerisine yollamak için fazla çaba sarf etmek gerekmiyor. dokunulduğu an dışarı gidiyor top bu saçma sapan rüzgar sayesinde. fakat bir anda göçüp giden moral bir daha yerine gelmiyor. taraftardan da umut yok. zira onlar da kimbilir yine kaç saatlik bir eziyetten sonra ulaştıkları sahada biz televizyon başındakilerden daha sinirliler. maçın göz göre göre hiçbir şey yapmayan bir rakibe teslim edilmesi karşısında bizden çok daha öfkeliler. kendini kontrol yetisi salt o an mutlu olmaya bağlı olan çeşitli organizmalar da bu psikolojik travma karşısında kayıtsız kalmayıp akla hayale gelmeyecek şeyler yapıyorlar sahaya girip. chelsea barcelona maçının yankılarının çok büyük olmasını dileyip dünyanın gözünü bu maça çeviremeyecek kadar meşgul olduğunu hayal ederek teselli bulabiliyoruz anca.

    ali sami yen'de kevgire çevrilebilecek bir psv'nin saçma sapan masallarla makyajlanıp ilk rüzgarda dağılan olimpiyat stadından 3 puanla ayrılmasını izliyorum. onlar da inanamıyorlar. kısa bir film şeridi geçiyor gözlerimin önünden. seyrantepe, rüzgar panelleri, özhan canaydın'ın valiyle birlikte yaptığı taraftar gazlamaları görüntüler birbirine karışıyor.
  • mac boyunca dogru durust hic tezahurat yapmayan, aralarindan sahaya inen andavallari durdurmayan, ustune ustluk takima vermedigi destegi kaleye giren okuze goool diye bogurerek veren uyuz taraftara,
    maci vermek icin her turlu aptalligi yapan kaleciye,
    kosmak nedir unutmus gibi oynayan ruhsuz takima,
    taktik degisikligi nedir bilmeyen, laf olsun diye adam cikarip adam sokan hocaya,
    koskoca galatasaray'i sabri'yle cihan'la sampiyonlari ligi maci oynayacak duruma sokan yonetime

    yaziklar olsun dedirten mac.
  • sinirden suratımda kızarıklıkların oluşmasına ve üstüne benim de ne yaptığımı bilmediğim için onları kazıyarak abarmalarına neden olan maç! maç bile değil ne o bilemiyorum artık! deliriyorum sandığım anlarda iki üç dallama taraftarcığın da sahaya girmesi kanı beynime çıkardı... spikerin de bin defa aynı şeyi söylemesi ve sürekli fatih terim'e yalakalık yapması koltuğu yumruklama nedenimdir.
hesabın var mı? giriş yap