• 21. yüzyılı çekilir kılan durum.
    napıcaz o kuzuları, koyunları amına koyim, götümüze mi sokucaz?
  • 21. yüzyılda bitkileri boğazlayıp, öldürüp yemekten daha da hayvanice olmayan eylemdir.

    ah ah nasıl kıyarsınız o caanım havuçlara, marullara...

    herhalde insanoğlu fotosentez yapmaya başlayınca insani bir yeme biçimine geçecek.
  • insan türünün ikiyüzlülüğünün kötü niyetinden ziyade, aptallığından kaynaklandığını görmemize yarıyor bu tespit.
    sadece empati kurabildiği omurgalı memelileri canlı kabul edip onu öldürmeye acıyan vejetaryenlerin, buğdayın, salatalığın, patatesin yaşam hakkına saygı duymuyor olması size şaşırtıcı gelmiyor olabilir. ancak canlılığa saygı duyulacak ve bunun üzerinden bir fikir hareketi başlatılacaksa, düşünmeye insanın tür olarak konumlandığı yerden başlamak lazım. bizler yaşamak için ihtiyaç duyduğumuz enerjiyi başka canlıları öldürerek elde ediyoruz. yani hayatta kalma mekanizmamız başka canlıların ölümü üzerine kurulu. ve canlılık başka bir entryimde detaylı şekilde anlattığım üzere tek hücreli bir bakteride de, altıyüz kilo bir inekte de aynı kıymette. bunlardan birini öldürmek diğerini öldürmekten daha önemsiz değil.

    sevgilisine bir gül hediye eden adamın öldürdüğü gül fidanının hesabı yapılmazken, ölen koyun için üzülüyorsak bu bizim bilinç olarak halen taş devrini yaşıyor oluşumuzdandır. ya canlılar alemindeki yerimizi kabul edip, vahşi bir hayvan olduğumuzla barışacağız. yahut sadece meyve tüketerek tohumlarını doğaya geri vermek için dışkımızı meralara boşaltacağız. bu ikisinden birini yapamıyorsak ilkel düşünce yapılarımızla modern dünya hayalleri kurmaya devam ederiz.

    özetle koyunu yere yatırıp gırtlağını kesmek ile, salataya koymak için bahçeden maydanoz koparmak arasında bir fark olduğunu düşünüyorsanız sığsınız. doğa ile barışık bir insan türü hayal ediyorsanız varlığınızla çelişki içindesiniz. neden öylesiniz? çünkü biz doğada olabileceğimizden çok daha fazla çoğaldık. vahşi doğanın kendi seçim kriterlerini işlemez hale getirdik. normalde hayatta kalamayacak insan türü mensuplarını teknolojimizle koruduk. bu saniyeden sonra artık doğa ile barışmamız "biz milyarlarca olduk ama hala seni seviyoruz" dememiz mümkün değil. bize benzer bir tüketim biçimini benimseyen köpekbalıklarının popülasyonunun nasıl bir grafik çizdiğini inceleyerek aradaki farkı görmenizi isterim. (besin zincirinin tepesinde olan hayvanların üreme biçimlerini inceleyin. )

    doğa, gücü adaletli dağıtmakla ilgili detaylı mekanizmalar bütünüdür. siz onun dışında yaşayıp ona dost olamazsınız. biz artık bu evrendeki hiç bir canlı türüyle dost değiliz. onları ve bizi var eden sistemin üstüne çıkarak muhtemel ittifakı imkansız hale getirdik. şu andan sonra yapacaklarımızın tamamı doğaya rağmen hayatta kalma mücadelesidir. ve kazanacak taraf da bariz biçimde ortadadır.

    o nedenle tekrar ediyorum. ya olduğun hal ile barış, ya da hiç bir canlının yaşam hakkını gasp etme.

    (bkz: çiçek/@limon kimyon zorro)
    (bkz: canlı/@limon kimyon zorro)
    (bkz: modern dünyada hayvan olduğunu unutan insan)
  • şöyle oluyor:

    hayvanın - büyükbaş olur, küçükbaş olur fark etmez - omurgasının iki yanından hunharca sıyırdığımız lokum kıvamındaki eti şerit şerit kesiyoruz. yoğurt, tuz, rendelenmiş soğan ve isteğe göre kimyon, pul biber ve sair baharata yatırıyoruz. bir kaç saat sonra kendini iyice dağıtmış olan eti alarak imkanlar elveriyorsa mangala, tesis bulunmaması durumunda ise tavaya yatırarak pişiriyoruz.

    bu güzelliğin tadını alan bünye, önümüzdeki yüzyıla kadar başka bişey tüketmez bence.
  • 21. yüzyılı çekilir kılan durum.
    napcaktık la şimdi?
  • et tüketmeyi kuzularla sınırlamamak gerek, evet. bunun atı var, eşeği var, köpeği var; sonra geyiği var, domuzu var, börtü böceği var, maymunu var, beyaz eti var. var da var. hepsini tüketebilenler de var; dini ve benzeri tabularla yemeyenler de. et tüketimi 21. yüzyılda değişik inançlarda, kültürlerde farklılık gösteren bir durumdur.

    köpek yemek islamiyet'te ve musevilik'te haramdır mesela. fransızlar da yemezler köpeklerini; ama bazen atlarını yerler. atlarımızı çok seven biz türkler ineklerimizi yeriz. inekleri kutsal olan hintliler ise köpeklerini yerler bazen. köpek eti başta uzak doğu ülkeleri olmak üzere birçok ülkede tüketilen bir et türüdür. sino-korece'de yeon karakterinin tam çevirisi "pişmiş köpek eti gibi lezzetli"dir. hipokrat'a göre köpek eti kuvvet verirmiş. 21. yüzyılda olmasa da, daha kısa bir süre önce hawaii'de köpek beyni ve kanı da tüketiliyormuş. köpek eti filipinler'de hala kötü şansı yenmek amacıyla tüketiliyor, nijerya'da ise libidoyu artırmak için. ve daha birçok yerde çok lezzetli olduğu için. ayrıca adrenalinin köpek etini daha lezzetli yaptığını düşündükleri için köpekleri asarak, canlı canlı kaynatarak, döverek ya da boğarak pişirmeyi tercih edenler varmış. canlı canlı demişken, canlı maymun lokantası'nı duyanlar ya da youtube'deki maymun beyni yemeyle* ilgili videoları görmüş olanlar bilir: çin'de maymunu masaya canlı olarak getirip sonra beynini afiyetle yiyenler de vardır.

    farklı ülkelerde, farklı şekillerde fazlaca tüketiliyor et. doğal olarak et endüstrisi de her geçen gün katlanarak büyümekte. o kadar hayvan, takdir edersiniz ki milka inekleri gibi mutlu mesut what a wonderful world söyledikleri aile çiftliklerinde yetiştirilip, olabildiğince az acı çektirilerek öldürülmüyor. görmememiz bizi bu yanılgıya düşürmesin. bakım ve kesme koşullarını geçtim, dünya'da birçok hasta hayvan (downer), tedavileri üreticilerin maliyetlerini artırdığı için ölmeye terk ediliyor. işe yaramadıkları için ölmeye terk edilenler sadece hastalıklılar da değil. tavuklar yumurtası için üretilenler ve eti için yetiştirilenler* olmak üzere ikiye ayrılırlar. ingilizce broilers olarak bilinen et tavukları altı hafta gibi bir sürede öldürülür. yumurtlayanların hepsi tabii ki yumurtadan dişi olarak çıkmıyor. peki sadece yumurtası için üretilen bu civcivlerin erkek olanları ne yapılıyor dersiniz? birçoğu büyük konteynerlere atılıyor, elektrikle öldürülüyor. amerika'da yaklaşık 250 milyon civciv bu yüzden yok ediliyor. yumurtlayarak hayatına devam edenlerin durumu, 16-20 hafta yaşasalar da çok iç açıcı değil. bu tavuklar 2-3 hafta 7/24 karanlıkta çok az proteinle tutulur, daha sonra da ışıklar açılır ve yüklü miktarda proteinle beslenmeye başlanırlar. böylece ilkbaharın geldiğini düşünüp yumurtlamaya başlarlar. bu süreç birkaç defa tekrarlanabilir ve böylelikle normal bir ortamda yaşayan tavuğun üretebileceği yumurtanın iki üç katı elde edilebilir. bu arada hindiler de artık cinsel yollarla üremiyorlar, ne kadar doğal değil mi?

    bu kadar hayvan öldürülürken, bir de hayvanların üretimi yapılarak onların soylarının tükenmesinin engellendiğini düşünen bir güruh var. deniz canlıları için de durum farklı değil. bir kilo karides için yirmi altı kilo kadar diğer deniz canlısı öldürülüyor ve denizlere bırakılıyor. aynı şekilde bizim ton balığı olarak bildiğimiz orkinos için 145 tür düzenli olarak öldürülmekte.

    hayvan endüstrisinin zararı sadece hayvanlara değil tabii ki. bu endüstrinin sera etkisi yaratan gazların salımına yaptığı katkı, dünyadaki ulaşım yollarının toplamda yaptığı salımdan %40 daha fazladır. hayvan endüstrisi, antropojenik metanın %37'sinden, nitrous oxidenin %65'inden sorumludur, iki gazın da küresel ısınmaya yaptığı katkı yadsınamayacak kadar yüksektir. yani bu sınai çiftlikler küresel ısınmanın bir numaralı sebebi.

    hayvanlar en az bizim kadar acı çekiyor evet. insanlık olarak biz onları dışlamış olsak da, onların bizim tüketmemiz için var olduklarına inansak da, hepsinin kendilerine özgü bir karakteri de vardır. öyle ya da böyle hepimiz hayvan tüketiyoruz. hiçbir şey hissetmeyen taş gibi bir varlık olmadıklarını bildiğimiz halde onları kullanıyoruz. muhtemelen ilerde, yüzyıllar sonra nasıl ki biz ortaçağ karanlığından tiksiniyorsak, taş devri insanlarını küçümsüyorsak; gelecek nesiller de hayvanları yediğimiz, hatta giydiğimiz için bizleri küçümseyeceklerdir, belki de daha fazlası. tabii biz omnivore olmamızın en doğal şey olduğunu iddia edip, sonra da doğaya haddinden fazla zarar vermeye devam edersek insanlığın geleceği ne kadar gelir; bilemiyorum. görüldüğü gibi, sorun sadece "ıyyyy şirin, minicik kuzuyu nasıl yeriz biz" ya da "nasıl o cesetleri yeriz biz" değil zaten. bu hiçbir şeyi çözmez, bunun yerine hayvan endüstrisinin bize ne kadar zarar verdiğini tartışmamız gerek asıl. bazılarımız midelerini doldururken, bazılarımız da ceplerini dolduruyor. ve maalesef sonumuz yaklaştığında; paranın yenilebilir, etin solunabilir bir şey olmadığını anlamak için çok geç olacak.

    daha önce bkz vermiştim; ama burada verilen bigileri ve çok daha fazlasını jonathan safran foer'in eating animals adlı kitabında bulabilirsiniz. şurada kitapla ilgili bir yazı ve yazarla yapılmış bir röportaj var. şurada da bir big think konuşması var.

    bu arada bütün vejetaryenlerin dünya vejetaryenler günü kutlu olsun.*

    not: sanırım b12 eksikliği albert einstein'e, nikola tesla'ya, leonardo da vinci'ye, lev nikolayeviç tolstoy'a ve daha nicelerine pek tesir etmemiş, hitler'i bilemiyorum.* (bkz: ünlü vejetaryenler/#6729552)
  • 21. yüzyılı çekilir kılan durum.

    napıcaz o kuzuları, koyunları kesmeyelim de besleyelim mi?
  • süper bi olay.

    yüzyılı falan bi tarafımda değil çok afedersin; uzayda koloni de kursak, uranüsün yörüngesine de yerleşsek uygun ortamı bulduğum yerde veririm mangalın gözüne gözüne.. atarım atrikotu, atarım sucuğu, kanadı.. misss. basarım üstüne de ekmeğimi, közlerim biberi yanında da..

    sen cok meraklıysan git fotosentezle yaşa bilader..
  • çok afedersiniz ama, göt ister. millet ekmeğin ucuzuna bile metrelerce sıraya giriyor, sen et tüketmekten bahsediyorsun. evine bir yılda 100 gr et girmeyen yoksul insanlara "hayvanlar tükeniyor, ot, sebze yiyin" diye telkinde bulunmaya kalkarsanız, sizi oracıkta linç ederler; haklı olarak.

    ufak bir not: tıbbi açıdan et tüketimi belli miktarlarda gereklidir, tüketilmemesi gerektiği ifadesinin hiç bir bilimsel dayanağı yoktur. böyle derken oturup bir kuzuyu olduğu gibi çevirin demiyoruz elbette; insan gibi yemek lazım.
  • 21. yüzyılı çekilir kılan durum.
    napıcaz o kuzuları, koyunları amına koyim, müzede mi sergileyecez?
hesabın var mı? giriş yap