• alman imparatoru 3. heinrich'in düzenlediği 3. haçlı seferine venedikliler de bütün deniz kuvvetleri ile katıldılar. ancak bu haçlı seferi kudüs yerine ortodoks bizans’a karşı yapıldı ve 4. haçlı seferi olarak adlandırılır.

    1195’te tahttan indirilen imparatorun oğlu prens aleksios hapisten kaçıp venedik’e gelmiş ve babasının yerine geçmiş olan 3 angelos’a karşı venedikliler ve öbür haçlılardan yardım istemişti. bunun üstüne , haçlı ordusu , kudüs seferinden vazgeçerek , aleksios’un isteğini bizans’ın kendilerine büyük bir para vermesi karşılığında kabul etti. venedikliler de haçlı ordusunun atlarını ve erlerini , para karşılığı bizans önüne taşımayı kabul ettiler . haçlı ordusu 24 haziran 1203’te istanbul’a geldi ve kent 17 temmuz 1203’te haçlıların eline geçti. daha önce tahttan indirilmiş olan imparator yeniden tahta çıkarıldı , oğlu aleksios da , aleksios 4 adı ile ortak imparator ilan edildi. ancak bu durum çok sürmedi , bizanslılar haçlılara vermeyi vaat ettikleri parayı ödemeyince (bkz: kahpe bizans) haçlılar davranışlarını değiştirdiler . önce istanbul önlerinde venedikliler ile öbür haçlılar, bizans imparatorluğu topraklarını aralarında bölüştüren bir anlaşma imzaladılar ; ardından da 13 nisan 1204’te saldırıya geçerek kente girmeyi başardılar .

    üç gün boyunca benzeri görülmemiş bir barbarlıkla istanbul yağmalandı ve insanlar katledildi. ayasofya’da dahil olmak üzere bütün anıtsal yapılar tahrip edildi, yüzlerce yıllık yazma kitaplar yakıldı. birçok değerli bizans eseri avrupa’ya taşındı. haçlılar kente egemen olduktan sonra daha önce mart 1204’te istanbul önlerinde kendi aralarında yaptıkları ve bizans imparatorluğu topraklarının bölüştürülmesi ile ilgili anlaşmaya uygun olarak imparatorluk topraklarını kendi aralarında payettiler. daha sonrada haçlı komutanlarından marki bonifacio di monferratto’yu imparatorluk tahtına çıkardılar . böylece istanbul’da bir katolik latin imparatorluğu kurulmuş oldu. bu imparatorluk da 57 sene ayakta durabildi. daha sonra bizanslılar istanbulu alarak ikinci bizans dönemini başlattılar.
  • istanbul' da yapılmış yağmanın en güzel örneğini görebileceğiniz yer bugünkü sultanahmet meydanı, o dönemdeki adıyla da hipodrom meydanı, fetihten sonraki ismiyle at meydanı' dır. hatta bugün bile meydanın bulunduğu caddenin adı at meydanı caddesi ' dir. hipodrom meydanı' nda malumunuz konstantinapolis' in kuruluş yıllarından kalma eserler vardır. bunlar aslında o dönem meydana ismini veren 100.000 kişi kapasiteli hipodromun merkez noktasını oluşturan eserlerdir. 4.haçlı seferinde çok büyük hasarlar alan bu hipodrom zamanla yok olmuştur. bugün meydanın biraz altında yer alan naklibent sokakda hipodromdan günümüze kalan tek parçayı görebilirsiniz. bugün ise bu devasa 100.000 kişilik hipodromdan kalan bir eser daha var. hipodromda dörtlü oturma düzenine dayalı toplamda 25.000 koltuk vardı lakin, günümüze bu koltuklardan sadece bir tanesi ulaşabilmiştir. o koltuk ise bugün sultanahmet cami' nin bahçesinde sessiz sedasız uzanmaktadır.
    konunun başında bahsettiğim üzere, latinlerin istanbul' a verdiği yıkımın bugün en güzel örneği ise gene bu meydandadır. meydanda yer alan iki dikilitaştan bir tanesi bunun en güzel örneğidir. meydanda yer alan mısır hiyeroglifleri ile süslenmiş, 3.tutmosis' in mezarında getirilen dikili taş değil, diğer bomboş duran, neden oraya dikildiğine dair herhangi bir anlam veremediğiniz, üzerinde koca koca delikleri olan dikilitaş bu yağmanın en güzide örneğidir. efendim, o dikilitaş 4.haçlı istilası' na dek öyle bomboş, çelimsiz ve üzerinde çirkin deliklerle orada duran bir yapı değildi. o dikilitaşın üzeri baştan sonra, dört taraflı biçimde altın ve gümüş kaplıydı. bugün gördüğümüz o delikler de bu altın ve gümüş plakaların taşa tutturulan delikleriydi. nitekim, latinlerin istanbul' da yaptıkları yağmalama esnasında bu dikilitaş anadan doğma biçime getirilmişti. işte, bir gün sultanahmet' de o taşı görüp "be nedir ya?" diye düşünürseniz aklınıza bu bilgilerin gelmesini umarım.
  • 1200-1204 yılları arasında gerçekleşen bir askerî haçlı seferidir. papa ııı. ınnocentius, kudüs'ü kurtarmak maksadıyla; tüm avrupa'yı sefere davet etti ve bu sefer 1202'de venedik'ten başladı. başlangıçta seferin hedefi önce mısır'ı ele geçirmek ve oradan kudüs'e gidip orayıda zaptetmekti. fakat venedik'liler ve yaşlı venedik dükü enrico dandolo bu seferin hedefini değiştirmeyi başardı. haçlılar, istanbul'u kuşatıp zaptettiler. klasik ve orta çağ'ın kültür hazineleriyle dolu olan şehri yakıp talan ettiler. 1204'te kendi orta çağ ve katolik inançlarına uyan latin imparatorluğu'nu kurdular.

    haçlı ordusu'nun istanbul'a yönelişi
    bu yeni seferin, daha önceki haçlı seferlerinden farklı olması öngörülüyordu. önceki haçlı seferleri katolik kilisesi'nin dinsel hiyerarşisi dışında olan devlet idarecisi hükümdarlar ve hükümdarların yakını asiller tarafından komuta edilmişti. bu yeni seferin doğrudan doğruya papalık ve katolik papazların komutasında olması öngörülmekteydi. diğer bir farklılık ise (üçüncü haçlı seferi komutanlarından olan aslan yürekli richard'in önerdiği gibi) müslümanları en zayıf taraflarından vurmaktı. bu zayıf taraf mısır'dı. yapılan plana göre haçlı ordusu, gemilerle mısır'a çıkıp nil deltası'nı ele geçirecekti. böylece mısır bir hristiyan üssüne dönüştürelecekti ve buradan kudüs'e ulaşmak daha kolay olacaktı. hem böylelikle anadolu selçuklu devleti'yle hiç savaşılmayacaktı ve eyyubiler arkadan vurulacaktı.
    seferin katolik kilisesi komutasında yapılması, avrupa hükümdarlarının yaşadığı siyasal sorunlardan dolayı gerçekçi bir fikirdi. nitekim papa'nın yaptığı sefer çağrısına hükümdarlar ve yakınlarından hiç pozitif yanıt gelmedi. ama 1200 yılına kadar sefere katılmak isteyenler sayısı, 35.000 kişilik bir ordu oluşturacak sayıya yükseldi. papa, fiziksel olarak haçlı ordusunu yönetemeyeceği için papa'ya bağlı bir asil bulunmalıydı. papa uygun bir komutan bulmakta gecikmedi. eski kudüs kralı troyes kontu'nun küçük kardeşi, eski fransa kralı vı. louis'nin torunu, ingiliz kralı arslan yürekli richard'ın ve yeni fransa kralı filip august'un yeğeni olan champaigne kontu tibald papa'ya bir haçlı seferi yapmak için başvurmuştu ve bu kişi papa tarafından yeni sefere komutan tayin edildi.
    1201 yılı ilkbaharında paskalya yortusundan sonra, 6 şövalyeden oluşan bir haçlı komuta heyeti venedik'e gittiler ve venedik cumhuriyeti'nin, kuzey italya'da toplanacak haçlı kuvvetlerini nakletmesi için belirli bir ücret karşılığında gemiler sağlamasını teklif ettiler. venedikliler, büyük konseyi topladıktan sonra venedik'in 4.599 şövalye, 9.000 şövalye yamağı, bunların atları, 20.000 piyade ve bütün bu orduya yetecek kadar levazım için gemi sağlanabileceğini fakat bunun için peşin olarak 84.000 gümüş mark nakliye ücreti ödenmesi gerektiğini bildirdiler. ayrıca venedik cumhuriyeti, eğer fethedilen toprakların yarısı kendisine verilirse, kendi tarafından finanse edilecek 50 tam teçhizatlı kadırgadan oluşan bir filoyu da haçlılar komutasına verebileceğini bildirdi. haçlı komuta heyeti, bu şartları kabul edip, bir kontrat imzaladılar ve haçlı kuvvetlerinin kuzey italya'ya gelerek 14 haziran 1202'de venedik'ten mısır'a gitmek üzere hareket etmesini kararlaştırdı. ancak yeni haçlı seferi'nin hedefinin önce mısır'a olacağı, açıklanan anlaşmada sarih olarak belirtilmemişti. çünkü haçlı komuta heyeti bu sefere dinsel çoşku ile katılanların doğrudan doğruya kudüs'e gitmek isteyeceklerini ve mısır'a gitmemekte ısrar edeceklerini düşünmekteydi.

    diğer taraftan venedik'in durumu ve tutumu sorunluydu. venedik cumhuriyeti, haçlı kuvvetlerini nakletmek için belli bir ücret karşılığında büyük bir deniz filosu hazırlamayı ve haçlılar'ı mısır'a göturmeyi kabul etmişti. venedik, ayrıca katkıda bulunmayı vaat etmişti. ayrıca seksenlik ve gözleri görmeyen venedik dükü enrico dandolo yeni haçlu seferine katılıp venedik donanmasına komuta edeceğini san marko katedrali'nde ilan etmişti. fakat bu haçlı seferi hakkında müzakereler yapılırken bir venedik heyeti ve elçisi, venedik için çok karlı olacak bir ticaret anlaşması imzalanmıştı. bu nedenle yapılan anlaşmada haçlı kuvvetlerinin kesin mısır'a gideceğine dair bir madde bulunmaması venedikliler'in işine de gelmekteydi.
    1201 kışında haçlı seferi komutanı seçilen champaigne kontu tibald öldü. yerine deneyimli bir asker olan ı. boniface atandı.

    boniface'in kuzeni swabiyalı filip'in karısı, kardeşi ııı. aleksios angelos tarafından tahtından atılmış olan ıı. isaakios angelos'un kızı irene idi. 1201 kışında boniface, noel yortusu'nu kuzeni ve karısı ile geçirdi. orada, istanbul'dan kaçmış olan ıı. isaakios'un oğlu olan aleksios angelos ile görüştü. bu görüşmelerde haçlı ordusunun kullanılıp bizans imparatorluğu'nun angelos'a verilmesi görüşüldü. boniface ve angelos ayrı ayrı roma'ya gidip papa ııı. ınnocentius'un bu girişime kutsal onayını vermesini sağlamaya çalıştılarsa da papa hiçbir hristiyan'a (bizanslılara bile) hücum edilmemesini boniface'ya açıkca bildirdi.

    haçlı ordusu'nun nakliye sorunu
    venedikliler o yıl ticari faaliyetlerini durdurup gemi yapmaya ve bu gemilere tayfa ile levazım tedarik etmeye koyuldular. haçlılar için venedikliler'in hazırladığı donanmada üç değişik gemi bulunuyordu.

    harp gemileri kadırga şeklinde olup 100 kürekle çekilmekteydi ve düşmanlara hücum amacıyla silah olarak burunlarında su seviyesi üzerinde bulunan metal uçlu bir mahmuz taşımaktaydılar.
    personel çıkartma gemilerinin uzunluğu 30 metre, eni 9 metre ve yüksekliği 12 metre idi. her birinin 100 tayfası bulunmakta ve 600 kişilik piyade gücü taşımak için yapılmışlardı.
    at taşıma gemileri ise atları taşımak için özel askılarla donatılmışlardı. deniz seviyesi altında bulunan bir rampa indirilerek atlı şövalyelerin gemiden hemen çıkıp karada hücuma geçme imkânı bulunmaktaydı.
    venedikliler, şehir surlarını kuşatmada kullanmak için gemilerde taşınabilecek çok sayıda mancınık, rampa ve merdiven inşa etmişlerdi.

    ancak 14 haziran'da 35.000 kişi yerine sadece 12.000 kişilik bir haçlı ordusu venedik'te ki lido adasın'da toplanabilmişti. daha önce bu sefere katılmak isteyen bazı avrupalılar, özellikle venedikliler'e ödenmesi gereken ücreti beğenmeyerek sefere katılmaktan vazgeçmişler; diğer bazı haçlılar'sa, gemi ile mısır'a gitmekten hoşlanmayarak doğrudan doğruya filistin'e gitmek için diğer akdeniz limanlarına gitmiş ve hala haçlılar elinde bulunan akka kalesine yönelmişlerdi.

    haçlılar'ın azlığından dolayı 84.000 gümüş toplanamamıştı. haçlılar'ın başında bulunanlar; hükümdarlar, asiller ve bu sefere gidecek ve yardım etmek isteyecek herkesten paralar topladı ise de toplanan 51.000 gümüş marklık meblağ ordu nakliyat tazminatını karşılamaya yeterli değildi. bunun üzerine venedik dükü enriko dandolo, toplanmış olan askerî güçlerin mısır'a gitmek için yola çıkmadan önce venedik idaresine isyan etmiş olan moglie, trieste ve zara şehirlerine gönderilip bu isyanları bastırması ve bu şehirleri yine venedik idaresi altına vermeleri durumunda gereken nakliye ücretinin büyük bir kısmının karşılanacağını bildirdi. haçlıların mısır'a gittiklerinde elde edecekleri kazançlardan ücretin kalan kısmının ödenebileceğini açıkladı.

    zara ve diğer şehirlerde isyanların bastırılması
    zara adriyatik kıyısında bir katolik şehriydi fakat nüfusunun çoğu italyan asıllı değil slav'dı. o zamana kadar venedik idaresinde bulunan zara şehri 1183 yılında isyan etmişti. şehrin bağımsızlığı ve savunması, papa ve macaristan kralı emerik tarafından garanti edilmişti. halbuki bu iki garantici de dördüncü haçlı seferi'nin idaresine baş çekmekteydiler. papa ııı. ınnocentius yazılı bir protesto göndererek zara'ya hücum edeceklerin aforoz edeceğini bildirdi. toplanan haçlı gücüne katılan bazı kişiler bu girişimi uygunsuz bulup katılmamayı tercih ettiler. fakat toplanan haçlılar'ın çoğu çok önemli bir hedef olan kutsal toprakların ve kudüs'ün tekrar ele geçirmek için bunun bir vasıta olduğuna inanıp zara'ya gitmeyi kabullendiler.

    zara'ya 60 harp gemisi , 50 çıkartma gemisi ve 110 at gemisi ile götürülen haçlı ordusu, zara limanının önünde kurulmuş olan zincir ve diğer yüzer engellerin venedik harp gemileri tarafından etkisizleştirilmesinden sonra, hiç direniş görmeden asker ve harp malzemesi çıkararak şehri zapetti. o zamanki hukuka göre haklı olarak bu şehri üç gün talan ettiler. papa ııı. ınnocentius, haçlı ordusunun bu şekilde hristiyanlara hücum etmesine çok kızdı; önce zara'yı zapteden bütün haçlılar'ı aforoz ettiyse de, sonra danışmanları tarafından zorlanıp sadece venedikliler'i aforoz etti. ama bu aforozda, önceden aforoz edilen italyan şehirlerinde olduğu gibi neticesiz kaldı.

    haçlı ordusu'nun istanbul'a yönelişi
    bu seferden sonra bizans tacında hak iddia eden ıı. isaakios angelos'un genç oğlu aleksios angelos, haçlı komuta heyetine ve özellikle haçlı ordusu komutanı boniface'ye, eğer haçlı güçleri istanbul'a gelir ve orada tahtı gaspeden amcası ııı. aleksios angelos'un yerine kendisini imparator yaparlarsa, haçlı güçlerine büyük katkılar yapacağına inandırdı. aleksios'un vaadleri şunlardı:

    venedik'e borç olarak kalan ücretin kalanı bizans hazinesinden karşılanacaktı.
    haçlı güçlerinin istanbul'dan mısır'a gemilerle nakledilmesi bizans tarafından finanse edilecekti.
    haçlı kuvvetlerine ekten 10.000 bizanslı asker sağlanacaktı.
    sonradan zaptedilecek kutsal toprakları korumak için, bizans imparatorluğu 500 şövalyeyi devamlı finanse edecekti.
    papalık'tan ayrılmış olan ortodoks kilisesi'ni roma'daki katolik kilisesi'ne bağlayacaktı.
    birçok dindar katolik haçlı ve özellikle papa ııı. ınnocentius için bu son şart çok uygun görülmüştü. bu şekilde istanbul'u ve bizanslılar'ı tek bir hristiyan kilisesi içinde ve papa'nın liderliği altında toplamak, kutsal kudüs'u yeniden almak kadar çekici görülüyordu.

    bunun yanında istanbul'un bir servet yatağı olduğu batı avrupa'da ve özellikle önceki haçlı seferlerinden dönenler tarafından, yıllarca masal gibi söylenip gitmişti. her orta çağ ordusu mensubu gibi istanbul'u bir ordu ile almak ve hukuken kabul edilen üç günlük talan izni, bir haçlı askeri için inanılmaz çok ganimet toplamak ile bir anlama gelmekteydi.

    nisan'da haçlı ordusunu taşıyan donanma zara'dan ayrıldı; dıraç limanı ve korfu adasına uğradıktan sonra bu büyük donanma 24 haziran 1203'de istanbul şehri önünde boğaz ağzında demir attı. bizans imparatoru ııı. aleksios angelos, bu donanmanın yakında geleceğinden haberi vardı; ama bu tehdidi karşılayacak askerî güç, özellikle deniz gücü, elinde bulunmuyordu. önceki imparator olan kardeşi ıı. isaakios angelos, bizans'in gemi yapımı ve bakımı kontratını 16 yıl önce bir ihale sonucu venedikliler'in eline bırakmıştı ve kayın biraderi olan bizans donama komutanı amiral de donanmanın elinde bulunan çımaları, yelkenleri ve halatları ihale ile satmıştı. böylece bizans donanması hiç donanımsız birkaç tekneye dönüşmüştü.

    haçlı ordusunun istanbul'a ilk hücumu
    istanbul'a gelen venedik gemilerinden oluşan büyük venedik/haçlı donanması o zaman istanbul'un limanı olan haliç'e giremedi. çünkü haliç'in ağzına 500 metre uzunlukta büyük ve ağır bir zincir çekilmişti. bu nedenle venedik/haçlı donanması önce anadolu yakasında o zaman kadıköy'de bulunan bir saray önünde demirleyip etraftaki tarla, bostan ve bahçeleri yağmalayarak yiyecek ve içecek tedariki yaptı. ufak bir bizans süvari birliği burada haçlılara hücum ettiyse de hemen geri püskürtüldü. buraya bizans imparatoru ııı. aleksios'un gönderdiği elçi de iyi karşılanmadı. eğer ııı. aleksios, yeğeni yerine tahttan feragat ederse kendinin affedilip iyi muamele göreceğini, eğer feragat etmezse, bir daha elçi ve mesaj göndermemesi; kendini ve şehrini savunmaya hazırlaması istendiği bildirildi.

    5 temmuz'da bütün haçlı birlikleri ve donanması avrupa yakasında, galata'nın hemen yakınına bir ordugah kurdu. o zaman galata bir ticaret merkezi olduğu için surları bulunmuyordu. galata yakasında büyük ve yuvarlak, kule şeklinde bir kale vardı ve haliç'i gemilere kapayan zincirin bir ucu bu kuleye girip oradan büyük makaralarla indirilip yükseltiliyordu. bu kaleyi savunmak için büyük bir bizans birliği bulunmaktaydı ve bu birliğe moral sağlamak için ııı. aleksios şahsen bu kulenin etrafının ve içinin savunmasının komutasını üzerine almıştı. fakat haçlıların ağır zırhlı süvari birlikleri hücuma geçince kulenin etrafındaki bizans birlikleri başlarında imparator olmak üzere hemen kaçmaya koyuldular ve kule içindeki güçlerin direnişi de ancak 24 saat sürdü. böylece haliç'i kapatan zincirin bir tarafını eline geçiren haçlılar zinciri denize indirdiler ve haliç'e girişi açtılar. böylece büyük venedik donanması istanbul'un limanı olan haliç'e girmeyi başarmış oldu.

    bizanslılar şehirlerini savunmaya kararlıydılar. karaya bakan surlar çok korunaklı olup barbar kavimlerin, araplar'ın ve bulgarlar'ın kuşatmalarına karşı yüzyıllarca başarı ile savunulmuştu. ancak haliç kıyısındaki surlar daha alçak, daha dar ve bu nedenlerle daha az korunaklıydı. buna rağmen bizanslı savunucu güçler bu surları da savunmaya hazırdılar. haçlılar, haliç surlarının daha az korunaklı olduğunu ve özellikle şehrin kuzey batı köşesindeki tekfur sarayı civarında kara surları ile haliç surlarının birleştiği kavisin zayıf olduğunu iyi bilmekteydiler.

    17 temmuz 1203 günü haçlı latinler karadan ve venedikliler denizden haliç surlarına, özellikle de bu surların en zayıf kısmına karşı büyük bir hücum başlattılar. venedik gemileri mancınık ve atacakları taşlarla dolu bulunuyordu. gemi direkleri arasına çekilen halatlara surlara ve kulelere çıkmak için merdivenler ve platformlar bağlanmıştı. gemiler sahilde hemen karaya oturacak kadar yaklaştırılıp alçak boyda olan surları ve sur kulelerini mancınıklarla bomdardıman edip platformlar ve merdivenlerle gemilerden hemen sur üstüne çıkmak imkânı bulunuyordu. venedik dükü enrico dandolo idaresindeki venedikli deniz güçleri başarı ile surları ve sur kulelerini ellerine geçirmeye başladılar. o günün sonunda dandolo müttefiki olan haçlı komuta heyetine verdiği raporda 25 sur kulesinin venedikliler'in eline geçtiğini; venedikli denizcilerin surlarda açılan gediklerden şehrin kuzey batısına girdiğini ve civarda ki tahta evlerden oluşan şehir mahallelerinin hepsinin ateşe verdiğini, yangının devam ettiğini bildirdi.

    birinci hücumun sonuçları
    ilk hücum esnasında venedikliler, zayıf haliç surlarını aşıp istanbul'un kuzeybatı mahallerini yaktılar. bu yangının sonucunda yaklaşık 20.000 bizanslı evsiz kaldı. gene ilk hücum esnasında ııı. aleksios angelos, san romanus kapısı'ndan çıkarak bir huruç hücumuna geçti. fakat imparatorun aciz komutanlığı nedeniyle bizans kuvvetleri bozguna uğradı ve şehre çekildi. saray mensupları, aleksios'u yeni bir hücuma zorladılar. aleksios, yeni bir hücuma komuta etmeyi kabul etsede 17 temmuz gecesi gizlice ufak bir gemiye binerek trakya'ya kaçtı. kaçarken yanında eirene isimli kızı ve hazinede bulunan 500 kilo altın vardı. böylece aleksios, kuzeybatı mahallesindeki yangın esnasında diğer iki kızını ile karısını kaybettiği ve büyük bir tehdit altındaki başkentten kurtulmuştu.

    angelos kaçınca bizans başsız kaldı. alelacele toplanan konseyde ıı. isakios angelos'un zindandan çıkartılması ve tahta oturtulmasına karar verildi. ıı. isakios'un gözleri görmüyordu; bizans hukukuna göre körler imparator olamazdı ama isakios meşru imparatordu. bizans'ın ileri gelenleri, isakios'u tekrar imparator yapmakla haçlılar'ın kuşatmalayı kaldırmak için öne sürdükleri tek şart olan yani ıı. isakios angelos'un tekrar imparator olması şartını karşıladıklarını sanmaktaydılar. ayrıca haçlılar'a yardım eden ve onlarla beraber gelen isakios'un oğlunun da, ıv. aleksios angelos adıyla ortak imparator yapmaları gerekti. nitekim 1 ağustos 1203'de ıı. isakios angelos ile ıv. aleksios angelos taç giydi ve ülkenin idaresini ellerine aldılar.

    meşru hükümdarların tahta geçmesini, kuşatmanın kaldırılması için şart koşan venedikliler ve haçlılar, şartlarının yerine getirilmesiyle taarruzlarını durdurdular. istanbul'da ele geçirdikleri yerleri boşaltıp haliç'in karşı kıyısında bulunan galata'nın dışındaki bir ordugaha çekildiler.meşru hükümdarların tahta geçmesini şart koşan venedikliler ve latinler bu gerçeği kabul ederek hücumlarını durdurup, şehrin içinde girdikleri yerlerden çıkıp haliç'in karşı yakasında galata dışında bir ordugaha çekildiler. burada ıv. aleksios angelos'un verdiği sözleri yerine getirmesi için beklemeye koyuldular.

    ıv. aleksios, vaatlerini yerine getirmek için finans kaynaklarına ihtiyaç duyuyırdu. amcasının yaptığı aşırı israflı harcamalarla devlet hazinesi boşalmıştı. bu yüzden yeni vergilerin konulması ve eski vergilerin yükseltilmesi gerekliydi. bizans halkı, bu vergilerin doğrudan düşman olarak gördükleri venedikliler'e ve haçlılar'a gideceğini bildiği için açıkça duyduğu kızgınlığı göstermeye başladı. bunun dışında başka bir finans kaynağı ise, kilise ve manastırlardaki kıymetli metallerden yapılmış olan vaftiz kaplarının müsadere edilip eritilmesi ile elde edilen kıymetli metallerdi. bu durum istanbul'da çok nüfuzlu olan papazları ve keşişleri imparatora açıkça düşmanlığa yöneltti. aleksios'un başka bir vaadi olan ortodoks kilisesi'nin, katolik kilisesi'ne bağlanmasıydı. bu vaar çok büyük bir şikayet konusu olmuştu. bütün bunlar yetmiyormuş gibi medeniyet görmemiş haçlılar ve venedikliler'in küçük gruplar halinde istanbul'u ziyaret etmeleri ve bu ziyaretler esnasındaki tutumları hem halkın kendilerine düşman olmasına hem de maddi zarara yol açıyordu.

    bir gece, bir grup haçlı aya irini kilisesi'nin hemen arkasında bulunan küçük bir arap mahallesini görünce mahalleye girdiler. mahallede ki küçük bir mescidi görünce sinirlenip hem mescidi hem de mahalleyi yakıp yıktılar. söndürülemeyen yangın şehrin diğer mahallelerine yayıldı. bu ikinci büyük yangınla şehrin önemli mahalleleri harap oldu ve imparator julianus zamanından beri görülmeyen yüksek bir yangın zararı ortaya çıktı. ıv. aleksios angelos, trakya'ya kaçan ve orada bizans direnişini organize eden amcası ııı. aleksios'a karşı giriştiği başarısız bir harekattan döndüğünde, başkentini yangından harap bir halde ve halkının haçlılar'a karşı savaşmaya hazır bir halde olduğunu gördü.

    birkaç gün sonra zaten çok müşkül olan durum, daha da güçleşti. üç haçlı ve üç venedikli'den oluşan bir heyet ıv. aleksios'un huzuruna çıkarak kendilerine zara'da vaat edilen meblağların hemen karşılanmasını istediler. imparatorun bu ödemeyi yapmaya hiçbir imkânı bulunmamaktaydı ve ödeme yapamayacağını heyete bildirdi. bu görüşmede bulunun hiç kimsenin, sonucun yeni bir savaş olacağına dair şüphesi kalmamıştı. genel olarak ne bizanslılar ne de haçlılar yeni bir savaş istemekteydiler. bizanslılar bu garip kılıklı, acayip tavırlı ve kendilerinin dini inançlarına çok az benzeyen garip haçlılar'ın, şehirlerinin yakınlarından ayrılıp gitmelerini istemekteydi. haçlılar ise bu sefere dinî nedenlerle katılmışlardı ve hemen mısır'a oradan da küdus'e gitmek istiyorlardı.

    ancak venedikliler ve venedik dükü enrico dandolo daha değişik ve ayrı hedefler peşindeydi. eğer bir savaş isteği olmasaydı; venedik donanmasına emir verip geri dönebilirdi. ama kendisine verilecek meblağın tamamlanması için bizans ödemelerini beklediğinden donanması ile geri dönmemişti. bizanslıların bu ödemeyi yapma imkânları olmadığı gittikçe açığa çıkmaya başlayınca venedik dükü dandolo, mevcut bizans imparatorlarının kaypak olduklarını ve sözlerini tutacak kişiler olmadıklarını, şehri zaptederek onları tahttan indirmenin ve venedik'e olan eski borçlarla vaad edilmiş olan yeni gemilerin bulunması için gereken ödemeleri yapacak başka bir imparatoru tahta geçirip haçlılar'ın ana hedeflerine yönelmelerini sağlamanın her haçlı için bir dinsel gereklilik olduğunu iddia etmeye başladı. esasındaysa dandolo için ne kudüs'e gitmek ne de nakliye borçlarının tahsil edilmesi önemliydi. dandolo için önemli olan bizans imparatorluğu'nun yıkılması ve yerine venedik menfaatlerinden başka bir hedefi olmayan yeni bir devletin kurulması önemliydi.

    istanbul halkı da bir bakıma haçlılar'a aynı fikirdeydi; ıı. isakios ve ıv. aleksios'un hemen tahtan indirilmeleri gerekiyordu. bunun için 25 ocak 1204'te ayasofya'da senatörler, din adamları ve halk temsilcilerinin katılımıyla büyük bir toplantı yapıldı ve toplantı üç gün sürdü. toplantı sonunda ıv. aleksios ve babası tahttan indirildi. konsey, onların yerine imparator olarak yüksek bir saray memuru olan nikolaos kanabos'u imparator olarak seçti.

    `haçlı ordusu'nun istanbul'a ikinci hücumu ve şehrin zaptedilişi`
    ıv. aleksios'a herkes muhalefetti. bunların arasında sarayda önemli bir mevki sahibi olan ve kalın, birbiriyle birleşik kaşları dolayısıyla murtzuphlos lakabı verilmiş olan aleksios dukas, 21 ocak 1204'de saraya girerek eski imparator ıv. aleksios'u uykusundan kaldırıp; yüzünü uzun bir pelerinle örtüp saraydan kaçırdı. genç imparatoru zindana koydurdu; birkaç başarısız kalan katil denemesinden sonra, onun bir yay kirişi ile boğulup öldürülmesini sağladı. aleksios dukas, kendini v. aleksios adıyla imparator ilan etti. isakios ise oğlunun akıbetine çok üzülüp oğlunun ölümünden sonra fazla yaşamadı. v. aleksios şehrin savunması için ciddi önlemler almaya başladı. haçlılar'ın gelişinden beridir ilk defa olarak şehir duvarları ve kulelerinde sabah akşam 24 saat nöbet usulü uygulanmaya başlandı. duvarların pekiştirilmesi ve bazı yerlerde yükseltilmesi işi bir sürü işçinin gece gündüz emekleriyle başarıldı.
    venedikliler ve haçlılar, güya kendilerini buraya davet eden ve meşru imparator olarak gördükleri ıv. aleksios'un tahttan indirilip öldürülmesine çok kızdılar. mart ayı başlarında haçlı seferi idarecileri aralarında bir sürü toplantılar yaparak şehri zaptetdikten sonra ne yapacaklarına dair bir dizi kararlar aldılar. venedikliler ve haçlılar altışar delege seçip bir imparator seçim kurulu kurulmasını önerdiler. haçlılar arasından seçilecek olan imparatora şehrin (eski ve yeni saraylarını da içine alan) dörtte birinin idaresi verilecekti. şehrin kalan dörtte üçünün yarısı venedik idaresine verilecek ve diğer yarısıda haçlılar'ın idaresi altında olacaktı. haçlılar yeni imparatora bağlılık yemini verecekler ama venedikliler imparatora bağlılık yemini vermiyecekti. şehirde yağma edilen her şey önce ortak olarak bir merkezi yerde toplanıp buradan herkese eşit olarak dağıtılacaktı. en son şart olarak bu kuşatmaya katılan her taraf mart 1205'e kadar (bir yıl) istila edilen şehirden ayrılmayacaktı.
    bu arada haçlılar, rededileceğini bildikleri bir ültimatom gönderip öldürülmüş olan eski imparator ıv. aleksios'un kendilerine vermiş olduğu vaadlerin tümünün hemen yerine getirilmesini istediler. ama yeni bizans imparator murtzuphos'un bunları rededeceğinden emin oldukları için şehre tekrar ikinci bir hücum yapmak için tedbirler aldılar.
    9 nisan günü venedikliler ve haçlılar surlara karşı, yine haliç'in kuzeyinden ağırlıklı bir hücuma başladılar. dokuz ay önce venedikliler'in gemi direkleri üzerine çıkıp haliç surlarını aşma başarıları bu sefer mümkün olmadı. yükseltilen duvarlar ve duvarlardaki savunma güçleriyle silahları dokuz ay önceki eski başarının yenilenmesine engel oldu. bizanslılar, büyük mancınık tipli makinelerle attıkları taşlarla diğer taraftaki yüksek tahta kuleler şeklinde olan hücum makinelerini yıkmayı başardılar. çıkan sert bir güney rüzgarı venedik gemilerinin haliç surlarını aşmak için surlara yanaşmalarına engel oldu. o akşam haçlılar ve venedikliler geri çekilmek zorunda kaldılar.
    venedikliler ve haçlılar, iki günlük yeni bir hazırlıktan sonra tekrar hücuma geçtiler. bu sırada haçlı ordusunun moralini kuvvetlendirmek için katolik papazlar da haçlılar'ın ortodokslar'a karşı yaptıkları hücumları aklamak için bir bildiri yayınladılar. buna göre istanbul'a yapılan hücumun dinsel ahlak bakımından iki uygun yönü bulunmaktaydı. birincisine göre bizanslılar hain ve katil olup kutsal kilisede taçlandırılmış meşru hükümdarları olan ıv. aleksios'u öldürmüşlerdi. ikincisine göre bizanslılar'ın katolik papa ve katolik kilisesi aleyhtarlığı "bizanslılar'ın, yahudiler'den daha beter" doğru dinden ayrıldıklarını göstermekteydi. böylece materyal ve moral bakımından ordularını pekiştiren haçlılar ve venedikliler 11 nisan'da tekrar bir hücuma başladılar.

    bu sefer venedik gemileri ikişer ikişer birbirlerine bağlanarak daha fazla ağırlıkla haliç surlarına çıkmayı denediler. çıkan kuvvetli kuzey rüzgarı da buna yardımcı oldu. çok geçmeden iki kule venedikliler'in ve haçlılar'ın eline geçti. şehrin bir kapısıda kırılınca haçlı askerleri şehre girip şehrin kuzeyindeki sokaklara yayılmaya ve ahaliyi evlerinde öldürmeye başladılar. bir grup haçlı o akşam şehrin kuzeyinde büyük bir yangın çıkardı. bu yangın haçlılar'ın şehirde çıkardığı üçüncü büyük yangın oluyordu. bu seferin tarihini yazan villeharoudin'e göre bu yangınlarda "yanan ev sayısı fransa krallığı'nın en büyük üç şehrinde bulunan tüm evlerin sayısından da daha fazlaydı."

    imparatorun muhafızları çok kahramanca bir sokak savunması yaptı. şehrin kuzeybatısını zapteden haçlılar, o akşam için ateşkes ilan ettiler. ama yangın devam etti. aynı akşam savunma ümidini büsbütün yitiren v. aleksius, savunmayı dışarıdan idare etme bahanesiyle karısı evodosiye ve çocuklarıyla beraber şehirden kaçmayı başardı.
    ertesi gün şehirdeki tüm bizans direnişi sona erdi. fakat istanbul şehri için eses trajedi ve fecaat o gün başladı. venedikliler ve haçlılar, o zaman savaş hukukuna göre üç gün şehri talan etme haklarını kullandılar. şehrin altını üstüne getirerek tüm anıt, bina vb her şeyi yağmaladılar. halka da birçok eziyetlerde bulundular.

    istanbul'un, dördüncü haçlı seferi'ne katılan venedikliler ve batı avrupalı haçlılar tarafından talan edilmesi batı avrupalı bir tarih otoritesi tarafından şöyle tasvir edilmiştir:
    latin kökenli askerler avrupa'nın en büyük şehrini tarif edilemeyecek bir talana giriştiler. üç günlük talan esnasında yaptıkları katliam, tecavüz ve yağmayla şehri o kadar büyük ölçekli talana uğrattılar ki, roma'yı ve diğer batı roma topraklarını yağmalayan vandallar ve gotlar orada olsalardı mutlaka gözlerine inanamayacaklardı. istanbul, antik dönemden kalma ve bizans'ın yaptığı eserlerle bir açık hava müzesi haline gelmişti. haçlılar, şehirde buldukları bu servetin karşısında afalladılar. zaten yarı bizanslı olan venedikliler ele geçirdikleri servetin çoğunu saklamayı başardılar. ama haçlılar (fransızlar, flamanlar, almanlar vb) ele geçirdikleri her şeyi ayrım yapmadan imha ettiler. bu serveti imhaya ancak iştahlarını şarapla dindirmek, ortodoks rahibelere tecavüz etmek, ortodoks papaz ve keşişleri öldürmek için zaman zaman ara verdiler. katolik haçlılar, ortodoks bizanslılar'a olan nefretlerini gösteren en olağanüstü tutumlarını zamanın en önemli ve en harika kilisesi olan ayasofya'nın kutsallığını kirletmekle gösterdiler. katedralde bulunan tüm gümüşten ikonlar ve tablolarla beraber katedraldeki tüm kutsal kitapları katedralin içinde yakıp imha ettiler. ayasofya'nın gümüş vaftiz ve ayin kaplarını şarap kadehi olarak kullanırken katedraldeki patrik tahtına bir hayat kadını geçerirerek ona şarkı söylettiler ve şarkıları bir konser varmış gibi dinlediler. haçlılar, 200 yıl önce ortodoks kilisesi'nin, katolik kilisesi'nden ayrılmasının öcünü aldıkları gibi hiçbir vicdan azabı ve pişmanlık duymadan halkı katlettiler. bizanslılar, şehri haçlılar değil de selçuklu türkleri ele geçirseydi haçlılar kadar gaddar olamayacaklarına kendilerini inandırdılar. bunların yanında zaten çökmekte olan bizans'ın başkenti haçlılar tarafından zaptedilmesi bizans'ın politik bakımdan daha beter çökmesine neden oldu. bu durum türkler'in ileride şehri fethetmesini kolaylaştırdı. böylece müslümanlar'a yönelik düzenlenen bu sefer, ileride müslümanlar'ın kazanacağı büyük bir zafere katkı yaptı.
    şehrin yağmalanması esnasında antik çağlardan kalma birçok grek ve roma eseri ya çalındı ya da tahrip edildi. çok sayıda yazma kitaba ev sahipliği yapan istanbul kütüphanesi tamamen tahrip edildi ve içindeki eserler kayboldu. güya katolik hristiyan olarak katolik kilisesi ileri gelenlerine ve papa'ya hiçbir hristiyan tapınağına zarar vermeyeceklerine, aksi takdirde aforoz edilmek durumunda olacaklarına dahil yeminler veren haçlılar, ayrım yapmadan şehirdeki tüm tapınakların kutsallıklarını kirlettiler, tahrip ettiler ve içindekileri çalıp çırptılar. bizanslı tarihçi choniates'e göre ayasofya kilisesi'ni talan etmek için kilisenin en kutsal köşelerine kadar bir sürü katır ve eşek sokulmuş, çalınan kutsal eşyalar bu katır ve eşeklerle haçlı ordugahlarına taşınmıştır. bu sırada gayet sarhoş olan haçlı askerler ayasofya'da ki ortodoks patriği'nin özel tahtına bir hayat kadınını oturtmuşlar ve alay olsun diye onun dini vaizlerini dinlemişlerdir.
    istanbul'un talan ettikten sonra haçlılar ve venediklier merkezi bir yerde toplandılar. talan edilen eşyaların değeri 300.000 gümüş marka denk geldi. bunun 150.000 markı venedikliler'e borç ödemesi olarak verildi. 50.000 mark haçlı ordusuna bırakıldı. geri kalan 100.000 mark eşit olarak haçlılar ve venedikliler arasında bölüştürüldü. fakat otoriter yazarla, haçlılar'ın 500.000 gümüş markı buraya getirmediklerini ve muhafazakar bir tahminle talan edilenlerin değerinin 900.000 gümüş markı geçtiğini bildirirler.
    haçlılar'ın bu utandırıcı hareketlerini biraz olsun hafifletmek için batılı tarihçiler roma'da bulunan papa ııı. ınnocentius'in bundan utanç duyduğunu ve haçlılar'a çok güçlü bir azarlama şeklinde bir bildiri yayınladığını açıklarlar. ama daha önce papa'nın gönderdiği aforoz tehditlerine rağmen hiçbir haçlı komutanı veya askeri papa tarafından ne aforoz edilmiştir ne de açıkca dinsel olarak telin edilmistir.
    yağmalanan eşyaların bir kısmı zaman içinde kaybolurken bir kısmı da venedik, vatikan ve diğer büyük dini merkezler de koruma altına alındı. hipodrom'daki heykeller, azizlerin kemikleri, isa'ya ait olduğuna inanılan ve bugün torino'da olan kefen ile venedik'teki san marko meydanı'ndaki kilisede muhafaza edilen dört adet at heykeli de gidenler arasındaydı.
    sonuç olarak bu sefer amacından saparak kudüs yerine istanbul'a yapıldı. bunun sonucunda bizans imparatorluğu yıkıldı ve yerine latin imparatorluğu kuruldu.
    haçlılar, kuşatma öncesinde hazırlayp imzaladıkları anlaşmaya sadık kalararak istanbul'u venedikliler ile bölüştüler. istanbul'da romania adını verdikleri bir latin imparatorluğu kurdular. ama birçok haçlı'nın bekşediği gibi latin imparatorluğu tahtına boniface geçmedi. çünkü venedikliler, boniface'nin bizans'la olan köklü bağlarını, özellikle erkek kardeşi montferrat'lı ranier'in, 1170'li ve 1180'li yıllarda bizans'ta imparatoriçelik yapmış olan maria komena ile yapmış olduğu evlilik büyük bir dezavantaj olarak görüldü. nitekim boniface'nin yerine flandra'lı bouduin, konstantinopolis'li bouduin olarak tahta çıkarıldı.
    boniface, balkanlar'da kendisine verilen büyük bir bölgese selanik krallığı'nı kurdu ve bu krallık latin imparatorluğu'nun bir kolu olarak kabul edildi. venedikliler ise ege denizi'nde bir adalar dükalığı kurdular.
    istanbul'dan kaçan bizans soyluları bazı ardıl bizans devletleri kurdular. bunların en önemlileri ııı. aleksios'un yakın bir akrabası olan teodor laskaris tarafından kurulan iznik imparatorluğu, trabzon rum imparatorluğu ve epir despotluğu'dur.

    bizans'ın parçalanışı ve latin imparatorluğu
    istanbul'un 1204'de zaptedilmesinden sonra, doğu roma olma prensiplerine uygun olarak istanbul'da "ımperium romanıae" latince adıyla latin imparatorluğu kuruldu. bu imparatorluk sözde doğu roma prensiplerine uygun olsa da halkın ortodoks kilisesi'ne bağlı olduğu yerde devlet katolik kilisesi'ne bağlıydı.
    hem haçlılar hem de şehir halkı latin imparatorunun ı. boniface olacağı beklenmekteydi. fakat onun imparator olması venedik tarafından veto edildi. buna açık neden boniface'in elimine edilen eski bizans imparatorluğu ile pek çok şahsi bağlantısı olup kendisine imparatorluk mevkisi verilirse kendini eski imparatorluğun meşru hükümdarı olarak ilan edebileceğiydi. fakat venedikliler, boniface imparator olursa venedik'in yeni latin imparatorluğu üzerindeki etkisini kısıtlayacığından ve venedik'in eline geçirdiği çok geniş ve yaygın arazilerin geri verilmesini isteyeceğinden korkmaktaydılar. bu venedik vetosundan dolayı latin imparatoru olarak flandralı ı. baodouin imparator olarak seçildi.
    boniface ise selanik krallığı adı verilen bir latin krallığı kurdu. ayrıca girit'te de epeyce büyük bir arazi emrine verildi; ama sonradan boniface girit'i venedikliler'e sattı.
    bu seferden en kazançlı çıkan venedikliler oldu ve akdeniz'in önemli adaları gemilerinin nakliye ücreti karşılığı venedikliler'e verildi.

    `dördüncü haçlı seferi sonuçlarının değerlendirilmesi`
    konstantinopolis'te kurulan latin imparatorluğu fazla yaşamadı (1204-1261). 1261 yılında bulgarların ve iznik'e kaçan bizanslılar'ın hücumları sonucu yıkıldı. iznik rum imparatoru vııı. mikhail palaiologos tekrar istanbul'a gelerek bizans imparatoru oldu. dördüncü haçlı seferi'nin değerlendirilmesinde en son sözleri 20. yüzyılda venedik ve bizans tarihlerini yazmış olan modern ingiliz tarihçisi john julius norwich'in bizans tarihi ilgili kitabında verilen şu değerlendirme ile bitirmek uygun görünmektedir:
    dünya olaylarının çok geniş içeriğinde .. dördüncü haçlı seferi.. büyük bir felaket olarak görünmektedir. ... bu demek değildir ki bu sefer, genel haçlı seferleri kavramının bir kötü ün kazanmasına neden olmuştur. bir önceki yüzyılda birbirini takip eden seferler zaten hristiyanlık tarihindeki en kara sayfalar oluşturmuştu. fakat dördüncü haçlı seferi (eğer haçlı seferi demek kabilse) daha önceki haçlı seferlerine kıyasla imansızlık ve ikiyüzlülük ve vahşilik ve açgözlülük bakımından önceki seferlerden katkat üstünde olmuştur. istanbul'un talan edilmesi, 5. yüzyılda roma'nın barbar kavimler tarafından yağmalanmasından, 7. yüzyılda iskenderiye kütüphanesinin ve kitaplarının. yakılmasından, bütün dünya için daha çok felaketli olan bir kayıp ortaya çıkarmıştır. haç sancağı altında savaşan bu adamlara... nakliyat sağlayan ve kendilerine ilham ve moral veren ve onları cesaretlendiren ve onların başını çeken en sonunda enrico dandolo'dur. bu kişi bunları venedik cumhuriyeti adına yapmıştır ve bu trajediden en mühim kârlı parsayı toplayan venedik olmuştur. bu nedenle bütün dünya için bu büyük kargaşalık, felaket ve yıkımı ortaya çıkarmanın mesulleri venedik ve onun kör, ihtiyar düküdür.

    kaynak

    villahardouin, goeoffroi (çev. ali berktay) (2001), konstantinopolis'te haçlılar. istanbul:iletişim yayınları
    j. phillips, the fourth crusade and the sack of constantinople, say. 209
    "the sack of constantinople", nicetas choniates, 1204.
    norwich, john julius (1996). byzantium: the decline and fall. new york: alfred a. knopf
  • insan türünün güce yönelik olan doğasını ve düşünüş yapısını tam manasıyla ve çok berrak bir biçimde gözler önüne seren hareket/tarihi hadise.
  • murat bardakçı'dan:

    "1200'lerin başında, zamanın papa'sı iii. innocentus'un teşvikiyle yeni bir haçlı ordusu toplandı, iv. haçlı seferi'ne girişildi ve askerler venedik gemileriyle istanbul civarına taşındılar. önceden yapılan planlara göre burada fazla kalmayacak ve kudüs'ü kurtarmak için hemen yola koyulacaklardı."

    "ama, işler papa'nın ve hristiyan dünyası'nı galeyana getirenlerin beklediği şekilde olmadı; bizans'ın yani istanbul'un zenginliği o zamanın fakir avrupası'nın dört bir yanından toparlanmış olan askerlerin gözlerini kamaştırdı ve kudüs yerine bizans'ı almayı tercih ettiler! taht mücadeleleri yüzünden zaten bitkin düşmüş halde bulunan bizans saldırılara dayanamadı, 1204'ün 12 temmuz günü haçlı ordusunun eline geçti, istanbul'da yarım asır boyunca devam edecek olan bir latin hakimiyeti kuruldu ve şehir, tarihin en büyük yağmalarından birine sahne oldu."

    "haçlılar, işe evleri yağmalamakla başladılar. yağmaya şahit olan geoffroi de villehardouin, 'askerler elbiselerinin üzerine işlenmiş olan haçın manasını unuttular, kasaplığa ve kundakçılığa giriştiler. evler ateşe verildi, saraylarla resmi binalar tamamen soyuldu. erkekler öldürüldü, kadınlar tecavüze uğradı, en kıymetsiz eşyalar, hatta köylülerin gömlekleri bile yağmalandı.' diye yazacaktı."

    "binaların soyulup soğana çevrilmesinden sonra, sıra zamanın en büyük mabedi olan ayasofya'ya geldi ve ayasofya sadece yağmalanmakla kalmadı, tam bir rezalete sahne oldu. askerler kiliseye katırlarla ve fransız bir fahişeyle girdiler. katırlar yağmalanacak kutsal eşyalar, fahişe de içeride yapılacak alem içindi."

    "yağma sadece birkaç dakika sürdü. işe duvarlardaki kaplamalardan başlandı, hz. isa'nın havarileriyle hz. meryem'e ait olduğuna inanılan eşyalar, mesela hz. isa'nın çarmıha gerilmesinde kullanıldığı söylenen kutsal çivilerden biri ile peygamberin başına takılan dikenli taç, altın ve gümüş haçlar ve kıymetli madenlerden yapılmış ne varsa katırlara yüklendi. kilisede bir taraflara saklanmış olan rahiplerin karınları deşilirken, rahibeler tecavüze uğradı. talana yetişemeyen katolik askerler ise ayasofya'nın şifalı olduğu, böbrek ve göğüs ağrılarına iyi geldiği söylenen sütunlarından parçalar kopartmaya giriştiler. yüklenen eşyaların altında hareket edemez hale gelip oldukları yere yığılan katırlar da kılıçlarla parça parça edildi."

    "istanbul, bu yağmadan sonra bizans'ın yerini alan latin imparatorluğu'nun başkenti oldu ve şehrin üzerine çöken kabus tam 57 sene devam etti. bizans imparatoru viii. mihail paleologos, istanbul'u 1261'de geri aldığı zaman baştan aşağı yağmalanmış bir şehirle karşılaştı. haçlılar her şeyi toparlayıp götürmüş, italya'da ve fransa'da fahiş fiyatlarla satmışlardı."
  • asıl maksat kudüs'ü geri almak olarak gösterilmesine rağmen (asıl amaç doğu batı ticaret yollarının ele geçirilmesi,zenginleşilmesi)istanbul'un güzellikleri ve zenginliği karşısında şaşkına dönmüş olan haçlılar kudüs seferine küçük bir azınlıkla devam etmiş büyük çoğunluk istanbul'da kalmıştır.bizans ta katolik imparatorluğu ilan edilir 1261kudüs yerine bir yerde bizansı almayı seçmişler
  • şerefsiz katolikler ayasofya'da fahişe oynatıp rahibelere tecavüz etmiştir. haliç'ten 7 gün boyunca kan aktığı söylenir öyle bir katliam yapmıştır bu puştlar.
  • bizans imparatorları ilk üç haçlı seferinde disiplinsiz haçlı birliklerini dünyanın en güzel şehri konstantinopolis'ten uzak tutmayı başarmışlardı. fakat dördüncü haçlı seferinde bizans'ın kendi içindeki karışıklık ve taht kavgası sebebiyle haçlılar istanbul'a geldiler.

    şehrin zenginlikleri karşısında şaşkına dönen latinler, heykellerin üzerindeki bronz kaplamaları, gümüşleri ve altınları; kısacası bulabildikleri her şeyi çalıp italya'ya götürmek istediler.

    buna sebep olan şeylerden biri de haçlı seferlerinin özünde dinle alakası olmamasıdır. haçlı seferleri aslında o dönemde kara kuru bir yer olan avrupa'dan, doğu'nun zenginliklerine bir macera yürüyüşüdür. ne kadar işi gücü olmayan adam varsa veya ne kadar macera,şan, şöhret arayan şövalye, baron varsa yollara düşmüş ve moğollar gibi önüne geleni çalmış, çırpmış veya yakıp, yıkmıştır.

    konstantinopolis de bu yağmadan ve yıkımdan nasibini aldı. öyle bir kaç sene ile de kurtulamadı. şehrin güzelliklerini, zenginliklerini ancak 57 yılda bitirebildiler. arkalarında bir enkaz bırakıp gittiler.

    bizans şehri geri aldı ama bir daha da toparlanamadı. osmanlılar gelip son darbeyi vurana kadar orada öylece yaşadılar.
  • "haç'ı omuzlarına aldın ve o haç ile kutsal incil üzerine hristiyan topraklarından barış içinde, etrafınla ilgilenmeden geçmek üzere yemin ettin. bizi tek düşmanının müslümanlar olduğuna ve sadece onların kanının döküleceğine inandırdın. sen haç'ı taşımaktan öte, ona saygısızlık ettin ve ayaklar altına aldın. paha biçilmez bir inci peşinde olduğunu söylüyordun, ama esasında en değerli inci olan mesihimizin vücudunu çamura attın. müslümanlar dahi bu kadar saygısızlık etmedi..."
    -nikitas honiatis

    xii. yüzyıl sonunda avrupa'da kargaşa hakimdi. hem doğu hem de batı imparatorlukları başıboş kalmıştı. norman sicilyası kaybedilmişti, bir daha da asla geri alınamayacaktı. taht kavgası nedeniyle almanya iç savaşa sürüklenmişti ve o kadar şiddetli olmasa da ingiltere ve fransa da aslan yürekli richard'ın 1199 yılındaki ölümünün ardından benzer sorunlar yaşamaya başlamıştı. hristiyanlığın temel taşlarından sadece birisi tamamen kontrol altındaydı. 1198 yılında papalık tahtına oturan iii. innocentius, derhal yeni bir haçlı seferi çağrısında bulundu. ortalıkta seferi yönetecek hiçbir kral bulunmamasına aldırmadı bile. edinilen tecrübeler, ulusal düşmanlıklar ve uzayıp giden kıdem ile protokol meselelerini abartan kral ve prenslerin gereğinden fazla sorun çıkardığını göstermişti. çok az önde gelen asil, amacına hizmet edecekti. papa hala olası uygun adaylar üzerine kafa yorarken, champagne kontu thibaut'tan bir mektup aldı.

    thibaut, i. aimery'nin kızı isabella ile evlendikten sonra, 1197 yılında kazayla akka'daki sarayının penceresinden düşene kadar taçsız da olsa kudüs krallığı'nı idare eden troyes kontu henri de champagne'in erkek kardeşi olmuştu. gerçi thibaut henri'yle birlikte filistin'e gitmemişti ancak vii. louis'in torunu ve hem philippe auguste'nin hem de aslan yürekli richard'ın yeğeni olduğu için haçlılık kanında vardır. enerji ve hırs doludur. fransa'yı dolaşarak doğu'ya yapılacak sefer için taraftar toplamaya çalışan meşhur vaiz fulk de neuilly, aisne'de yer alan ecri şatosu'nda yapılan bir turnuva sırasında, thibaut ve arkadaşlarına da teklifte bulunduğunda, derhal katılmaya karar verdi. hemen haber gönderdiği papa innocentius için de ondan daha iyi bir lider yoktu.

    herkes bunun kolay bir iş olmadığının farkındaydı. aslan yürekli richard, filistin'i terk etmeden önce, dogu'nun en zayıf noktası olduğu için, ilerde yapılacak seferlerde mısır'ın hedef alınması gerektiğini söylemişti. ayrıca yeni ordu deniz yolunu kullanmak zorundaydı ve bu boyutta bir sefer için gereken gemilerin sağlanacağı tek kaynak da venedik cumhuriyeti'ydi. 1201 yılının paskalya öncesi perhizinin ilk haftasında başlarında champagne mareşali geoffrey de villehardouin'in bulunduğu altı şövalye venedik'e vardı. büyük meclis'in özel bir oturumunda isteklerini dile getirdiler ve bir hafta sonra da cevap aldılar. venedik cumhuriyeti, atlarıyla birlikte dört bin beş yüz şövalyenin, dokuz bin derebeyinin ve yirmi bin piyade askerinin dokuz ay yetecek kadar erzakla birlikte nakliyesini sağlayacaktı. bedeli de seksen dört bin gümüş mark'tı. ayrıca tam teçhizatlı elli kadırganın masraflarını kendi cebinden karşılayacaktı. buna karşılık olarak da fethedilecek toprakların yarısını istediler.

    bu cevabı geoffrey ve diğerlerine duçe enrico dandolo vermişti. enrico, venedik tarihinin en inanılmaz karakteridir. 1 ocak 1193 tarihinde kaç yaşındayken duçe olduğu bilinmez. seksen beş yaşında olduğu ve gözlerinin hiç görmediği söylenmekte ama hele de on yıl sonra konstantinopolis surları önünde gösterdiği enerji ve kahramanlık göz önüne alınırsa, buna inanmak çok zordur. ancak sadece yetmişlerini sürüyor olsa bile, dördüncü haçlı seferi sırasında seksen yaşını aşmış olmalı. kararlı ve neredeyse fanatik bir vatanseverdir ve hayatının çoğunu da venedik'e hizmet ederek geçirmiştir. ayrıca 1172 yılında manuel komnenos'a başarısız barış teklifini getiren venedik büyükelçileri içinde de yer almıştır.

    pekala, o zaman mı kör olmuştu? daha geç dönemde yaşayan tarihçi adaşı andrea dandolo'ya göre ukalalığı ve inatçılığı ile çileden çıkardığı manuel, onu tutuklatmış ve kısmen kör etmişti. ancak çağdaşı olduğu için daha güvenilir olan bir diğer kaynak (altino kroniği) sonraki üç elçinin ancak öncekiler sağ salim geri döndükten sonra gönderildiğinden bahsetmektedir. manuel hakkında bilinenler ve gerçekten yaşanmış olsa venedik'te büyük olay yaratacak böyle bir olayın başka kaynaklarla desteklenmemesi, imparatorluktaki hoşnutsuzluğun bu meseleden kaynaklanmadığına işaret etmektedir. başka bir teori ise dandolo'nun konstantinopolis'teyken karıştığı bir kavga sonucunda kör olduğunu yazar. altino kroniği'ne göre bu da pek mümkün görünmemektedir. ayrıca o dönemde de çiçeği burnunda bir delikanlı değil, elli yaşlarında olgun bir diplomattır. ancak otuz yıl sonrasında görmediğine hiç şüphe yoktur. onu çok iyi tanıyan geoffrey de villehardouin, gözlerinin son derece normal görünmesine rağmen, kafasına aldığı bir darbe sonucunda burnunun ucunu bile görmekten aciz olduğunu söylemektedir.

    gelecek kuşakların şansına geoffrey, sadece haçlı seferini değil, ön görüşmelerle ilgili gelişmeleri de anlatmıştır. bu iş için biçilmiş kaftandı. akıcı bir anlatım tarzı vardı. ilk sayfalarda hareketli venedik demokrasisini canlı bir şekilde tasvir eder ve şöyle anlatır:

    "muhteşem san marco bazilikası'nda aşai rabbani ayini'ni dinlemek ve yol göstermesi için tanrı'ya dua etmek üzere on bin kişi toplandı. ayinden sonra duçe elçileri çağırdı ve onlardan bizzat halkın rızasını almalarını rica etti. champagne mareşali geoffrey de villehardouin diğer elçiler adına söz aldı. sonra duçe ile birlikte herkes gözyaşları içinde hep bir ağızdan ellerini havaya kaldırarak "razıyız! razıyız!" diye bağırdılar. öyle yüksek bir ses çıktı ki, ayaklarımız altındaki yer sallandı."

    ertesi gün sözleşmeler yapıldı. geoffrey satır arasında, anlaşmada mısır'ın ilk hedef olarak gösterilmediğini belirtir. açıklama yapmaz, ama herhalde hem o hem de diğerleri (ki sonradan haklı çıkacakları da görülecektir) büyük ihtimalle korkmuşlardı. zira erat açısından haçlı seferinin tek meşru hedefi kudüs'tü ve başka bir yerde vakit kaybetmenin anlamı yoktu. ayrıca mısır seferi düşman sahillerine tehlikeli bir çıkış yapmayı gerektirmekteydi. buna karşın kudüs'e gitmeden önce hristiyan toprağı akka'da mola vermek, savaştan önce yol yorgunluğunun atılmasına fırsat tanıyacaktı. başka planları olan venedikliler de memnuniyetle bu dalaverenin bir parçası oldular. o anda kahire'de olan büyükelçileri, çok karlı bir ticaret antlaşması imzalamak üzereydi ve bu görüşmeler sırasında onlardan, mısır topraklarına yapılacak herhangi bir saldırıya katılmayacakları garantisi istenmekteydi.

    ancak bu tür düşüncelerin çok daha büyük kazançlar sağlanacak haçlı seferini etkilemesine izin verilemezdi. nihayetinde, haçlıların (aziz yuhanna bayramı'nın kutlandığı 24 haziran 1202 tarihinde) onları taşıyacak donanma hazır olduğunda, venedik'te toplanmasına karar verildi.

    enrico dandolo'nun frank haçlıları'nı mısır'a gitmekten caydırmak için nasıl bir çözüm getirdiğine dair bir bilgi yoktur. muhtemelen o ve ajanları mısır planlarının batı ülkelerine sızdırılmasından kısmen sorumludurlar. şüphesiz kısa zamanda bu planlardan herkes haberdar olmuştu. ancak halkın bu haberlere verdiği tepkinin liderlerinin de fikrini değiştireceğini düşündüyse, fena halde yanılmıştı. zira esas onlar cayacaktı. nereye gittiklerini öğrendiklerinde çoğu vazgeçmiş, ancak büyük kısmı da marsilya'dan önce apulia limanlarından birine, oradan da filistin'e gitmek üzere kendi gemilerini ayarlamıştı. neticede venedik'te toplanma günü geldiğinde, lido'ya beklenen kitlenin ancak üçte biri gelmişti.

    planlandığı üzere oraya gelenler için durum fazlasıyla utanç vericiydi. venedik kendi görevini yerine getirmişti. donanma, savaş ve nakliye gemileri oradaydı (geoffrey hiçbir hristiyanın böyle büyük ve güzel gemiler görmediğinden bahseder) ancak toplananların üç katı sayıda insana yetecek ölçüde hazırlanmışlardı. bu kadar az kişiyle venediklilere ödemeye söz verdikleri parayı asla denkleştiremeyeceklerdi. liderleri marki bonifacio del monferrato (thibaut önceki sene villehardouin'in dönüşünden kısa süre sonra ölmüştür) venedik'e vardığında, tüm seferin tehlikede olduğunu gördü. venedikliler para ödenmeden tek bir geminin bile limandan ayrılmasına izin vermeyeceklerdi. ayrıca yapılacak erzak yardımını da keseceklerinden bahsediyorlardı. daha da beteri, ordunun büyük kısmı lido'ya hapsedilecek ve şehre adım atmalarına kesinlikle izin verilmeyecekti. bu son önlem bir hakaretten ziyade, bu gibi durumlarda huzuru kaçırmamak ya da salgın hastalıkları önlemek için alınan doğal bir güvenlik önlemidir ancak havayı iyice germişti. bonifacio sandığını boşalttı ve çoğu şövalye ve baron gibi ordudaki her asker de aynı şekilde davranarak, ellerinde avuçlarında ne varsa ortaya döktüler. bütün altın ve gümüş tabakların da hesaba katılmasına rağmen, otuz dört bin mark eksikleri vardı.

    paralar gelmeye devam ettikçe, yaşlı dandolo haçlıları muallakta bıraktı. ancak toplanacak bir şey kalmadığını anlayınca, bir öneride bulundu. venedik şehri zara yakın zamanda macar kralı tarafından fethedilmişti. haçlı seferine çıkmadan önce, eğer franklar bu şehrin geri alınması için venediklilere yardım ederse, borçların ertelenmesi de belki mümkün olacaktı. bu tipik küçümseyici bir öneriydi. nitekim papa innocentus da duyar duymaz, kesinlikle kabul etmemelerini emreden acil bir mesaj gönderdi. ancak sonradan onun da anlayacağı üzere, haçlıların başka şansı yoktu.

    sonrasında enrico dandolo'nun yaşına rağmen san marco kilisesi'nde yine çok güzel şekilde yönettiği başka bir tören yapıldı. önde gelen tüm frank liderlerin de yer aldığı bir topluluk önünde tebaasına seslendi. orada bulunan geoffrey de villehardouin yaptığı konuşmadan şu sözlerle bahseder:

    "baylar, burada dünyanın en değerli insanlarıyla, tüm zamanların en yüce girişiminde bulunmak üzere bir araya geldiniz. ben yaşlı ve zayıfım. dinlenmeye ihtiyacım var, bedenim halsiz. ancak efendiniz olarak hiç kimsenin sizi benden daha iyi yönetemeyeceğini biliyorum. eğer ülkeye göz kulak olması için yerime oğlumu bırakıp sizi yönetmek ve savunmak üzere haçlı seferine çıkmama izin verirseniz, sizinle ve diğer inananlarla birlikte yaşamaya ve ölmeye hazırım" dedi.

    onu duyduklarında hep bir ağızdan "tanrı aşkına öyle yapıp bizimle gelin!" diye bağırdılar.

    sonra kürsüden inip altara doğru geldi ve gözyaşları içinde diz çöktü. ve ne kadar kararlı olduğunu herkesin görmesi için, haçı büyük pamuklu şapkasına diktirdi."

    böylece 8 kasım 1202 günü dördüncü haçlı ordusu venedik'ten yola çıktı. duçe'nin en önden giden "koyu kırmızı renge boyalı, üzerinde aynı renkte ipek tente gerili, pruva tarafından da zil ve trompet sesleri gelen" kadırgasını izleyen dört yüz seksen gemi, ne mısır ne de filistin'e gitmekteydi. bir hafta sonra zara şehri alındı ve yağmalandı. hemen ardından franklar ve venedikliler arasında ganimetlerin paylaşılması konusunda patlak veren kavga, onları pek de iyi günlerin beklemediğine delalet ediyordu. ancak sonunda yatışan iki taraf, şehrin farklı noktalarına yerleşti. bu arada neler olup bittiğini haber alan papa öfkeden çılgına döndü ve sefere katılanların hepsini aforoz etti. sonradan bu aforozu sadece venediklilerle sınırlasa da, haçlılar iyi bir başlangıç yapmamıştı.

    ancak daha kötüsü de gelecekti. yeni yılın başında, sadece barbarossa'nın oğlu ve beş yıl önceki ölümüyle batı imparatorluğu tahtını boş bırakan imparator vi. heinrich'in kardeşi değil, ayağı kaydırılıp kör edilen basileios isaakios angelos'un da damadı olan suabiyalı philip'ten bonifacius'a bir mektup geldi. bir yıl önce, babasıyla birlikte aynı hapiste tutulan isaakios'un küçük oğlu aleksios hapisten kaçmış ve doğruca philip'in sarayına gitmişti. orada, venedik'e doğru yola çıkmaya hazırlanan bonifacius ile karşılaşmış ve üçü büyük ihtimalle, philip'in şimdi mektubunda bahsettiği şeyi kabaca planlamışlardı. eğer haçlılar genç aleksios'a konstantinopolis'e kadar eşlik edip onu tahtı zorla ele geçiren amcası aleksios'un yerine geçirirlerse, genç aleksios tüm mısır seferinin harcamalarını üstleneceği gibi kendinden de on bin asker verecek ve sonrasında da kudüs için beş yüz şövalye gönderecekti. ayrıca konstantinopolis kilisesi'nin roma'nın üstünlüğünü tanıyacağını bildirmişti.

    bu plan bonifacius'un çok hoşuna gitmişti. haçlı seferine uzun vadede getireceği yararlar ve venediklilere olan borcun ödenme fırsatının yanı sıra, kişisel çıkar kokusu da almaktaydı. bu fikir dandolo'nun da (ki herhalde duyduğunda pek şaşırmamıştır) çok hoşuna gitti. aforoz edilmesi aklını başına getirmemişti. bu venedik'in papanın isteklerini ilk geri çevirişi değildi ve sonuncusu olmadığına da hiç şüphe yoktu. eski askeri ve diplomatik tecrübeleri nedeniyle, dandolo bizanslılara derin hisler beslememekteydi. ayrıca şu andaki imparator, selefi zamanında bahşedilen ticari ayrıcalıklar yenilenirken, ziyadesiyle sorun çıkarmıştı. ceneviz ve pisa rekabeti çok kızışmıştı. eğer venedik doğu pazarlarındaki pozisyonunu kaybetmek istemiyorsa, çabuk hareket etmeliydi. nihayetinde bu hareketin, mısır seferini erteleyecek olması da işine gelecekti.

    haçlı ordusu plan değişikliğini beklenenden daha fazla anlayışla karşıladı. çok az sayıda kişi hemen itiraz etmiş ve filistin'e doğru yola çıkmıştı. büyük çoğunluk ise, haçlı seferini güçlendirmeyi vaat eden bu plana gönülden razı oldu. hristiyan aleminin tek çatı altında birleşecek olması da cabasıydı. büyük şizma'dan (schisma) beri (hatta daha da öncesinde) bizanslılar batı'da sevilmiyordu. önceki haçlı seferine ya hiç katkıda bulunmamış ya da çok az katkıda bulunmuşlardı. hatta seferler sırasında da hristiyanlığa ihanet ettiklerini düşünmekteydiler. genç aleksios'un aktif yardımda bulunmayı teklif etmesi sevindirici bir değişimdi ve küçümsenmemeliydi. ayrıca içlerinde tıpkı liderleri gibi şahsi çıkarını düşünenlerin sayısı da herhalde az değildi. sıradan bir frank bizans hakkında hemen hemen hiçbir şey bilmiyordu. ancak tek bildikleri; çok zengin olduğuydu. ve sancağında isa'nın haçını taşısın ya da taşımasın, zenginlik her ortaçağ ordusunda tek bir şey çağrıştırmaktadır: ganimet.

    genç aleksios zara'ya nisan sonuna doğru vardı ve birkaç gün sonra da donanma yola çıktı. uğradıkları durazzo ve korfu'da doğu'nun meşru imparatoru ilan edildi. 24 haziran 1203 tarihinde, yani venedik'te toplanılmasının üstünden tam bir yıl geçtikten sonra, gemiler konstantinopolis'te demirlediler. haçlıların ağzı açık kalmıştı. geoffrey şöyle yazar:

    "konstantinopolis'i daha önce hiç görmemiş olanların bakışlarını tahmin edebilirsiniz. etrafını çeviren yüksek surları ve güçlü kuleleri, muhteşem sarayları ve göklere uzanan kiliseleri (kendi gözleriyle görmeseler doğruluğuna asla inanmayacakları kadar çokturlar) bütün şehirlerin efendisi sayılabilecek konstantinopolis'in uzunluğunu ve genişliğini gördüklerinde, dünya üstünde böyle zengin ve güçlü bir yer olabileceğine inanamadılar. bu şehre bir bakış, en cesur adamı bile titretmeye yeter. buna da şaşmamak gerekir. zira evrenin yaradılışından beri, böyle muhteşem bir girişimde bulunulmamıştır."

    iii. aleksios, donanmanın gelişi nedeniyle defalarca uyarılmış olsa da, şehrin savunması için hiçbir hazırlık yapmamıştı. kıt akıllı kardeşi on altı yıl öncesinde tüm bizans gemi inşaat projesini venediklilere bıraktığı için, tersaneler ihmal edilmişti. nikitas honiatis'e göre (önceden sekreterlik görevinde bulunduğu için, neler olduğunu gayet iyi bilmektedir) aynı zamanda kayınbiraderi olan baş amiralinin, iç limanda çürümeye terk edilmiş az sayıda geminin demirlerini, yelkenlerini ve armalarını satmasına da izin vermişti. aleksios ve halkı, devasa savaş donanmasının altlarından geçip boğaz'ın girişine doğru ilerlemesini surlardan yarı hayretle izlediler.

    kuşatmayı başlatmak için hiç acele etmeyen işgalciler, ikmal yapmak üzere önce asya yakasında yazlık kalkedon sarayı'nın yakınında demirlediler. villehardouin "civar toprakların güzel ve bereketli" olduğundan bahseder. "hasatı yeni yapılmış tahıl kümeleri tarlalarda öyle duruyor, yani isteyen istediği kadar alabilir." orada küçük bir bizans atlı birliğinin isteksizce yaptığı bir saldırıyı kolayca geri püskürttüler. atlılar ilk darbeden hemen sonra kaçtılar. ancak büyük ihtimalle esas niyetleri düşman hakkında bilgi toplamaktı. sonradan gelen bir imparatorluk elçisi de aynı lakaytlıkla kovuldu. ona, eğer efendisi tahtı derhal yeğenine teslim ederse, genç aleksios'a imparatoru affetmesi ve ona cömert bir ödeme yapması ricasında bulunacaklarını söylediler. "yok eğer niyeti bu değilse, başka bir elçiyle vakit kaybetmeyip şehrini savunmaya hazırlanması onun lehine olacaktır."

    5 temmuz sabahı güneş doğar doğmaz da, boğaz'ı geçerek galata'ya girdiler. ticari bir yerleşme olduğu için çoğunlukla yabancı tüccarların oturduğu galata surlarla çevrilmemişti. bir tek büyük ve yuvarlak bir kuleleri vardı. ancak acil durumlarda haliç'e girişin engellenmesi için kullanılan zincirin alçaltılıp yükseltilmesini sağlayan bocurgat burada tutulduğu için, hayati önem taşımaktaydı. savunma için dikkate değer bir güç hazırlandı. şaşırtıcı şekilde başlarında da imparator vardı. tahtın angelosların eline geçtiğinden beri genel bir moral bozukluğu havası yaşandığı doğruydu, ama farklı bir komutan liderliğinde belki de bu güç daha iyi savaşacaktı. herkes aleksios'un tahta nasıl geçtiğini bilmekteydi ve yapısı gereği ordusu üstünde sevgi ya da sadakat hisleri çağrıştırmamıştı. her halükarda, yüzü aşkın gemiden tam teçhizatlı askerlerin sürat ve ustalıkla indiğini gördüklerinde korktulat ve daha ilk haçlı dalgası saldırı için mızrakları ele aldığında geri dönüp kaçmaya başladılar. yine en önde imparator kaçmaktaydı.

    galata kulesi'ndeki garnizon ise kahramanca karşı koymuş ve 24 saat direnmişti. ancak ertesi sabah teslim olmak zorunda kaldılar. venedikli gemiciler bocurgatı çalıştırdı ve haliç'in ağzını kapatan dört yüz metre uzunluğundaki ağır demir zincir büyük bir gürültüyle sulara gömüldü. içeri giren donanma ilk iş olarak iç limanda yer alan az sayıdaki bizans gemilerini tahrip etti. deniz zaferi tamamlanmıştı.

    ancak konstantinopolis teslim olmadı. her ne kadar, kara tarafındaki devasa surlarla karşılaştırılamasalar da, haliç kıyısındaki surlar da savunmaya elverişliydi. giderek bizanslıların başlangıçta gösteremedikleri cesaret ve kararlılık geri geliyordu. kurulduğundan beri geçen dokuz yüzyıl içinde şehirlerini kimse işgal edememişti. belki de şimdiye kadar böyle bir şeyin olabileceğini hayal dahi etmemişlerdi. sonunda onları tehdit eden tehlikenin farkına vardıklarında, karşı koymaya hazırlandılar.

    hücum bizans savunmasının en zayıf noktasına başlatıldı. bu yer blakhernai sarayı'nın denize bakan tarafında, kara surlarıyla haliç surlarının birleştiği yerde, şehrin en uç kuzeybatı noktasıydı. saldırı 17 temmuz perşembe sabahı karadan ve denizden aynı anda başladı. venedik gemileri katapultlarının ağırlığıyla, iyice suya gömülmüşlerdi. karadan saldırıya geçen frank ordusu ise, baltalarını savuran ingiliz ve danimarkalı vareg muhafızları karşısında çaresiz kaldı. günü venedikliler ve özellikle de bizzat enrico dandolo kurtaracaktı.

    duçe'nin cesaret hikayesi sadece taraf tutan venedikli bir geç dönem methiyeci tarafından değil, frank kökenli bir görgü tanığı tarafından da anlatılmıştır. bu kişi de geoffrey de villehardouin'in ta kendisidir. sahile, hücum merdivenleri üzerindeki venedik tayfası bizanslı askerlerle yüz yüze savaşacak kadar yaklaşılmış olmasına rağmen, hücum gücünün karaya çıkmaya cesaret edemediğinden bahseder:

    "işte büyük bir kahramanlık hikayesi. yaşlı ve gözleri görmeyen venedik duçesi silahlarını kuşanmış halde kadırgasının pruvasında, önünde aziz markos'un bayrağıyla duruyordu. adamlarına bağırarak eğer gemiyi derhal karaya çıkarmazlarsa, bunun bedelini hayatlarıyla ödeyeceklerini söyledi. öyle yaptılar. onunla birlikte karaya inip önündeki bayrağı yere sapladılar. aziz markos'un bayrağı ve duçe'nin kadırgasının sahile çıktığını gören diğer venedikliler, utanıp peşlerinden gittiler."

    hücum devinim kazandıkça, bizanslılar hiç şansları olmadığını anladılar. kısa süre sonra dandolo frank müttefiklerine surlardaki yirmi beş kulenin venedik hakimiyetine geçtiği haberini gönderdi. bu arada adamları da duvarlarda açılan yarıklardan şehre akın etmiş ve tüm ahşap evleri ateşe vererek, blakhernai mahallesini bir ateş topu haline getirmişlerdi. o akşamüstü iii. aleksios angelos, yanına sadece çok sevdiği kızını, birkaç başka kadın ile birlikte beş bin kilo altın ve bir çanta mücevher alıp karısı ve diğer çocuklarını kaderlerine terk ettiği bizans'tan kaçtı.

    bizans, tarihinin bu en büyük kriz anında başsız kalmıştı. alelacele toplanan bir meclis, hapisten çıkarılan isaakios angelos'u apar topar tahta geçirdi. erkek kardeşinin ihtimamı sayesinde dandolo'dan beter kör olmuş ve zaten beceriksiz bir lider olduğunu ispatlamıştı. ne var ki, her şeye rağmen meşru imparatordu ve bizanslılar onu tahta iade etmekle, haçlıları da durdurabilmeyi ummuşlardı. bir bakıma doğruydu. ancak genç aleksios, bonifacius ve duçe'ye verilen vaatler yerine getirilmemişti. isaakios bu vaatleri onaylamak zorunda kaldı ve aynı zamanda oğlunu tahta ortak yaptı. ancak o zaman franklar ve venedikliler onu resmen tanıdı ve galata'ya çekilerek, isteklerinin yerine getirilmesini beklemeye başladılar.

    1 ağustos 1203 günü iv. aleksios angelos, babasıyla birlikte taç taktı. ardından derhal, bahar ayında zara'da aceleyle verdiği sözlerden pişmanlık duymaya başladı. amcasının har vurup harman savurduğu hazine bomboştu. koymak zorunda kaldığı yeni vergiler, paranın nereye gideceğini gayet iyi bilen halk arasında huzursuzluk çıkardı. bu arada konstantinopolis'te daima önemli bir politik güç yaratmış olan din adamları, imparatorun kilise tabaklarını toplatıp eritmesi üzerine şoka uğradı. hele de nefret ettikleri papaya bağlanacaklarını haber aldıklarında iyice çileden çıktılar. sonbahar yerini kışa bıraktığında, imparator popüleritesini iyice yitirmişti. açgözlülükleri doymak bilmez hale gelen franklar, tansiyonu daha da yükseltti. bir gece şehirde dolaşan bir grup frank, aya irini kilisesi'nin hemen arkasında yer alan küçük bir camiyi yağmaladı ve ateşe verdi. yangın yayıldı ve 48 saat içinde konstantinopolis, justinianus döneminden beri, yani yedi yüzyıl sonra tarihinin en büyük yangınıyla karşı karşıya kaldı.

    imparator kaçak amcasına karşı düzenlediği kısa ve başarısız bir seferden döndüğünde, şehrin büyük kısmını yerle bir olmuş buldh. tebaası da yabancılara savaş açmak üzereydi. durum kırılma noktasına gelmişti ve birkaç gün sonra üç haçlı ve üç venedikliden oluşan bir heyet artık nihayet ödemenin yapılması isteğiyle saraya geldiğinde, yapacak hiçbir şey kalmamıştı. büyük ihtimalle heyetin içinde yer alan villehardouin, saraya gidiş ve dönüş yolu üzerinde linç edilmekten kıl payı kurtulduklarından bahseder: "böylece savaş başladı ve her iki taraf hem kara hem de deniz yolundan birbirine mümkün olduğunca çok zarar vermeye çalıştı."

    üstelik ne haçlılar ne de bizanslıların böyle bir savaş istememiş olması yeterince tuhaftı. konstantinopolis halkının aklında tek bir şey vardı: bir an önce güzelim şehirlerini mahveden ve kanlarını emen bu barbar haydutlardan kurtulmak. franklar da esas yola çıkma nedenlerini unutmamışlardı ve müslümanlarla savaşmak yerine, zayıf ve yumuşak diye nitelendirdikleri bu halkın arasında yaşamak zorunda olmak onların da canına tak etmişti. bizanslılar borçlarını ödeseler bile, onların bundan bir kazancı olmayacaktı. olsa olsa venediklilere olan borçlarının açığını kapayacaklardı.

    bütün bu meselede anahtar rolü venedikliler, daha doğrusu enrico dandolo oynamaktaydı. donanmasına her an yola çıkma emri vermek onun elindeydi. bunu yapsa, haçlılar rahat bir nefes alacak ve bizanslılar da sevinçten havaya uçacaklardı. şimdiye kadar aleksios ve babasının söz verdiği parayı alamayan frankların, venediklilere olan borçlarını ödeyemeyecekleri gerekçesiyle bu fikri reddetmişti. ancak artık ne bu para ne de haçlı seferi onu fazlaca ilgilendirmemekteydi. zira bizans imparatorluğu'nu devirmeyi ve tahta bir venedik kuklası geçirmeyi kafasına koymuştu.

    böylece barışçı bir çözüm olasılığı iyice azalınca, dandolo'nun frank müttefiklerine öğütleri de farklı bir yol çizmeye başladı. ortak tahtlarını franklara borçlu olan aleksios ve isaakios'un hiç utanmadan dostlarını kandırdığını ve onlardan artık hiçbir hayır gelmeyeceğini belirtti. haçlılar haklarına düşeni ancak zorla alabileceklerdi. vicdanları rahat olmalıydı. angeloslar artık onlardan sadakat beklememeliydi. şehre girdikten sonra, içlerinden bir lideri imparator yapacak ve venediklilere olan borçlarını farkına bile varmadan ödeyecekleri gibi, haçlı seferinin de parasını fazlasıyla çıkaracaklardı. gün bugündü ve bu fırsat bir daha asla ele geçmeyecekti.

    konstantinopolis halkı da aleksios'un gitmesi konusunda hemfikirdi ve 25 ocak 1204 günü, onu tahttan mahrum edip yerine yeni birini seçmek üzere, senatörler, din adamları ve halktan oluşan büyük bir kalabalık ayasofya'da toplandı. üç gün süren görüşmeler sırasında (sonunda nihayet nikolaos kanabos adında silik bir kişi üzerinde karar kılarlar) o dönemde bizans sahnesindeki tek becerikli adam, işi kendi yöntemiyle çözmeye karar verdi.

    aleksios dukas, birleşik koyu kara kaşları nedeniyle, murtzuphlos lakabıyla anılmıştır. dukas içinden iki imparator çıkarmış asil bir aileye mensuptu ve şimdi protovestarios unvanına sahip olması nedeniyle, saraya istediği gibi serbestçe girip çıkabilmekteydi. gece geç vakitte yatak odasına girdiği iv. aleksios'u uyandırıp halkın ona karşı ayaklandığını ve tek çarenin kaçmak olduğunu söyledi. ona uzun bir pelerin giydirip sarayın yan kapısından çıkardı. diğer komplocular orada beklemekteydi. şanssız genç, prangaya vurularak, hapse gönderildi. orada iki zehirleme girişimi başarısızlıkla sonuçlanınca, sonunda boğularak öldürüldü. aşağı yukarı aynı zamanda kör babası da öldü. tüm tarihçesine hakim naiflikle villehardouin, onun ölümünü oğlunun talihsiz sonunu öğrenmesiyle aniden hastalanmasına bağlar. böyle bir hastalığın ona kasten musallat edilmiş olduğu ihtimalini aklına getirmemiş olsa gerek.

    hasımlarım ortadan kaldıran (nikolaos kanabos da ortadan kaybolur) murtzuphlos, v. aleksios adıyla ayasofya'da taç taktı. ve tahta geçer geçmez de, imparatorlukta uzun zamandır hasreti çekilen yönetici vasıflarını sergilemeye başladı. haçlıların gelişinden beri ilk defa surlar ve kulelere uygun sayıda adam yerleştirildi, işçiler de gece gündüz çalışarak surları daha da yükselttiler. franklar açısından bir konu aşikardı. başka bir görüşme olmayacak, hele de yeni imparatorun hiç sorumluluk taşımadığı borç meselesi artık gündeme gelmeyecekti. tek şansları şehre saldırmaktı. sadece tahtı gasp etmekle kalmayıp cinayet de işleyen murtzuphlos karşısında, meşru imparator ve bir zamanlar müttefikleri olan iv. aleksios'a karşı harekete geçmemiş olmakla, ahlaki açıdan daha güçlüydüler.

    enrico dandolo aylardan beri bu büyük saldırının avukatlığını yapmaktaydı. murtzuphlos'un darbesinden beri de hem venedikliler hem de franklar onu bütün seferin lideri olarak görmeye başlamışlardı. bonifacius de montferrat etkisini korumaya çabalıyordu. imparatorluk tacına bu kadar yaklaşmışken, liderliği hayati önem taşımaktaydı. ancak esas devrik imparatorla yakın ilişkiler içinde olduğundan, şimdi kendini biraz gözden düşmüş hissediyordy. bu arada cenevizlilerle bağlantıları vardı ve dandolo da bunu biliyordu.

    mart ayı başında, galata kampında bir dizi meclis toplantısı başladı. ancak saldırı planlarından ziyade (murtzuphlos'un savunma ile ilgili aldığı önlemlere rağmen, konstantinopolis çantada keklik görülmektedir) fethedildikten sonra imparatorluğun nasıl yönetileceği üzerine konuşuldu. haçlılar ve venediklilerin belirleyeceği altışar delegeden oluşan seçim komitesinin yeni imparatoru seçmesi uygun görüldü. eğer bir frank seçilirse, patrik venedikli ya da tam tersi olacaktı. şehrin ve imparatorluğun dörtte biri, ayrıca haliç'teki blakhernai ve marmara'daki eski saray imparatora ait olacaktı. geri kalan üçte birlik pay da venedikliler ve haçlı şövalyeleri arasında eşit bölünecekti. dandolo özellikle imparatora bağlılık töreninden muaf tutulacaktı. ganimetler belli bir noktada toplanacak ve eşit bölünecekti. son olarak her iki taraf da konstantinopolis'i bir yıl boyunca, yani 1205 yılı mart ayına kadar terk etmeyecekti.

    saldırı 9 nisan cuma sabahı başladı. yine hedef dandolo ve askerlerinin dokuz ay önce kendini gösterdiği deniz tarafındaki surlardı. ancak bu sefer başarılı olamazlar. venedik kuvvetleri, daha yüksek yeni surlar ve kulelere ulaşamazken, aşağıdaki kuşatmacılara büyük zarar veren bizans katapultlarına ideal platform sağlamıştı. öğleden sonra saldırganlar askerleri, atları ve teçhizatlarını tekrar gemilere yükleyerek galata'ya geldiler. sonraki iki gün zararı gidermekle geçti. pazartesi günü de tekrar saldırıya geçtiler. bu defa venedikliler gemilerini ikili gruplar halinde birbirine bağlayınca, her kuleye iki katı ağırlık fırlattılar. bu arada kuvvetli esen poyraz, gemileri kürekçilerin asla başaramayacağı kadar karaya ve surlara yaklaştırdı ve böylece kuşatmacılar gemi direkleri arasına kurdukları geçici korunaklar altında görünmeden savaştılar. çok geçmeden kulelerin ikisi işgal edildi. hemen hemen aynı anda da haçlılar surlar dahilindeki kapılardan birini kırarak, şehre girdiler.

    askerlerine cesaret ve kararlılıkla komuta eden murtzuphlos, caddelerde atını dörtnala sürerek, tebaasına moral vermek için son bir çaba sarf etti. niketas şöyle anlatır:

    "bir umutsuzluk girdabına sürüklenmiş olan halk, ne onun emirlerini ne de uyarılarını duyacak halde değildi... ancak boşa çaba sarf ettiğini fark edip frankların sofrasına meze olacağını hissedince, yanına imparator iii. aleksios'un karısı euphrosyne ve onun büyük hayranlık duyduğu kızı eudokia'yı da alarak kaçtı. kadınlara düşkündü ve kilise kanunlarına uygun olmaksızın iki karısını da boşamıştı."

    üçü, eski imparatorun yaşadığı trakya'ya sığındılar. murtzuphlos derhal eudokia ile evlendi ve karşı saldırıda bulunmak üzere kuvvet toplamaya başladı.

    surların aşılmasının ardından korkunç bir kıyım başladı. villehardouin bile dehşete düşmüştü. ancak gece olduktan sonra, kavga ve katliamdan yorgun düşen fatihler ateşkes ilan ettiler ve şehrin en geniş alanlarından birinde yer alan kamplarına geri döndüler.

    "o gece, karşı saldırıdan korkan haçlıların bir kısmı kendileri ile rumlar arasında kalan bölgede yangın çıkardılar. şehir alev alev yanmaya başladı ve bütün gece, hatta ertesi gün akşama kadar yangın devam etti. bu frankların gelişinden beri konstantinopolis'te çıkan üçüncü yangındı. fransa krallığı'nın üç büyük şehrinde bulunan evlerden daha fazla sayıda ev yandı."

    bu olaydan sonra, silahlarını hala bırakmamakta direnen az sayıda bizanslının da hali kalmadı. ertesi sabah haçlılar uyandığında, şehirdeki tüm direnişin kırılmış olduğunu gördüler.

    ancak konstantinopolis halkının trajedisi daha henüz başlamıştı. ordu dünyanın en zengin şehrinin önünde onca süre boşuna beklememişti. artık şehir onlara aitti ve geleneksel üç gün yağma izni verildiğinde, çekirgeler gibi üşüştüler. birkaç yüzyıl önceki barbar istilalarından beri avrupa böyle bir vahşet ve vandalizme sahne olmamıştı. tarihinde asla böylesine güzellikler ve birinci sınıf sanat eserleri, bu kadar kısa bir zamanda sebepsiz yere tahrip edilmemişti. çaresiz, ürkmüş ve kendilerine hristiyan diyen insanların böyle bir alçaklık yapabileceğine inanamayan görgü tanıkları arasında nikitas honiatis de vardı.

    "anlatacaklarıma nereden başlayacağımı, nasıl devam edip nerede bitireceğimi bilemiyorum. kutsal ikonaları kırıp şehitler'in kutsal emanetlerini ağzıma alamayacağım yerlere attılar. isa mesih'in kanını ve etini her yere saçtılar. bu hristiyan karşıtları, kilisedeki kadeh ve tabakları alıp mücevherlerini çıkardıktan sonra, kendi içecek kapları olarak kullanmaya başladılar... büyük kilise'de yaptıklarını düşününce, insanın tüyleri diken diken oluyor. bütün dünyanın hayran olduğu altarı parçaladılar ve parçalarını aralarında paylaştılar... kutsal kaplar ve tahttan, kürsüden, kapılardan ve mobilyalardan söktükleri gümüş ve altın kakma işlerini daha rahat taşıyabilmek için, atları ve katırları kiliseye getirdiler ve bu hayvanlardan bazıları kayıp düştüğünde de, kılıçlarını saplayıp ortalığı onların kanı ve dışkısıyla pislettiler. isa'ya hakaret etmek için fahişenin birini patriğin koltuğuna oturttular. bu kadın müstehcen şarkılar söyleyerek, kutsal mekanda terbiyesizce dans etti... iffetli annelere, masum kızlara, kendini tanrı'ya adamış rahibelere bile merhamet etmediler... sokaklarda, evlerde ve kiliselerde sadece çığlıklar ve yakarışlar duyuluyordu."

    nikitas bu adamların omuzlarında haç taşıdığını ve hristiyan topraklardan kan dökmeden geçeceklerine, silaha sadece müslümanlara karşı davranacaklarına ve kutsal ödevi yerine getirinceye kadar bedensel hazlardan uzak duracaklarına, o haç üzerine yemin ettiklerini hatırlatır.

    konstantinopolis en kötü günlerini yaşamaktaydı. ancak bütün güzellikleri de ortadan kalkmamıştı. fransızlar ve flamanlar kendilerini tamamen tahribata vermişken, venedikliler kendilerine hakim oluyordu. güzele saygı duymasını biliyorlardı. gerçi onlar da yağmalamış, ancak yakıp yıkmamışlardı. onun yerine ellerine geçen her şeyi venedik'e göndermişlerdi. bunlar içinde büyük konstantin döneminden beri hipodromu süsleyen ve sonraki sekiz yüzyıl boyunca da san marco bazilikası'nın ana kapısı üzerinde yer alan platformda benzer bir işlev üstlenecek olan bronz atlar da vardır. bazilikanın kuzey ve güney cephesi aynı zamanda gönderilen heykeller ve kabartmalarla kaplıdır. yapının içinde, kuzey transeptinde imparatorların savaşa giderken önlerinde taşıdıkları zafer getiren meryem'in muhteşem ikonası asılıdır. güneydeki hazine dairesi ise bir venedik açgözlülük anıtı gibi, bizans sanat eserlerinin en muazzam koleksiyonlarından birini barındırmaktadır.

    dehşet dolu üç günün ardından, asayiş geri getirildi. önceden kararlaştırıldığı gibi, bütün ganimetler (ya da kurnazca saklananların dışındakiler) üç kilisede toplandı ve dikkatlice dağıtıldı. seçilecek olan imparatora dörtte bir pay ayrılacak ve geri kalanlar franklar ve venedikliler arasında eşit paylaşılacaktı. bu dağıtım yapılır yapılmaz, haçlılar enrico dandolo'ya olan borçlarını ödediler. bu iş başarıyla tamamlandıktan sonra, taraflar ikinci meseleye odaklandılar: yeni bizans imparatorunun seçimi.

    kaybettiği prestijini geri kazanmak ve adaylığını güçlendirmek amacıyla yaptığı talihsiz bir girişimle bonifacius de montferrat, isaakios angelos'un dul karısı imparatoriçe maria'yı bulup getirerek onunla evlendi. yanlış bir hareketti. dandolo onun adaylığını derhal reddetti ve (frankların ikiye bölünüp venediklilerin tek bir kitle halinde seçmeleri nedeniyle) seçmenleri rahat ve yumuşak başlı flandre ve hainault kontu baudoin'e yönlendirmekte hiç zorluk çekmedi. baudoin 16 mayıs'ta ayasofya'da taç taktığında, bir yıldan daha az süre içinde taç yaka üçüncü imparator olmuştu. yeni atanan venedikli patrik tommaso morosini daha konstantinopolis'e ulaşamadığından törene katılamasa da, orada bulunanlardan çok az kişi yeni imparatorun venedikliler sayesinde seçildiğini inkar edecekti.

    venedik bu işten karlı çıkmıştı. haçlılarla yaptığı antlaşmaya göre şehrin ve imparatorluk topraklarının sekizde üçünü aldı. ayrıca her yerde serbest ticaret yapma ayrıcalığına sahip oldu. cenevizliler ve pisalıların elinden bu ayrıcalık derhal alındı. konstantinopolis'te ise dandolo haliç'e kadar uzanan ayasofya ve patriklik bölgesini istemişti. onun dışında venedik'in akdeniz'deki gücünü artıracak ve ona kesintisiz bir ticaret kolonileri zinciri sağlayacak venedik lagünü'nden karadeniz'e kadar olan önemli limanları almıştı. ragusa ve durazzo, yunan ana karasının batı sahili ve iyonya adaları, peloponnessos'un tamamı, euboia, naksos ve andros, çanakkale boğazı ve marmara'nın ana limanları gelibolu, tekirdağ ve karadeniz ereğlisi, trakya sahili, edirne ve nihayetinde bonifacius ile yaptığı kısa bir görüşme sonunda elde ettiği son derece önemli girit adası da bunlara dahildi. limanlar ve adalar tamamen venedik'e aitti. ancak dandolo, varlığı ticaret üzerine kurulmuş olan venedik cumhuriyeti'nin önemli limanlar dışında, yunanistan ana karası ile ilgilenmediğini açıkça beyan etti. geri kalan bölgelerin sorumluluğunun ellerinden alınmasından sadece memnunluk duyacaktı.

    fransızlar ya da flamanlardan (ve hatta sadece bir kukla olmaktan ileri gidemeyen imparator baudoin'dan) ziyade iv. haçlı seferi'nin gerçek galibinin venedikliler olduğuna hiç şüphe yoktur. ve bu başarıyı da neredeyse tamamen enrico dandolo'ya borçludurlar. dört yıl önce frank elçilerinin bu kutsal seferde onlara yardım etmesi için rialto'ya geldiği günden itibaren, her yeni gelişmeyi venedik yararına çevirmişti. zara'yı geri almış, mısır'ı saldırıdan koruyarak, müslüman dünyasıyla olan ticari ilişkilerinin sarsılmasına izin vermemişti. frank güçlerini kurnazca konstantinopolis'e yönlendirmiş, görünüşte karar sorumluluğunu onlara bırakmıştı. oraya vardıktan sonra da ilk saldırı onun cesareti sayesinde yapılmıştı. onun entrikası sayesinde, angeloslar devrilmiş, ikinci bir kuşatma ve nihayetinde şehrin ele geçmesi mümkün hale gelmişti. diplomasi ustalığı venedik'e hayal bile edemeyeceği bir antlaşma yapma fırsatı sağlamış ve bu sayede ticari imparatorluğunun temelleri atılmıştı. bizans tacını istememesi (kabul etmesi vatanında yapısal problemlere neden olacak ve belki de venedik cumhuriyeti'ni yıkıma sürükleyecekti) ve seçim komisyonunda olmayı reddetmesine rağmen, seçim üzerindeki etkisiyle (onun himayesinde, geçici olarak yerleştiği eski imparatorluk sarayında yapılmıştır) venedik'e çoğunluk sağlanması ve kendi adayının başarı kazanmasını garanti altına almıştı. son olarak, frankları imparatorluğa feodal düzeni yerleştirmek konusunda yüreklendirirken (ki böyle bir adımın parçalanmaya neden olacağını ve asla cumhuriyetine mani olacak kadar güçlenemeyeceklerini hesaba katmıştır) venedik'i feodal çerçeve dışında bırakmış ve yeni topraklarını imparatorluğa ait tımar arazisi değil, fetihten payına düşen toprak statüsünde devralmıştı. bu doksanına merdiven dayamış kör bir adam için olağanüstü bir başarıdır.

    dandolo yine de durmak bilmedi. başkent dışında imparatorluğun rum tebaası direnişe devam etmekteydi. murtzuphlos sorun çıkarmayacaktı. evliliğinin hemen ardından kıskanç kayınpederi tarafından kör edilmiş ve ertesi sene şehir franklar tarafından fethedilince, konstantinopolis'e getirilip theodosius sütunundan şehrin merkezine atılmıştı. ancak iii. aleksios'un başka damatları iznik'te bir sürgün imparatorluğu kurdular, komnenoslar'dan ikisi aynı şeyi trapezos'ta (trabzon) yaptı ve epir'de gayrimeşru bir angelos kendini bağımsız despot ilan etti. bir zamanın haçlıları her yönde kendilerini savunmak için çok çaba sarf etmek zorundaydı. özellikle de venedik'in yeni elde ettiği adrianopolis şehrinde, 1205 yılı paskalya bayramı sonrasında imparator baudoin bulgarlara esir düştüğünde, onun yanında savaşan dandolo'ya parçalanmış bir orduyu konstantinopolis'e geri götürmek düştü. yaralandığına dair bir belge yoktur ama altı hafta sonra öldü. naaşının venedik'e götürülmeyip ayasofya'ya gömülmesi şaşırtıcıdır. güney koridoru üstünde yer alan galeride mezar taşı hala görülmektedir. şehrine çok yararlık göstermişti. bu nedenle venediklilerin gelmiş geçmiş en büyük duçeleri adına bir anıt diktirmemiş olmaları ilginçtir. ancak dünya olayları çerçevesinde bakıldığında, dandolo bir belaydı. haçlılara kötü nam kazandırdığından değil, ama bir önceki yüzyıldan beri süregelen yağmalama olayları hristiyan tarihinin en kara sayfalarına damgasını vurmuştu. ancak iv. haçlı seferi (eğer gerçekten öyle denebilirse) sadakatsizlik, ikiyüzlülük, vahşilik ve açgözlülük konusunda diğerlerine taş çıkartmıştır. konstantinopolis xii. yüzyılın en zengin metropolü olduğu gibi, sanat ve kültür açısından da en gelişmiş merkezdiydi ve hem yunan hem de roma eserleriyle klasik avrupa kültürel mirasının en önemli hazinesiydi.

    politik açıdan verilen zarar da çok büyüktür. konstantinopolis'teki latin yönetimi altmış yıldan daha az sürse bile, bizans imparatorluğu gücünü ya da kaybettiği toprakları asla geri kazanamayacaktı. sağlam ve güçlü bir yönetimle, daha hala zaman varken belki de türk ilerleyişi önlenebilecekti. aksine imparatorluk zayıf ekonomisi ve iyice küçülmüş topraklarıyla kendini osmanlı akınına karşı koruyamamıştır. tarihte doğu hristiyanlığı'nın kaderini (ki böylece beş yüzyıl boyunca avrupa'nın büyük bölümü müslüman hakimiyetinde kalacaktır) hristiyan bayrağı altında savaşan askerlerin belirlemesi kadar ironik çok az olay vardır. bu adamlar venedik cumhuriyeti adına enrico dandolo tarafından ikna edilip yüreklendirilerek bu topraklara getirilmişti. bu trajediden en karlı çıkan venedik ve muhteşem duçe, dünyaya verdikleri zararın en büyük sorumluluğunu da taşırlar.
  • inandıkları tanrı isa'nın atribüsünü göğüslerinde gururla taşıyan dindar avrupa insanının; tanrılarının en önemli evlerinin birinde, ayasofya'da hristiyan rum kadınlarına altar masasında tecavüz ettikleri, nereden tutsan elinde kalacak haçlı seferi(!)

    hristiyan'ın hristiyan'ı öldürdüğü bu savaşta talan öyle boyutlardaydı ki fatih sultan mehmet istanbul'u fethettiğinde dahi karşısında büyük konstantin'in kurduğu roma'dan dahi ihtişamlı neo roma* şehri yerine bir harabe duruyordu. durum o kadar vahimdi ki bu harabenin imparatoru askerlerin hatta amelelerinin parasını dahi ödeyemiyordu.

    papa tarafından kutsanmayan bu seferin amacı dağlık ve engebeli anadolu yerine nil deltası'ndan kudüs'e ulaşmaktı. tabi aleksios angelos'un italyan asilzadeleri ikna edip papa'dan icazet almasıyla yeni roma imparatoru yapmak için seferin hedefi istanbul oldu. plana göre yeni imparator tahta geçirildikten sonra sefer devam edecekti. evdeki hesap çarşıya uymadı tabi. aleksios öldü, roma imparatoru kaçtı, rum halkının yeni imparatoru tanınmadı ve kiliselerden büyük saray'a kadar tüm istanbul talan edildi. doğu roma yaklaşık altmış yıllık süreçte kendilerini mirasın varisi ilan etmiş rum komutanlar tarafından paylaşılamadı. yani aralarında birlik oluşturamadılar ve kendi aralarında savaşıp durdular. anadolu'da iznik imparatorluğu varlığını gösterdi ve gününü bekledi.

    istanbul'u talan eden açgözlüler o kadar zengin oldular ki sefere devam etmek istemediler. bunun en büyük sebeplerinden bir tanesi venedik'li dandolo ailesi'nin mısır ile çok karlı bir anlaşma yapmış olması ve bunu bozmak istememesinde yatmaktadır. şuanda istanbul'da bulunan doğu roma eserlerinin bu denli az olmasının en büyük sebebi bu insanlardır. litürjik eserler san marko gibi kiliselere götürüldü. madeni olan neredeyse her şeyi erittiler ve tam bir vandalizm örneği oldular.

    yeni kurulan roma imparatorluğu* sistem olarak roma'nın değil, fransa ve almanya başta olmak üzere batı avrupa'nın kullandığı feodal yaşamı benimsedi. rum halkı yeni istilacıların bu yeni yaşam biçimini kabul etmedi ve bulgaristan'da bulunan rumlar bulgar çarı ile işbirliği yaptılar. latin imparatorluğu bizans'ın en büyük düşmanı bulgar milletiyle savaşırken sürekli kan kaybetti. doğu roma'nın kayıt parşömenlerini büyük saray'da ısınmak için yaktılar. bu görgüsüzlük ve ahlaksızlık silsilesi iznik imparatorunun tekrar istanbul'a girmesiyle neyse ki ortadan kalktı. lakin doğu roma bu darbeden sonra hiçbir zaman ayağa kalkamadı. anıtsal yapılarındaki ihtişam dahi kayboldu.
hesabın var mı? giriş yap