• - gel gel hidayet sakin ol.
    - hocam nasıl sakin olalım ya, manyak mısın sen?

    türk spor tarihinde, yüzümü güldüren en güzel sahne buydu sanırım ya.
  • nası bi maçtı diye soranlara şöyle söyleyeyim, fark 18 e düştüğünde sövüyordum falan. abartmıyorum sinirleniyordum..

    kendime koca bi ohaaa çekip, bizi bu kadar yavşaklığa iten millilere sevgiler ama en çokta saygılarımı sunarım....
  • bu maçı kazanmak demek, türk basketbol tarihinin en önemli galibiyetini almak demektir.

    turnuvanın iki formda takımı karşılaşıyor ve açık konuşmak gerekirse son sekize kalan takımlar arasından tercih yapma şansımız olsaydı; rusya'nın ardından ikinci seçeceğimiz takım slovenya olurdu. şu ana kadar oynadığımız en zor takım değil ama en formda takım.

    bu maçın şöyle değişik bir özelliği var; iki takımın bu noktaya gelmesini sağlayan en önemli silahları, bu maç özelinde işe yaramaz. türkiye'nin turnuva boyunca en önemli silahı olan alan savunması, slovenya karşısında etkisiz kalır. slovenya sahada aynı anda dört şutörle oynayan ve iki oyun kurucu gardla sahada yer alan bir takım. böyle bir takıma uzun süre alan savunmayı yapmaya çalışmak intihar olur. üstelik takımın dört numaraları olan zupan ve slokar ikilisi de ceza şutları dışında skor tehditi olmayan oyuncular. bizim sürekli silahımız işe yaramaz mecburen bire bir savunma yapmak zorundayız ve elimizde çok iyi üç tane dış savunmacı var. kerem, ömer, sinan üçlüsü dragiç ve lakaviç'i yavaşlatabilecek kalite ve form düzeyinde. bu durum da bizi slovenya'yı buraya kadar getiren silahlarının burada yola tek başlarına devam edemeyecekleri faslına getiriyor. slovenya iki gardının uyumu, form durumu sayesinde buraya geldi fakat buraya gelirken maç gibi maç yaptıkları maçlarda yani brezilya ve hırvatistan maçlarında karşılarında iyi gard savunmaları bulmadılar. ukiç-popoviç ikilisi yahut barbosa-huertas ikilisi savunmacı değil skorer ikililer ve slovenya gardlarını savunmada zorlamak yerine karşılıklı meydan okuyup boylarının ölçüsünü aldılar. slovenya gardları bu ölçüde gard savunması yapan bir takımla oynamadı.

    hal böyle olunca; iş yedek silahlara, b planlarına kalıyor. biz alan savunmasına başvurmadan rakibi durdurabilir miyiz? durdururuz, gardlarımız iki gardı yavaşlatır ama daha önemlisi hücum yaparken de kerem'i kullanmalıyız. lakaviç iyi bir savunmacı değil dragiç ise top çalma sevdalısı bir oyuncu, bu adamları savunma yapmaya zorlamak, üzerlerine hücum etmek bir çözüm olabilir.

    ersan ilyasova, karşısında ağır fakat sert iki savunmacı bulacak topla beraber her potaya yüklenmesi bizim lehimize olurken, savunmada adamını bırakıp yardıma gitmemesi şart. dragiç-lakaviç ikilisi atabildiğini atsın ama devreye zupan ya da slokar girmesin. bu iki adam hücumda top kullanmadıkları sürece, rakip takım oyunu oynamaktan uzaklaşır.

    hidayet, nachbar karşısında fransa maçındaki performansına yakın bir performans sergilerse, ki sergilememesi için bir neden yok, galibiyet daha rahat gelir.

    pota altına gelince; rakibin en iyi, en formda pota altı oyuncusu gasper vidmar. o vidmar, fenerbahçe'nin dördüncü uzunu. önündeki ilk üç uzun ise türk milli takımında oynuyor. birbirini çok iyi tanıyan rakipler söz konusu ve iyi olanlar bizim kadromuzda. vidmar'ın biraz bu adamlara karşı ezik olduğunu ve kendisini kanıtlamaya kasacağını hal böyle olunca da çabuk faul problemine gireceğini kestirmek zor değil.

    savunmayı bire bir yapmalıyız, hücumda ilk opsiyon kerem tunçeri'nin ikili oyunları olmalı.

    zafer günüdür, rahat olun.
  • izlerken türk olduğum için gurur duyduğum maçtır.
    yolunuzun sonu şampiyonluk olsun aslanlar!

    ps: görüyorum ki, şu entry'i bile kötüleyen tipler (!) olmuş.
    siyasi bi mantıkla değil, maç sonu sevinciyle yazmıştım ama madem rahatsız oldunuz, bastırarak söyleyim:
    türk olduğum için gururlandığım, rakibi oyunun her anında ezdiğimiz maç olmuştur.
    nokta!
  • maçla ilgili iki konuda çıldırmamak elde değil.

    birincisi; biz, ntv yayınını mı izliyoruz yoksa bahsi geçen portekiz şirketinin mi bilmiyorum ama; hızlı hücumlarda nba'den görmeye alışkın olduğumuz pota altı kamerasına geçme gibi bir sevdaya düşülmüş durumda. kim yapıyorsa bunu, bir sabah ansızın yılmaz morgül'le uyanır inşallah.

    ikincisi; garanti'nin dağıttı şu yeşil balonlar. hocam, akıl var, mantık var. slovenya'yla oynuyoruz yahu. bırak, bi maçta da kolinin içinde kalıversin siktiğimin materyali.

    saha içi efsane. bahsetmeyeyim, değmesin nazar.
  • afedersiniz ama maç sonunda kendisine taaa yukarılardan da bağırdığım gibi;

    amına koyduk tanjevic başgaaaaaannnn!!!!

    ve evet, tepede, öküzden hallice sesler çıkararak sloven hücumunda bağıran kişi benim. pişman değilim.

    sırbistan maçında seyrici çok daha iyi olacak, o zone 1'in hepsini ayağa kaldırmazsam adam değilim.

    nihayetinde nachbar kabusu ile başlayıp, karabasan olup slovenya'nın üzerine çöktüğümüz maç oldu.
    adamların benchleri bırak ayağa kalkmayı, iki alkış dahi tutamadılar. üzüldüm lan, içim parçalandı.
  • milli takımın tek kelimeyle çılgın attığı maç. şu an öyle bi oyun oynuyoruz ki, galaksi idman yurdu gelse onbeş sayı fark takıp yollucaz ibneleri samanyolu'na geri. bu ne motivasyon, bu nasıl bir takım böyle!
  • "takımımızda bir düşme var" sözünü 20 sayı öndeyken duyduğumuz maç. bu günleri de gördük ya...
  • amerikali spikerlerden "turkiye takim oyununa sahip, hicbir oyuncuya lider diyemeyiz, birlikte cok iyiler" laflarini duymami saglamis mac. bunu da duydum ya artik gam yemem. ve ayrica (bkz: agliyorum biliyor musun)
  • sabri sarıoğlu'nun "önceki maçı takım olarak izlemiştik, şimdi sivil olarak izledik." şeklinde yorumladığı maç. o ne lan?
hesabın var mı? giriş yap