• öncelikle kurunun yanındaki yaşları bir kenara koyuyorum.

    melih gökçek'e oy verip de şu anda sürünenlere ise zerre kadar empati, sempati duymuyorum.

    bu adam yıllarca uyarılmasına rağmen bolu'dan su getirtmeyen biri.

    bu adam taksici para yapsın diye aşti'deki otobüs servislerini kaldıran biri.

    bu adam eskişehir yolu'nun en önemli iki noktasında (söğütözü kavşağı, milli kütüphane karşısı) zerre işlevi olmayan beton ve demir yığınlarına milyonlarca lira para döken biri.

    bu adam 17 senedir belediye başkanlığı yapmasına rağmen metro olayında bir milim ilerleme sağlayamamış biri.

    bu adam ödemediği borçlar yüzünden doğalgaza zam gelmesine sebep olan biri.

    bu adama oy verip de sürünüyorsanız zerre kadar empati kurmam sizin için. hakkınız budur.
  • toplanın gençler anlatıyorum. nikaltına entry girerseniz devamını getireceğim heheh.

    biraz yoğun çalıştığım için dışarıdaki vaziyetten bihaberdim. 18:30 gibi işleri toparladığımda, işyerimin hemen önünden geçen eskişehir yolunun cehennem gibi olduğunu fark ettim. vaziyete erkenden uyanan çoğunluk çoktan arazi olmuştu, yönetici kadro ve biz saftirik ekip (çekirdek kadro diyorlar gönlümüzü alabilmek için) mahsur kalabilme ihtimalimiz üzerine espriler yapmaya ve melih gökçek'in kulaklarını çınlatmaya başladık. küçük bir koordinasyonla aracına ve sürücülüğüne güvenenlerin güzergahlarına göre diğer mağdurlarla carpooling yapması kararlaştırıldı ve barça - arsenal maçını izlemek için telvin muhtereminin d-smartına güvenmemden ötürü ümitköy cenahının kaptanı ben oldum. yoldaki arkadaşlardan aldığımız "bilmem nerenin önündeyiz" gibi bilgilere istinaden 20:00'a kadar işyerinde geyik yaptık, 20:15 gibi işyerimin 16. katına çıkıp manzaranın elverdiği kadar eskişehir yolu üzerinde çıplak gözle keşif yaptım, sol şerit ağır da olsa ilerleyebiliyordu, yolcularımın yanına dönüp "kaptanınıza güvenin" temalı bir konuşma gerçekleştirdikten sonra yola koyulduk.

    işyerinin resepsiyonunda onlarca kişi çaresizce bekliyordu. aralarından patronunu bekleyen bir genel müdür şoförü "gidemezsin çıkma" dedi, "ben kafamda planımı kurdum" deyip çok cool bir edayla yoluma devam ettim. mevsime uygun lastiklerimin kondisyonları çok iyi durumdaydı ve övünmek gibi olmasın sürüş tekniklerime de çok güvenirim. küçük bir rampada aracı deneyip memnun kaldıktan sonra tereddütlerim de tipinin arasında kayboldu ancak, yolcular gergindi, milli piyango idaresi'nin önünden eskişehir yoluna çıkmaya çalışırken arap saçına dönmüş trafikte (takribi 400 metre) 20 dk. heba edince yolcularımızı üzmemek adına istikameti balgat'ta bir restorana çevirip işyerinde mahsur kalan ekibin de katılımıyla yoğunluğun geçmesini akşam yemeği işini hallederek beklemeye karar verdik. yemek esnasında yolcularımdan birinin eşi arayıp "ben geliyorum oraya sizi almaya" dedi, "abi gerenk yok" lafımız itibar görmedi ben de ısrar etmedim. adam bmw x1'ine güveniyordu ses çıkarmadım. 15 dakika sonra aynı abimiz "ya ben sitenin önünden çıkamadım siz gelin bari dedi "sen merak etme abi" dedim. yemek güzeldi, ancak tipi de coşturmaya başlamıştı. 21:50'de harekete geçtik, araca ulaşmak için katettiğimiz 2 dk.lık mesafede kardan adam olmuştuk. kontağı çevirdim, eskişehir yoluna çıktık, ihtiyaten yakıt ihmali yaptık, akaryakıt istasyonuna sığınan çok sayıda sürücü vardı. yolda onlarca terk edilmiş araç vardı. kayan, gidemeyen, saçmalayanınsa haddi hesabı yoktu. tespit edebildiğim toplu taşıma araçlarının sayısı üçü geçmedi. bir tane de kar küreme ve tuzlama aracı gördüm. yoğunluk azaldığı için rahatça ilerleyebildim, zemin altı buza çalmış, 5-6 cm. yükseklikte karla kaplı haldeydi. ümitköy köprüsünden ümitköye girdik köprü üzeri ve giriş terk edilmiş araçlarla doluydu, kayan saçmalayan çok araç vardı ama 8. cadde shell önünde bir adet merso cls ve bmw m5 buzda dansın kralını yaparken yolcuları da itme gayretindeydi, bin lira tutmazdı kışlık lastik beyin de bedavaydı. yolcularımı sağ salim evlerine bırakırken ısrarlı misafir etme önerilerini reddedip maçın da yalan olduğunu hatırlayarak, evime, eryaman'a gitme kararı aldım.

    zırhlı birlikler yolunun baharda bile saçma sapan olabileceği gerçeği anadolu bulvarını kullanarak istanbul yoluna çıkmam gerektiğini hatırlattı ve eskişehir yolunu değil aşti bulvarını kullanarak anadolu bulvarına geldim, aşti bulvarında köprü üzerinden görünen manzara anadolu bulvarının gireni yutan bir kırmızı-sarı* delik olduğunu gösterince aşti bulvarından devam edip söğütözünden tekrar eskişehir yolu gidiş istikametine çıktım, zırhlı birlikleri kullacaktım. zırhlı birlikler yoluna girdim, ilk ışıklarda trafik kilitlenince karşıdan gelen aracın sürücüsünden ileride durumun fena olduğu, hava hastanesi önünde kaza olduğu ve yolun takındığı bilgisini alınca tekrar ümitköy köprüsü istikametine döndüm. iki alternatif vardı ya ümitköye girip telvin'de yatacaktım ya da cesaretimi toplayıp yaşamkent tarafına dönerek çevre yolundan eryamana girecektim. çevre yolu gerçekten riskliydi; takriben 25 km'ye yakın bir mesafe tipi ve ıssız. üstelik eskişehir yolundan çevre yoluna katılım yolu oldukça dik bir rampaydı. ama "eve varamadı dedirtmem lan kendime" deyip o cihete gitme kararı aldım. mesa plaza'dan sonra yoldaki kar yüksekliği 15 cm'yi geçti, konut 2 kavşağından sonraysa karın direnci direksiyondan çok şiddetli şekilde hissedilmeye başlandı.

    işte en heyecanlı yeri;
    çevre yoluna çıkan rampa, lunaparktan farksızdı. sağlı sollu terkedilmiş çok sayıda araç vardı. cipler, otomobiller, kamyonetler, midibüsler sahipleri neredeydi kim bilir. yolun ortasında ise sağa sola kayan, öylece bekleyen bir sürü araç vardı. manzarayı anlatacak kadar takatim yok ama felaket temalı amerikan filmi gibiydi desem abartı olmaz. tereddüt edersem çıkamayacağımdan emindim, yola barikat kuran araçların arasından sağlı sollu yardırdım. 2000 model, 1500 cc'lik önden çekişli bir kompakt hb olan ak güvercinim yardırıyordu, tıkanmadan tırmandık. rampanın bitiminde uygun bir yere parkettim ve rampada mahsur kalan ilk araca yürüdüm, bir adam audi q5'ini bırakıp benle gelmek istemedi, at hırsızına benzemememe rağmen ailesini de benimle göndermekten imtina etti, içimden ne haliniz varsa görün dedim. daha aşağıya inemezdim, ak güvercinimin yanına geldiğimde tipiden alnım yanıyordu, tekrar yola koyuldum. oraya kadar erişebilen araçların doğru lastik ve ekipmana sahip olacağını düşünüyordum ancak çevre yoluna daha geriden katılmış, dolayısıyla lunapark rampa testini geçmemiş bir çok sürücü zor anlar yaşıyordu. biraz ileride, beyaz bir tipodan inmiş angaralı gençlerin ortaya dizdikleri bira şişelerinin etrafında angara oyun havaları eşliğinde oynadıklarını gördüm, fotograflarını çektim, durup gelin bırakayım demedim ama onlara, sebebini bilemiyorum, çok rahat görünüyorlardı. yine o esnada boş bir özel halk otobüsü midibüsün, yol kenarından adam topladığını görüp çok takdir ettim. kar yüksekliği ciddi dereceydi ve zemin buzdu. flaşörleri yanan bir aracın yanında durdum, sincan ayrımında inmek üzere üç kişiyi ak güvercinime aldım. artık yol kenarıyla ilgilenmemin de manasız olacağını düşünerek yolun ortasından kaptırdım. bir ara 90 km/s hıza kadar çıktım, sincana yaklaştıkça zemin de hava da görece düzelmeye başlamıştı. yol eşşek kadar geniş olduğu için limitler ölçüsünde hızlı gitmeye çalışıyordum zira çok bunalmıştım, bir mitsubishi l200 pick up'ı sollamamın ardından sürücü abi gaz yaptı ve beni geçmek için asıldı, salaklığın alemi olmadığı için, yarışmadım kendisiyle, beni geçtikten hemen sonra fren lambası bir saniyeliğine kadar yandı ve abimiz spinin kralını atmaya başladı, güvenli bir şekilde kendisini geride bırakıp dikiz aynamdan 5-6 spinin ardından yolun tam ortasında durabildiğini gördüm. sincan ayrımında yolcuları indirdim, eryaman'a girdiğimde ana arterlerdeki karın eridiğini görmek beni şaşırttı. 23:30 gibi evime geldim, ak güvercinime ve lastiklerine teşekkür edip sıcak bir duş aldım.

    neden bu kadar detaylı anlattım?

    iki sebebi var;

    birincisi güzel maceraydı, ileride okurum.

    ikincisi ise, belediyenin ve başındakilerin allah belasını versin o kısma katılıyorum, büyük bir rezalet ancak, bu gibi durumlarda trafiği olumsuz etkileyen unsurlardan biri de tedbirsiz sürücüler bunun da altını çizmek istiyorum. bu gece demir bükey de uygun lastiği olmasaydı çevre yolunda kurtarılmayı bekliyor olabilirdi. yani aracınıza ve kendinize güvenmiyorsanız çıkmayın yola bu kadar basit. keşke adam gibi bir şehir idaremiz olsaydı da yollar o hale gelmeseydi, ama bunu bile bile yazlık lastiklerle, kar deneyimi olmadan yola çıkan sürücüleri de anlamak güç.
  • bu başlık altına yazılanları okuduğumda şaşırdığım belediyeyi suçlamayın diyen insanlar. kardeşim herkes gecikmiş, evine geceyarısı hala ulaşamayanlar mı dersin, otelde kalanlar mı.. kar tipi altında binlerce insan saatlerce yol yürümüş. olacağını bile bile bu olan biten karşısında özür dilemesi gereken, yetecek ölçüde hazırlık yapması, yolları vakitlice tuzlaması gereken belediyeden başka hangi kurum olabilir? imkanlarımız kısıtlıydı der, bütçemiz elvermedi, aracımız yoktu, tuzumuz azdı der, yapamadık der, birşey der, fakiriz işte ne yapalım der, özür diler, şunları yapıyoruz der, şunları düzelteceğiz, yapacağız, edeceğiz der, tamam dersin. günü zehir olmuş adam tepki veriyor, sus belediyeyi suçlama diyorsun. bu nasıl bir propaganda, nasıl bir hırs ki belediyeyi değil azap çekmiş insanları suçlayacak kadar burnun büyük, duruşun böyle kibirli. tabii ki tepki verecek, neden bu oldu diyecek, ne yapılacağını öğrenmek isteyecek insan gibi yaşamak isteyen. insan gibi hesap sorana sus dersen köpek gibi yaşar gideriz hepimiz. bu duruş, bu kibir, hergün yüzüne baktığın bu insanlara duyduğun bu kin, öfke de topluca hepimizin geleceğinin içine eder.

    edit: belediyenin web sitesinden alıntı: büyükşehir belediyesi kar yağışına karşı her türlü önlemi aldı. büyükşehir belediye yetkilileri : “başkentte kar yağışı nedeniyle ana arter ve caddelerde kapalı yolumuz yok”. en güncel duyuru da şu: "başkent’te romantizm rüzgarı…". oy dereler oy, gören istanbullunun ankara'ya taşınası gelir.

    edit: kabak lastiklerle karlı yola çıkan insanlar, çok acil bir durum sözkonusu değilse, aptaldır; buna kimse itiraz etmez. ama belediyenin siz de kabak lastiklerle yola çıkmayın demeye hakkı yok, çünkü arabası olmayan, toplu taşıma araçlarını kullanan insanların ulaşımını sağlamak, yetersiz özel araçlarıyla yola çıkmış insanlara rağmen, belediyenin görevidir. bu aptallar yüzünden siz de yolda kaldınız işte diyemez belediye, o ulaşımı sağlamak üzere hizmet verir; sağlayamazsa bu hizmeti yerine getirememiş olur. ha bu hizmet de belediyenin değil deniyorsa biz ona katmerli aptallık diyoruz, ona yapacak birşey yok.
  • merhaba hani bi amca vardı ya discovery'de, ha onun programının ankara adlı bölümünün başrol oyuncularından biriyim. hikayem şu şekilde. hemen anlatayım o zaman.

    odtü kızılay arasını yarım saatte aldıktan sonra (saat 5 civarları) kızılay'a geldiğimde güvenpark dolmuş duraklarında sıraların sonu gözükmüyordu. lakin zaten planım otobüse atlayıp gitmekti benim. atatürk bulvarı üzerindeki otobüs duraklarına çıktığımda insanlardan geçilmiyor, kalabalık yolun iki şeridini kaplamış durumdaydı. dört çekerliler, arabasına güvenen yardımsever ankaralılar insanları topluyordu ama nafile. yığınların ardı arkası gelmedi. taksiler zaten dolu, insanlar birleşip biniyor. evet, ankaralılar toplu taşımayı kendi kendilerine geliştirdiler.
    odtü'ye geri mi dönsem diye düşündüm, o da olmaz. sıra almış başını gitmiş. odtü de kalsam girer bi yurda arkadaşın yanında kalırım. yok kaldım çok afedersiniz çük gibi kızılay'da.
    baktım olcak gibi değil çünkü biliyorum açılmaz bu yollar, bundan 8 yıl önce de başıma gelmişti, otobüs geliyor ve duruyor. yollar ilerlemiyor. yürümeye karar verdim. kızılay'dan oyak'a kadar. arada aşmam gereken bir cinnah gerçeği var. işte maceram burda başladı. kaptırdım atatürk bulvarı'ndan.
    şimdi burda durup konuşmam gerekiyor: atatürk bulvarı bildiğin kar içinde. tuz, kar küreme aracı yok uzun zamandır da uğramamış besbelli. atatürk bulvarı lan. cinnah'ı falan geçtim. dümdüz yol bu bulvar. araçlar alt geçitleri bile çıkamıyor. yayalar yolun ortasından gidiyor.
    neyse güle oynaya gittim. ne de olsa yolun başı. insanlar var bi sürü, hepsi de yürüyor. napsınlar başka yolu yok.
    neyse cinnah'ın başına geldim. arabalar bekleşiyor, kayıyor, otobüslerden balata kokuları yükseliyor, arazi araçları bile kalkamıyor. polislere soruyorsun nasıl gidicez falan diye. "şurda otel var, orda kalabilirsiniz." diyorlar. toplu taşıma diyenlere de bi çift sözüm var. otobüsler cinnah'ı çıkamıyor ki. zincirler bile kâr etmiyor. bildiğin yollar bembeyaz, hava da soğuk. bir yandan da tipi. tabi polisler de cinnah'a çıkmalarına izin vermedi otobüslerin. otobüsler kızılay cinnah arası ring yapıyorlar.
    neyse sabahtan beri birşeyler yemediğim aklıma geldi cinnah'ın ortasındaki bim'den fıstık neyim aldım ki enerji versin. suları da doldurdum çantaya. tekrar yola koyuldum.
    bir yandan fotoğraf çekip bi yandan da şarkı söylüyorum. araba itiyorum ara sıra. dörtlüleri yakmış otobüsler, park etmeye çalışan arabalar. bi yandan da tırs tırs gidiyorsun. düşsen kıçını kırsan, kafayı gözü yarsan kaldın. ambulans yok. o yüzden spesifik noktalardan ailemi arıyorum ki bişi olursa aşağı yukarı nerede olduğumu bilsinler.
    atakuleye kadar ulaşabilen araç yok zaten. o yüzden konrad adanor'un (nası yazılıyor şimdi bakamıcam özür diliyorum bu yüzden) oran'a giden tarafı yaya trafiğine açık bi tek. haa kızılaya iniş istikametinden bahsetmiyorum bile kuyruk bitmiyor. ben eve tarafına dönerken bile hala sonunu görememiştim. neyse yolun ortasından yürüye yürüye yoluma devam ettim. sonra farkettim ki kollarım ve kapişonum buz tutmuş. yok yok şaka, abartı değil, valla kaskatı buz olmuş. neyse biraz temizlemeye çalıştım nafile.

    bu sırada yıldız kavşağına kadar geldim. ne taraftan devam etsem diye düşündüm, düşündüm. 365 tarafından gitmeye karar verdim. turan güneş'ten karşıya geçtim tam devam edicem bir jeep "birlik tarafına gidiyorsanız binin" dedi. allah dedim, bindim tabii. içerde benim gibi 2 kişi daha var. önde arkadaşı adamcağız hoşdere'den beri bi sürü insanı almış. beni de evimin önüne kadar bıraktı sağolsun. kızılay'dan eve ulaşmam 2 saat sürmüştü.

    eve ulaştığımda oturduğum koltuktan hala kalkamadım. bacaklarımı hissetmiyorum. yarın odtü tatil olmuş olmamış farketmez zaten. yarın yürüyebileceğimden bile şüpheliyim. o yüzden "sikerler hacı!"

    şimdi toplu taşımanın sadece otobüs üstüne kurulu olmasına mı laf ediyim, hiçbir önlem alınmamasına mı söz söyleyim??

    bundan sorumlu herkesin eline, koluna sağlık. kar yağacağı bir hafta öncesinden belli olmasına önlem almayanlara teşekkürler ne diyim.

    ben biliyorum ama "oğlum mart geldi tutmaz tutmaz" dendi (eminim bak valla demişlerdir.) kıllar bile kıpırdamadı.
  • beytepeden şehir merkezine üç saatte gelinebildi. o da ancak çiftlikten falan dolaşarak. şöför çiftlikte "bir köfte yiyek" dedi ama kimse ciddiye almadı adamı.
  • suçun tamamen ankara halkında olduğunu düşündüğüm felç geçirme şenliği.
    sular kesilince "tatile gidin" diyen bir başkanı tekrar seçersen, kar yağınca "evinde otur" denmesini hak edersin.
  • ankara'nın bu akşamki durumunu hala anlayamayıp, olayı siyasileştirmeyin diyerek inceden siyasetçi savunan arkadaşlar var.
    arkadaşım iyice bak resimlere, doğaya yenik düşülse de bir hazırlık var, ama yetmemiş, zira yerlerde bir metre civarı kar var. ankara'da ise yağacağı günler önceden belli olan bir kar için hiç bir hazırlık yapılmamış. dün öğlen kar yağmaya başlamış, bugün azıtmış, ama yine bir önlem yok. ne tuzlama, ne kar küreme, ne kaldırım temizleme, hiç bir şey. gel de siyaset yapma
    tanımı da unutmayalım: buzlanma ve tuzlanmama sebebiyle etkisini daha da hissettiren durumdur.
  • ya kusura bakmasın kimse ama ben ankara'ya her kar yağdığında akşam haberlerinde birbirine çarpan zincirsiz otomobilleri izlemekten bıktım artık. hiç mi akıllanmaz bir millet, şoföründen belediye başkanına kadar bu kadar mı gamsız olur bir şehir yahu...

    ankara'yı eleştirince kızıyorsunuz ama nedense ankara halkı bazı konularda gayet rahat..

    kar yağacak diyorlar hala yollarda kimsenin umrunda değil. ya çıkmasanıza arabayla. hadi çıktınız taksanıza zincirinizi. niye önlem almadan trafiğe çıkıyorsunuz?

    bak görürsünüz seneye kar yağsın seneye de aynı rezaletler yaşanacak.

    şikayet ettiğiniz bir şeyden bi kere de ders alın arkadaş.

    kardan şikayet edersiniz zincir takmazsınız.
    trafikten şikayet edersiniz, kural ihlalinde üstünüze yok.
    melih gökçek'ten şikayet edersiniz adamı her sene açık ara şampiyon edersiniz.

    ben bir şey anlamadım bu işten ya..
  • inanmayınız efendim, yoktur öyle şey, koskoca büyükşehir belediyemizden iyi mi bileceksiniz? şu anda tüm ankara'da belediye tüm önlemleri almış, trafik vızır vızır işlemektedir.
    (bkz: yersen)
  • şehrin her yanını kapsayan ve iyi işleyen bir metro altyapısının önemini ve gerekliliğini maalesef bir kez daha ortaya koymuştur. eh birilerine ders, birilerine de akıl olsa artık bu yaşananlar.
hesabın var mı? giriş yap