• akp'yi yaratan yıllardır. bakmayın siz özgürlük mözgürlük diye sayıklayanlara. ağır yalan söylüyorlar onu baştan söyleyeyim.

    80'lerde siyasi idam, 90'larda da infaz kültürü vardı. öyle kafana göre müzik de yapamazdın film de çekemezdin. tarkan'ın da kış güneşi şarkısı özgürlüğün ölçütü değil. hesap ediverin işte kenan evren kutsanıyordu lan daha ne diyeyim!

    çorum katliamı 80'de yaşandı, yök kuruldu üniversitelerin ırzına geçildi, 1402'likler ile ne kadar solcu öğretim üyesi varsa 83'de tasfiye edildi. sonra o boşalan kadrolara kimler geldi tahmin edersiniz. sivas katliamı oldu, bir ton siyasi parti kapatıldı, sosyalist sanatçıların cezaevine alınması, hayata dönüş operasyonları, efenim 5 nisan, 24 ocak, susurluk kazası, ülkücü mafyalar, 28 şubat, 2-3 tane imf anlaşması, hadep miydi partiyi hatırlamıyorum (hep kapandığı için isim sık değişiyordu) milletvekillerinin kafalarını basıp meclis kapısında polis arabasına bindiriyorlardı mesela. süper hizmet. merve kavakçı falan filan... sıkıldım sayarken.

    yahu ekonomik, siyasi hangisini yazayım. kömür kullanımının fazlalığından hava kirliliği konusu tartışılıyordu mesela bol bol, al sana ekolojik rezalet. bir de ülkece fakirdik lan hem de bayağı fakirdik. rakam bilmiyorum ama kişi başına düşen araba sayısı da televizyon sayısı da ayakkabı sayısı da azdı.

    insan entarileri şükela sırasına alınca başka bir ülkede yaşadığını sanıyor. dedim acaba ben o yıllarda iran'da mıydım? ulan tayyip erdoğan buralardan beslendi de güçlendi zaten. ha sen bana desen ki o günler mi rezalet bu günler mi? hepsinin rezilliğinin kendine has tadı var derim. mesela eskiden sadece solcuları dövüyorlardı şimdi iktidar karşıtı herkeşi dövüyorlar. devlet bu alanda hizmeti genişletti diyebilirim. ama solcuları allah için bir başka dövüyorlar hala.

    mesela hukuk da çok uğraşıyordu, askeri mahkeme bi' yandan, zaten karışık dönem siyasiler bir yandan falan. devlet bu alanda da şimdi daha ileride artık tek kişi karar veriyor kafalar pırıl pırıl! hem böyle olunca yargı da daha bir hızlı çalışıyor. gazetecileri eskiden faili meçhul yapıyorlardı o konuda da atılım yaptı devlet şimdi silivri'de yer yaptılar oraya topluyorlar, bu da bir ilerleme mesela. olm bizde aktörler değişir ama faşizm değişmez. onun için çok özlem duymayın.
  • "italya’da 30 yıl boyunca borjiyalar vardı. yani savaş kıyım, cinayet… ama michelangelo, leonardo ve rönesans aynı dönemde var oldular. oysa isviçre’de kardeşlik, 500 yıllık demokrasi ve barış vardı. ama ne yaratabildiler? sadece guguklu saat!"

    (bkz: the third man)
  • teknolojinin şimdiki kadar bizleri mahkum etmemesidir. herşeyin bu kadar ulaşılabilir olmadığı herkesin kendini ünlü gibi hissetmediği yıllar olduğu içindir bence. insanlar daha sıcak daha samimiydi. birbirleriyle konuşurlar daha fazla sosyalleşirlerdi. sosyal medya ve teknoloji telefona düştüğü günden beri sosyalleşmeyi sexi yemek yemeyi arkadaşlığı elimizdeki telefon üzerinden yaptığımız için zaman daha hızlı akıp gidiyor. çünkü gün içindeki birçok şeyi telefona gömüldüğümüz için kaçırıyoruz. 2000lerin son on yılı tamamiyle kayıp insanlık için.
    bunun dışında lüks düşkünlüğü bu denli had safhada değildi. herşeyin çok ulaşılabilir gözle görülür olduğu bi dünya insanları özendiriyor. bu özenme de mutsuzluğa yol açıyor kanımca.
    kalite her sene daha fazla düşüyor. belki 50 ler 60 lar çok daha güzeldi bilemiyoruz. ama şu bir gerçek. teknolojideki akıl almaz değişim bizleri yalnızlaştırdı mutsuzlaştırdı
  • kemalist türkiye'ye duyulan yoğun özlemin sebebiyle aynıdır.
  • insandık ve insanca güzel bir şekilde yaşıyorduk.
  • çocukluğa duyulan özlemdir. annem babam da 60'ları 70'leri özlüyor mesela. ananemin dilinden 30'lar 40'lar düşmüyor.

    çocukluk çok güzel şey çünkü. ailevi ya da toplumsal problemlerin de olsa bir daha asla o kadar masum, o kadar hayalgücü geniş, o kadar yaşamaya, öğrenmeye hevesli olamayacağını bilmek o günleri aratan...
  • çünkü yazarların büyük çoğunluğunun çocukluğu o yıllara geliyor ve neredeyse hepsinin içinde bu yıllardan kalan bir parça var.
  • çocukluğumuzu özlediğimizdendir.
    zira bir insanın anavatanı çocukluğudur.
  • (bkz: midnight in paris)

    "...eğer burada -19.yy sonları- kalırsan bu senin şimdiki zamanın olur ve kısa süre sonra başka bir zamanın hayalini kurmaya başlarsın. o zamanı "altın çağ" sanarsın. yani, sonuçta şimdiki zaman pek tatminkar değildir, çünkü zaten, hayatın kendisi pek tatminkar değildir"
  • yaşamış olan yazarlardan biri olarak yorum yapabileceğim hededir.
    seksenler aslında biraz da lisedir, metal müzüktür * ilk aşktır, ilk öpüşmedir vs. ama doksanlar yetişkinlik zamanlarıdır. yirmilerinde yardıran delikanlıdır. biraz üniversitedir, biraz iş hayatıdır, biraz gezme tozmadır. ama en önemlisi gençlik yıllarıdır. ortamlarda john travolta gibi sekemedik ama yaptık işte bir şeyler.
    siyaset de vardı baskı da ama biz gençtik amonyum sülfat. sırf yurt dışından gelen bir tanıdık kimlik soran polise "yetkiniz var mı" diye sormuş ta tanıdıkla vs 2-3 gün sonra zor çıkardılardı karakoldan. eleman ne kadar kızdıysa en az 10 sene memlekete gelmediydi. ne zaman avrupa birliği müzakereleri falan başladı ondan sonra yazları gelmeye başlamıştı. siyaset çok konuşulurdu, seçenekler eskisinden daha da fazlaydı ama her konu da siyasete bağlanmazdı. yani siyaset dışında da konuşabilecek şeylerimiz olurdu. sonra 1996 da acayip bir şey oldu. internete girdik lan * ondan sonra da hiç bir şey eskisi gibi olmadı. aslında internet biraz daha önce gelmişti ama ben anca 1996da girebildim o yüzden benim için milattır. 2010 ların başında dedeler de facebook vs keşfedince oraların da tadı kaçtı. hoş geldin sosyal medya ! bak arada cep telefonlarını da unutmuşum. doksanların sonlarına kadar pahalıydı lan ! çoğu kişide olmazdı öyle!

    sonuç olarak; sosyal medya idi, her zaman her istenildiğinde erişilebir olmak hedesi derken kendi kendimizi hapsettik bir şeylere.
    telefonun olmadan bakkala bile gidemiyorsun ! illa sosyal medyada bir şeylere yorum yapmak zorundasın ! bilgisayarını açmasan bile telefonuna habire bildirim geliyor işte.
    en son ne zaman cep telefonunuz olmadan, internete girmeden 2-3 gün tatil yaptınız/yapabildiniz ? hafta sonu balığa giderdik arkadaşlarla, bildiğin çadırda yatar güneşte kararmış geri dönerdik lan ! dünyadan haberimiz olmazdı 2-3 gün. şimdi gitsen de telefonun yanında, internet erişimin var eee, sonuç ? sürekli bir yerlere/birilerine bağlısın işte! bu da ister istemez insanları sıkmaya, zorlamaya başlıyor.

    arada bir gün için bile olsa hayatınızda offline olmayı bir deneyin ! telefonu kapatın, internete girmeyin, sevdiğiniz bir şeyler bulup onları deneyin. hiç bir şey bulamazsanız evde boş boş yatın lan !
    bakın bazı şeyler nasıl değişecek !

    galiba biraz da ondan oluyor, sürekli tetikte olma hali bizi yoruyor. arada nefes almak da lazım.
    (bkz: eyyorlamam bu kadar)
hesabın var mı? giriş yap