• kendisi bu aralar muteveffa komunistler kahvesi'nde e.p thompson'la althusser'e ayar vermektedir.
    (bkz: #6816231)

    basimiza kalmis...
  • idris amca... nasil anlatsam kendisini.. soyle biridir diye baslasam: randevu vermisler saat 16da x yerde olacaklarina, annem bahcede karsilasmis idris amca ve boz mehmet'le - boz mehmet idris amcadan buyuk olmasina ragmen ona hicbirzaman "amca" denmezdi nedense -
    "neden yukari cikmiyorsunuz, sogukta bekliyorsunuz?" diye sormus valide sultan.
    onlar da, "15 dakika erken geldik, ayip olur simdi saatinde cikalim" demisler...

    iste boyle nazik, ince, dusunceli ve saglam insanlardi hepsi.

    eglenceli diksiyonu, anlattgi bir turlu bitmeyen hikayeleri hatirlarim zaman zaman.. ne de severdi konusmayi, anlatmayi, paylasmayi.. ah aah....
  • hayatını kavgasına adamış, emine yoldaşını çok sevmiş, koca yürekli, vatansever bir abimizdir.
  • türkiye sol tarihinin gördüğü kendisini davasına adamış en tutkulu ve disiplinli devrimcilerden biridir.

    ve şu sözü çok önemli:

    "önce kendini kabul ettireceksin, meziyetlerinle ve karakterinle. bunu yapmadan propaganda ve sivrilik, çocukluktur ve bir şeye yaramaz."
  • "ben kişi olarak, yani idris erdinç olarak kavganın sonunu göremeyebilirim. ancak yeryüzünde sömürü var olduğu müddetçe, benim davam divana kalmaz; er geç bu dünyada hallolur."

    80'li yaşlarında dahi, vefat edene kadar kavgadan kopmamış partilidir.
  • şoför idris hep bir kavga adamı oldu. “işçilerin haklarını arama” faaliyeti içinde ustabaşıları döverek örgütlenirken de, devrimci mücadelenin şoför idris’i belirleyen “temalarını” ortaya koyarken de kavgayı seçti. partisine hep bağlı kaldı. aslında sonuna kadar bağlı kaldığı tkp’nin yönetim kadrosu değil, parti fikrinin kendisiydi. partinin fiili olarak var olmadığı zamanlarda bile o partililiğin gereklerini yerine getirdi.

    kutlu-sargın ekibinin ihanetine rağmen partiden istifa etmedi. hainlerin yüreklerinin, bir geleneğin tüm mirasını tahrip etmeye yetmeyeceğini biliyordu. partiden istifa edenlere hep kızdı. “militan partisinden istifa etmez, partiden atılır” diyordu. söylediği, yaşlı bir adamın fosilleşmiş inadının ötesinde, partiye sahip çıkmanın icad edilmiş en yalın biçiminin dillendirilmesiydi. bu nedenle defalarca kutlu-sargın davasını izlemek için ankara’nın yolunu tuttu. orada polisle itişip kakışırken hastanelik oldu. yaratılmasında ı928’dan beri emek verdiği bir tarihin kör bir bıçakla doğranmasına tanık oldu. yine de partiden istifa etmedi. yaşamının sonuna kadar “tkp’li” kaldı.

    ama en doğrusunu yapmaktan da geri durmadı. partisinin likidasyonunun tamamlandığı bir aşamada, 1992 yılında sosyalist türkiye partisi’ne (stp) girdi. yaşamını bir parti organına bağlı olarak sürdürmenin önemi yanında, bu ülkede marksist-leninist geleneği temsil konusunda öne çıkan yapıyı gördüğünü söylemesi de önemliydi.

    “bir işçi olarak sonunda sosyalist türkiye partisi’ni buldum. zaten onlar gelip beni gördüler. programlarını verdiler. toplantılarına götürdüler. ben o günden beri gömleğimin yakasında çark çekiçli rozetimle dolaşıyorum. hiç kimseden de bir korkum yok.

    “ben neden stp’deyim? bunun çok basit bir nedenini hanımıma da açıkladım. herkesin partiye bir yardımı oluyor çeşitli zamanlarda. biz de yapıyoruz. ama biz bir şey daha yapıyoruz. diğer yerlerde insanlar öğleyin gidip orada burada yemeklerini yiyor. ama biz şimdi ne yapıyoruz. yetkili arkadaş diyor ki, yemek molası verelim arkadaşlar. haydin bir kollektif yapalım. herkes elini cebine atıyor, verebileceği kadar veriyor. kiminde para olur, kiminde olmaz. hemen bir para toplanıyor. iki arkadaş gidip ekmek, peynir, domates alıyorlar. o ekmekleri kesiyorlar, içlerine peynir domates koyuyorlar ve herkese dağıtıyorlar. işte ben bunu takdir ediyorum. bu kollektif i seviyorum.”

    “bir de şunu belirtmek istiyorum. ben bu sovyetler’de olan şeyleri hiç aklımdan geçirmemiştim. hiç hatırıma getirmemiştim. biz bütün yolların moskova’ya çıktığını söylerdik şaka yollu. ama sonunda bu sistemin ayaklar altına alındığını gördük. üzüldüm ama hiç umudumu yitirmedim. bu insanlara tecrübe oldu. ben kansız devrim olacağına inanmam. bugün tanklar arasındaki gerçek bolşevikler bunun hesabını soracaktır. hiç bir şeyimizi yitirmedik. hepimiz olanlardan ders aldık.”

    “ben bir önder, bir lider, bir ileri gelen falan değilim. merkezdekilerle kol kola kucak kucağa oldum ama, ben karar süreçlerinde yokum. ben eylem ve kavga adamıyım. neferim ben, ama inisiyatifli bir nefer. eylemi yaratıyorum; zincirliyorum onu bir yere, halkalar takıyorum. eylemin içinden yön, yol buluyorum. eyleme eylem katıyorum. ben iddia sahibiyim. kalkarım şimdi binlerce işçiyi sokağa dökerim. bu artık benim sanatım haline gelmiş. bir fabrikaya gireyim, tamam. tecrübelerim var. karar alma, politika çizme entelektüelindir. onların. doğru versinler kararlarını. ben militanım; kavgacıyım, eylem adamıyım.”

    “sosyalist iktidar partisi’nde, şimdi bulunduğum partide beni üst düzeye getirmek istediler. yok, dedim, katiyen, ben oturup sizinle fikir şeysi yapacak değilim. ben döküleceğim sokağa, siz de döküleceksiniz. o aldığınız kararlar sokakta vücut bulacak. kan orada, ölüm orada, hayat orada… nazım’ın dediği gibi, sen yanmasan, ben yanmasam… seksen yaşında kafayı yardıracağım ki, genç bundan ilham alsın; ben bunu yapmazsam o genç eylemsiz yetişir.”

    seksen yaşında gerçekten kafasını yardırdı. 1994 1 mayıs’ında sip korteji çağlayan’da saldırıya uğradığında dayak yiyenler arasında şoför idris de vardı. polis saldırırken “gelin gestapolar” diye bağırıyordu. copla yaralanan birçok kişiyle beraber onun da kafasına dikiş atıldı. yoldaşları dövüşürken bir köşede durmasını zaten kimse sağlayamazdı. bu yüzden kimse onu korumaya kalkışmadı.

    çeşitli röportajlarda ideallerine kavuşamamanın kendisini ürkütüp ürkütmediğiyle ilgili sorular soruldu. “komünizm idealine sağlığımda kavuşamamak hiç ürkütmüyor beni. şundan ürkütmüyor. sosyalizm daha son sözünü söylemedi ki! ne türkiye’de, ne de dünyadan sömürü kalkmadı ki! kapitalizmin olduğu yerde sömürü vardır, sömürünün olduğu yerde de devrimci mücadele. ben kişi olarak, yani idris erdinç olarak kavganın sonunu göremeyebilirim. ancak yeryüzünde sömürü var olduğu müddetçe, benim davam divana kalmaz; er geç bu dünyada hallolur” diyerek yanıtladı hepsini.

    idris yoldaş’ı 17 ocak 1996 tarihinde kaybettik. ondan dinlediklerimiz, türkiye burjuvazisinin emekçi halka ve komünistlere saldırısının uzun bir tarihi olmasının ötesinde bir değer de taşıyordu. o, partili olma bilincimize çok şey kattı. sağol yoldaş…

    marksist manifesto
  • atatürk'ün ocaklarına incir ağacı diktiği komünistlerin bugün atatürk'ü seviyor gözükmeleri ne garip değil mi şoför idris.
  • 17 ocak 1996'da vefat eden tkp üyesi. her anlamda örnek bir komünistti.

    partisi kendisini ölümünün yıl dönümünde şöyle anmıştır: link.
  • “sosyalist iktidar partisi’nde, şimdi bulunduğum partide beni üst düzeye getirmek istediler. yok dedim katiyen, ben oturup sizinle fikir şeysi yapacak değilim. ben döküleceğim sokağa, siz de döküleceksiniz. o aldığınız kararlar sokakta vücut bulacak. kan orada, ölüm orada, hayat orada… seksen yaşında kafayı yardıracağım ki, genç bundan ilham alsın; ben bunu yapmazsam o genç eylemsiz yetişir.”

    ölümünden iki sene önce, 1994 1 mayısında parti kortejine yönelik yaşanan polis saldırısında en öndeydi şoför idris. polisle çarpışmaya doğru, partinin yeraltı dönemlerinde aldığı boks eğitiminden kalan tekniğiyle ellerini gard alarak "gelin gestapolar, gelin!" haykırışıyla karşıladı saldırıyı. yaşanan çarpışmada polis jopuyla başı yarıldı şoför idris'in. o gün jopuyla vuran polis şoför idris'in o meşhur demeciyle cisimleşen bir sembolizmi besleyeceğini bilse jopu kendi başına vurur muydu bilinmez ama isteği gerçekleşecekti şoför idris'in, yıllar boyunca genç komünist kuşaklara örnek olmaya devam edecekti...
    görsel
hesabın var mı? giriş yap