• günde 12-16 saat çalışan** insanlar tanıdığım için çok da üzülmediğim saçmalıktır. hayır.
  • 5 gün çalışıp 2 gün tatil yapıyor olmamız gibidir. ikisi de çok saçma. bir denge kurulması gerekir diye düşünüyorum.
  • türkiye'de sadece günde 8 haftada 40 saat çalışabiliyorsa öpüp başına koyması gerekirken şikayet edenlerin saçmalık olarak gördüğüdür.

    önce sen olanı olması gereken düzeyine getir, sonra olması gereken hakkında düşünmeye başlarsın.
  • 24 saat çalışmaya alıştıktan sonra iyice anlaşılıyor. işe bir kez gidip geliyosun ve 3 günlük mesaiyi halletmiş oluyosun. ömrünün yolda harcanan kısmı üçte iki azalmış oluyor. hafta içi bomboş günler de bonusu...
  • bertrand russell, aylaklığa övgü adlı eserinde bu konuya bundan yıllar yıllar önce detaylı şekilde değinmiş, günlük 4 saat mesai yapılarak hem insanlara yaşadıklarını farkettirecek sosyalleşme, hobi, yeterli dinlenme gibi olanakların sağlanabileceğini hem üretim ve verim kaybı yaşanmayacağını hem de işsizliğin azalacağını belirtmişti. yani sanayi devrimi ingilteresinde ya da günümüz türkiyesinde olduğu gibi günde 15-16 saat çalışmak, çözümsüz bir zorunluluk değildi ve hatta tamamen anlamsız ve gereksiz, insanların yaşamak adına keyif aldıkları ve veya zorunluluk olan faaliyetlerini engelleyen ayrıca potansiyel iş gücünün verimli şekilde üretime katılmasına ket vuran yani kısaca kimse için faydası olmayan bir uygulamaydı. elbette sosyal adalet çerçevesinden baktığımızda sömürü düzenine işaret eden yüksek mesai zorunluluğu birilerinin ekmeğine yağ sürmekte ki düzen halen devam etmekte ve özellikle şükür ve biat felsefesini benimsemiş üçüncü dünya ülkelerinde varlığını stockholm sendromuna yakalanmış sömürülenlerden de destek almak suretiyle acımasızca devam ettirmektedir.

    aynı eserde russell, tarih boyunca çalışmanın erdeminden bahseden zümrelerin din adamları, soylular gibi hayatları boyunca çalışmak zorunda olmadan yaşamış kimselerden oluştuğuna da dikkat çeker. bu noktayı akılda tutup, günümüz teknolojik şartlarında ve üretim pratiklerinde 8 saatlik mesainin gerekliliğine itiraz edildiğinde özellikle bu sömürüden muzdarip çalışan kesimden alınan "günde 14-15 saat çalışanlar var haline şükret" tepkisi değerlendirildiğinde, daha fazla işi daha az insana ve daha az para vererek yaptıran, kendi ceplerini milyon dolarlarla doldururken çalışan kesime doğru düzgün dinlenme imkanı bile vermekten imtina eden ve tüm bunları milyarlarca insanın gözü önünde çalışmanın erdeminden bahsederek yaparken hiç bir tepki görmeyen, bilakis uygulamalarının sömürdüğü kitlelerden destek gören zümrenin, iş gücünü oluşturan "insanlar" için daha insani olanaklar sağlamaya meyletmesi neresinden baksak tatlı bir hayal olmaktan öteye geçemeyecektir.

    günde 8 saat yerine 4 saatlik mesai sistemi uygulanarak daha fazla insanın üretime katılması sağlanır. çalışan her bireye yaşamsal ve sosyal faaliyetleri için daha fazla zaman kalır. bireysel verim artar. bu noktada birşeyler kaybedecek olan, daha doğrusu sömürüden elde ettiği kazancı biraz azalacak olan tek taraf, sömüren taraf olacaktır. ancak tüm bunları gerçekleştirebilmek günde 15-16 saat çalışmadığımız için şükretmekle, emek verip sonuç ortaya koyarak para kazanmasını sağladığımız zümrelere "ekmek veriyor" diye biat etmekle sağlanmaz. ancak ve ancak çalışma ve yaşam şartlarına her daim imrenerek baktığımız avrupalının bilincine kavuşmakla, kendi hakkını aramakla, çalışan kesim olarak işverenden değil çalışandan yana olmakla sağlanabilir.
  • başkaları günde 25 saat çalışıyor diye saçmalık olmaktan çıkmaz. insanı eşek gibi çalıştırmak saçmalıktır.
  • "kapitalizm kaynakların doğru kullanımını sağlıyor" iddiasının saçmalığını da faş ediyor. kaynaklardan biri de iş gücü. ama maaş konusunda ve emeğin üretkenliği hesaplamalarında kılı kırk yaran sistem, iş gücünü har vurup harman savuruyor.

    şimdi düşünün çok değil, 30 yıl öncesine gidelim. bir banka şubesinde hesaplar nasıl işleniyordu. dosyalar, dosyalara geçen kayıtlar. bilgisiyar falan hak getire. bir küçük işlem bile onlarca yazışmayı gerektirebiliyordu. şimdi ise bilgisayar var, internet var. kuala lumpur'daki hesabınızdan, istanbul'da oturup, california'ya para transferi yapmanız bile bir iki dakikanızı alıyor toplamda. bu şu demek, bir çalışanın 8 saatte gördüğü iş misliyle artmış durumda. yani 1980'de bir çalışanın sekiz saatte yaptığı işi muhtemelen 1 saate sığdırabiliyor insanoğlu. ama kapitalizm denen illet sistem bu 30 yılda iş saatlerini azaltmamış. sekiz saate sadık bile kalmamış, bilakis mesai saatleri uzamış. artık cumartesi pazar insanların işe çağrılması "anormal" değil. yakın arkadaşlarımdan biliyorum iş ararken en önemli kıstasları mesainin sekiz saat olması. hatta 11-12 saat çalışıp 8 saat çalışma hayalleri kuranı bile gördüm.

    bununla beraber fazladan yapılan mesainin ücreti artık hiçbir yerde ödenmiyor. sözde devletimizin çalışma ve sosyal güvenlik bakanlığına bağlı olarak çalışan iş müfettişleri var. acaba bir istatistik var mıdır, fazla sürenin ücretini ödemeyen kaç kuruma ceza kesmişler merak ediyorum doğrusu. bu müfettişler saat 22'ye kadar ışıkları yanan şubeleri görünce ne hissediyorlar?

    değil 12 saat 8 saat bile çok fazla. insanoğlu bugün 6 saat mesaiyle bile ücretinin çok daha fazlasını üretebilir. haftalık tatili 3 gün, mesaisi 6 saat, yıllık izni 1 ay ile başlayan bir insan bu sisteme yük değil kar sağlar ama gelin görün ki, bu sistemin adı kapitalizm "kaynaklar israf edilmeden kullanılır" bu sistemde. sosyalizm mi, o güzel ama bir hayal. 6 saat çalışırsak kim kar edecek... aç kalır hep domuz patronlar. işçinin özel hayatı mı, siktir et, domuzcuk patronumuz bile iş yerinde sabahlıyor, ne anlatıyorsun daha.
  • iste her gun gecirilen 8 saatin sadece 2 saatinde gercekten calisiliyorsa o vakit hakikaten sacmaliktir.
  • iş gücünün ucuz olduğu ülkelerde keşkeyle bakanının çok olduğu saçmalık
hesabın var mı? giriş yap