• onun yerine şunu koyayım bari diyemeyeceğin boşluk durumu. ha, kafan rahat mı ? evet gayet tabiğ.
  • bir nevi hastalıktır. psikolojik zannedilir oysa ki yan etkileri fizikseldir. uzun sürdüğü dönemlerden çıkış için uzun tedavi süreçleri gerekir.

    aşksızlık; aşılamayan yalnızlık süreçlerine mahkumdur. zira aşk ne olursa olsun kalabalık hissedebilmektir.

    kişinin güvensizlik halidir; aşk güvenle beslenir, kendine, karşı tarafa, hayata, geleceğe güven hali.
    aşksızlık; aşık olmama, aşık olunamamanın getirdiği güvensizlik hali.

    aşk mantıktan kopuşsa, aşksızlık mantıktan yorulma halidir. her şeyin nasıl olması gerektiğini bilip de o yola girmek, o yolu yaşamak gerektiğini bilmenin yorgunluğudur.

    aşk hani düşünün ki; sabahları uyanma sebebi, sebepsiz kahkaha, gelecek ümidi, dokunma isteği, yoksunluk korkusu, onsuzluk terörü, arzu odağı hissetme lüksüdür ya; aşksızlık işte bunların tam tersi; huzur değil hiçlik hissidir.

    aşk dediğiniz şeyin aniden mantık temellerini keşfederseniz, mesela o, sen yokken daha iyiyse, eğlenebiliyorsa, canın acıdığında o hayatına devam edebiliyorsa, sen gözyaşı döktüğünde o kahkahalarla gülebiliyorsa, sorular ve sorunlar yüzeysel geliyorsa, çözmemek kolayına geliyorsa, eline batan kıymığı, gerildiğin çarmıhı, üstünden düştüğün huzur hamağını sallamıyorsa, anlamlar yüklediğini sandığın bir bakış, karşılığında bir "n'aber?" kaş kaldırmasını bile tesadüfen hak edebiliyorsa, bir arada olma sebebin aslında tembellik, aslında konforun lüksü, aslında mantıksa; geçmiş olsun bro, geçmiş olsun sista; aşksızsın.

    yalnız kaldığın her an sevişmiyorsan, kalabalıkken gözünü ondan ayırabiliyorsan, etraf umurundaysa, onunlayken dinlediğin şarkının basını duyabiliyorsan, sözünü anlayabiliyorsan, aşk geçmiş, geçmiş olsun.

    aşksızlığın fiziksel etkileri uzun vadede çıkar ortaya; önce taşikardi sanarsın, kalbin yarı yolda bırakacak gibi atar. sabahları kalkma isteğin kalmadığı için ve günün geri kalanı için umudun olmadığı için sürekli yorgunsundur. ayaklarını sürümeye başlarsın, ayaklarının ve pabuçlarının dibi aşınır. iki kaşın arasında çizgi oluşur. çünkü efkar senin kardeşindir, gizli yalnızlığın efkar ile kaşlar arasında buluşur.
    boynun ve göğsün kızarır çünkü karaciğerin seninle bir yorulur. içersin çünkü tahammülü kolaylaştırır, hislerini uyuşturur.

    miden can çekişir, içinde yangınlar çıkar, çünkü hayatta tek olduğunu anladığın anlar acısı ağızda acı su ile başlar boğazdan geçer midede aside döner yakar.

    boğazda acıdır; sanki üst solunum yolu enfeksiyonu, sanki bademcik şişmesi. çünkü yıllar gözyaşlarını biriktirir, çöker boğazına. ağlayamadığın her günün acısıdır boğazındaki.

    her gün böyle değildir elbet, sen yaşayadurursun. aşksızlık böyle içten, kalbine, midene, boğazına aniden vurur günlük akış içinde.

    bazen etrafındakiler "canı sıkkın herhalde?" der, "bugün modunda değil" derler.
    bazen atlatılır böyle günler, bazen "onsuz yaşamayamam" dediğin insanın sensiz yaşayabildiğini gördüğün anlar, atlatılamayabilir bazı anlar.

    o yüzden, bazen "daha dün bizim ofiste kahve içmiştik", geçen gün partide çok eğlenmiştik, arkadaşın evinde denk gelmiştik" dediğin insanların, internette veda videolarına denk geliverirsin, gazeteye haberi düşüverir, twitter'da taziyesine denk gelirsin şaşırmayacaksın.
    aşksız kalmış diyeceksin, geçeceksin.
    çünkü aşksız kalarak yaşamak ne zor bilmelisin.
    nasıl ki ölümcül hastalıktan yatanın arkasından " çok acı çekiyordu kurtuldu" diyebilmişsin, buna da diyebilmelisin.

    hayat insana acıları ve acılara saygı duymayı öğretiyor. keşke hep cahil kalsak.
  • zalim kurbaga nerdesin diye sitem ettiren haleti ruhiye.
  • bir şey haddini aşarsa zıttına inkılap edermiş.

    aslında aşk, ayrılıktan, kavuşamamaktan haber verir.

    aşkın tantanaları çoktur; ağlamalar, sızlamalar, ah-u figanlar, yakıcı özlem, hasret duyguları vs...

    ama en sonunda deniz durulur, çarşaf gibi olur.

    aşk tamam olduğunda, aşk yoktur.
  • birazdan uykum gelecek biliyorum.
    45 derece alkole bi avuç kadar sakız basalı aylar olmuş. alkol sakıza bulanmış, sakız kehribara çalmış..
    acımsı ağaç tonları genzimde.
    dudaklarım sarhoş
    titrek bi gülümseme ilişmiş kıyıcığıma
    birazdan uykum gelecek kesin.

    siz bilmezsiniz sakız kokusunu ne çok severdim.
    çorbanın üzerine doğradığım maydonoz kokusu gibi, fırından aldığım taze ekmek kokusu gibi severdim sakız kokusunu. günbegün gözlerim karanlığa alıştığında sığınağım olan kokularım.
    bilirsiniz işte.. gözler karanlığa alışınca renkler gitse de kokular kalır. bir de sesler tabii... bazen kahrolası kelimelerle bürünen sesler. hani o bazı anlamlara gelemeyen kelimeler...

    hem zaten çoğumuz için uzun sekanslı pencerden bakma sahnesi gibi değil midir evlilik...
    neşeli sofraları kıskanır gibi
    komşudan gelen müzik sesine kapılıp huzurda salınmak ister gibi

    şimdi ben böyle dimdik...
    masamdaki şişenin içinde 45 derce kehribar rengi sakız likörü, benim içimde çoktandır 45 derece eğik birazdan da yamulacak lâl ruh.

    heyhat beyler bayanlar, heyhat!
    birazdan 35 yıllık evliliğin mezar yazısı yazılacak.
    tüm hikayeyi anlatmayan etiket gibi, kendini anlatamayan kitabeyi yazacağım.
    güneşli bir güne bakar gibi, sevinçli bir destan okur gibi, lakin bir başı olmadan, hatta bir sonu olmadan, uzunca bir monoloğu anlatacağım.
    son söz söylendiğinde, o bana "beni bırakma" der gibi bakacak, ben ona "aşksızlık da hayata dahil miydi" der gibi...

    anlayacağınız ben birazdan bulabildiğim en olumlu sözlerle kendimi uçuruma bırakacağım lakin inanmayacaksınız ama hâla yaşıyor olacağım.
    çocuklarım için,
    kendim için.

    hayat nehir gibi akmaya devam edecek biliyorum.
    bilmelisiniz ki;
    bir gün size tekrar yaşamaktan söz edeceğim ve asla "nasıl olduğunu anlamadan yaşlandım" gibi kallavi ezik bir sözün gölgesine uzanmayacağım.
    bunun için önce içimdeki sayısız düğümleri çözmem, bolca yer açmam gerek.
    el konulmuş kokularımı, rengarenk ışıklarımı ve hiç olmamış güzel sözlerimi bulduğumda, söz veriyorum, gelip size anlatacağım.

    kimbilir, belki de kifayetli günlerde rastgele yaşarken, kesişir bakışlarımız onunla tekrar. ben ona "iyi misin" der gibi bakarım, o bana kimbilir ne der gibi balkar... bakışırız. hepsi o!
  • bugün dibine kadar hissettiğim duygu. aşksızım uzun süredir ve bugün o kadar canım sıkkındı ki, böyle bir desteğe; birinin elini tutmaya, birinin omzuna kafamı yaslayıp her derdimi unutmaya o kadar ihtiyacım vardı ki hiçbir zaman bu kadar oturmamıştı içime...

    edit: imla
  • aşksızlık, psikolog robert sternberg'e göre sekiz aşk türünden biri ve sekizincisi.

    "bu tür aşkta üç unsurun hiçbiri bulunmamaktadır. bu tür ilişki, bilinen ve yaşanılan kişilerarası ilişkilere iyi birer örnektir. bu tür ilişkiler nedensel etkileşimleri içerir ve hatta bu tür ilişkide arkadaşlık bile söz konusu değildir. bu ilişkiler zorunlu ilişkilerdir."

    (bkz: robert sternberg)
    (bkz: aşkın üçgen teorisi)
hesabın var mı? giriş yap