• liseden kalma süper muhabbetleriyle bizleri kahkahalara boğmuş, üstüne çok nostaljik şeyler için kadeh kaldırdığımız hemşerim. nickini zar zor akılda tuttuysam da karadenizin kokusunu bir güzel hissettirmiştir. saolsundur.
  • kendisi durup durup aynı şeyi söylemenin içinde bulunan mizahı ve ironiyi bana ziyadesiyle göstermiş güzel bir bacımızdır.
  • çok tatlı, çok sempatik, ve çok dolu bir insan... söylediği 2 kelimeyle gece boyunca beni ağlamakla ağlamamak arasındaki ince çizgide gezdirmesi gerçekten takdire şayandı..
  • begenisi bagimsiz; kendi kendisi. ikisi de muhim i$.
  • koca bir mallar sürüsü içinde sisyphos'un yaptığı hiç kalır diye düşünürken bir anda parlayan gamzeli bir yıldız türü.
  • çok tuttum.. 10 üzerinden 10.. hem hemşeri, hem düşünceli, hem tatlı, hem çok sıcak.. teskin etmeye çalışırken "ya nolur keşke söz vermemiş olsaydı allaaam allaaam" diye kendim bizzat utandım yerin dibine girdim.. çok zamansız tanımış oldum kendisini sanırım..
  • tek taraflı gamzesinde tatlı dalgalı "özgün" boyalı beşik gibi sallana sallana dalıp dalabileceğim en huzurlu uykuya daldığım, kendinden başka hiç bişey olmasına gerek olmayan, tribi bile "ballı", ana rahmine dönme şehveti ile yanıp tutuşurken beraberimde sürüklemek arzusuyla elini sımsıkı tuttuğum, aşkımı aşkımdan daha çok anlattığım, exact konulardaki uçsuz bucaksız cimriliğim karşısına hep paylaşmakla dikilen, kendini "ben"den yapan, danalar gibi aptal saptal arayışlar sonrasında tepsi tepsi midye yiyip elele cinnah sokaklarını arşınladığım, tüm semi-ütopyalarımın yardımcı oyuncusu, anlayan, yaşayan, gören, bilen, e tabi okuyan, satırarası baş mütehassısı, 80ler hastası, lahana bebek kokusu, eski ve yeni...
  • ankara psychedelic rock gecesinde görür görmez kaynaştığım birkaç dakika sonra kendimi onunla sarmaş dolaş eğlenirken bulduğum çılgın ve güzeller güzeli hatun. sarhoşken herkesi öpüyor ve inanılmaz sevimli oluyor, kırmızı ona çok yakışıyor, partilerin aranan kızı, çilek çiçeği.
  • kuaför olmaya meraklı bir kişi.*
  • soğuk buz gibi bir şubat ayıydı, yıl 1942, almanlar artık mevcut topraklarını korumaktan öteye gidemiyordu, hitler "en küçük toprak parçasını bile savunun" diyordu askerlerine,ama sovyetlerin saldırılarına daha fazla direnemiyorlardı, hitler, cephesini güçlendirmek için fransada bulunan ve almanya da eğitimlerini tamamlamış olan 22 tümeni batı cephesinden doğu cephesine taşımıştı, fakat durum o kadar vahimdi ki trenlerden yeni inen askerler soğuk karşısında kendilerini koruyacak techizatlara kavuşamadan cepheye sürülüyorlardı, işte wilhelm himmler de bu zavallı askerlerden biriydi, öldüğünde boynunda takılı olan kolye ablası marlene e küçük sarı bir zarfta yollandığında savaş çoktan bitmişti, marlene bu kolyeyi ölene dek sakladı, miras bıraktığı kızı helen de düğününde bu kolyeyi takmıştı, malesef 2004 yılında tatil için geldiği olympos ta kolyeyi kaybetmişti ve helen ülkesine gözü yaşlı dönmüştü..
    tüm bu hikayeden habersiz agnes de cervantes, kolyeyi sahilde voleybol oynarken ayak serçe parmağına takıldığında bulmuş ve o günden beri boynundan çıkarmamıştır. işte üzerinde herhangi bir resim ya da yazı bulunmayan pirinç kolyenin hikayesi budur...
hesabın var mı? giriş yap