• geniş anlamıyla, yalnız ahlaki gerekçelerin çatışması olarak değil kişisel çıkarların, ahlaki, dinsel, hukuksal gerekçelerin birbiriyle çatışması olarak da tanımlanır ahlaki ikilem.
    daha dar anlamıyla ise, birden çık anlamı olan ahlaki ikilemler, öncelikle ahlaksal edimlerin iyi ya da kötü olduğunun belirlenemediği durumları karşılamak için kullanılmaktadır.
    ikinci olaraksa, ahlaksal olarak yapılması gereken iki şeyin aynı anda yapılamadığı durumları anlatır. üçüncü kullanımdaysa, ahlaksal birden çok edim olanağı barındıran koşullarda yapılan her ahlaksal edimin yanlış olacağı anlamında kullanılmıştır. bu son anlamıyla, ahlaki ikilem, birden çok ahlak ilkesine dayanan her ahlak kuramında ortaya çıkabilecek bir duruma işaret etmektedir.
  • "17 sene önceydi, okula yeni başlayacaktım. kumbaram vardı bir tane, içinde bozuk paralarımı biriktirirdim onun. paramı harcayabildiğim tek mecra ya misketti, ya da kolalı meybuzdu, ama o kumbarada eski 1000 liraları, 500 liraları saklayıp sayardım arasıra. çoğu çocuk o yaşlarda para hesabı bilmezdi, "bu paraya n'olur?" diye girerlerdi bakkala ama ben hangi parayla neyi alabileceğimi bilirdim. ilerde paragöz bir orospu çocuğu olacaktım belli ki.

    yine rutin mal sayımlarından birini yapıyorum, kumbarayı boşaltıp teker teker bozuk paralarımı sayıyorum.

    derken arkamdan gelen bir gürültü, onun ardından gelen ıkınma, can çekişme sesleri.

    bıraktım kumbarayı, 6 yaşımda hayatımın en korkunç sahnesini izledim. televizyonda değil, salonun orta yerinde. pek detay vermeyecem, zira konu o değil.

    o günden sonra doktor doktor dolaştı babam, inan sayısını ben bile unuttum. her gittiği doktor "ameliyat şart, yoksa 6 ay yaşarsın" dedi. bak bunu diyenlerden biri mesela:

    görsel

    kariyere bak, zürih'ler, pittsburg'lar, george washington'lar fink atıyor, hey maşallah. duydum ki sonra acıbadem'in rektörü olmuş kendisi.

    babam o kadar doktor arasında ilk bu necmettin pamir'e güvenmişti, girecekti ameliyata. nasıl çıkacağı belli değildi, fakat "ameliyat olmazsan yaşamazsın" denilmişti.

    konuştular anlaştılar, ameliyat günü geldi.

    ameliyat günü babam öğrendi ki, ameliyatına necmettin pamir'in kendisi değil asistanları girecekti. evet bunu ameliyat günü öğrendi.

    zira babamın tümörü kritik bir yerdeydi ve riskli bir ameliyat olacaktı. eğer necmettin pamir böyle bir ameliyata girerse kariyeri zedelenebilirdi, düşünsenize koskoca necmettin pamir'in hastasının "masada kaldığını"? yazık adamcağıza...

    mülayim adamdı babam, ama deli damarı tuttu mu babam ve oğlum'daki çetin tekindor'u diksen önüne ezer geçerdi, amına kordu ortalığın. yine öyle yaptı, sikerler dedi ve kalktı ameliyat masasından.

    benim hatırladığım, babam 3-4 kere farklı doktorların ameliyat masasından kalktı son anda. ya kendi dellendi veya küçük amcam tuttu kolundan "gel abi girme ameliyata, gidelim buradan" dedi.

    hani allah "biz sizi nerede olursanız olun karşılaştırırız" diyor ya, işte o hesap, bir doktorla karşılaştı babam. o doktor şiddetle karşı çıktı ameliyata. babam en sonunda dinledi onu, ve "6 ay yaşar" dedikleri babam 15 sene yaşadı.

    aslanlar gibi yaşadı. fakat son 4 senesinde artık konuşmasını kaybetmeye başlamıştı, işin içine hayati risk girince "artık vakti geldi" dedi doktor. babam son 4 senesinde mecburi 4 ameliyata girdi. doktor, öyle kahraman olmak için cesur ve hayatı tehlikeye atan hamleler yapmadı ameliyatlarda, tümörün hepsini almak beyne zarar verirdi, o sebeple alabildiği kadarını aldı her seferinde. rahatlattı. hepsinden de iyi çıktı babam, fakat son ameliyatından taburcu olduğu gün vefat etti.

    o anı da gözlerimle izledim ben, televizyonda veya ders kitaplarında değil.

    neyse işin bu kısmını anlatmayacam, sevmiyorum öyle işleri. fakat babamı 15 sene yaşatan, benim babalı büyümeme vesile olan doktor turgay bilge, artık işin içine hayati risk girdiği için yaptığı o "zaruri" 4 ameliyattan tek bir kuruş para almadı. arkadaş olmuşlardı babam ve amcalarımla. ve o zamanın parasıyla bile en az 100 milyarlık ameliyatlardı hepsi, ailecek götümüzü satsak ödeyemezdik.

    bakıyorum şimdi babamın gittiği onlarca "kasap" doktora, sonra bakıyorum bu doktora.

    onlar da doktor, bu da doktor.

    fakat aralarında ne diplomanın, ne kariyerin, ne çok önemli akademik tezlerin zerre kadar değiştiremeyeceği büyük bir fark vardı.

    vicdan ve ahlak.

    bizim durum kaçınılmazdı, çok üzüldük ettik, fakat "en azından" ile başlayan cümleler kurabildik... "en azından babam gördü büyüdüğümü", "en azından babamla büyüdüm", "en azından denedik", vesaire vesaire.

    peki şimdi soruyorum size, bu çift kol çift bacak nakli yapılan ve hayatını kaybeden insanın ailesi ne ile avunsun?

    nasıl "en azından" diyebilsin?

    ne ile ayakta durabilsin bu insanlar?

    diğer tıp fakülteleriyle sidik yarıştıran, amacı statü, para, güç, ünvan olan bu beyinsizlerin korktukları hiç mi bir şey yok bu hayatta? hiç mi kendi ahlak mekanizmaları yok? hiç mi vicdan denen şeyden nasibini alamadı bunlar?

    ben öyle aşmış ermiş bir herif değilim, hatta satır aralarında kendimden bahsettiğimde hep kendimin ne kadar "boktan" bir herif olduğunu anlatırım bilirsiniz, ki bu öyle "dur kendimi küçük düşüreyim de okuyan kişiye sempatik gözükeyim" diye düşünerek yaptığım bir şey değildir. inanması ve kabul etmesi zor, fakat bunlar sikimde değil, yalnızca gördüklerimi ve içimden gelenleri yazıyorum.

    ve bu kadar bir göte tıkanacak pamukla yok olup gidecek şeyleri hayat amacı edinmiş aşağılık yaratıklar görüyorken, bu kadar orospu çocukluğu görüyor ve hatta bunları bizzat içinde bulunarak yaşıyorken, lütfen bana "neden çok küfrediyorsun" demeyin.

    ağzımdan güzel sözler çıkmasını da beklemeyin.

    her konuda eleştiriye açığım, bunda değilim.

    harika kariyerlere, güzel lisanlara, takım elbiselere, grand cherokee'lere sahip terbiyesiz orospu çocuklarının "ahlaklı" olduğu bir dünyada, ben ahlaksız olmak istiyorum. en aşağılık, en şerefsiz, en orospu çocuğu insan bırakın ben olayım bu düzenin içinde."

    "babam yılbaşından yılbaşına aldığımız piyango biletine "o ikramiye binlerce fakirin parasıyla biriktiği için" karşı çıkardı. odaya giren sineği terlikle öldürmeye kıyamaz, camları açıp sineği dışarı çıkarmaya uğraşırdı. 12-13 yaşındaki oğlu ona "yaa baba benden ne zaman döl gelecek?" diye sorduğunda uzun uzun açıklardı. yeri gelir oğluyla karşılıklı küfürleşirdi, am göt muhabbeti yapardı, yeri gelir yaptığı terbiyesizliğin bedeli tokadı suratına yapıştırıverirdi. terbiyesizlik deyince aklınıza küfür geliyorsa eğer hay sizin kafanızı sikeyim zaten, bu kafa yapısı yüzünden erdemsiz, etik nedir bilmeyen orospu çocukları aramızda dolaşıyor ve biz de onlara "terbiyeli" diyoruz, çünkü jilet gibi pantolon ve gömlek giyiyor, küfürsüz konuşuyorlar dimi? materyalist orospu çocukları sizi, şekilciliğinizi sikeyim."

    bu hikayenin tamamı şu linktedir:

    https://michaelsikkofield.blogspot.com/…ra.html?m=1

    şimdi, soru şu:

    bir doktor babanın ölümüne sebep olmuş. türlü iğrençliklerle bu olay örtbas edilmiş. sen de babasız ilk günün verdiği acı ile doktora en ağır küfürleri etmişsin.

    ahlaksız ve terbiyesiz olan hangisidir?
  • herkesin prensipleri ve herkesin o prensiplerden vazgeçmeye razı olacağı bir fiyat vardır.

    bu fiyat bazen parayla ifade edilemez. hiçbir maddi kıymetin ikna edemeyeceği bir tavizin altında manevi sebepler yatabilir.

    bazıları için o fiyat çok düşüktür. bazıları için buz gibi maddi kaygılar manevi bahanelerin altına saklanmıştır. ama herkes için vardır böyle bir fiyat.
hesabın var mı? giriş yap