• (bkz: mai ve siyah)
  • karanlıkla aydınlığın arasındaki çizgiyi kalınlaştıran ve yine de çizgiye basmadan yürüyen roman kahramanı. gerçek olmayan hakiki hülyaların insanı.
  • maceraları merakla beklenen ve yaratıcısından ilham alan karakter.
  • halit ziya uşaklığil'in mai ve siyah romanında yarattığı servet-i fünun şairlerinin prototipini yansıtan karakterdir.
  • halit ziya uşaklıgil’in mai ve siyah romanındaki baş karakter. umutlu olsa da biraz pesimist, aruz ölçüsüyle yeni bir tarz yaratmaya çalışan şair. çalışkan, sevimli ve biraz saf.
    ailesiyle yaşayan ahmet cemil, iş arkadaşının fikrine uyarak müthiş bir hayata süreklenmeseydi daha güzel şeyler olabilirdi belki. ümidi kesilmez, hayal kırıklığına belki bir nebze uğramazdı. bu bahtsız ama değerli ve çalışkan karakterin başına yine tatsız olaylar gelirdi tabii. lamia ile olan ilişkisinin neticesi aslında baştan belliydi. bu kırılgan karakter yine bizi yoracak ve üzecekti.
  • mülkiyelidir.
  • ahmet cemil 1965 istanbul'da doğdu. galatasaray lisesi eğitiminden sonra, istanbul üniversitesi edebiyat fakültesi, fransız dili ve edebiyatı bölümünde okudu. demokratik üniversite için yapılan çok sayıda yasal gösteri ve eylemlerde yer aldığı için ceza ve kovuşturma başlatıldı. bu sebeple 1995 yılından beri avrupa'da yaşıyor. 2023'te zamansız coğrafyalar şiir kitabı çıkmıştır.
  • daha ayrıntısına girmek gerekir ama, mai ve siyah birkaç doğal göndermesi dışında hiçbir siyasi, tarihi tez içermediği halde, zaman ötesi görünen romanın karakter kaderleri, osmanlı imparatorluğu ve özelde ikinci abdülhamit ile yakından bağlantılı gibi görünüyor: mai ve siyah'ta gerek babanın erken kaybı, gerek kızkardeş ikbal'in istenmeyen evliliği ve ölümü, gerekse ahmet cemil'in hayal kırıklıkları ile hayatın kenarına sürüklenmesi, intihar eğilimi, osmanlı devleti'nin dağılma ve çöküşüyle bağlantılı. roman(cı) hem olacakları öngörüyor, hem belki olması istenenleri resmediyor. roman bir düş gibi, ısrarla ölüm, çöküş, mahvolma, bunlara karşılık çözüm ve çıkış niyetine geçersiz hayallerle bezeli. hem baba kaybı, hem ego ve gerçeklik kaybı, hem hayal ve umut kaybı. (bkz: mai ve siyah/@ibisile)

    "ahmet cemil, raci'nin ikide birde palais de cristal'de geç vakte kadar kaldıktan sonra geceyi de evinden başka yerde geçirdiğini bilirdi." halid ziya uşaklıgil - mai ve siyah

    "ahmet cemil bu gidişle bütün edebi mecellesini birkaç yüzüncü defa olarak arkadaşının önünde dökecekti." halid ziya uşaklıgil - mai ve siyah

    "ahmet cemil yine sükuta mecbur oldu, şimdi sahneye diğer biri çıkmıştı: bir fransız romanciere'i*, düdük gibi bir sesle ispanyol bestekarı iradiyer'in* meşhur paloma'sını* öttürmeye başladı." halid ziya uşaklıgil - mai ve siyah

    "ahmet hamdi tanpınar’ın huzur (1949) romanında yarattığı mümtaz, ahmet cemil ile neredeyse her bakımdan akrabadır. (...) oğuz atay’ın tutunamayanlar’ı (1971-1972) ahmet cemil’in başka bir zamanda yeniden vücut bulması gibidir. nitekim atay da sık sık halid ziya’nın kahramanlarının kendi kahramanları gibi bir “tutunamayan” olmasından bahsedecektir. (...) ahmet cemil, edebiyatımızı daha uzun yıllar etkileyecek bir kök-kahraman bence." seval şahin
  • seval şahin’in “zamanımızın bir kahramanı: ahmet cemil” isimli yazısından ahmet cemil’in benzetildiği diğer roman kahramanları;

    link: https://oggito.com/…bir-kahramani-ahmet-cemil/46677

    -ahmet cemil, mai ve siyah romanının meşhur kahramanıdır ve oldukça başarısız bir hayatı vardır, hatta hayatını tek kelimeyle özetlemek gerekirse “ah” demek yeterli olacaktır.1 oysa ondan bir önceki neslin yazarlarının kahramanları için kullanılabilecek kelime “vah”tır bence. işte ahmet cemil’i döneminden ayıran özelliklerinden en önemlisi budur. “ah” kişisel bir haykırıştır, içedönük bireysel bir isyandır. “vah” ise bireyi değil toplumu öne çıkaran, birlikteliğin karşısındaki bir söylemdir. “ah” içten gelen bir ses, bireyin kendisinin kendisi hakkında fark ettiği bir şeyken, “vah” başkaları hakkında fark edilen, dıştan gelen bir sestir. dolayısıyla roman boyunca ahmet cemil’in birçok kez “ah” demesi kendinden önceki “vah” nidalarına da kendi dilinden bir cevap niteliği olarak düşünülebilir.

    -servet-i fünun dergisinin sahibi ahmet ihsan anılarında ıı. abdülhamid devrinde avrupa’dan getirtilen klişelerle daha şık, resimli gazete ve dergiler çıkarılmaya başladığından söz eder. halid ziya’nın da içinde bulunduğu servet-i fünun topluluğunun kendilerinin resimle uğraşmalarının yanı sıra bu dergideki güzel klişelerle resim ve şiiri birleştirmeye çalıştıkları bilinmektedir.

    -dünyayı kendi hayalleriyle gören ahmet cemil’in “ah”larla dolu hayatı sonunda hayal kırıklıklarıyla devam eder. kardeşini kaybeder, matbaa elinden alınır, babasından kalan ev gider, âşık olduğunu düşündüğü lamia’yı başkasına verirler ve sonunda önce beğenildiğini, ardından alay edildiğini düşündüğü eserini yakar. ahmet cemil hayal kırıklıklarına uğramış, girdiği işlerde başarısız olmuş bir kahramandır.

    -ilk modern romanımız olarak kabul ettiğimiz recaizade ekrem’in araba sevdası’nın (1896) kahramanı bihruz da mai ve siyah’ın kahramanı ahmet cemil gibi hayaller âleminden bakar dünyaya. her ikisi de aynı dönemde aynı dergide ve resimli olarak tefrika edilen bu iki eserin kahramanını bu bakış açıları birleştirir.
    diğer taraftan servet-i fünunculara karşıt bir kutup gibi duran ahmet mithat efendi’nin felâtun bey ile râkım efendi (1875) romanında yarattığı felâtun tipi de bihruz ve ahmet cemil’e akraba bir tiptir. râkım’ın hesaplılığına, her şey konusunda çok dikkatli ve başarılı olmasına karşın felâtun hayat acemisi bir hayalperest olarak çıkar karşımıza. onları birleştiren sadece hayat acemisi ve hayalperest olmaları değildir aslında, hayatın var olan düzeni içindeki yabancılıkları da onları içlerine bakmaya yöneltir. bihruz ve felâtun’un acemilikleri ahmet cemil’de estetik bir nesneye dönüşür, sanatın kendisine yönelir.

    -istanbul’dan ayrılırken boğaz’ı bir ayna gibi görmesi de bununla bağlantılıdır. ayna, karanlıkta giderek denizin sularına batar ve görünmez olur. bu açılardan bakıldığında ahmet cemil’e döneminde en yakın kahraman tevfik fikret’in “süha ve pervin” şiirinin kahramanı süha’dır. o da ahmet cemil gibi dünyayı hayalleri ardından görür, hatta bundan dolayı yanındaki kadın tarafından “yeter çocukluğa rağbet” diyerek eleştirilir ve sonunda bu hayallerden sıkılan pervin tarafından terk edilir. ahmet cemil’in içe bakarak sanat aracılığıyla görme biçimleri yaratması, dünyayı algılamasının bu görme biçimleri üzerinden gerçekleşmesi ve bunların onda bir nevi yabancılık yaratması meselesi edebiyatımızda onunla akraba birçok kahramanın da ortaya çıkmasını sağlamıştır.

    -ahmet hamdi tanpınar’ın huzur (1949) romanında yarattığı mümtaz, ahmet cemil ile neredeyse her bakımdan akrabadır. hayatı algılaması, acemiliği ve kendini arayışıyla ahmet cemil’in kendi içine bakarak kurduğu görme biçimleri onda da vardır ve üstelik o da ahmet cemil gibi boğaz’ı bir ayna olarak görür.

    -sait faik’in lüzumsuz adam’ı (1948) kendi anlatısının kahramanı olmasıyla ahmet cemil’le akrabadır. dünyayı izleyen, algılamaya çalışan bu kahraman, görme ve izleme arasındaki ilişkiyi kurmacayla desteklemesiyle, sanat eserinin, yazma eyleminin ve anlatının kahramanı olmanın özellikleriyle ahmet cemil’le aynı yolda yürür. yusuf atılgan’ın aylak adam’ı (1959) dünyayı kendi algıları ve bu algıların sebep olduğu yabancılıkla var eder.

    - oğuz atay’ın tutunamayanlar’ı (1971-1972) ahmet cemil’in başka bir zamanda yeniden vücut bulması gibidir. nitekim atay da sık sık halid ziya’nın kahramanlarının kendi kahramanları gibi bir “tutunamayan” olmasından bahsedecektir.

    ahmet cemil, edebiyatımızı daha uzun yıllar etkileyecek bir kök-kahraman bence.
hesabın var mı? giriş yap