*

  • amin maalouf'un esin talu-celikkan cevirisiyle telos yayinciliktan cikan romani. orjinal adi "le premier siecle apres beatrice"
  • amin maalouf’un bir romanı. usta bir yazarın elinden çıktığı belli olan ama biraz sıkıcı bir kitap. bence kötü bir kitap değil. kısa bir roman olmasına rağmen bir çok konuya değiniyor ve okuru düşündürtmeyi başarıyor. üzerinde iyi düşünülmüş, hazırlık aşamasında iyi araştırma yapılmış izlenmi bırakıyor. yazar hem batı uygarlığına hem dünyanın geri kalanına eleştirilerde bulunuyor. kitapta bilim adamlarının bulduğu bir madde sayesinde isteyen çiftlerin erkek çocuk sahibi olabildiği ve bu maddenin etkisiyle erkek yoğunluğunun arttığı bir dünyadan bahsediliyor. bu dünyadan ve gelişmelerden detaylı bir şekilde bahsedilmesine rağmen eşcinsellik hakkında tek bir satır yok kitapta. bence bu detaydan da biraz bahsedilmeliydi. kitap baba-kız ilişkisi, evlilik, aşk, kadının toplumdaki önemi, batı ve doğu dünyası arasındaki uçurum ve tarafların birbirine bakışı konularını irdeliyor diyebiliriz.
  • kadın doğum oranlarının azalmasıyla beraber dünyanın düştüğü eksikliği ve kaosu anlatmaya çalışan/çalışmaya çalışan kitaptır.
    kadın hayatımızın her anını saran bir kavram. bir kadın bedeniyle, ismiyle, kadınla alakalı bir şeyle karşılaşmadan geçen ne kadar zamanımız oldu?
    yazarda bu kadar sarıldığımız, karşılaştığımız kavramın tükenmesiyle ortaya çıkabilecekleri yazmayı istemiş. özgün bir konu ama işlenmesinin çok başarılı olduğunu söyleyemem.
    atmosfer çok cansız, sayfaların birbiri ardına çevrildiği akıcılıkta bir konu işlenmesi yok. evindeki duvarların ardından çıkıp sokakların yandığını, hayatın temel taşının eksikliğini hissettiremiyor bir türlü.
  • amin maalouf'dan beklenmeyecek kadar sıkıcı bir üsluba sahip kitap. böyle yazdım diye okuduğum için pişman oldum sanılmasın. konusu ilgimi çektiği için okumaya başladım ve her ne kadar sonlarına doğru sıkılsam da bittikten sonra üstüne uzun süre düşündüm.

    kitap genel olarak hayatı boyunca kız babası olmanın hayalini kurmuş bir adamın gözünden kız çocuğu istemeyen aileleri ve hatta toplumları anlatıyor. kısa bir kitap olmasına rağmen boş cümlelerle doldurulmadığı için farklı bakış açıları kazanmanızı ve bazı konularda daha da bilinçlenmenizi sağlıyor. çok büyük beklentilerle okunmazsa pişman olunacağını sanmıyorum.
  • amin maalouf un en yavaş ilerleyen romanı ama gerçeklik payı olabilecek kadar da inandırıcı bir roman 1995’lerde böyle düşünenilmek helal olsun deyip köşeme çekilirim.
  • bu kitabin en sevdigim tarafi, anlaticinin tarihi beatrice'in dogdugu yerden baslatmasi olmustu, boylece gelecege dair distopya kitaplarinin, kitabin gectigi tarih gercekten gelip gecince sacmalasmasi sorunu cozuluvermis, mesela 1984, biz 1984'e geldigimizde tarih olarak anlamsizlasmisti. beatrice'ten sonra birinci yuzyil hep gelecekte geciyor..
  • (bkz: amin maalouf) ‘un her kitabına ayrı hayranım. bu kez bambaşka bir öykü var önümüzde. üstelik kişisel hâyâllerimle de örtüşen bir karakterin gözünden anlatım. distopik bir eser olma vasfı da taşıyor bir bakıma. lâkin günümüze bakıldığında o kadar absürt bir dönemdeyiz ki bu eserin de gerçeğe dönüşmesi çok uzak gelmiyor maalesef. ayrıca; baba adaylarının ve kadınların okumasını özellikle öneririm.
  • amin maalouf'un 1992 yılında çıkan dördüncü kitabıdır.

    inanılmaz orijinal bir konusu var. çok heyecanla kitabı edinip okumak istedim. yazarın pek çok kitabını okumuş ve uslubunu çok sevdiğimden bu kitabı da heyecanla okumak istedim. fakat, hiç amin maalouf kitabı gibi değil. çoğu bölümü okumakta zorlandım maalesef ki.
    ama konu müthiş, gerçekten güzel bir distopya romanı olabilirmiş aslında.
    kıtabın sonlarına doğru evlere kapanma sürecini anlatıyor 2021 yılından hiç bi fark yok gibi. 92 yılında yazılmış bir kitap için ürkütücü geldi diyebilirim.
  • bir meyvenin kabuklarını, meyveyi zedelemeden ama kabuklara hiç özen göstermeden soyar gibi. çevremizi kuşatan düşünceleri soyup atmalıyız...
    kendisi ince ama içeriği dolu dolu olan kitap..
hesabın var mı? giriş yap