• japon yönetmen katsuhito ishiinin 2004 yapımı, şaşırtıcı derecedeki iyi filmi. şaşırtıcı olmasının sebebi şu ana kadar iki tane vasat eğlencelik aksiyon filminden ileri gidememiş ishii bir anda oldukça sakin, olgun ve abartısız ama eğlenceli bir film çekmiş olması. film japonyada şehirden uzak, doğa içinde bir ortamda kendi heyecanları ile sakin bir hayat süren haruno ailesinin başından geçenleri anlatıyor. altı kişilik aile anne, baba, erkek çocuk, kız çocuk, dayı (yönetmenin her filminde oyanattığı tadanobu asano bu rolde) ve dededen oluşuyor ve bir bakıma hepsi kendi havasında, kendi hayatları ile ilgileniyor ve film herkesin kendi amaçlarına ulaşma çabalarını bir nevi bölüm bölüm anlatıyor.

    filmin kendisine bakarsak ishii ozu vari bir yönde ilerlemiş gibi gözüküyor çünkü çoğu yeri ile film onun stilini hatırlatıyor (tabi burda bir esinlenme var, özenme yok) ama burda ishii'nin çok iyi kotardığı bir şey var, 140 dakika süren ve çoğu sahnesi durgun geçen film seyirciyi hiç sıkmıyor, ki beni en çok etkileyen yanı bu oldu çünkü normalde en az bir kere mola vermeden hiç bir filmi (çoğunluğunu en azından) izleyemeyen ben bir kerede izleyebildim.
    neyse, işte böyle güzel...
  • ne zaman japon filmi (kore filmleri de buna dahil) seyretsem, çok şaşırdığımı ve ağzım açık kaldığımı bir kez daha ortaya koyan film.

    film hakkında sadece tek bir entrynin girilmiş olmasına duyduğum şaşkınlıktan olacak, kendimi zorlayarak -ki film eleştirisinin nasıl olması gerektiğine dair hiçbir iddiam olmadan- da olsa yazmaya karar verdim.

    --- spoiler --- olabilir de olmayabilir de. uyaralım gene de.

    filmde kafayı nefis bir şekilde kırmış bir dede gördüm önce. aile bireyleri sonradan tek tek gözüktükçe ise, dedenin kafasının kırıklığının sadece kendine has tezahürlerinin olduğu, aslında filmdeki diğer herkesin kendince gariplikleri olduğu ortaya çıktı. kendi çizdikleri japon çizgi film karakterlerinin maketleriyle trende çarpışan tipler, canı istemedikçe okula gitmeyen ve ailesinden hiçbir ters tepki almayan nefis gözlü, münzevi (!) küçük kız, su kenarında kurduğu kampta cins ve bir o kadar da zor vücut hareketleri yapan punk japon, yumurta kafalı-ibne-umutsuz şarkıcı-çizer-ispiyoncu kayınbirader, ailesini arada bir hipnoza sokan baba, bir kafatasına kakasını yaptığı için kaftasının sahibi ruh tarafından rahatsız edilen tonmayster erkek kardeş, bir kıza aşık olup kendinden 3 boy küçük bisikletiyle kilometrelerce terleyen ergen oğlan. tam bir kakafoni gibi gözüken bunca tipin nefis bir sükunet içinde, ustaca doğa görüntüleri içinde kaybedilmesi; seyircinin, karakterlerin herbirinin kendi dünyasına girip çıkarak onları keşfedebilmesi; tıpkı hayat gibi, akıp giden sinema görüntüleri içinde asla keşfedemeyecek de olsak, sona dair merak duymamız.

    --- spoiler ---

    bu japon filmini hele de bir türk olarak izliyorsak, kültürel farklılığın tadına bin kez vararak geçiriyoruz zamanı. onların garip zamanı, bizim müdahale etme tasasında olmadığımız zamanımız oluyor. zaten sanırım bir filmi izlemek de bu yüzden güzel. tasasızca bir hayat(zaman) parçasının içinde yüzebilmek, bir film izlemek.

    filmin çoğu yerinde ağzım bir karış açık kaldı. bunu gene türklüğüme ve japon kültürüne olan yabancılığıma bağlıyorum. bir japon olsam filme kaç puan verirdim bilmiyorum zira. büyükbabaya duyulan saygıdan, odasını ancak öldüğünde görebilmek ne demek kardeşim. bizim buralarda dedeler kendi odasını temizleyeceğine, takma dişlerini bile torununa koydurtuyor suya, sırtını bile gelinine ovalatıyor. küçük kız çocuklarına "soya fasulyesi yer misin?" diye sorulduğunda, tabağını uzatıvermek yerine, ter ter tepiniyor "superman menü isterim" diye. her neyse.

    sevilesi film. hatta, dünyada sadece biz türkler'in yaşamadığını, kültürün halka özgü olduğunu, diğerlerinin de en az kendimizinki kadar değerli olduğunu, kendinden menkul bir dille göstermek gibi ulvi bir göreve bile sahip olan, basit (yüce anlamda) film. izleyelim, izlettirelim. başka bir kültürü görmek çok eğlenceli olacak
  • imdb'nin dedigine gore uluslarasi ingilizce adi "the taste of tea" (cayin tadi) olan film.
  • genel olarak kafası güzel bir film olsa da kendi içinde güzel anları da yok değil, ama gene de beğendiğim bir film olmadı. sevdiğim kısımları da yok değil, tipik durağan ve sakin yapısıyla yakalanan doğallık, şahane doğa görüntüleri, egzantirik karakterler falan filan, izlemekten zevk alınan filmlerden.
  • hem eğlenceli, hem derin, hem yenilikçi bir japon filmidir. takeshi miike'nn absürd filmi katakuri ke no kofuku 'dan beri bir uzak doğu filmi izlerken bu kadar eğlenmemiştim. hayal gücü bombardımanıdır film başlıbaşına ve sinemanın birbirinin aynı sıkıcı göstergelerinden sıkılmış, hollywood yapımlarının rehavetinden kaçmak isteyen bünyelerde soğuk duş etkisi yapabilir. sözün özü herkese tavsiye edilir. uyumadan önce izleyin ki rengarenk rüyalar görün.
  • eglenceli bir japon filmi. cok fazla japon filmi izlemedim, ama izlediklerimi hep "onlar da öylelermis." diye izledigimden herhangi bir tarafini yadirgamadim. film, herkesin kendi halinde oldugu, tuhaf ama sevimli bir aileyi konu aliyor. insani üzen ya da strese sokan bir tarafi yok. ben en cok lisede asik oldugu kiza yaklasamayan hajime karekterini sevdim. aslinda hepsi cok sevimlilerdi.
  • bu kadar dingin ve pastoral bir ortamda hiç sıkmayan; aile olma olgusuna o ailenin bireylerinin bilinçaltı yoluyla yaklaşan; naif, eğlenceli ve kaliteli bir yedinci sanat örneği.
  • türkçe'ye "çay tadı" ya da "çayın tadı" olarak çevrilebilecek 2004 yapımı japon filmi. izlediğim en sıcak ve sevimli filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim. aradan zaman geçtikten sonra yine izlemek istediğim filmler arasına girdi bile.

    filmin konusundan söz etmek istiyorum ama, belirli bir konusu da yoktu aslında. haruno ailesinin üyelerinin (dede, anne, baba, dayı, abi, kız kardeş) yaşamlarından bir kesit sunulmuştu filmde. bu arada japon sinemasının genel özelliği olup olmadığını bilmiyorum ama, izlediğim filmlerde bir başlangıç ve bir son görmedim ben pek. ayrıca filmlerde karakterlerin yaşamlarından sunulan kesitleri izlerken onların bireysel ve sosyal gelişimlerine de tanık olabiliyordunuz ki bu yönüyle hollywood filmlerinden büyük oranda ayrılıyor japon filmleri. filmde de haruno ailesinin üyelerinin başlarından geçen sıradan olayları sıradışı algılayışlarıyla anlatmış yönetmen. karakterlerin duygu ve düşüncelerinin somutlaştırılarak anlatılması çok tuhaf ama bir o kadar da güzeldi. bir şeyin çok tuhaf, ama aynı zamanda çok da güzel olabilmesini ancak japonlar sağlayabilir zaten.

    bunun dışında da adı üzerine bir şeyler söylemek istiyorum. açıkçası filmin üçte birini izledikten "ben ne izliyorum?" diye düşünürken ilk yarısı bittiğinde "ne kadar güzel bir film bu!!" derken buldum kendimi. tam o zaman beynimde ışık yandı. filmle adını o an bağdaştırabildim. japon kültürü'ne az çok aşinaysanız japonların çayı çok sevdiğini ve çayı pek çok yerde ve biçimde kullandıklarını bilirsiniz. çay bizim kültürümüzde de çok önemli bir yerde. yaşamlarımızın o kadar içinde ki çay demek yaşam demek bir bakıma. japonlar için de öyle olduğunu sanıyorum. çayı her ne kadar çok sevsem ve sık sık tüketsem de "yahu bunun tadı acı değil, tatlı değil. ben bunu neden içiyorum ki?" diye soruyorum arada kendime. tuhaf bir tadı var. aslında içerken gelen bir acılığı, içtikten sonra da ağızda bıraktığı bir tatlılığı var. yaşamın kendisi de böyle sanki. acı ama, dayanıyoruz; çünkü seviyoruz. geçtikten sonra da tüm o yaşanmışlıkların bıraktığı tatlı bir his var. çayın tadı, yaşamın tadı gibi. bana bunları çağrıştırdı en azından. ben filme çok uygun buldum adını.

    çok hoş bir filmdi. izlemenizi kesinlikle öneriyorum.
  • sürreal ve absürt bir atmosfere ve olay örgüsüne sahip, insanın içini sıcacık yapan bir japon filmidir. izledikten sonra kendinizi mutlu bir şekilde ''yama yo yama yo'' şarkısını mırıldanırken bulursunuz. sanırım bir yirmi yıl geçse bile bu filmin birbirinden tuhaf ve bir o kadar da orjinal karakterlerini hatırlayacağım.
    katsuhito ıshii'ye, japon sinema klasikleri arasına çoktan girmiş bu filmi yarattığı için teşekkür ediyorum.
hesabın var mı? giriş yap