• iklimler, andre mourois'nın 1928 yılında 43 yaşında iken yazdığı olgunluk eserlerinden biridir. bir psikolog dikkati, ince ve alaycı bir tavırla kaleme alınan iklimler, yazarın en duyarlı romanı olarak kabul edilir. philippe’in yaşamının iki ayrı dönemini, kurgusal olarak da iki bölüm halinde işleyen romanda, iki evlilik, iki kadın ve iki ayrı yaşam anlatılmaktadır. philippe, ilk olarak, gizemli, soğuk, uzak, tuhaf bir kadın olan odile ile evlenir, mutsuzluk ile sonuçlanan bu evliliğin ardından ise, kendisini deliler gibi seven isabelle ile ikinci evliliğini yapar. ancak bu evliliklerde bir tuhaflık vardır, philippe, ilk evliliğinde çektiği tüm acıların bedelini, ikinci eşine ödetmektedir adeta.
  • "yeni varlıkların çekiciliği, galiba, daha mulu olmasını diledikleri bir geçmişi yadsıyarak değiştireceklerini ummalarındandır."
    iklimler'den
  • iki ayrı bölümden oluşan kitap. ilk bölümde odile adlı bir kadını seven philippe marlet'in yaşadıkları kendi ağzından anlatılır. ikinci bölümde ise philippe'i seven isabelle'nin çektiği sıkıntılar isabelle'nin ağzıdan dile getirilir.iki bölümde de aldatılan tarafların çektiği sıkıntılar hemen hemen parallellik gösterdiği halde yazar bunu pek belli etmeyen bir dille okuyucuya aktarmayı başarmış.

    "rahat duymuyordum kendimi maletlerde. benim iklimim değildi burası.kendi kendimden nefret ediyor, kendimi ca sıkıcı buluyor, gösterişci buluyor, sessizliğimi kötülüyor ve gittikçe içime kapanıyordum."
    "<<niye onun yerine başkasını sevmiyorum? güzel de ondan mı? evet ama başka güzeller de var, üstelik en çok tiksindiğim şeydir bu.öyleyse? bundan kurtulmak için silkinemez miyim?>> diyor, sonra da <<onu sevmiyorsun,sevmiyorsun,sevmiyorsun," diye yineliyordum.ama bunun doğru olmadığını biliyordum; neden olduğunu bilmediğim halde onu son derece seviyordum."
    "hiçbir şeyi ciddiye almak istemiyordum. fikirler ve insanlara ihityatla yalaşıyordum.sonunda azap çekmemek için onları her an yitirmeye hazır bulunduruyordum kendimi."
    "bir yıldır sevilen insanların davranışlarına çok önem vermemek gerektiğini öğrenmiş bulunuyorum. onlara gereksinmemiz vardır. yalnız onlardır ki bizi bir <<hava>> içinde yaşatırlar.(arkadaşınız helene çok doğal olarak buna iklim diyordu.)"
  • istanbul için pis ve görkemli diyen kitap. madalyonun iki yüzünü de gösteren harika bi yapıt.
  • andre maurois'nin, tahsin yücel tarafından tercüme edilmiş, 1967'de varlık yayınları tarafından basılmış, baskısı tükendikten sonra şimdi de helikopter yayınları tarafından tekrar yayınlanan aşk romanı.

    nuri bilge ceylan'ın iklimler'iyle organik bir bağı yoktur.
  • aşkın tanımını çok başarılı bir şekilde yapmıştır bu roman. aşkın değil sadece kişilerin, hatta bazen de sadece rollerin değiştiğini göstermiştir. aşkın insanın "başına gelen" bir olay olduğunu, mantığa oturtmanın, "neden onu seviyorum" veya "neden artık beni sevmiyorsun" gibi soruların gereksizliğini kanıtlamıştır. aşık olmak için yaratılmış, hayatın ta kendisi olan ve kafese konulamayacak güzel odile ile asillikten vazgeçmek gibi bir asillik yapabilen, her şeyin farkında olan, oyunun kurallarını bilen ancak oynamak istemeyen aşık isabelle'in hikayeleri ile aşkın paranoyanın, kıskançlığın, temel çelişkilerin, kısa süreli büyük mutluluklarla uzun süreli genel bir huzursuzluk halinin toplamı olduğunu özetlemiştir. insanın ancak kendisine mutsuzluk getirme ihtimaline sahip bir bünyeye tutulabileceğini, içinde yaşadığı iklimin onun ağzına sıçtığını, ancak başka iklimlerde ise zaten yaşayamayacağını güzelce açıklamıştır.

    bonus,
    (bkz: i want the one i can't have)
  • andre maurois'nın aşkın hallerini, insanın ilişkiden ilişkiye değişen konumunu müthiş bir şekilde anlatan romanı. helikopter yayınları yıllar sonra yeniden basmış, tahsin yücel'in türkçesiyle. ne kadar teşekkür edilse azdır. aşkı böyle anlatan roman az bulunur...
  • helikopter yayınlarından çıkan içi dışı şirin bir kitap. andre maurois'in yazdığı tahsin yücel'in çevirdiği eser üslubuyla tatdılası, yemeyip yanında yatılası. taa 1928 yılında varlık yayınlarından basılmış da şimdi unutulmasın diye tekrar piyasaya sürülmüş. iyi de olmuş hani. bir de yanları da kırmızıdır bunun, nostalji misali.
  • "elimdekinden fazlasını yitirdim" gibi son derece basit ama vurucu bir cümleyi içermesiyle beni benden alan kitap.
  • "tuhaf ve acıydı, ama benim için acıydı her şeyden önce, yalnız acılı biçimde kıskançlık duyduğum için değil, philippe'in odile'in anısına bağlı kalmadığını düşünerek acı çektiğim için. onunla karşılaştığım zaman, kişiliğinin güzel yanlarından biri olarak hoşuma gitmişti bu bağlılık. daha sonra, odile ile geçirdiği yaşamın öyküsünü okuyunca, odile'in kaçışı konusunda gerçeği öğrendiğim zaman, biricik aşkının anısı karşısında philippe'in sürekli saygısına daha da hayran olmuştum. odile'i hayranlık verici bir yaratık olarak düşündüğüm için daha çok hayran kalıyor, daha da iyi anlıyordum. o güzellik... o incelik... o doğallık... sonra... o öylesine şiirli, öylesine canlı arılık... evet, kendisini kıskandıktan sonra, ben de seviyordum şimdi odile'i... bana anlattığı biçimde, benim düşündüğüm ve belki de yalnız benim öyle gördüğüm philippe'e bir o yakışırmış gibime geliyordu. böylesine soylu bir dine kurban edilmeyi benimsiyordum; biliyordum yenildiğimi, yenilmişliği istiyordum, hoşgörülü bir alçakgönüllülükle eğiliyordum odile'in önünde, bu alçakgönüllülükte gizli bir hoşnutluk, belki de saklı bir gurur buluyordum."

    --- spoiler ---

    böyle diyordu isabelle... deli gibi sevdiği philippe'in zamanında deli gibi sevdiği kadın odile'e olan bağlıllığını düşünürken. odile philippe'in hayatında fiziksel olarak tekrar var olamayacaktı. bunun da rahatlığıyla, çok sevdiği odile'i sahiplenmeye başlamıştı isabelle. philippe'in ona olan tutkulu halini zaman zaman kıskansa da, sırf bu kadar sevdiği için o da seviyordu.

    insanca bir davranıştı. isabelle'e yakışırdı. bu kitabı okuyan birçok kadın kendini odile gibi görmek, ona benzetmek ister. oysa ben direkt isabelle'dim. gösterişten çok uzak, içten, insani, akıllı, sadık, yalanı dolanı olmayan, aşık...
    oysa philippe ve belki de tüm insanlar kendilerinin canını acıtanları seviyor, onları istiyorlardı. odile philippe'i aldattığında, philippe ona daha da vuruldu.
    isabelle ile evlendiğinde ise ona çok aşık bir kadın vardı karşısında. odile tarafından hiç görmediği ilgiyi görüyordu. bu sefer roller değişmişti ve philippe isabelle'in canını yakıyordu. taa ki isabelle ile ilgilenebilecek bir başka erkeğin olabileceği düşüncesi philippe'i yakalayana kadar.
    tam bu noktada saçma bir bencillik giriyor işin içine. philippe istediği gibi gezip eğlenirken, isabelle'in ne kadar kıskandığına aldırış etmeden hayatını yaşarken, isabelle'in hayatını kısıtlamaya kalkıyor. ona daha çok ilgi göstermeye başlıyor sırf kaybetme korkusu yüzünden. ilk zamanlarda isabelle'in de hoşuna gidiyor tüm bunlar, oyuna dahil olmaya çalışıyor. sonra ise... tam bu noktada isabelle'in yazdıklarını kendi ellerimle kaleme alsam ancak böyle şeyler yazabilirdim:

    --- spoiler ---

    "kazanabileceğim bu oyunu oynamak istemedim. istediğim biricik kredi, gösterdiğim biricik özveri bu benim, ama bunu yaptım ve bu yüzden benim o kasvetli, benim o kederli kıskançlığımı, bazı bazı seni haklı olarak sinirlendirmiş olan bayağılıklarımı bağışlamış olduğunu ummak isterdim, philippe. ben de bağlayabilirdim seni, gücünden özgürlüğünden, mutluluğundan yoksun bırakabilirdim; o korktuğun, o aradığın acılı kaygıyı ben de uyandırabilirdim içinde. istemedim. seni hiçbir kurnazlığa başvurmadan sevmek, göğüs göğüse çarpışmak istedim. silahları sen bana kendi elinle verirken, hiçbir savunmaya başvurmadan bıraktım kendimi sana. iyi ettiğimi sanıyorum. bana öyle geliyor ki sevgililer arasındaki bu amansız savaştan daha büyük bir şeydir aşk. sevdiğimizi açıkça söylememiz, gene de sevilmemiz olanaklı olmalı. sıkıntıdan bu biçimde, sevdiğin kadınların çılgınlıklarıyla kurtulmak gereksinimi senin zayıf yanındı, sevgilim. ben böyle düşünmüyordum aşkı. tam bir bağlılığı, hatta bir tutsaklığı benimseyebileceğimi seziyordum. yeryüzünde senden başka hiçbir şey yoktu benim için. bir yıkım çevremizde tanıdığımız bütün erkekleri yok etse, sen sağ kaldıktan sonra çok da önemli bir şey gibi gelmezdi bu bana. evrenimdin benim. bunu sana göstermek, bunu sana duyurmak belki de önemsizce bir şeydi. ne çıkardı? ben sana karşı akıllı bir politika gütmek istemiyordum ki, sevgilim. yapmacığa kaçamazdım, önlemci olamazdım. seni seviyordum."

    --- spoiler ---

    işte böyle diyordu isabelle, "sana karşı akıllı bir politika gütmek istemiyordum" diyordu. nasıl da anlıyorum onu. aşkı bir güç ve dengeler savaşına dönüştüren duygusuzluktan, çirkinlikten, bayağılıktan ve kurnazlıktan nefret ediyorum. tıpkı isabelle gibi. ve şimdiye kadar hep bu şekilde davrandım; tıpkı isabelle'in davrandığı gibi. görüyorum ki, elime geçen hiçbir şey yok. kurnazlıkla ve birtakım denge unsurlarıyla beslenmeyen bir ilişkinin günümüzde maalesef yaşamaya pek şansı kalmıyor. bu denge unsurları işin içine girdi mi de ben kendimi iğrenç hissediyorum. yapımda olmayan şeyleri, birtakım kurnazlıkları, uçarılıkları, şehvetli yapmacıklıkları oldum olası beceremedim. belki de bu sebeple hep kaybettim, hep kaybediyorum. biliyor musunuz; hiç mühim değil. ben neysem o olmaya hep devam edeceğim. tıpkı isabelle gibi.

    --- spoiler ---

    bu kitap bana benzeyen bir kadının acılarını yaşattı. geleceğini gösterdi. üzülmüyorum.
    kendini odile zannedip, ikiyüzlülük ve yalanla yoğurulmuş sevgilere sahip kadınlardan daha büyük bir sevgi besliyorum.
hesabın var mı? giriş yap