*

  • bir roger waters şarkısıdır. 1986 yılında single olarak satışa çıkmıştır. sözleri de şu şekildedir:

    waitress:] you wanna cup of coffee?
    [customers:] heh, turn that fucking juke box down
    you want to turn down that juke box....loud in here
    [waitress:] i'm sorry, would you like a cup of coffee?
    ok, you take cream and sugar? sure.
    in truck stops and hamburger joints
    in cadillac limousines
    in the company of has-beens
    and bent-backs
    and sleeping forms on pavement steps
    in libraries and railway stations
    in books and banks
    in the pages of history
    in suicidal cavalry attacks
    i recognise...
    myself in every stranger's eyes
    and in wheelchairs by monuments
    under tube trains and commuter accidents
    in council care and county courts
    at easter fairs and sea-side resorts
    in drawing rooms and city morgues
    in award winning photographs
    of life rafts on the china seas
    in transit camps, under arc lamps
    on unloading ramps
    in faces blurred by rubber stamps
    i recognise...
    myself in every stranger's eyes
    and now, from where i stand
    upon this hill
    i plundered from the pool
    i look around
    i search the skies
    i shade my eyes
    so nearly blind
    and i see signs of half remembered days
    i hear bells that chime in strange familiar ways
    i recognise...
    the hope you kindle in your eyes
    it's oh so easy now
    as we lie here in the dark
    nothing interferes, it's obvious
    how to beat the tears
    that threaten to snuff out
    the spark of our love
  • roger watersın muhtesem bir parcasıdır. the pros and cons of hitch hiking albumunde ve roger waters in the flesh live dvdsinde yer alır. album versiyonundaki gitarı eric clapton calar. tek kelimeyle superdir.
    (bkz: yıldızlı pekiyi)
  • apparently they were travelling abroad ile yolculuğa başlanan muhteşem roger waters albümünün the moment of clarity ile birlikte bitiş şarkısıdır. albüm boyunca otostop maceraları sonucu kafası çorbaya dönmüş bir adamın hikayesi anlatılmış, bu şarkı ve the moment of clarity ile huzura erilmiştir.

    "it's oh so easy now
    as we lie here in the dark
    nothing interferes, it's obvious
    how to beat the tears
    that threaten to snuff out
    the spark of our love"

    şarkı sonundaki bu sözlerle birlikte eşgüdümlü olarak duyulan davullar aslında kalp atışlarımızdır. yanılmamak gerekir.
  • the pros and cons of hitch hiking albümünün öne çıkan şarkılarından biridir. eric clapton'un gitarının genelde roger waters'ın sesini takip ettiği muhteşem bir balladdır. geri vokallerdeki ablaların da şarkıya önemli katkıları vardır.
  • "5.06 am" olarak da bilinen, saatler ve zamanlar üzerine yazılmış kafeinli bir şarkı.
  • roger waters'ın şarkı sözü yazarken kullandığı 'sıkışınca bir liste yap' tekniğine bir kez daha başvurduğu, pek çok pink floyd eseri gibi sınırlı sayıda basit akordan müteşekkil emosyonal parça. waters bu parçayı konserlerinde pek çalmaz, zira parçanın gerek temposu gerekse duygusal içeriği bir gig atmosferine uymaz ve son kısımdaki çıkışları yapmak için roger'ın afedersiniz götünü yırtması gerekmektedir. eğer parça canlı icra edilirse yoğun vokalist desteği alınır.

    ...desem de üstat bizzat arayıp "radio kaos turnesinde çaldık, in the flesh turnesinin 99'dan 02'e kadar olan her konserinde çaldık. az çaldığımızı nerden çıkardın ?" şeklinde tekzip yolladı, yayınlamak borcumuzdur.
  • bir kadını tutkuyla sevmek dünya işlerini kotarmada roketleyici güç verir çoğu erkeğe… dünyaya meydan okumayı sevmekten gelen güçle pekiştirir bu tip adamlar. hani bizde de “her başarılı adamın arkasında…” diye başlayan bir söz vardır ya işte ondan bilirsiniz.
    ama günün birinde işler ters gittiğinde, beraberlikler sorgulanmaya başladığında, dünyasında da her şey tepetaklak olur bu adamın. uzaya atılmış insan gibi hisseder kendini, nerenin yukarısı nerenin aşağısı olduğunu dahi kestiremez artık.
    inanılır gibi değildir, pek belli edilmez pek dile de getirilmez hatta tam tersine bir inanış vardır ama gerçekte bir erkeğin aşk acısı kadınınkinden çok daha elemli geçer. bir kadın nutella yiyerek, platese başlayarak ya da hiç olmadı kendine yeşil çay demleyerek bile arındırabilir kendini aşk acılarından. hatta önceden reddettiği bir teklifi yıldırım hızıyla kabul ederek hayatına sorunsuz devam edenlerine de rastlamışsınızdır...
    ama sözünü ettiğimiz bu tip bir erkeğin böyle bir şansı yoktur. o an jessica biel'i de teklif etseniz dindiremezsiniz karnındaki sancıyı… yitirdiği aşkı nedeniyle felakete gittiğini hissettiği hayatından geri dönüş yoktur artık. kırılma noktasına an ve an, adım adım yaklaştığını hisseden gerçekten âşık bu erkek, o andan itibaren dünya işlerine hâkimiyetinin de sona erdiğini hayli acımasız bir deneyimle keşfetmek zorunda kalacaktır…
    işte pink floyd’un kurucusu george roger waters (kendisi aynı zamanda manevi dayım olur) bu olağanüstü şarkıda bunu anlatır. sevdiği kadın tarafından bir türlü anlaşılamamanın yarattığı yoğun zihinsel meşguliyet…
    korkunç bir şey!

    bir androjen hormonlunun içini bundan daha fazla kemiren duygu yoktur.
    uzun süren ve bitmek tükenmek bilmeyen huysuzluklarına maruz kaldığı çok sevdiği eşinden ayrıldıktan sonra olağanüstü bir duygu seli içinde bestelediğinde, dünyayı değişen hisleriyle nasıl algıladığından bahseder şarkısında. zihnindekileri akıldan atabilmenin dünyayı terk edebilmenin bir yolu var mıdır onu arar. birçoklarımızın hislerine tercüman olarak.
    rahatlıkla iddia edebilirim ki ne kadar arzu etse ne kadar gayret etse de dünyada östrojen hormonu taşıyan hiçbir yaratık şarkıda anlatılan blue valentine durumunu androjen donanımlı partneri kadar anlayamaz, algılayamaz (unrecognized). hangi ırk, din, mezhep, siyasi duruş ve milliyetten olduğunuz da fark etmez. eğer erkek, hem de vaktiyle şöyle esaslı bir aşk yaşamış bir erkekseniz ve ilişkinizin herhangi bir döneminde herhangi bir sebepten kadınınızla sıkı bir çıkmaza girmişseniz içine düştüğünüz durumu pek iyi anlatır bu şarkının dizeleri…

    rock müziğiyle uğraşan, dinleyen ve bu müziğe aşık erkeklerin hemen hepsinde olduğu gibi bu müzik türüyle anlatılan sevda hikayelerinin erkek cinsiyle eşleştirilme hali de konuyla doğrudan alakalıdır... tabii at suratlı sevgili roger dayımızın başına geldiği gibi insanı böylesine boktan bir duruma düşüren dünyada ne kadar lanet, ne kadar şirret, ne kadar taş kalpli kadın varsa (sizi üzen tüm eski sevgilileriniz dâhil) onlara da gitsin derim bu şarkı…
    cehennemin dibine gitsinler!

    dinlerken dikkat!..
    cihaz çıkışınız 96000 bit dolby stereo kalitesine ayarlandıktan sonra çift kulaklıkla dinlenmelidir bu şarkı. lütfen bir yandan omlet yapayım bir yandan da şarkıyı dinleyeyim fırsatçılığına girişmeyin! ve lütfen geri zekâlı olmayın, arabada-vapurda, stadyumda-maçta ya da ne bileyim piknikte-plajda filan da dinlenmez bu şarkı. yalnız olduğunuzdan emin olun, yere uzanın, gözlerinizi kapatın.

    ---

    türkçe şeysi de çevirebildiğim kadarıyla şöyledir:

    "her yabancinin gözlerinde"

    [garson:] “merhaba... kahve ister misin?”
    [müşteri:] “hey, o lanet müzik kutusunu kapatın. sesini kısın şunun, gürültü var burada”
    [garson:] “affedersin, bir fincan kahve ister misin? süt ve şeker? pekâlâ"
    ...
    kamyon duraklarında
    burger kavşaklarında
    modası geçmiş
    cadillac limuzin şirketlerinde
    kaldırımlar üzerinde
    iki büklüm uyku tulumlarında
    kütüphanelerde
    tren istasyonlarında
    kitap ve kanepelerde
    tarih sayfalarında
    atlı süvarilerin intihar ataklarında
    tanıyorum
    kendimi her yabancının gözlerinde…

    anıtlarla dolu tekerlekli sandalyelerde
    metrolarda ve banliyö kazalarında
    bakımevleri ve bölge mahkemelerinde
    paskalya fuar ve tatil beldelerinde
    bekleme salonlarında, şehir morglarında
    ödül kazanan fotoğraflarda
    çin denizlerindeki cankurtaran sallarından
    kamplardaki sokak lambaları altında
    ve boşaltma rampalarında
    lastik mühürlü donuk yüzlerde
    tanıyorum
    kendimi her yabancının gözlerinde…

    ve şimdi
    durup bakarken
    bu tepenin üzerinden
    payıma düşen yağmaladıklarıma
    bakıyorum etrafa
    gökyüzünü tarıyorum ama
    gözlerim kısık
    neredeyse körlük derecesinde
    ve görüyorum mucizeyi
    yarım yamalak akılda kalan günlerden
    duyuyorum çan seslerini
    tuhaf şekilde tanıdık gelen
    tanıyorum
    gözlerindeki umut alevini…

    artık kolay
    çok kolay şimdi
    burada uzanıp yattığımız gibi
    karanlıkta
    hiçbir engel yok, açık açık
    nasıl alt edebiliriz gözyaşlarımızı bu tehditten
    aşkımızın kıvılcımını söndüren.
hesabın var mı? giriş yap