• cemal süreya’nın "toplu yazılar"ından oluşan iki ciltlik eserinden ikincisi.. 2005 yılında yky tarafından düzenlenip yeniden basılmıştır.. ilki için (bkz: şapkam dolu çiçekle)
  • genel kültürüm açısından dinlediğim kitap. döneminin güncel meselelerine ilişkin denemelerden oluşuyor. lisede günlüğüne notlar alan entel çocuğun defterini andırıyor. belki de mesleğini önemseyen, ara sıra televizyon yıldızlarından bahseden lise edebiyat öğretmeni edası var. ekseriyetle türkiye edebiyat tarihine ilgi duyanlar için okunası bir kitap. aksi halde, "bu 1 saat nasıl geçecek" diye her 10-15 dakikada bir saate bakılan derslere benziyor. "ekrem, araba sevdası'nda aslında kendini yazmıştır"dan, "ben müslüman değilim. bu nedenle, müslüman olsam bağlamsız bulacağım müslüman yazarları şimdi keyifle okuyorum. diğer dinlerin dini yazarları nasılsa, müslüman yazarların da, dindar olmalarının gereğine uygun olarak, cemaatlerinin öne çıkmayan parçaları gibi davranmaları gerekirken, bireyci öne çıkma çabaları bu açıdan beni üzmüyor" şeklinde yorumları var. biraz faşizm, biraz lukacs eleştirisi. macchiavelli, aslına bakılırsa... bugün neler konuşuluyorsa, pek de uzak olmayan meselelerin, anlaşılır bir türkçe ile 50, 60, 70, 80...'li yıllarda da benzer tonlardan yaşandığını gösteren, süreya'nın penceresinden bir takım köşe yazıları.
  • "kısaca, hepimiz kötüyüz. sevmiyoruz birbirimizi. ikiyüzlüyüz."

    "başka sanatçıları sevmeyen, hiçbir hayranlık duygusu kalmamış bir sanatçı artık ölmüş bir sanatçıdır."
  • kendisinin de epey beğendiği bir yazar, aziz nesin şöyle der; “jean paul sartre ve cemal süreya, dünyanın en küçük devletleri. ikisinde de bir devlet olabilecek kadar birikim var.”

    kalemi, deneme ile ayrı bir güzel anlaşıyor süreya'nın. kitabında yaşadığı dönemin enikonu muhakemesini yapıyor. 75/76 yılları arasındaki -eleştirel- denemeleri bulunuyor bu kitabında. kültür, sanat, edebiyat, tarih başta olmak üzere birçok farklı alanı dahil ediyor irdelemeye.

    şaşırtıcı bir zenginlik; uçsuz bucaksız bir arşiv. bakış açısı çok yoğun, tutarlı. 400 kusur sayfada tekrarlamaya düşmemesi bir yana; bir yenilik, gelişim söz konusu. kaldı ki bunlar yüzeysel değil ve haftalık yazılar. üslubu hakkında da, sanıyorum bunu kendi ifadesine benzetebiliriz;

    "ufak çıkmalar, anlık parıltılar, parça parça düşünceler, duygular, konfeti gibi, kestane fişeği gibi, fıskiye gibi..."
hesabın var mı? giriş yap