• yarı cahil çıkıp demiş ki

    --- spoiler ---
    islam ülkeleri gazalici nihilizm yüzünden adaletsizlikten ve geri kalmışlıktan kurtulamazlar. kurtulmaları mümkün değildir. bu yüzden japonya gibi ahiret inancı olmayan toplumlar bile gelir dağılımında en eşitlikçi ülkeler arasındayken türkiye gibi müslüman ülkeler oecd ülkeleri arasında sondan ikincidir. müslüman ülkelerde petrol şeyhleri, yeşil sermaye kodomanları fakirleri böcekler gibi ezmektedir. fakirleri hayvanlar gibi boğazlamakta, açlığa mahkum etmekte, etinden sütünden köküne kadar hayasızca faydalanmaktadırlar çünkü islamın kapitalizme ya da moderniteye dair öngörüleri olmamıştır. geleneksel islam ve modern dünya birbiri ile çelişmektedir. güya müslüman adam eşitlikçi olur, aynı safta namaza durur, oradaki temel felsefe herkesin eşit olduğudur ve islam zekat aracılığı ile gelir dağılımı eşitsizliğine çare bulur. hani nerede o? ateist adamların basit bir sistemle ve ortalama ahlakla elde ettiği eşitlik bile islamın ekonomik çözümlerinden daha ahlaklı.
    --- spoiler ---

    halil inalcık, devlet-i 'aliyye, birinci cilt, sayfalar 265-268, hirfet, esnaf isimli bölüm:

    "...orta-doğu şehirlerine egemen olan üretim ve dağıtım tarzı, temel
    şekli ile hirfet/esnaf sistemine dayanmakta idi. uzak pazar için
    üretim yapan büyük şehirler dışında, şehirlerin çoğunluğu, doğrudan
    doğruya yakın bölge için üretim yapan, yani belli ve sınırlı bir
    pazar için çalışan bir üretim tarzıyla bağımlı idi. kısıtlayıcı ulaştırma
    koşulları dolayısıyla, küçük şehir endüstrisinin hammaddesi de
    belli ve sınırlı bir bölgeden gelmekte idi. bu nedenle, rekabeti ortadan
    kaldıran hirfet sistemi, toplumun uyumunu ve geçimini güvence
    altına alan ideal bir düzendi. rekabet ve kazanç hırsı, bu yönetim
    ve sosyal düzeni kökünden yıkacak bir suç gibi karşılanıyordu.
    hirfet yöntemine bağlı zanaatkar veya satıcı esnaf arasında
    egemen futuvva ahlakı, gazali'nin formüle ettiği ilkeleri aynen benimsemiş
    bulunmakta idi. kazanç peşinde koşmak, geçineceğinden
    fazla kazanmaya çalışmak ahlaki noksanların kaynağı sayılıyordu.

    hirfet üyeleri, fazla zenginleşeni aralarından çıkarır, tüccar sayarlardı.
    tüccarın kazancı, bir çeşit vurgunculuk, spekülasyon
    ürünü, kanun dışı kazanç sayılıyordu. el-emeği ile, alın teri ile kazanılan
    şey, kanuna ve toplum vicdanına uygun bir kazanç sayılıyordu.
    rekabeti önlemek, aralarından birinin sivrilip daha çok
    üretim yapmasına, daha fazla kazanmasına engel olmak için hirfet
    erbabı, hammaddeyi hirfetin başkanı eliyle toptan alır, herkesin gözü
    önünde bölüşür ve yapılan mal hirfet adına belli bir yerde satı-
    lırdı. yapılan malın kalitesinde ve biçiminde kesinlikle değişiklik
    yapılmasına izin verilmez, üretim kontrol edilirdi. bunun nedeni,
    malın kalitesini korumak olduğu gibi aralarından birinin daha çok
    sürüm yaparak pazar dengesini bozmasını önlemekti; alıcı sınırlı
    olduğundan birisinin daha fazla satması diğerinin aç kalması sonucunu
    verebilirdi. işte bunun içindir ki, bu sosyal çevre, yani kasaba
    pazarı her zaman "daha fazla kar" ilkesine düşmandı. bölgelerarası
    ticaret yapan tüccar, büyük fiyat farkından yararlanmak için
    bir yerdeki hammaddeyi toplayıp başka yere götürmeye, bu amaçla
    fazla fiyat önererek hammadde fiyatlarının artmasına, hatta kıtlığına
    neden olduğu için hirfet erbabı tarafından kötü kişi, bir sosyal
    yıkım unsuru sayılır. osmanlı imparatorluğu'nda hirfetlerin,
    bunun için devlete yakınmalarda bulunduğunu belgelerden saptamaktayız.
    işte hirfet esnafıyla tüccar arasında bu ciddi ekonomik
    karşıtlık, sosyal ve dini düşüneeye de yansımakta idi. resmi belgelerde
    tüccar için kullanılan bezirgan, matrabaz gibi sözcüklerin,
    halk arasında muhtekir, hilekar, karaborsacı gibi kötü anlamlar alması
    bu sosyal karşılığın ifadesidir. bununla beraber, özellikle büyük
    şehirlerde ve dışpazar için çalışan sanayi kollarında, hirfet
    yönteminin çözülüşüne yol açan kapitalizm benzeri akımların
    orta-doğu toplumunda da kendini gösterdiğine tanık olmaktayız.

    devlet, fiyat kontrolu -hisba- görevini yerine getirmek adına,
    yeni akımlara karşı hirfet erbabı tarafından sürekli harekete geçmeye
    çağrılmış ve gerçekte de her zaman hirfetleri desteklemiştir.
    bilindiği gibi, orta-doğu islam devletinde pazarda vurgunculuğa,
    hileye, spekülasyona karşı halkın çıkarlarını korumak amacıyla
    birtakım geleneksel kurallar, hisba adı altında dini hukukça benimsenmiş
    ve böylece bunların uygulanması islam devletinin başlıca
    görevleri arasına girmiştir. devlet bu amaçla, kadı kontrolünde
    bir memur, muhtesib ta 'yin ederdi. kadı ve muhtesib, haklı fiyatı
    saptama ve kontrol göreviyle yükümlüdürler. bu memurlar
    her türlü spekülasyonu suç olarak izleyecektir. devlet, malın kalitesi
    ve ölçüsü ve buna göre fiyatı üzerinde kontrol işinde, hirfetlerle
    işbirliği yapar, buna ait ilkeleri birlikte saptarlar; yapım sırasında
    kontrol hirfet görevlilerine, pazara gönderildikten sonra kontrol
    muhtesibe aittir. bütün giderlerden sonra belirlenen kar oranı
    yüzde ondur, bazı maddelerde yüzde on iki veya on beşe kadar çıkabilir.
    hatırlamak gerekir ki, tüccar hisbaya bağlı değildir. hisba
    kuralları, hirfet düzenine uygun, onu destekleyen kurallardır. bu
    bakımdan hisba, toplumda sınıflarm geleneksel yerini saklayan ve
    sosyal uyumu bunda gören klasik orta-doğu devlet idealine uygun
    bir kuruluştur. denebilir ki, orta-doğu devleti, ekonomik ve
    sosyal bakımdan hirfet düzeninin devletidir.

    bölgelerarası ticarette genelde hisba uygulanmarnakla beraber,
    halk için gerekli bazı maddelerin ticaretinde sıkı devlet kontrolü
    uygulanmıştır.

    orta-doğu devleti, büyük kitlelerin yiyeceği ile ilgili olan ve bazen
    çok tehlikeli halk hareketlerine yol açan ticaret kolunun, vurgunculuk
    ve spekülasyon konusu olmasına izin vermemek gerekliliğini
    anlamıştır. şeriatın birtakım kuralları, bu arada tahılın riba,
    yani spekülatif kazanç konusu olmaktan çıkarılması, eski tecrübelerin
    bir sonucu olmalıdır. bununla beraber, tahıl ticareti, büyük
    spekülasyonlara ve böylece büyük kapitalierin oluşmasına yardım
    eden başlıca yollardan biri olmaya devam etmiştir.

    halkın büyük nakit servet biriktirenlere karşı oluşunun bir temel
    kaynağı da, piyasada kıymetli maden, özellikle gümüş darlığıdır.
    yalnız vergi ödeyen halk değil, aynı zamanda hirfet erbabı ve
    tüccar, piyasada para darlığından şiddetle yakınmakta idiler. daha
    8. yüzyılda, buharalılar, hükümetten gümüş paranın kendi şehirleri
    dışına çıkmasını önleyecek önlemler alınmasını istiyorlardı. 11.
    yüzyılda al-blruni, altın ve gümüşü gizleyerek sürümden kaldırmanın,
    topluma karşı bir suç olduğunu yazmakta idi. mogol devrinde
    iran'da kağıt para çıkarılması, aslında bu gümüş darlığı ile
    ilgilidir. imparatorluk hükümetlerinin saray ve ordu gereksinmeleri
    ve büyük fetih girişimleri için hazinede altın ve gümüş biriktirmesi,
    sasanilerden beri halkın kötülediği bir davranış olmuş, bu gibi
    hükümetler adaletsizlikle suçlanmıştır. kutadgu bilig'e göre iyi
    hükümet, hazinesini dağitan hükümettir. büyük nakit serveti yığdıkları
    bilinen bezirgan tüccara, tahıl vurgunculuğu yapanlar gibi
    kötü gözle bakılması bundan dolayıdır. iltizam işleri dolayısıyla,
    devletin tüccar ve sarraflada işbirliği yaptığı da biliniyordu. `bazen
    devlet`, özellikle vergi toplama ve devlet nüfuzundan yararlanarak
    biriktirilmiş servetiere karşı halk çoğunluğunun duygularını paylaşmış
    görünerek bu servetlere el koyar, musadaralar yapardı. bununla
    beraber devlet, sıradan tüccarın maliarına el koymaktan
    dikkatle kaçınmıştır. musadara, özellikle devlet maliyesiyle ilişki
    kurarak zengin olan mültezimler ve yöneticiler aleyhine uygulanırdı.
    öte yandan büyük orta-doğu şehirlerinde halk yığınlarının, şu
    veya bu nedenle çıkan karışıklıklardan yararlanarak, özellikle zengin
    tüccarı hedef tuttukları, onların mallarını yağma ettikleri sık
    sık görülmüştür.

    nakit darlığı, özellikle tüccar arasındaki ilişkilerde önemli sonuçlar
    doğurmuştur: ticarette malı malla değişme veya vade ile satış
    şekilleri yaygın yöntemlerdi. ikinci halde bir kredi uygulaması
    söz konusu olduğundan, malın fiyatı üzerine oldukça önemli oranda
    bir faiz eklenirdi."
  • çok uzun yazılmış okuyamam diyecekler için özet geçelim;

    islam çok kötü batı çok güzel hatta tek güzel
  • akıl ve vicdan ve de mantık sahibi her bir kişinin altına imza atabileceği bir yazının zeki başlığı.
    skocaxdan sonra ona cevaben birieyler zırvalıyan zevat sadece skocaxı tekrar doğrulamış.
  • bu yazı hep gözüme çarpıyordu, ama çok uzun olduğu için ve saçmalandığından(çünkü yazar skocax) emin olduğum için okumaya üşeniyordum.

    bugün merak edip okuyayım dedim. yemin ediyorum beynim aktı, gitti. son zamanlarda okuduğum açık ara en saçma sapan yazı. şu an ben bu yazıyı niye okudum, bu okuduğum şey neydi diye kendime küfürler ediyorum.

    adam tecavüzden ve intihardan girmiş içi boş genellemelerle ve benzetmelerle ekonomiden, cinsellikten, romanın ülkemize geç girmesinden, modernitenin kutsanmasından çıkmış. hepsinin sorumlusu ise gazalici nihilizmmiş. ahahah.

    tecavüzle başlayan bu yazıda felsefe, sosyoloji, tarih, ilahiyat gibi belli başlı alanların bütün konularına, kavramlarına teker teker tecavüz edilip içi boşaltılmış ve uyduruk bir tanım olan gazalici nihilizmi yaratmak için kasılmış da kasılmış. sonucunda ortaya bu kadar komik bir yazı çıkmış.

    zaten bu saçma sapan yazıyı ancak edip yüksel gibi boş adamlar över ki o da okumamış, okuyamamış çünkü okuması gerçekten zor bir yazı.

    düşünce tarihine kahramanlar, şeytanlar ilan etmek için bakanlar ve içinde yaşadığı toplumu sığ genellemelerle çözdüğünü sananlar harici gerçekten gazali'nin felsefesini, kozmolojisini merak edenlere bir örnek kaynak çalışma tavsiye edeyim ve uzatmadan gideyim: frank griffel - gazalinin felsefi kelamı.
  • yalniz yazidan daha komik olan bir sey varsa o da edip yuksel'in elleri ovusturup "aha gazali'ye laf etmisler." diye basliga damlamasi. naaptin edip. sirf ehl-i sunnet'e muhalefet edilsin diye gittin abuk subuk adamlari goklere cikardin.
  • gazali'ci diye nihilist takılan bir zihniyet yoktur. bilakis gazali'nin eserleri her kesime hitap edebilen bir üslup ile yazılmış olup eserlerinin genelini sosyal ahlak kuralları üzerine yoğunlaştırmış yazılarını kişilerin anlayacağı dil ile yani kısa söylemek gerekirse dünya'yı zemm ederek kalem'e almıştır

    eğer dediğiniz gibi asrımızda nihilist düşünen kimseler dünya'daki var oluş sebebine binaen o döngüsel ve içsel dairenin içinde vasat bir yaşam sürdürmüş olsalar idi şu an aramızda zahid'ler olurdu ki zühd ile yaşayabilen zahid bir müslüman ben daha görmedim. budizm'deki gibi yoga veya rabıta şeklindeki tarikat mensuplarının uzlet ederek yaptıkları sözde zahid'likleri kasdetmiyorum.

    eğer gazali'nin eserlerini ilim adamı sıfatı ile ele alırsanız bu seferde ehli kıbleyi mümkün mertebe tekfir etmeyin diyen ama tevhid'in asılları noktasinda taviz vermeyen bir harici olarak kendisini görür yada allah ve resulü'nu tekzib edenler hariç yalanlamayi dil ile olmaktan çıkarıp tekfir hususunda 5 esas diye adlandırdığı 5 maddeyi gördüğünüzde kendisini irca ehli mürcie'de görebilirsiniz.

    ilgilenenler için bakınıziman küfür sınırı

    buna göre şöyle diyebiliriz; gazali kendi değimi ile eski ve yeni gazali, her düşüncenin, hizb'in, akımın kendi görüşlerine göre yorum yapabileceği eserler meydana getirmiş ve kendi çağdaşları tarafından bile bir çok eleştirilere maruz kalmış bir ilim ve bilim insan'ı dır.

    ne diyebilirim ki onu anlayabilmek için dünya'yı onun gözünden görmek gerektiğine inanıyorum.

    edit; konuyu başlatan @skocax adlı yazarın ve bunlar gibi bir çok farklı görüşte yazarların ekşi sözlükte kayıp olmaları ne kadar üzücü :(
hesabın var mı? giriş yap