• muhteşem bir film

    director: karen shakhnazarov
    release date: 16 march 1990 (finland)
    cast: leonid filatov (aleksei varakin), oleg basilashvili (the writer), vladimir menshov (the prosecutor), armen dzhigarkhanyan (the factory director), evgeni evstigneev (the museum director), aleksei zharkov (investigator), pyotr shcherbakov (the mayor), yuri sherstnyov (the waiter), yelena arzhanik (the secretary), tatyana khvostikova, aleksandr bespalyj, yevgeni zernov, arkadi ides,
    genre: drama
    runtime: 103 min
    country: soviet union
    language: russian
    color: color
    company: mosfilm
  • karen shakhnazarov'un yönettiiğ 1989 yapımı film. 1989'un chicago film festivali'nde 'en iyi film' seçildi.

    9. uluslararası istanbul film festivali'nde 'sıfır kenti' adıyla gösterilmişti.
  • senaryoyu kafka yazdı deseniz şaşırmam. cebinde iş mektubuyla gelir gibi bir kente "iş" için girer kahramanımız. en absürt olaylar öylesine sıradan karşılanmaktadır ki, hamam böceğine dönmüş samsa'nın hala normal bir durum süregeliyormuşcasına -basit bir hastalık, engel gibi- verilen tepkiler akla gelir. zaten asıl tekinsizlik ve seyirci için rahatsızlık tam da burada başlamaktadır. kibar ama ısrarcı tonda yinelenen isteklerin yerine getirilmesi gerekir. aksi takdirde sonuçları pek iyi olmaz. baskı altına alınan karakter ona anlatılan masallara "ne zırvalıyorsunuz kardeşim siz, rock müziği nasıl sizd-- ne diyorsunuz lan bırakın beni!" diyemez, çünkü kıskıvrak ellerindedir. kentten kaçış yoktur. gidebileceği bir yer--- yerden çok araç, yol olmadığı için de ellerine düşmüş gibidir. bunu izlediğimde hayatımızda yapmak zorunda olduklarımızı genelde memleketi bırakıp gidemeyişimizi, bize anlatılan "tarihi" yalanları dinlemek zorunda kalışımızı, kimsenin de bu durumlara pek şaşırmadığını, bir çocuğun bile benim bu kentten gidemeyeceğimi bildiğini zira eşe dosta dersiniz ya şunu şunu yapacağım sonra da hayatımı değiştiriyorum, nah! hep böyle kalır hayat işte.

    izleyeli bir hayli oluyor, aklımda kalanları yazıverdim işte. çünkü bir hayli severim bu filmi. bana distopya gibi gelir, bir roman okur gibi izlenen filmlerdendir ayrıca. fakat çok kenarda köşede kalmıştır, deneyin derim yoksa aşçımız intihar edecek.

    intihar ettiğini gözlerinizle gördünüz mü? emin misiniz? yoksa... size mi öyle yansıttılar? buradan asla gidemeyeceksin, bu kentte öleceksin. bu son cümleyi söyleyen piçi de hiç unutmam he. rüyalarıma zaman zaman konuk oyuncu olarak gelir, gider. gerçi ben de istanbul'u terk edemiyorum. aa terk etmek fiilini kullanırken karakterin isteği ve filmin devamını düşününce filme alt başlık buldum:
    gorod zero, terk-i diyar etmek.
  • film çıktığı zaman the washington post'ta "sovyet tarzı bir alacakaranlık kuşağı filmi" olarak değerlendirilmiş bir film. kafkaesk bir yapıt. karen shakhnazarov yönetmiş.

    imdb: gorod zero (1989) / karen shakhnazarov
  • david lynch tadında olsa da film tam bir sovyet çöküş dönemi filmidir.
    henüz çökmemiş ama gorbaçov gibi aptal bir batı hayranı ve romantik bir demokratın güçsüz elinden kaymakta olan sovyet bürokrasisine göndermeler, müze sahnesinde taa yagoda'dan girip ( kgb nin öncülü nvkd'nin başı, yejov'un öncülü )
    sovyetlerin tuhaf batılılaşma garabeti, ( batı müziğinde stalin döneminde bile belirli düzey serbestlik vardı ) bu garabetin halk tarafından da büyütülüp abartı ve grotesk bir öykünme ile hazin bir hale gelişi, ellerinden gitmekte olan devlet ve kimliğin aslında ne anlam taşıdığına dair senaristin de kafasının karışık olduğu bir hikaye.
    sscb de stalin eleştirisi daha 60 larda başlamıştı, filmin çekildiği 88 de tam demonize edildiği yetmemiş karikatürize bile gösterilmiş.
    kruşçev yine apartman kapıcısı kılığında resmedilmiş - ki batılılaşmanın ve gorbaçov ile bitecek sürecin başlangıcıdır o tonton ( arada brejnev tutmuştur biraz defansı )

    yine de dönemi için muhteşem filmdir, (bkz: dimitri donskoy)'un altında oturduğu rivayet edilen ve aslında rus ruhunu temsil eden ölü ağacı hatıra almak için dallarını parçalayan kasaba halkının yeknesak hareketleri, idealist ama artık kafayı yemiş olan kasaba savcısının hüznü ile birlikte yine güzel bir rus filmi sonu bulunan harika bir borodyanski & şahnazarov filmidir.
  • tükçe ismi sıfır kenti olan 1988 gösterim tarihli ermeni asıllı rus yönetmen karen shakhnazarov'in distopik hicivi. dış mekan çekimlerindeki ışık ve renk tonuna, özellikle filmin başındaki kısacık tren istasyonu ve yine filmin başındaki sisler içindeki minimalist taksi bekleme sahnesini ağzım açık bir şekilde izlediğim bir sanat eseri.
    hiçbir bilgim olmadan izlemeye başladığım filmim hemen başında tamamen çıplak sekreter sahnesinde yaşadığım ağır bir afallama sonrasında filmin ilerleyişinden çok geçmeden taşları yerine oturtmayı başarabildim. dağılma arefesindeki sovyet rejiminin kapısını çalan kapitalizm esintisine “hoşgeldin “ mesajlarının verildiği sürreal bir mizasen. sinefillerin kesinlikle kaçırmaması gereken başarılı arşivlik bir rus sineması örneği.
  • en sevdiğim filmler sıralamasında ilk 3'te yer alan, o kadar kişiye ravsiye etmeme rağmen kimsenin oturup izlemediğini tahmin ettiğim film.

    müze ziyaretçisi ve ölü adamdan mektuplar ikilemesini de kimseye izletemedim. etrafım sığır dolu yeminle. ne bunları sevecek arkadaşım, ne de sevgilim oldu. yaş oldu 46. bu saatten sonra da olmaz herhalde..
  • 1989 tarihli karen shakhnazarov filmi. karen shakhnazarov, filmin senaryosunu aleksandr borodyanskiy ile beraber yazmışlar.

    --- spoiler ---

    film, tipik bir kafka romanı gibi başlar. kahramanımız bir taşra kasabasına, kasabanın fabrikasının klimalarına güncel parçalar takmak için gelir ancak kendisine iki hafta sonra tekrar gelmesi söylenir.

    akşam yemeği için gittiği restoranda kendi kafası biçiminde yapılan ve ikram edilen keki yemeyince aşçı intihar eder ve kahramanımız intiharı soruşturan polis - savcı ve diğer bürokratlar arasında kalır. tüm çabasına rağmen kasabadan çıkmayı başaramaz ve bu sırada başına acayip işler gelir.

    filmi bütüncül biçimde değerlendirdiğimizde kafkaesk unsurlar barındırsa da tam anlamıyla kafkaesk olduğunu söyleyemeyiz. kafka yazdığı eserlerinde, kahramanlarına kurtuluş şansı tanımaz. kahramanları bir şekilde baş edemedikleri güçler tarafından yok edilirler. buna rağmen, sonu kısmen açık bırakılsa da filmin ana kahramanı bir şekilde çıkışa doğru yol almaya başlar. bu noktada karen shakhnazarov'un filmi parodi ile alegori arasında gel-git yapmaya başlar ve bu gel-gitte sarkaç sistem eleştirisi tarafına doğru daha fazla meyleder.

    filmi, dağılmak üzere olan sscb devletinin geleceğine dair bir kehanet olarak da okumak mümkündür. filmin sonuna doğru, saygılarını sunmak için tarihi çınarın altına gidilip, çınarın dalından küçük bir parça koparmak istendiğinde ağacın tamamen çürüdüğü anlaşılır.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap