• kişinin, başkalarının davranış ve özelliklerini kendi kimliği* içine aktarma ve benimseme süreci. ilk kez freud'un öğrencisi sandor ferenczi tarafından projeksiyonun tersi olan süreci tanımlamak için kullanılmıştır.

    (bkz: projeksiyon)
    (bkz: içyansıtım)
  • bireyin içinde tanımlanan mekanizmalar, sindirilmemiş dışsal yönler. birisinin rahatsızlıklarından dolayı kendisini sorumlu tutması.
  • türkçe meali içe alım olan savunma mekanizması. temeli diğer birçok ego savunma mekanizmaları gibi bebeklik çağına kadar uzanır. örneğin bebeğin ilk memeden süt içisi bir içe almadır. fizyolojik bir aktivite gibi görünen bu durum aslında büyük bir yapbozun ilk parçasıdır. bebeğe dönersek açlığın acısından kıvrılan bebek, memeden süt içerek hazın zirvesini yaşar ve memeyi içe alır daha sonra annenin onu sarmalayıp kucakladığı kollarını, kendisini izleyen yüzünü, dinlediği ninninin kaynağını/sesini vs. derken tüm bunlar yavaş yavaş zihnine aktarır ve böylece bütün bir anne imgesini oluşturur.

    işte bu kadar basit olan temel mekanizma, hayatımızın birçok alanında kullanırız. sevdiğimiz yemekten, seçtiğimiz arkadaşlarımıza kadar her seçimimizde etkisi vardır. ancak introjeksiyon yoluyla iyi alışkanlıklar edindiğimiz gibi yanında kötülerini de alabiliriz. bu konuda isterseniz tekrardan meme'ye dönelim. bebek memeden süt içerken boğazının yandığını ve bebeğin çok aç olduğunu farz edelim. bebek açlığını dindirmek için süt içtikçe bir yandan da boğazı yanıyor. bu durumda bebek bir yandan haz yaşarken bir yandan da acı çekecektir. bunun sonucunda aktarım nesnesi olarak gördüğü memeyi/anneyi de bu dengesizlik içerisinde içine alacaktır. bu da gelecekte kişinin diğer insanlarla ilişki kurarken bir takım sorunlara neden olabilir.

    edit: tdk
  • ıntrojeksiyon psikanalizde kişinin çevresinin kişiye yönelik karşı sözlü ya da sözsüz, açık ya da kapalı değerlendirmelerini kendi bünyesine katması olarak adlandırılır. kişi başkalarının görüşlerini ve kendisi hakkındaki yorumlarını içselleştirir. örneğin anne ya da babası çocuğa zaman ayırıp sorduğu sorulara yanıt vermiyorsa bu çocuk tarafından anne ve babasının kendisine değer vermemesi olarak yorumlanacak ve introjeksiyonla kendisinin değersiz olduğuna kendisini inandıracaktır. sigmund freud'e göre bir savunma mekanizmasıdır. çocuklar her zaman yanlarında olmayan ebeveynlerinin kendileri hakkındaki görüşlerini içselleştirerek anne ve babaları sanki her zaman yanlarındaymış gibi davranırlar.
  • psikologların işine karışmayı sevmiyorum ama başlıkta yanlış bilgiler şelale olmuş.

    - introjeksiyon sandor ferenczi tarafından ortaya atılmış bir kavramdır. sigmund freud'un projeksiyon savunma mekanizmasının karşıtı olarak tanımlanır.
    - freud'un savunma mekanizmalarından biri değildir.
    - klein'ın kuramında savunma mekanizması değil egonun kurulumunda rol oynayan temel mekanizmalardan biri olarak yer alır ve nasıl işlediği ve aksamasının yol açtığı sorunlar uzuuuun uzun anlatılır.
    - psikanaliz hakkında konuşurken yalnızca "introjeksiyon" dendiğinde ferenczi'ninki (savunma mekanizması olan) değil klein'ınki (ego kurulum mekanizması olan) akla gelmelidir. çünkü klein'ın kuramı ferenczi'nin kuramından hem daha çok kabul görmüş hem de daha çok tartışılmıştır.
    - freud dendiğinde de anna freud değil sigmund freud akla gelmelidir mesela, nasıl ki tek kelime "erdoğan" dendiğinde bilal erdoğan değil r. t. erdoğan olarak anlaşılıyorsa...
  • engin gectan bu terimi içleştirme olarak cevirmistir. kendisinin bu savunma mekanizmasi hakkinda yazdiklarini özetleyecek olursam: mottosu "onu/onlari yenemiyorsan sen de onlara katil" seklinde özetlenebilir. savas esirleri ya da politik düzenin diktatörlük haline dönüstügü yerlerdeki toplumun üyeleri hayatta kalmak icin eski degerlerinin tam ziddi olan seyleri bile benimseyip hayatlarini bile isteye bu yeni deger yargilari ile devam ettirebilirler. zengin bir isadaminin kizi iken radikal solcu bir örgüt tarafindan kacirildiktan bir süre sonra onlarin fikirlerini benimseyip örgütün militani haline gelen, örgüt eylemi olan bir banka soygununa katildigi icin otuz yil hapis cezasi alan patricia hearst bu mekanizmanin varligina dair ekstrem bir örnek olarak gösterilebilir.

    fakaaaaat,

    bana göre ilginc olan nokta buradan sonra basliyor. yukarida özetledigim kitabi bilginin aksine benim yorumlarim devreye girecek bu kisimda. iclestirme mekanizmasi hayatin ilerleyen yillarinda ortaya cikan sekonder bir olgu degil, aslinda ilk ve temel deger yargilarimizi da belirleyen, primer bir yapi aslinda. yani ödipal kompleksi asmak, ebeveynlerle bir uzlasma saglamak icin de bu mekanizmayi kullaniyoruz ve zamanla en sarsilmaz hale gelmis olan deger yargilarimizin da aslinda bu tür bir "uzlasi ihtiyaci"nin sonucu olarak ortaya ciktigini fark etmiyoruz. yani bu da demektir ki hayat denen bu yolda aslinda üzerimize uygulanan farkli yönlerdeki kuvvet vektörlerinin bilesimi dogrultusunda savrulmaktayiz. degerler ve kurallar gibi seyler cogu zaman hayatimizin daha eski döneminden kalma olan dayatmalardan baska bir sey degil. evet, ilginc olan tam da burasi.
hesabın var mı? giriş yap